Türkiye, geçmişte “terör” olarak lanse ettiği Kürt sorununu artık dünya kamuoyunu ikna edemeyecek düzeyde teşhir olmuş durumda. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “reform” açıklamaları, ortağı MHP’nin HDP’yi hedef alan sözleri, PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde devam eden açlık grevleri ve artan diplomatik, siyasi, askeri krizler Türkiye’nin çıkmazını gösteriyor. Gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan insan hakları savunucusu ve siyasetçi Ahmet Faruk Ünsal, Kürtlerin statüsüz bir yaşamı kabul etmediğini, çözümsüzlükte ısrar eden Türkiye’nin felakete sürüklediğini ifade etti. 

KÜRT SORUNU TÜRKİYE’Yİ KİLİTLİYOR

Kürt siyaseti üzerindeki baskıların yeni olmadığını hatırlatan Ünsal, HDP eski eş genel başkanlarının cezaevinde olduğunu, HDP’nin kapatılmasına yönelik tartışmalarının ise son dönemde yaşanan “gelişmelere” paralel olarak gerçekleştiğini söyledi. Ünsal, “Türkiye ekonomi damat Berat yönetiminde çok büyük bir felaketle karşı karşıya bırakıldı. Ekonomik olarak Cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımı yaşanıyor. Kötü gidişat ancak siyasi reform yapmakla durdurulabilir. Çünkü siyasi reform yapılmadığı takdirde Türkiye’ye yatırım gelmez. Gelmiyor da. Reform denildiği zaman da Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorunu üzerinden doğrudan bir şeyler yapmak gerekiyor. Çünkü Kürt sorunu Türkiye’yi kilitleyen, ekonomisini doğrudan etkileyen çok hayati bir öneme sahip bir sorun” dedi. 

AKP’NİN İKİLEMİ

Hükümet tarafından dillendirilen reformun bu anlamda herkesin aklına Kürt meselesine ilişkin gelişmeleri akla getirdiğini ifade eden Ünsal, şöyle devam etti: “Bu akla gelince de doğal olarak Vatan Partisi ve MHP cephesinden reforma ilişkin büyük bir itiraz yükseliyor. Hükümet bu itirazı dikkate alırsa ülke ekonomik olarak daha kötüye gidecek. AKP bu itirazı dikkate almazsa reformlarla ekonomiyi belki biraz toparlayabilir ancak iktidarını kaybedecek. Çünkü koalisyonları reformla dağılacak. Hükümet böyle bir ikilem içerisinde.” 

‘TÜRKİYE ÇIKMAZA SÜRÜKLENİYOR’

AKP’nin reform söylemlerini gündeme getirmesinin ardından Bülent Arınç’ın reformdan doğrudan Kürt sorunun anlaşılmasına dair bir takım ipuçları verdiğini savunan Ünsal, Arınç’ın açıklamalarından sonra MHP yöneticileri tarafından tehdit ve hakaretlere maruz kaldığını ve ardından istifa etmek zorunda bırakıldığını söyledi. O dönem yaşanan gelişmeleri “yönetilemez” bir durum olarak yorumlayan Ünsal, reform ihtiyacının kaçınılmaz olduğunu ancak AKP, MHP ve Vatan Partisi üçlüsünün anlaşamadığını, bunun da Türkiye’yi çıkmaza sürüklediğini vurguladı.

“Bülent Arınç Erdoğan’a deyim yerindeyse reformun ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğine dair gollük bir pas attı” diyen Ünsal,  “Ama Vatan Partisi ve MHP’den çok yüksek düzeyde itirazlar gelince Erdoğan maalesef geri adım atmak zorunda kaldı. Çünkü eğer bu reform konusunda karar veriyor olsaydı koalisyon dağılacak ve iktidarı kaybedecekti” dedi. 

KÜRT DÜŞMANLIĞI VE CAATSA YAPTIRIMLARI

ABD tarafından Türkiye’ye uygulanan CAATSA yaptırımları hakkında da değerlendirmelerde bulunan Ünsal, “S-400 füzelerini alınca Rusya’yı bir şekilde Suriye’de operasyon yapmak için susturacaktı. Yani S-400 füzeleri Suriye’deki operasyonda Rusya’nın rızasının almak için alındı. Yani Türkiye’nin maruz kaldığı CAATSA yaptırımlarının temeli de Türkiye’nin Kürt korkusudur. Hükümet eğer Kürtleri düşman olarak görmüyor olsaydı bunlara demokratik ve hukuk devleti çerçevesinde haklarını veriyor olsaydı; ne S-400 almak zorunda kalacaktı ne de CAATSA yaptırımlarına maruz kalacaktı. CAATSA yaptırımlarının ekonomisi darboğazda olan Türkiye için önümüzdeki süreçte felakete doğru sürükleyecek yaptırımlar dizisi olduğu ortada. Yani özetle Kürt sorunu ülkeyi reform yapmaktan alıkoyuyor. Dışarda da Kürt korkusu nedeniyle başka ülkelerin rızasını almak için bir takım ilişkilere sevk ediliyor ve kendi müttefikleri tarafından ekonomik olarak sıkıştırılamaya başlıyor. Türkiye böyle bir felakete doğru koşar adım gidiyor” diye konuştu. 

‘ERDOĞAN REHİNE DURUMUNDA’

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride de değinen Ünsal, tecridin hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk normlarına göre hukuk dışı bir uygulama olduğunu hatırlattı. 

Ünsal devamla, “Maalesef Türkiye Adalet Bakanlığı eliyle kendi hukukunu çiğneyen bir ülkeye dönüşmüş durumda. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Kürt sorunu Türkiye’nin ekonomik hayatını, uluslararası ilişkilerini ve sosyal hayatını son derece olumsuz etkileyen çözülmemiş bir mesele olarak ortada duruyor. Bunu çözebilecek imkanlar hem Meclis’te hem de Meclis dışında mevcut.  2013 çözüm sürecinde doğrudan İmralı ile yapılan görüşmeler anlamında meseleye baktığınız zaman aslında sorunu çözmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Ama Erdoğan adeta Vatan Partisi ve MHP’nin rehinesi durumuna düştü. Meselenin çözümsüzlüğe gitmesi de bir ekonomik bunalım olarak ve uluslararası arenada CAATSA yaptırımları gibi yaptırımlarla Türkiye’yi yalnızlaştıran bir sürece doğru gidiyor” diye belirtti. 

AÇLIK GREVİ EYLEMLERİ

Cezaevlerinde tecridin kaldırılması talebiyle başlayan açlık grevi eylemlerinin Türkiye’nin kendi hukukunu kendi eliyle çiğnemiş olmasından kaynaklandığının altını çizen Ünsal,  şunları dile getirdi: “Açlık grevindekilerin talepleri Türkiye toplumunu doğrudan veya dolaylı olarak herkesin talebidir. Çünkü Kürt sorunun çözülmesi sadece Kürtlerin sorunlarının çözülmesi anlamına gelmiyor. 84 milyonun sorunun çözülmesi anlamına geliyor. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin doğru düzgün bir raya girmesi ve Ortadoğu’da büyük bir prestij elde etmesi anlamına geliyor. Türkiye’nin AB ile sağlıklı bir ilişkisi ve ekonomisinin gelişimi anlamına geliyor. Dolayısıyla herkesin doğrudan etkilendiği bir meseledir. Açlık grevi eylemleri umarım olumsuz gelişme olamadan Türkiye hükümeti makul bir çözüme yönelerek bu sürecin bitmesini sağlar.” 

KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEZSE… 

Türkiye’nin Kürtler ile barışmayı bir türlü beceremediğini sözlerine ekleyen Ünsal, “Türkiye bu kavganın başkaları tarafından istismar edilmesine fırsat veren bir akıl tutulması yaşıyor. Mesela Federe Kürdistan’daki referandumunda Türkiye,  Irak merkezi hükümetinin tanklarını Türkiye topraklarına sokarak namlularını Federe Kürdistan’a yönelterek, askeri bir tatbikat yaptı. Burada mesele Barzani veya Federe Kürdistan meselesi değil, Kürtlerin herhangi politik bir varoluş göstermesine karşı Türkiye’nin gösterdiği alerji ve tepkiyi ortaya koyma meselesidir. Japonya’da bile Kürtçenin resim dil olarak okutulmasına Türkiye’nin itiraz ettiği ‘anlaşılmaz itiraz’ anlaşılır bir şey değil. Türkiye, Kürtlerin artık asla kabul edemeyecekleri bir statüsüzlüğe karşı doğru bir politik hatta durmazsa, kendi bütünlüğü ile ilgili sıkıntı yaşayabilir” uyarısında bulundu.

TÜRKİYE’NİN YAPMASI GEREKEN…

“Türkiye’nin yapması gereken demokratik ve uluslararası hukuk standartlarına uygun bir şekilde Kürt sorunu çözmektir” diyen Ünsal, sözlerini şöyle tamamladı: “Sorunu çözerse, hem kendi bütünlüğünü sağlar hem kendi vatandaşıyla barışır hem de büyük bir prestij sahibi olur. Kürtler bundan sonra statüsüzlüğe razı olmayacaklarını defalarca kez gösterdiler ve gösterecekler. Türkiye’nin de artık bu durumu sürdürülebilir olmadığının farkına varıp, buna uygun adımlar atması gerekir. Tüm dünya tarihinde özellikle İrlanda meselesi ki, Avrupa’nın hemen göbeğinde bir etnik meseleydi. Dünyada bunun çeşitli yöntemlerini bulabilecek birikmiş tecrübeler ve kaynak var.” 

Mezopotamya Ajansı/ Naci Kaya