PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da uluslararası güçlerce Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden 22 yıl geçti. Tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan Öcalan, demokratik ulus projesine ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Sezai Temelli değerlendirmelerde bulundu.

İmralı’da uygulanan tecridin çeyrek yüzyıla yaklaştığına dikkat çeken Temelli, hem Türkiye hem de uluslararası kamuoyunun bu duruma duyarsız kaldığını ifade etti.

‘SORUNLARIN ORTAK PAYDASI TECRİT’

Tecridin toplumsal yaşam, siyaset, insan hakları alanında olumsuz etkileri olduğunu vurgulayan Temelli, “Tecrit olmasaydı, çözüm süreci nereye evrilirdi? İçinde bulunduğumuz siyasi kabusu yaşamaya devam mı ederdik? Suriye’deki gelişmeler, adaletsizlik bu boyuta ulaşır mıydı? Kürt meselesi bu denli bir çözümsüzlüğe maruz kalır mıydı? Bunların hepsini alt alta koyduğumuz da hepsinin ortak paydası tecrittir. Çünkü sayın Öcalan Kürt meselesinin çözümü noktasında Türkiye halkların ortak yaşamına, bölgede demokratik yaşamın inşasına dair önerdiği tezler, ortaya koymuş olduğu görüşler içinde bulunduğumuz sorunların çözümüne yönelikti” diye konuştu.

İmralı’da uygulanan tecridin bugün Türkiye’yi, Ortadoğu’yu içine çektiğini dile getiren Temelli, “Tecrit artık bütün Türkiye’yi, bölgeyi içine çekmekte, adeta coğrafyayı tecritleştirmektedir. Hukuk dışılık, pervasızlık, baskı, zulüm ve  şiddet politikaları yaygınlaşmaktadır” dedi.

‘BU YÜKÜ TOPLUMUN TÜM KESİMLERİ PAYLAŞMALIYDI’

HDP’li vekil, cezaevlerinde tecride karşı devam eden süresiz-dönüşümlü açlık grevleri üzerinde de durdu. Temelli, “Tecrit konusunda en duyarlı kesim cezaevleri oldu. Bu denli duyarlı cezaevi refleksine karşı toplumun bu denli duyarsız olması da ciddi ele alıp, değerlendirmemiz gereken bir durum. Cezaevindeki siyasi tutsaklar ısrarla tecridin kırılması gerektiğine vurgu yaparak, aslında siyasete çok önemli bir müdahaleyi gerçekleştirmiş oluyorlar. Ama bu cezaevlerindeki tutsakların omuzlarına bırakılacak bir şey olmamalıydı. Bu yükü toplumun tüm kesimleri paylaşmalıydı. Bu yaşanan sorunlardan mağdur olmuş kesimler bu bağı yakalamalıydı” ifadelerini kullandı.

‘ADALET MÜCADELESİ TECRİTLE YÜZLEŞMEKLE MÜMKÜN’

Temelli’ye göre, Türkiye’deki olağanüstü rejimin olağanlaşması ve otoriterleşmenin yükselmesinde de en büyük etken yine Öcalan’a uygulanan tecrit. Şiddet politikalarına karşı çıkmanın ve adalet mücadelesi yürütmenin ancak tecritle yüzleşmekle mümkün olabileceğini “Siz tecride karşı çıkmıyorsanız, bir adalet mücadelesi vermeniz mümkün değil” diyerek dile getiren Temelli, barışın da ancak mücadele ile kazanılabileceğini vurguladı.

Kürtlerin demokrasi ve anlamlı bir barış mücadelesi yürüttüğünü ifade eden Temelli, şunları söyledi: “Türkiye siyaseti, siyasi muhalefet ve toplumsal muhalefet bunu değerlendirmek zorunda. Belki de en önemli sınavda burada başlıyor. Barış ve demokrasi mücadelesini bu çeperde ele almadan bir demokrasi mücadelesinin verilemeyeceğini ya da demokratikleşme konusunda adım atılamayacağını bugüne kadar yaşadıklarımız bize fazlasıyla kanıtladı. Toplumsal, siyasi, iktisadi barıştan söz etmek ancak ve ancak bunu hayata geçirmeyi sağlayacak bir mücadeleyi karşımıza çıkarıyor. Her şeyden önce oluşturulan hegemonyayı kırmamız gerekiyor.”

‘ULUS DEVLETE KARŞI ‘DEMOKRATİK ULUS’ 

Ezilenlerin, mağdurların ve ötekileştirilenlerin iktidar hegemonyasına karşı bir araya gelmesi gerektiğini söyleyen Temelli, şöyle devam etti: “Özellikle iki şeye karşı mücadele alanlarını zenginleştirmek ve geliştirmek gerekiyor. Birisi; her şeyden önce antikapitalist bir mücadeleyi birinci elden ortaya koymak. İkincisi ise; ulus devlete karşı bir demokratik ulus mücadelesini ortaya koymak. Çünkü bu iki meseledeki mücadele buluşması ve buna davet, aslında önümüzdeki sorunları aşabilecek en önemli gücü sağlayacaktır. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde ulus devletin kendisini her seferinde dayatıp, yeniden restore etmesini görüyoruz. Geç uluslaşmayı bir Türklük Sözleşmesi üzerinden inşa etmeye çalışan, 1921 Anayasa’sındaki kısmi toplumsal gerçekliği bile tasfiye eden ve bütün yüzyıl boyunca tekçiliğin her leçesini dayatan bir anlayış aslında toplumsal gerçekliği, çoğulculuğu, farklılıkların bir arada yaşama istenci ve arzusunu yok etmiştir. Ulus devlete karşı bir demokratik ulus anlayışı bu çoğulculuğu yakalayan, demokratik yaşamı, demokratik toplumu, demokratik cumhuriyeti örebilmeyi, inşa edebilmeyi radikal demokrasi anlayışı ortaya koyabilir. Hem inanç hem kimlik farklılıklarıyla hem toplumsal katmanların giderek, kopuş gösterdiği bu coğrafyada ulus devletin yaratmış olduğu mağduriyetlere karşı topyekun mücadeleyi bu alanda örgütleyebiliriz.”

Bugün ittihatçı, rasyonaliteden kopan bir devlet anlayışıyla karşı karşıya kalındığının altını çizen HDP’li vekil, Temelli, Öcalan’ın devlet aklına yönelik çağrılarını hatırlattı. 

‘DEVLET, TOPLUMLA SAVAŞ HALİNDE’

Rasyonel devlet aklının kendi tahakkümünü var ettiği coğrafyada, toplumun gerçekliğiyle barışık olmasını gerektirdiğini söyleyen Temelli, bugün devlete baktıklarında ise Türkiye toplumun büyük bir kesimiyle savaş halinde olup, inanılmaz bir şiddet mekanizmasına dönüştüğünü kaydetti.

Temelli, bu konuda şunları ekledi: “Devlet bir şiddet tekelidir ama bu tekel olması, şiddet mekanizmasını açık kullanacağı anlamına gelmez. Bugün uyguladığı politikalarla açık bir şiddet politikası sürdürdüğünü görüyoruz. Bu iktisadi, siyasi ve toplumsal şiddet olarak yansıyor. Öcalan’ın tam da dikkat çektiği nokta budur. Çözüm sürecine dönelim. Öcalan, aslında bir rasyonaliteye davet ederken, toplumsal gerçekliği ortaya koyan, açığa çıkartan ve bunu da Kürt meselesinin çözümüyle sağlıklı bir şekilde buluşturmak istedi. Israrla devletin bunu kabul etmediğini ve irrasyonel hali sürdürme çabasında olduğunu izlemeye devam ediyoruz.” 

‘MUHALEFETTE KÖRLÜK İÇERİSİNDE’

Bu irrasyonel yaklaşımın bugün muhalefette de olduğunu söyleyen Temelli, bugün iktidardan yakınıp, alternatif oluşturmaya çalışan siyasi muhalefetin iktidarı tekrar ederek alternatif oluşturamayacağını bilmek zorunda olduğunu vurguladı.

Temelli, “Siyasi muhalefet iktidarın akıl dışı uygulamalarına karşı çıkıyorsa, rasyonel bir çözümde ısrar etmesi gerekiyor. Oysa muhalefetin bir kesiminin büyük bir körlük içinde olduğunu ve bu gerçeklikle yüzleşmediğini görmek mümkün. Anayasa tartışmalarında ‘ilk dört madde tartışılmaksızın’ diye bir cümlenin hala kuruluyor olması bile bize bu körlüğü, irrasyonel aklın içinde tutsak olmayı bir kez daha gösteriyor” dedi.