Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP’nin bu haftaki grup toplantısına 103 kişinin hayatını kaybettiği 10 Ekim katliamında yaşamını yitirenlerin yakınları katıldı.

Temelli, nasıl bir yerel yönetim ve nasıl bir yerel demokrasi konulu Van’da 4 gün süren Yerel Yönetim Eğitim Çalıştayı düzenlediklerini belirterek, çalıştay sonuçlarını önümüzdeki günlerde kamuoyuna paylaşacaklarını ifade etti.

Yerel demokrasi meselesinin önemli olduğuna vurgu yapan Temelli, “Bu konuda parti ayrımı yapmaksızın her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Çünkü mesele Türkiye meselesidir, demokrasi meselesidir. Diğer taraftan örgütlenme konferanslarımız devam ediyor. Van’da gerçekleşti, yakında Diyarbakır ve Marmara’da gerçekleştirilecek. Bir fikriyatımız var, Türkiye’yi demokrasi ve barışa kavuşturacak olan bir çabamız var, bunu örgütlemeye çalışıyoruz.  O yüzden de mutlak demokrasi mücadelemizi örgütlüyoruz. Bu vesileyle de herkesi HDP’ye çağırıyoruz. Gelin HDP’de bir arada yan yana kimliklerimizle mücadelemizi yükseltelim. Türkiye halklarını örgütleyelim. Demokrasi için, barış için, çocuklarımızın geleceği için” dedi.

‘YÜZLEŞMEDEN BARIŞ OLMAZ’

 7 Temmuz 1991 yılında katledilen Vedat Aydın’ı anan Temelli, şöyle devam etti: “ Bu cinayet 90’lı yılların karanlık sayfasını açtı. Bugün binlerce faili meçhulden bahsediyoruz. Aslında faillerini biliyoruz ama suçular bir türlü adalet önüne çıkarılmadı. Ali İsmail Korkmaz’ı anmak istiyorum, Gezi’yi, Gezi’de yitirdiklerimizi. Yine Alîşêr'i, Zarife'yi anmak istiyorum. Dêrsim’de yitirdiklerimizi anmak istiyorum, Srebrenitsa'yı anmak istiyorum. 10 bine yakın insanın katledildiği o katliamı anmak istiyorum. Irkçılığın, faşizmin milliyetçiliğin, yoz milliyetçiliğin nelere yol açacağını hafızalarımızdan çıkarmamak için anmaya devam edeceğiz. 10 Ekim’de yitirdiğimiz canlarımızın aileleri aramızda. Tam 103 canımızı yitirdik, Ankara Garı önünde 10 canımızı yitirdik. Bu meseleye dair o günün suçluları hala adaletin karşısına çıkarılmadı. Anmak yüzleşmektir. Hiçbir zaman unutmayacağız. Bu iktidarlar, bu zihniyet hafızamızı silmeye çalışsa da biz hatırlamaya devam edeceğiz. O yüzden de Meclis çatısı altında bir kez daha çağrımı yeniliyorum; hakikatleri araştırma komisyonu bir an önce kurulmalıdır. Bu ülkede barışı gerçekleştireceksen yüzleşmeden olmaz.

KATİLAMA SEBEP OLANLARI UNUTMADIK

Bugün çıkmışlar ortalıkta siyaset adına ahkam kesiyorlar, biz sizi de unutmadık. Bu katliamda yitirdiklerimizi nasıl unutmadıysak, bu katliama sebep olanları, suçluları koruyanları da unutmadık. Ankara 17. İdare Mahkemesi geçen gün bir karar verdi. Bir tazminat. Hiçbir tazminat bu acıları dindirmez ama bir tazminat kararı verdir ve bunu verirken de burada ihmali olanlara dair bir ibarede bulundu. Katliamda sorumluluğu olanlara dair, ihmal olduğuna dair bir ibare kayıtlara geçti. Evet ihmaliniz vardı, göz yumdunuz. Katliam geliyorum diyordu siz oralı olmadınız. Hatta katliamdan medet umdunuz oylarınız artsın diye. Suruç'u da unutmadık. Bu zihniyet hala aynı anlayışla yoluna devam etme çabasında, yüzleşmeden kaçarak, hakikatlerin üzerini örtmeye çalışarak yoluna devam etme çalışıyor.”

SETA SİPARİŞLE ANDIÇ HAZIRLIYOR

SETA Vakfı tarafından hazırlanan basın raporunu da sert bir dille eleştiren Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir vakıf var biliyorsunuz SETA Vakfı. Bakın bir araştırma yapmış, araştırmanın başlığı bile kendini ifade ediyor: Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları. Uzantı sözcüğü ile aslında bir tasvir, bir tanımda bulunuyorlar. Fişleme peşinde, yani bildiğiniz andıç. Bu andıç hikayeleri üzerinden iktidara gelip bu meselelerle mücadele edeceklerini söyleyenlerin içine düştükleri hale bakın. Ne hazin tablodur. Siparişle andıç hazırlıyorlar, gazetecileri suçluyorlar, gazeteciler birer uzantı.  Burada haber yaparken aslında neye hizmet ettiklerini araştırıyorlar. Neye hizmet edecekler? Gerçek gazeteciler bu ülkenin demokrasisine, insan haklarına hukuka hizmet ediyorlar. Yandaş gazeteleri yanına almışsın bir tek sana hizmet etmelerini istiyorsun. Onları kamuoyu önünde suçlayacak taktik peşindesiniz. 90’larda bu işi karargahlar yapıyordu. Şimdi araştırma kurumları yapıyor, demek ki çağ atlamışız. Artık bu iş karargahtan alınmış, araştırma kurumlarına verilmiş saçma sapan raporlar. Tabii bunu yaparken bizi de ihmal etmiyorlar. Raporun arasına HDP'yi de sıkıştırmışlar. Bizimle iltisaklı olmak -bu da neyse- başlı başına fişlenme sebebi olmuş. Yani HDP hakkında haber yapmak ya da HDP’nin sözünü haber yapmak neredeyse suç kabul edilecek. Bu gazetecilerin yaptığı haberler suç değil, suç sizin gazetecileri cezaevine göndermeniz.” 

SİSTEMİN KISA FİLMİNİ ÇEKİN

İktidar ve ortağından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine dair açıklamaları da değerlendiren Temelli, şunları ifade etti: “Geçen hafta herhalde rehabiliteden sonuç alamayacaklarını anladılar ki sistemin MR’ını çekeceklermiş. Sistemin MR’ını çekecekler, ne müthiş bir söz, bence siz bu sistemin bir yıllık kısa filmini çekin, çekin ki bu yaptığınız hukuksuzluklar tarihe geçsin. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedir diye sorarsanız, bunun yanıtı basittir; yönetememe halidir. Eğer siyaseten sözünüz kalmamışsa, yönetemiyorsanız bunun kod adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Yönetememe halinden dolayı da ülke her gün yeni bir krize sürükleniyor. Bizzat krizi yaratan bir mekanizmaya dönüşmüş durumdasınız.”

‘MERKEZ BANKASI NE ZAMAN BAĞIMSIZ OLDU’

“O denli bir kriz girdabındasınız ki kendi bürokratlarınızı bile beğenmez haline geldiniz” diyerek AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı’nı görevden almasına ilişkin de konuşan Temelli, şunları dile getirdi: “Hani talimatla hareket ediyordu ya Merkez Bankası başkanınız. Bir de bugünlere bu tartışma var Merkez Bankası bağımsız olmalıymış, Merkez Bankası Başkanı bağımsız olmalıymış. Ne zaman bağımsız oldu, ne zaman bu halkın hakkını savundu ki, bağımsız olsun. İktidarın talimatlarıyla hareket eden payandaşlaşmış bir Merkez Bankası Başkanı vardı karşımızda. Şimdi görevden alındı. Görevden alınması hukuksuzluktur. Görevden alma nedeni hedefleri tutturamamak. Hedef ne enflasyonu düşürememiş, enflasyonun düşmesi için faizlerin düşürülmesi gerekiyormuş. Bu yasadışı kararname ile MB başkanı görevden alınıyor ama gerekçesi ilginç. Bütün iktisatçılar aslında şimdi bu konuyu araştırıyorlar. Yani faizleri düşürerek enflasyon nasıl düşer konusunda tez yazıyorlar. Bakalım faizleri düşürerek enflasyonu nasıl düşürecek, hadi bakalım faizleri düşürün bakalım, enflasyonu nasıl düşüreceksiniz göreceğiz. Böyle ir vaka yok. Geçmişte böyle vaka yaşadık. Kiminle mi Çillerle yaşadık. Şimdi bir kriz sarmalı içinde olan bu ülkede bu tür hamlelerle içinden çıkılmaz bir yere sürükleneceğiz. O yüzden diyoruz ki MEB özerk olmalıdır. 

ERDOĞAN’LA GELDİNİZ YİNE ERDOĞAN’LA GİDECEKSİNİZ

Siz bırakın ekonomide ciddi çözümler üretmeyi, ekonomiyi fazlasıyla içinden çıkmaza sürüklemeye devam ediyorsunuz. Tam 17 yıldır devam ediyorsunuz. Şimdi sanki 17 yıldır iktidarda değillermiş gibi, sanki bu işleri başımıza bunlar açmamış gibi her seferinde bir beyaz sayfa ile önümüze çıkıyorlar. Biliyorsunuz bir Rus oyunu var, matruşka diye. Açarsanız içinden aynısının bir küçüğü çıkar. Hepiniz oradaydınız hepinizi biliyoruz, siyasetin böyle bir şeye Türkiye’nin böyle bir akla ihtiyacı yok. Türkiye’nin yeni bir ekonomi akla ihtiyacı var. O yüzden de Türkiye’nin HDP'ye ihtiyacı var. Bunların bir bakanı daha vardı, bakanlığı bitirdi Türkiye’de buna kimse iş vermedi. İngiltere’de ancak çalışabildi. Şimdi İngiltere’de anlatıyordur, neoliberal politikalar ne kadar iyi, özelleştirme ne kadar iyi diye. Türkiye’ye geldiler deneme tahtasına çevirdiler Türkiye’yi, bu kadar borçlandırdılar, şimdi yeni umut diye pazarlanıyorlar. Geçti Bor'un pazarı, Erdoğan’la geldiniz Erdoğan’la da gideceksiniz. “ 

‘VERGİ CEHENNEMİNE DÖNMÜŞ DURUMUNDAYIZ’

Meclis’e dün getirilen torba yasaya dair de değerlendirmelerde bulunan Temelli, şunları söyledi: “Bu torbacılar gene torba getirmişler Meclis’e, içine bir sürü şey doldurmuşlar. Baktılar içinden çıkamıyorlar halkı daha fazla nasıl sömürürüz. Bir ülkede vergi adaleti yoksa o ülkede adaleti tesis etme, yaşamın herhangi bir yerinde adaleti tesis etme şansınız yok. Toplumu zaten bir araya getiren ilk şey ortak yaşam alanının örülmesiyse, iktisadi olarak bulunmuş en mükemmel çözümü vergi ve tabi vergide adalet. Fakat vergide adaletsizlik deyince ilk gösterilecek ülkeler arasında Türkiye gösterilir. Neredeyse sermaye için bir vergi cenneti, emekçiler için vergi cehennemine dönmüş durumdayız. Bu torba içinde de verginin tabana yayılmasını göreceksiniz. Böyle bir anlayış ile yola devam etmeye çalışıyorlar vergi barışını 6 ay daha uzatmak istemiyorlarmış yahu adamlar istemiyor barışmayı vergi kaçırmak istiyor niye uzatıyorsun. Vergiyi almak halkın iradesini tesis etmektir. Vatandaşlık dediğimiz hukuku var etmektir. Sen vergi almıyorsun habire varlık barışı çıkarıyorsun bedelini de halka ödetiyorsun. 

BU ZİHNİYETTEN ÇÖZÜM ÇIKMAZ

Bugünkü sistemin yarattığı bu tahribatı aşmanın yegane yolu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kurtulmamızdır. Onlar bu sistemden kurtulmak yerine bu sistemin MR’nı çekmeye davam ediyorlar. Bu MR’dan neler mi çıkıyor. Mesela Yüksek İstişare Kurulu çıkıyor herhalde ki Yüksek İstişare Kurulu üyesi ne diyor: İşinden aşından edilmiş insanlara, KHK ile ihraç edilmiş insanlara maaşını bağışlayacakmış. Zihniyet bu, bu zihniyetten çözüm çıkmaz. Ünlü yazar Marques’in dediği gibi kötülük dünyamızda değil bunların yüreklerindedir. 

CİNSİYETÇİ BİR ANLAYIŞI DAYATIYOR

Bugün Türkiye’ de eğitimin geldiği durumu görüyorsunuz. Nasıl çıkacak Türkiye bu durumdan. Bunu da bulmuş Japonya’ya gitti ya formülü bulmuş, kadın üniversiteleri. Bulduğu bu. YÖK başkanı da hatırlatmış, çalışmanı buna göre yapmış. Üniversite var,  yüksekokul var üniversiteye hazırlık var. Oradaki kadın üniversitesinin adının üniversite olması onun üniversite olduğunu göstermez. Üniversite bilimsel özerkliğe sahip olduğunda üniversite olur. Ve bütün bilim alanlarının buluştuğu yerde olur. Dolayısıyla üniversite böyle ayrımcı bir anlayışla kurulamaz. Ama bunların aklı fikri, nasıl ki eğitimde toplumsal bir ayrışmayı öne koyuyor, burada da cinsiyetçi bir ayrışmayı dayatıyor. Oysa toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele edecek bir zihniyeti büyütmeliyiz.

BUNLARIN AĞAÇ FOBİSİ Mİ VAR?

Üniversite demişken iki gündür ODTÜ’yü izliyoruz. Ben şuna karar verdim. Bunların ağaç fobisi sorunu var. Ağaç alerjisi mi ya da çocukken bir şey mi oldu, ağaçtan mı düştüler, ne oldu? Nerede ağaç görseler onun yerine inşaat yapıyorlar. Koskoca Ankara'da yer kalmamış, kaldı ki ODTÜ’nün 19 yurdu var,  gitmişler ağaç kesmeye. Gerçekten ciddi bir vaka bu. Bunu Yaparken kolluk güçleri ile gittiler arkadaşlarımıza öğrencilere saldırdılar. Kabul etmiyoruz. Aynı şekilde yine dün Diyarbakır’da gençlere yönelik orada barış isteyen gençlere yönelik aynı şiddeti orada da gördük. Bir kez daha kınıyoruz, bir kez daha güvenlik güçlerini sorumlu olmaya kanunlara uymaya çağırıyoruz.

KÜRT SORUNU VARDIR VE KÜRESEL BİR SORUNDUR

Kürt meselesinin yokluğundan dem vurarak ülkeye çözümsüzlüğü dayatmaya devam etti. Biz de diyoruz ki Kürt sorunu vardır ve bu sorun küresel bir sorundur. Küresel siyasetin merkezi bugün Ortadoğu ise bu Kürt sorunundan dolayıdır. Kürtler bu sorunun çözümü için mücadele etmekteler, bunu artık görmek zorundasınız. Kürt halkının taleplerini görmek zorundasınız. Bu konuda Türkiye toplumu, Türkiye halkları bu konuda inisiyatif almalıdır. Barıştan, demokrasiden yana inisiyatif almalı ve gerçek sahici çözümü üretmelidir. Bugün Kürt sorunu yoktur diyenler, Kürt sorununu çözümü için mücadele edenleri cezaevine attılar. Kürt kentlerini yıktılar. İşte Efrîn. Efrîn’de ÖSO çeteleri El Kaide artıkları kol geziyor. Yine Cerablus'a, Irak'a, Başur'a bakın. Başur'a olan saldırılarda insanlar evlerinden, yurtlarından kaçmak zorunda kalıyorlar. 5 insan hava saldırılarında yaşamını yitirdi. Kürt sorunu yoktur diyenlerin saldırısı altında hayatından olan halklardan bahsediyoruz. 

SARAYA KOYSUN HER SABAH ÇIKIP SEVSİN 

Sürekli sınıra tank sevk ederek bu sorunu çözemezsiniz. Sınırlara barışı sevk edin. Ortadoğu’da barış istiyoruz. Silahlardan kurtulmak istiyoruz. Kaynaklarımızın, emeğimizin silah harcamalarına gitmesini istemiyoruz. O yüzden de Türkiye’ de Suriye’de, Irak’ta bütün siyasetçileri, bütün hakları barıştan yana tavır almaya, barış mücadelesinde buluşmaya çağırıyoruz. Kürt meselesi, ‘Kürt meselesi yoktur’ diyenler hala S-400’leri, F-35’leri almaya çalışıyorlar. Bu ülkenin kaynakları ile. S-400'leri nereye koyacaklarmış. Şimdi bakarlar yukarıdan nerede bir orman var onu kesip oraya koyacaklar. Ankara’ya getirmeyi düşünüyormuş. Getirsin Sarayın bahçesine koysun her sabah çıkıp sevsin biraz. 

İNSANLARIN VERGİSİYLE MAAŞ ALIYORSUNUZ

İşte ne olursa olsun aklıyla Diyadin’de belediyemize saldırdılar, hem de kolluk güçleriyle. Bunu kolluk güçleri yapıyor, bunu yaparken de ‘ben devletim’ diyor. Bize saldıran herkes karşımıza ben devletim diye çıkıyor, sen devlet falan değilsin. Ve sizler o kurumların birinde çalışıyorsunuz, istihdam ediliyorsunuz. Kendisine kamu görevlisi, kamu personeli diyebilirsiniz, ama devletim diyemezsiniz. O saldırdığınız insanların vergisi ile maaş alıyorsunuz, o maaşını karşılığında da bir hizmet vermek zorundasınız. Sadece Diyadin Belediyesi’ne saldırılmadı halkın iradesine saldırıldı, İstanbul Belediyesine, Uşak, Mersin, Ordu belediyesine saldırıldı.

DEMOKRASİ İTTİFAKINDA BULUŞALIM

Demokrasi ittifakında bir an önce buluşmalıyız. Bu hukuksuzluğa, bu adaletsizliğe son vermeliyiz. Toplumsal uzlaşı için, toplumsal barış için Türkiye ve Ortadoğu’nun barışı ve demokratik çözüm için demokrasi ittifakında buluşma çağrımızı yineliyoruz. Herkese yapıyoruz bu çağrımızı; emekçilere, kadınlara, gençlere, Türkiye halklarına gelin hep birlikte demokrasi ittifakında buluşalım, demokratik bir Anayasayı var edelim. 

BU ADIMI ÖNCE BİZ ATALIM

Bir toplumsal mutabakat zemininde hep birlikte bir toplum sözleşmesini var edelim. 12 Eylülün anayasasından, bu tekçi anayasadan, bu yamalı bohçadan hep birlikte kurtulabiliriz. Bunu başarabiliriz. Önümüzdeki dönemde bu çalışmaya ağırlık vereceğiz. Bir an önce bunun hayata geçmesi için tüm Türkiye’yi bu çalışmaya davet ediyoruz. Mutlak demokrasi dedik. Müzakereci bir anlayışla toplumun tüm kesimleriyle tüm toplumsal zeminlerde bu anlayışla buluşmaya çağırıyoruz. Ama önce parlamentoyu çağırıyoruz. Gelin bu vesayetçi, tekçi yapıdan kurtulalım. Bu adamı önce biz atalım. Bu sisteme karşı demokratik bir cumhuriyet için, çoğulcu laik bir cumhuriyet için ilk adımı biz atalım. 

TMK DENİLEN DUVARI YIKMALIYIZ

Barışın demokrasinin önünde engel olan bunu engelleyen bütün yapılardan hep birlikte kurtulmalıyız. Başta TMK denilen barış ve demokrasinin önünde dikilen bu duvarı yıkmalıyız. Ceza yasalarındaki anti demokratik uygulamalardan kurtulmalıyız. Uluslararası sözleşmelerdeki çekinceleri kaldırmalıyız. OHAL anlayışına son vermeliyiz.”(Ankara/MA)