Van'da, 23 Ekim 2011'de meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin 9’uncu yıldönümüne girildi. Merkez üssü Van’a 17 kilometre uzaklıkta olan Tabanlı köyü olan depremde resmi rakamlara göre 604 kişi yaşamını yitirdi, 4 bin 152 kişi ise yaralandı. Yüzlerce binanın yıkıldığı ve binlercesinin de hasar gördüğü kentte, halk şehri terk etmek zorunda kaldı. Büyük bir göçün yaşanmasının ardından ulusal ve uluslararası medya, kente dair izlenimlerini “Hayalet Kent” olarak kayda geçirerek kamuoyuna duyurdu. 

HALK ÇADIRLARDA YAŞADI

Halkın büyük bir kısmı da uzun süre kurulan çadırlarda yaşadı. Serhat’ın soğuk havasında çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan yurttaşlar, ısınmak için sobalarda ateş yakmak durumunda kaldı. Bu durum beraberinde vahim sonuçlar da doğurdu. 12 kişi çadırlarda çıkan yangınlardan dolayı yaşamını yitirdi. 

HÜKÜMET DEPREMİ FIRSATA ÇEVİRDİ

Aylar sonra Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)  tarafından şehrin belirli noktalarında oluşturulan konteyner kentlere yerleştirilen yurttaşlar, alt yapı sorunu başta olmak üzere temel gıda ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda bırakıldı. Daha sonra ise yurttaşlar konteynerlerden Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından inşa edilen evlere ve deprem konutlarına yerleştirildi. Yurttaşlara bu evler yıllarca ödeyemeyecekleri miktarda bir borç karşılığında verildi. Hükümet doğal afeti fırsata çevirerek depremzedeleri borç batağına sürükledi. TOKİ’lerde halkın ısınma, alt yapı, kullanılan malzemenin kötü olması ve altına girdikleri borç başlıca sorunları oldu. 

Depremin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen gidecek bir yeri olmayan yurttaşların bir kısmı hala konteynerlerde yaşam mücadelesi veriyor.

'ARTIK İNSAN GİBİ YAŞAMAK İSTİYORUM'

Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin karşısında deprem döneminde yaklaşık 150 konteynerden oluşan “Anadolu Konteyner Kent” diye adlandırılan yerde geriye sadece 6 konteyner kalmış durumda. 6 konteynerden birinde de Hizret Duran yaşıyor. Hizret, depremden önce kiracı olduğunu, kaldığı bina yıkılınca uzun bir süre çadırda yaşadığını, daha sonra da konteyner kentte getirilerek burada yaşamak durumunda kaldığını belirtiyor. Kaldığı süre içerisinde kendisinde birçok hastalığın ortaya çıktığını söyleyen Hizret, “Eşim ağır hasta, benim de şekerim, tansiyonum oluştu, bacaklarım ise sıklıkla şişiyor. Artık insan gibi koşullarda yaşamak istiyorum. Tek istediğim bir ev” diyor.

BANYO YAPMAK İÇİN AKRABALARA GİDİLİYOR

Konteynerlerde elektrik ve sorunu da yaşanıyor. Ailelerin büyük bölümü akrabalarına giderek banyo ve temizlik ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Guatr hastası olan Adilşah Demirhan’a da bunlardan biri. Eline aldığı bohçayla başka mahallede bulunan akrabasına giden Adilşah, “Banyo yapmaya gidiyorum. Gelin bakın yaşadığım konteynere siz bir saat yaşayabilir misiniz?” siteminde bulunuyor. Yatacak yer dahi bulunmayan konteynere Adilşah, 9 yılını sığdırmış. Seslerinin duyulmasını istiyor. 

KONTEYNERDE HAYAT: KIŞI AYRI, YAZI AYRI BİR MAĞDURİYET

Elindeki bezle yaşadığı konteynerin lavabo bölümünden diğer bölümüne akan suyu temizleyen Ayşe Akdemir ise “İki kişi yaşıyoruz burada. Konteynerde yaşamanın yazı başka bir dert, kışı ayrı bir dert. Her yıl yaklaşık 7-8 ayını elektriksiz geçiriyoruz. Elektrik bulamadığımızda yazın güneşe bıraktığımız su dolu bidonlar ile banyo yapıyor, elbiselerimizi yıkıyoruz. Ya da topladığımız çalı çırpı ile suyumuzu ısıtıyoruz. Kışın böyle bir lüksün verilmesini bekliyoruz. Biz burada iki kişi yaşıyoruz. Çocuğum yok benim başka konteynerlerde ise 6-7 kişi kalıyorlar. Okula giden çocukları var onlar daha büyük mağduriyet yaşıyor” ifadelerini kullanıyor.