Meclis Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bütçesine dair söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Rıdvan Turan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle geçen üç yılda, devletin yalnızca kurumsal mimarisinin değil, aynı zamanda ekonomiden iç politikaya, dış politikadan kamu yaşamına kadar bütün alanlarının “Moğol istilasıyla” yüz yüze kaldığını vurguladı.

MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasına dair Turan, 1920 model bir anlayışın artık miadını doldurduğunu belirtti. MİT’in esasının Osmanlı İmparatorluk dönemine dayandığını dile getiren Turan, “Osmanlı İmparatorluğu'nun 780 bin kilometrekareye kadar daralmış olması, bir parçalanma ve bölünme paranoyasını güvenlik mimarisinin omurgası hâline dönüştürdü. Bununla birlikte, bu coğrafya içerisinde farklı kimliklerin var olmuş olması ve bu farklı kimliklerin bir homojen ulus devlet yaratmak adına süreç içerisinde tasfiye edilmiş olması da bir başka önemli adımdı. Bu dönemde Rumlar, Ermeniler, Museviler toplumsal, siyasal hayattan ve ekonomiden tedricî ve planlı bir biçimde tasfiye edildiler. Türkiye'nin ulusal güvenlik politikası hâlâ iç mihrakların ve dış mihrakların Türkiye'yi zayıflatacağına ve böleceğine ilişkin bir kanıyla ne yazık ki malul” ifadelerini kullandı.

‘MİT İSTEDİĞİ ALANDA AT KOŞTURUYOR’ 

İkinci temel ayağının da 1950'lerde antikomünizm rüzgârıyla NATO, Gladio örgütlenmesinin yarattığı süreç olduğunu vurgulayan Turan, şöyle devam etti: “Sabri Yirmibeşoğlu'nun 6-7 Eylül olaylarına ilişkin vurgusu hatırlanacaktır. Üçüncüsü: Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan politik istikametin Kürt meselesini bir güvenlik meselesi derekesine düşürmesi, bununla birlikte, Susurluk gibi devlet, siyaset ve çete ilişkilerinin açığa çıkması, 17 bin faili meçhul ve yakılan 3 bin tane köyün Türkiye'deki güvenlik ve istihbarat algısını ve yönelimini temelli şekillendiren olgular olduğunu ifade etmek gerekir; Mehmet Eymür'ün bu konudaki ifadeleri ibret verici. Dördüncü adımsa, bu güvenlik mimarisinin şekillenmesinde, Erdoğan'ın, tek adam iktidarının bekası için MİT'i ‘Erdoğan özel örgütü’ hâline dönüştürmesi. MİT öyle yetkilerle teçhiz olmuş ki yani Dışişlerinden Adalet Bakanlığına, İçişlerine kadar bütün bu bakanlıkların alanında istediği gibi at koşturur hâle gelmiş.”

DENİZ POYRAZ’I HATIRLATTI

Güvenlik ve istihbarat faaliyetlerinin normalde ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklı objektif kriterlere dayalı ve kamusal, herkese eşit mesafede bir hak olması gerektiğinin altını çizen Turan, tesir ettiği Halkların Demokratik Partisi ve toplumsal muhalefetin geneli açısından bir düşman hukukunun bizatihi MİT eliyle örgütlendiğini ve yaygınlaştırıldığını söyledi. “Nereden biliyoruz?” diyen Turan, şöyle açıkladı: “Mesela, Deniz Poyraz hadisesinden biliyoruz. Bütün coğrafyadaki herkesi denetlemekle övünen, bu konuda son derece cebbar olduğunu ifade eden MİT; defalarca HDP'nin çevresine gelmiş, keşif yapmış, 24 defa emniyeti aramış faşist bir katilin HDP'ye bir saldırı düzenleyeceğini anlayamamış, bunu fark edememiş; buna inanmak için zannediyorum çocuk olmak gerekir. Sadece o değil, yani toplumda çevreci kaygılarla yapılan bütün eylemler, etkinlikler, işçilerin sendika kurma hakkı, grevler, şunlar bunlar hepsi bir millî güvenlik meselesi gibi algılanıyor; ‘YouTuber’ların gözaltına alınması da barınamayan öğrencilerin gözaltına alınması da aynı böyle.”

HTŞ’NİN MİLLİ ÇIKARLARLA İLİŞKİSİ 

Dış politikada da muhayyel bir "millî güvenlik", "millî beka", "millî çıkar" kavramlarının olduğunu ifade eden Turan, MİT’in de bu siyaseti takip ettiğini sözlerine ekledi. Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söyleyen iktidarın HTŞ'yi Suriye ordusuna karşı korumanın milli çıkarlarla ne türden bir ilişkisi olduğunu izah etmesi gerektiğini kaydeden Turan, “Onlara kalkan olmanın, Tahrir el-Şam'a destek vermenin, maaş ödemenin, okul açmanın, oraya vali atamanın, âdeta bir ilhak politikasının Türkiye'nin millî çıkarlarıyla, halkın çıkarlarıyla ne alakası var? Efrîn'de ÖSO'nun yapıp ettiklerine ses çıkarmamak mıdır millî çıkar? HTŞ'nin saraya bağlı kişilerle Türkiye üzerinden petrol ticareti yapmasının Türk halkının, Kürt halkının, vesaire bütün halklarımızın çıkarıyla ne alakası var?” sorularını yöneltti.

‘KÜRT ANASINI GÖRMESİN’ POLİTİKASI

Suriye’de “Kürt anasını görmesin” siyasetinin yürütüldüğünü anlatan Turan, devamında şunları söyledi: “Bu yanlış dış politika, Kürt düşmanlığına dayanan dış politikanın ayna görüntüsü, işte bu uluslararası güçlerin ve emperyalist ülkelerin buraları mesken edinmesi oldu. Oysa biz kendi vatandaşlarımızın, kendi Kürt vatandaşlarımızın kardeşleriyle anlaşabilmeliydik, uzlaşabilmeliydik. Diplomasiye dayanan, barışa ve müzakereye dayanan bir yöntemle bu meseleyi çözmek son derece mümkündü.

BİR AZINLIĞIN BEKASINI KORUYOR

Tabii, MİT'in faaliyetleri -şunun tekrar altını çiziyorum ki- bir azınlığın bekasını teminat altına alma faaliyetlerine dönüşmüş durumdadır. Yalnız MİT için söylemiyorum, bütün güvenlik ve istihbarat faaliyetlerinin temeli ne yazık ki sarayın bekasına kadar daralmış durumdadır. Ya, bu MİT o kadar her şeyle hemhâl olan MİT, Hrant Dink cinayeti hakkında ne söyler? 10 Ekim Gar Katliamı hakkında, Diyarbakır bombalaması hakkında ne söyler? Ne söyler ben size söyleyeyim; bomba patladıktan üç buçuk saat sonra IŞİD'in bombaları patlatacağına ilişkin istihbari bilgi verildi.

PARİS KATLİAMI

Avusturya'da Kürt siyasetçilere yönelik suikast iddiaları Avrupa basınında yoğun olarak işleniyor. Feyyaz isminde bir şahsın Avusturya istihbaratına giderek MİT adına siyasi suikastla görevlendirildiğini ifade etmesi konusunda herhangi bir açıklamaları var mı acaba? Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçinin öldürülmesine ilişkin ve bütün işaretlerin bir MİT operasyonu olduğuna ilişkin herhangi bir açıklamaları, bir ifadeleri olacak mı acaba? Avrupa Osmanlıları, DİTİB üzerindeki faaliyetlerin toplamda bir güvenlik değil, tam tersine ülkemiz adına güvensizlik faaliyeti olduğunu görmüyorlar mı? Onlar görse de görmese de sonuçta memur ama onları bu hedefe yönlendiren bir dış politik anlayış var, bu sarayın dış politikasıdır.

BAKANLIĞI DOLANDIRANLAR 

Yargı ve güvenlik başta olmak üzere bürokrasinin her kademesine sirayet etmiş rüşvet ağları, iş takipçiliği, kamu ihalelerinde yolsuzluk, çökülen oteller, marinalar, kendi bakanlığını dolandıran bakanlar, hızla zenginleşen eş, dost, akraba tayfası mesela, neden hiç MİT'in konusu olmaz? Ya da Suriye'den Libya'ya kadar cihatçı örgütlere verilen destekler, paramiliter organizasyonlara verilen destekler, kaçakçılık, muhaliflerin üzerine mafyanın salınması, bin tonlarla ifade edilen uyuşturucu ticareti niye acaba MİT'in konusu olmaz? Cevabını biliyorsunuz.

KAYBOLAN SİLAHLAR

Arkadaşlar, bazı şeyler artık iddia olmaktan çıkmış durumda, mesela 15 Temmuz’da kaybolan silahlar; değil mi? Valiliğin bu konuda yaptığı açıklamalar var, ayrıyeten bir İçişleri yetkilisinin, İstanbul'da bir AKP yöneticisine kaleşnikofların verildiği anda orada olduğuna ilişkin kendi ifadeleri var, bunlar yaygın basında yazıldı, çizildi. Mesela, MİT niye bu konularla uğraşmaz? 3 tane ‘tweet’ atan çocuğu sabahın beşinde gözaltına alacak istihbari bilgileri vermekle mağrur olan MİT, niye bu türlü konularda, gerçekten ulusal çıkarları, gerçekten güvenliği ilgilendiren konularda tek söz söylemez? Mesela, Almanya'nın bölge teşkilat başkanı Yılmaz İlkay Arın ile Metin Külünk arasında ‘Kürtlerin sopayla kafasına vurun. Bunların da filmini çekin. Ondan sonra da bunları yayınlayın’ diye yaptığı ve Alman istihbaratına takılan bu belgelerin, bu söylemlerin acaba millî güvenliğimizi ilgilendirmeyen şeyler olduğunu mu düşünmektedir? MİT kendi işini yapsın, kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusunda gri listeye alınmamızı mesele yapsın. Mesela Uluslararası Organize Suçlara Karşı Mücadele Girişim Grubu'nda Türkiye'nin ön sıralarda olmasını kendisine mesele yapsın diyorum.”