Türkiye’nin 23 Nisan'da Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik başlattığı askeri operasyon devam ederken, AKP iktidarı siyaseten yaşadığı sıkışmayı aşmak için sarıldığı savaşı kimi bölgelerini işgal ettiği Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yaymaya çalışıyor. Bir süredir Özerk Yönetim’in bulunduğu bölgeye dönük tehditlerinin tonunu yükselten AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, operasyon izni için ABD Başkanı Biden ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelip, görüşmeler gerçekleştirdi. Bu temaslarla birlikte daha öncekilerden farklı olarak bu kez iki yıllık süreyi kapsayıp, Suriye ve Irak’a asker göndermeyi sağlayan tezkere, getirildiği Meclis’te MHP ve İYİ Parti’nin desteğiyle 26 Ekim’de kabul edildi. HDP ile birlikte CHP, Saadet Partisi ve TİP tezkere ‘hayır’ derken, DEVA Partisi ise çekimser kaldı. 

Temelde Kürt sorununa dair çözümsüzlük politikasında ısrar edilerek, Kürt kazanımlarını hedef alan bu politikalara karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP), izlediği siyasetle ülkeyi uçurumum kenarına taşıyan iktidarı durdurmak için 26 Eylül’de açıkladığı 11 maddelik deklarasyonla demokratik muhalefete açık çağrıda bulundu.

Yayınlanan deklarasyon Kürt sorununun çözümünü tekrardan gündeme getirdi. Muhalefet partilerinin, görüş ve önerilerde bulunduğu bu tartışmalara iktidar partisi de dâhil olarak sorunu görmezden geldi ve tekrardan çözümsüzlüğü dayattı. 

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, ülkenin temel sorunlarına ilişkin çözümlerini yayımladıkları deklarasyona dair muhalefetin yaklaşımını, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi ve Rojava’ya dönük saldırı politikaları ve tezkereyi, bu konuda ABD ve Rusya ile kurulan temaslar ile birlikte Federe Kürdistan Bölgesi’nde kimyasal silah kullanıldığı yönündeki iddialara dair Mezopotamya Ajansı'na değerlendirmelerde bulundu. 

DEMORKASİYE ÇAĞRI DEKLARASYONU 

HDP olarak yayımladıkları deklarasyonun oldukça ses getirdiğini dile getiren Tayip Temel, özellikle de Kürt sorununun çözümü ve yöntemlerine ilişkin görüş ve önerilerinin iktidar partisi ve onun ortağı dışındaki tüm demokrasi güçleri ve muhalefetin gündemine oturduğunu kaydetti. Türkiye’nin en büyük ve can alıcı sorunu olan Kürt sorununun tekrardan gündeme gelmesinden ve muhalefetin bu tartışmaları tekrardan gündemine almasından oldukça memnun olduklarını ifade eden Temel, “İktidarın çözümsüzlüğü dayatan ve derinleştiren bu tartışmalarından sonra muhalefetin tutumu oldukça iyiydi” dedi. 

İKTİDAR PANİKLEDİ

Deklarasyonun sahiplenilmesi sonrası iktidarın tekrardan HDP’yi sabote eden bir tutuma başvurduğunu söyleyen Temel, bunu şöyle açıkladı: “Deklarasyon, Kürt sorununun çözüm yöntemleri ve sorunun muhataplık tartışmalarını ülkeye demokrasi getirme iddiası olan demokrasi güçlerinin ve siyasi partilerinin tekrardan gündemine getirdi. Gündeme gelen bu tartışmalar bize bu sorunun sadece iktidarın inisiyatifine bırakılmayacağını gösterdi. Doğrusu birçok kesim tarafından olumlu tartışmaların yürütüldüğü bir havadax bizler iktidarın bu tartışmaları sabote edecek bir girişimini bekliyorduk. Zaten çözümün tartışıldığı yerlerde iktidarın çözümsüzlüğü her dönem gündeme geliyor. İktidar deklarasyon sonrası panikledi. İçerde büyük bir çürüme ve bozulma hali, dışarıda kendisine hiçbir dostu bırakmayacak derece tutarsız ve pragmatik ilişkiler, iktidarı çok büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bıraktı. İktidarı sıkıntıya sokan şey de Kürtlere son 5 yıldır içeride ve dışarıda açmış olduğu savaştı. Bu savaş politikası iktidarı zayıflattı ve çürüttü. Bundan dolayı Kürt sorunu muhalefetin gündemine girer girmez hükümetin hamlesi tekrardan savaş çığırtkanlığı oldu.” 

HDP’li Temel, iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye ile Irak’ta asker bulundurmayı iki yıl daha uzatan tezkereyi Kürt sorununun tartışıldığı bir ortamda tekrardan Meclis’e getirmediğinin altını özellikle çizdi.

MUHALEFET HİZAYE GETİRİLMEK İSTENİYOR 

Çözümsüzlükte ısrar ederek eriyen iktidarın, çözümün tartışıldığı bir ortamda getirdiği tezkere ile muhalefet arasında bir çatlak oluşturmak ve muhalefeti yeniden hizaya getirmek istediğini söyleyen Temel, “Fakat muhalefet savaş tezkeresine karşı olumlu bir duruş sergiledi. Bu savaş tezkeresinin adını koymak gerekir. Bu tezkereler Kürt halkına karşı savaşı yasalaştıran bir durumdur. İktidar, aslında savaş ile muhalefeti hizaya sokmak istedi. Son yıllarda yer yer yalpalayan ve tutarsız duran muhalefet, bu sefer iktidara karşı bir tutum aldı diyebiliriz. Tezkereye ‘hayır’ diyen partilerin tutumu önemliydi. Özellikle de CHP’nin tutumu önemliydi. Neden? Çünkü CHP, devleti kuran bir parti. Yani devlet politikalarının sınırlarını aşan bir parti değildi. Muhalefetin hepsi ‘hayır’ deseydi de bu tezkere Meclis’ten çıkaraktı. CHP buna karşı çıkarak bu tezkerenin Türkiye halklarının yararına olmadığına karar verdi. Bu tezkere ‘milli beka’ değil, tam tersine Türkiye’nin iç ve dış barışını tehdit eden bir tezkereydi” diye konuştu.

HEDEF KÜRTLERİ STATÜSÜZ BIRAKMAK!

AKP ve MHP’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yürütmüş olduğu tüm siyasetin, Kürt halkının kazanımlarını hedef olduğunun dile getiren Temel, “Erdoğan rejimi”nin bu saldırı politikasını başından beri savunduğunu vurguladı. Temel, Kürt sorununda “çözüm” tartışmalarının yürütüldüğü 2012-2015 yılları arasındaki dönemde de bu politikanın devrede olduğunu ekledi. Temel, “O dönem de Erdoğan rejimi, Kürt halkının kazanımlarından biri olan Rojava’yı dahi DAİŞ üzerinden bertaraf etmeyi ve statüsüz bırakmayı hedefliyordu. Bu politika Erdoğan rejiminin temel stratejik hedeflerinden biriydi. Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları da Kürt siyasi hareketini bitirmeye yönelik bir girişimdir. O nedenle hem Rojava’ya hem de Güney Kürdistan’a yönelik çıkarılan tezkere bu politikaların devamıdır” ifadelerini kullandı.

BİDEN VE PUTİN İLE GÖRÜŞME 

Bu sözlerinin devamında “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rojava’ya yönelik saldırı planı doğrultusunda ABD Başkanı Biden ve Rusya Devlet Başkanı Putin’den adeta yalvarır biçimde görüşme talep etti, ancak yapılan bu görüşmelerden sonuç alınamadı” diyen Temel, ne Rusya ne de ABD’nin artık bölgede gerilimi büyütecek yönelimleri değil, yumuşak güç ve diplomasiyle orayı şekillendirmek istediğini kaydetti.

MÜLTECİ KEMERİ!

HDP’li Temel, Türkiye’nin bölgeye operasyon başlatma çabalarına ilişkin ise, “Türkiye, uzun bir süre ABD ve Rusya’nın bölgedeki çelişkiler ve belirsizlik politikasından dolayı faydalandı. Göçmen politikasında da bunu yaptı. Gelinen süreçte küresel güçler artık bölgede gerilime izin vermeyecekler. Göreceksiniz bu güçler bölgeyi şekillendirdikten sonra Türkiye’nin müdahale zeminini ortadan kaldıracak. Bakın Erdoğan’ın Rojava’yı tehdit mesajlarından sonra Biden, Türkiye’yi bölgede gayri meşru yapılara destek vermekle ve bölgede istikrarı bozan bir siyaset izlediğini söyledi. Bu gelişmelerin hepsi şunu gösteriyor; aslında bu diplomatik tavizlerle Kürtlere düşmanlık politikası Rojava’da giderek zemin kaybediyor. Eskisi gibi rahat değiller. Ama Erdoğan’ın saldırı planı hala canlıdır ve fırsat bulduğu anda Rojava’nın belli bölgelerine işgal planını devreye koyacaktır. 

Erdoğan tıpkı Arap Kemeri gibi sınır hattından gelen mültecileri bu sefer bir ‘Mülteci Kemeri’ oluşturarak Rojava’yı ilhak etmeyi planlıyor. Ama konjonktür eskisi gibi Erdoğan’a taviz ve kredi vermeyecek. Çünkü Rojava’nın uluslararası güçlerle ördüğü diplomasinin dışında bir de kendisinin ördüğü bir direniş hattı var. Tabi halen bu tehditler fırsat bulunduğu anda hayata geçebilecek. Bugün halen Türkiye Rojava’yı SİHA’larla saldırmayı devam ettiriyor” değerlendirmelerinde bulundu.

KİMYASAL SİLAH KULLANIMI 

Temel, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nde yönelik süren operasyonlarında kimyasal silah kullanımına dair şunları söyledi: “Çok büyük ve önemli iddialar. Bu iddiaları parti olarak biz de takip ediyoruz. Biliyorsunuz kimyasal silah kullanımı ‘savaş suçu’ kapsamına giren bir suçtur. Saddam Hüseyin’in devrilme gerekçesi de Kürtlere karşı kullandığı kimyasal silahtı. Bölgede onlarca köylünün hastaneye kaldırıldığı söyleniyor. Bölgedeki birçok örgüt, kuruluş, aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçinin bu yönde çağrıları var. Bu konuda Güney Kürdistan Hükümeti’nin de bölgede araştırma yapmak isteyenlere, hakikati ortaya çıkarmak isteyenlere gerekli koşulları hazırlaması gerekiyor. Kimyasaldan etkilenen köylülerin, askeri hastanelerde tedavi edildiği yönünde söylentiler var. Bu olay ispatlanırsa yargılananların olacağını bilmek gerekiyor. Bu suçlar zaman aşımına da uğramaz. Ama mesele şu; Güney Kürdistan Bölge Meclisi, hem gerekli araştırmaları yapmalı hem de söz konusu kimyasal silahları takip merkezlerine çağrılar yapmalı, davetiyeler çıkarmalı. Vahim olan bir diğer şey, Türkiye’de iktidarın buna yönelik bir açıklaması olmalıyken, bugün bir sessizlik hakim.” 

‘KÜRTLER İÇİN UTANILACAK BİR DURUM’

Yine Türkiye ve KDP’nin ortak operasyonları sonucu yaşamlarını yitirdikleri ifade edilen HPG’lilerin cenazelerinin Sêmalka’da bekleyen ailelerine teslim edilmemesi eleştiren Temel, Türkiye’nin cenazelere yönelik tutumunun aynısını bugün KDP’nin yaptığını ifade etti.

Temel, “Çocuklarının cenazeleri verilmeyen annelerin Sêmalka’da oturması, Kürt siyaseti hareketi olarak kendisini tanımlayan bir güç için utanılması gereken bir durumdur. Bunu ne vicdan, ne ahlak ne de bir siyasi anlayışla açıklamak mümkündür. KDP’ye bir kez daha sesleniyoruz. Cenazelerin akıbetine ilişkin bilgi verilip, ailelerine teslim edilmeli” dedi.

MA / Ergin Çağlar - Eylem Akdağ