Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in başbakan yardımcısı olduğu 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonucu çıkan kararlarla “irticaya” karşı başlayan ordu ve bürokrasi merkezliği süreç 28 Şubat Post-Modern Darbe olarak Türkiye siyasal tarihine geçti. MGK’de alınan kararların sonrasında eğitim kurumlarında ve devlet dairelerinde başörtü yasağı uygulandı. Alınan kararlar neticesinde onlarca kadın eğitim hayatından ve kamusal alandan giyimi nedeniyle dışlanırken onlarca erkek ise eşlerinin başörtülü olması nedeniyle devlet kurumlarındaki işlerinden oldu. Sürecin tek mağduru muhafazakârlar olmadı, Kürt hareketine yönelik olumlu düşünenler ve destekleyenler de süreç nedeniyle birçok mağduriyet yaşadı. İktidarın baskısı sadece devlet kurumlarıyla sınırlı kalmadı. Mevcut iktidarın medyaya yaptığı baskı nedeniyle muhalif düşünen birçok yazar ve gazeteci ana akımdan dışlanmış, toplumsal yaşamın dışına itilmişti. Postmodern darbenin üzerinden 25 yıl geçerken sürecin mağdurları ve failleri arasında ittifaklar gelişti.  

ODTÜ'de doktora eğitimine başlayan ancak 28 Şubat kararları nedeniyle eğitimini yarıda bırakarak yurt dışına gitmek zorunda kalan, AKP kurucularından Fatma Bostan Ünsal, 28 Şubat Post-Modern Darbesi’ne dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu. 

KİRLİ İLİŞKİ GÖRÜNÜR OLDU

Darbenin sadece başörtülülere yönelik hak ihlali olarak algılandığının ve bunun yanlış olduğunu belirten Bostan Ünsal, 28 Şubat’ın Kürt hareketine ve muhaliflere yönelik hak ihlallerini de beraberinde getirdiğine dikkati çekti. Susurluk skandalıyla açığa çıkan mafya-siyasetçi ve güvenlik bürokrasisinin kirli ilişkisinin 28 Şubat’la birlikte daha görünür hale geldiğini ifade eden Bostan Ünsal “28 Şubat, Kürt meselesine daha ılımlı yaklaşanlar ve başörtülü kadınların üzerine çok büyük bir karabasan gibi çöktü. Maalesef dönemin iktidarı Refahyol iktidarı bununla olması gerektiği gibi uğraşmadı. Halkın bu hassasiyetine ‘fasa fiso’ denildi ama aslında halka beraber bunun üzerine gidilebilirdi, olması gereken adımlar atılmadı. 28 Şubat’ın Kürt hareketi üzerine karabasan gibi çökmesi hep ihtimal ediliyor ama böyle bir durumda var. Kürt meselesinde olumlu düşünenler tümüyle kısıtlandı birçoğu bulunduğu medyadan dışlandılar” diye konuştu.

28 ŞUBAT’IN ORTAKLARIYLA İTTİFAK

Cumhur İttifakı’nda bulunan MHP ve Vatan Partisi’nin 28 Şubat’ın siyasi ayağı olarak değerlendirilebileceğine dikkat çeken Ünsal, Bahçeli’nin MHP’nin başörtülü milletvekili Nesrin Ünal’ı başörtüsünü çıkarmaması durumunda MHP'den ihraç edileceği tehdidini hatırlattı. Ünsal, AKP’nin kendisini 28 Şubat mağduru olarak lanse ettiği halde söz konusu iki partiyle ittifak halinde bulunduğu için AKP’nin durumunun ironik olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu’nun başörtülülerle helalleşmesini ve özür dilemesini doğru bulduğunu söyleyen Ünsal, Bahçeli’nin ise bu yönde bir açıklaması bulunmamasına dikkat çekerek şunları kaydetti: “Kılıçdaroğlu’ndan çok net bir şekilde ‘Yanlış oldu, olmaması gerekiyordu özür dileriz’ ifadelerini duyduk ama Bahçeli’den duymadık. Önce hatalarıyla yüzleşmesi gerekiyor. Yapılanın yanına kar kalmaması için en azından ifade etmesi gerekiyor. Merve Kavakçı'nın milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan Bakanlar Kurulu kararında Bahçeli’nin de imzası vardı. Devlet Bahçeli’nin olumsuz katkısını hatırda tutmak gerekiyor.”

15 TEMMUZ SONRASI 

İktidarın 28 Şubat benzeri uygulamaları 15 Temmuz Darbe Girişimi sonra tekrar hayata geçirdiğini söyleyen Ünsal, “28 Şubat denilince ne hatırlıyorum? Batı Çalışma Grubunu hatırlıyoruz, insanların fişlenmesini hatırlıyoruz, nerede okumuş, eşinin kıyafeti nasılmış, hangi okula gitmiş, nerede kalmış bütün bu uygulamaların benzerini iktidar 15 Temmuz’dan sonra milyonlarca insana yaptı. İnsanları suçu olmadığı durumlarla nedeniyle mahkûm etmekti 28 Şubat. Bunu bu dönemde de görüyoruz, bugün de 28 Şubat benzeri uygulamaları görüyoruz” şeklinde konuştu.

28 ŞUBAT İLE 15 TEMMUZ AYNI 

İktidarın, 15 Temmuz’dan sonra yaptığının 28 Şubat’ta yapılanla aynı refleks olduğunu belirten Ünsal, her iki dönemde de fişlemelerle toplumun güveninin kırıldığını belirtti. Ünsal, 28 Şubat’ın ve 15 Temmuz’un benzerliklerini ise şöyle sıraladı: “28 Şubat'ta yaşanan başka bir durum ise geriye dönerek bir kuralı uygulamak mesela, imam hatipte okuyan öğrenciler için birden katsayı uygulaması geldi, dördüncü sınıftaki imam hatip öğrencileri birinci olsa bile üniversiteye giremediler ama bu çocuklar bu liseye girerken bu yoktu. Bu durum hükmün geriye dönmesi demektir. Benzer bir durum bu günler de oluyor. Mesela bir derneğe katkıda bulunmanız, belli okullarda hoca olmak, çocuğunu o okula göndermek ya da bir bankaya para yatırmak o dönem suç değilken daha sonra gayri meşru ve suç karinesi olarak kabul edildi. Bunlar 28 Şubat benzeri durumlardır, yapılmaması gerekiyor. Refleks aynı fişlemedir. Mevcut iktidarın ideolojisine göre fişlenen kesim değişiyor ama asıl durum fişlenmenin olmamasıdır, toplumdaki güveni aşındırdığı için yanlıştır. Dinde de yanlıştır, başkasının yanlışını aramaktır ve bu yasaktır. Bir suç varsa bu durum ortaya çıkar, Türkiye'de insanların birbirine güveni çok azdır, fişleme bu güveni zedeler. 15 Temmuz’dan sonra adeta iktidar insanları birbirine iftira atma yönünde teşvik edici davrandı daha sonra bundan dönülmeye çalışıldı ama çok üzücü durumlar yaşandı. Eskişehir'de bir hoca, 100 öğretmen arkadaşı hakkında gerçek olmayan iddialarda bulunuyor ve sonra bu hocaya yönelik bir soruşturma açılınca söz konusu hoca 4 arkadaşını öldürdü. Bu çok büyük bir fitneyi açığa çıkartan bir husus, bu insanları, iftiraya teşvik etme durumu.”