Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri ve kadın gündemini değerlendirdi.

Taşdemir, Balıkesir Burhaniye Cezaevi’nde yaşamına son veren Nurcan Bakır’ın durumuna dikkati çekti. Taşdemir, “Her gün cezaevlerinde bir hasta tutsak yaşamını yitiriyor cezaevlerinin koşulları yaşanan hukuksuzluk gösteriyor ki bu ülke cezaevleri meselesini kendi gündemine almalıdır. Ciddi hak ihlalleri yaşanıyor insanlar elleri ranzaya kelepçeli şekilde son nefesini veriyor sağlıksız koşullar cezaevinde yaşanıyor. Cezaevleri hasta tutsaklar açısından ölümle cezalandırıldığı bir yere dönüşmüş durumda. Ciddi hak ihlalleri yaşanıyor cezaevlerinde. Bir an önce hasta tutsaklarla ilgili ciddi girişimler olması gerekiyor.

HASTA TUTUKLULAR TEDAVİ EDİLMİYOR

Bırakın hasta tutsakların tedavi edilmesini, sağlıklarına kavuşturulmasını, üstelik bütün bunlar yapılmazken hasta tutsaklar ayrıca cezalandırılıyor. Hücre cezaları veriliyor, keyfi cezalarla infazları yakılıyor. En son Fatma Özbay ceza aldı. Koğuşta bulunan tığ gerekçe gösterilerek hücre cezası verildi. Kanser hastası, uzun yıllardır cezaevinde yatan bir tutsak. Fatma Özbay’'a hücre cezası verilerek cezaevinde ayrı bir cezaevi dayatılıyor. Hasta tutsakların hastalık sürecinde doktora ulaşımı, gerekli önlemlerin alınması, hastalığın takibi gibi konularda ciddi sorunlar yaşanıyor. Ya hastaneye götürülmüyorlar ya da götürüldüklerinde ring araçları dayatılıyor.

Götürüldüğünde ringlerde saatlerce bekletiliyor ve ciddi bir ayrımcılıkla yüz yüze kalıyorlar. Her gün hasta tutsaklar cezaevinde hayatlarını yitiriyorlar. En insani olan ailelerle vedalaşma hakları bile ellerinden alınıyor. Artık bu ülkede hasta tutsaklar meselesi bir hukuk meselesinin ötesinde bir vicdan meselesi olmuştur. Dolayısıyla bu ülkede demokrasiye inanan vicdan sahibi herkes hasta tutsaklar meselesinde duyarlılık geliştirmeli. Bir an önce hasta tutsakların tahliyesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Nurcan Bakır'ın ailesine başsağlığı diliyorum. Nurcan Bakır'ın bu koşullardan kaynaklı yaşamına son verdiğini biliyoruz. Yine Patnos Cezaevi'nde, Elazığ'da ve Türkiye'nin dört bir tarafında yüzlerce hasta tutsak var. Bunların çok ciddi sorunları var. Bir an önce bu sorunlara dönüp bakmamız ve sorunları çözmemiz gerekiyor. Hasta tutsakların tahliyesinin önünün açılması gerekiyor” diye konuştu. 

KIŞANAK VE TUNCEL DAVASI

Taşdemir, iki gün önce görülen Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel’in dava dosyasını da takip ettiklerini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Duruşma Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. arkadaşlarımız 3 yıldır rehine olmasına rağmen ilk defa arkadaşlarımız duruşma salonuna bizzat geldiler. Elbette ki 3 yıldır büyük bir mücadele vererek, direniş göstererek o duruşma salonuna getirilebildiler. 3 yıldır SEGBİS dedikleri yüz yüzelik ilkesine aykırı hukuku çiğneyen insanların birbirlerini bile anlamadığı bir sistemden arkadaşlarımıza 15 yıl hapis cezası verildi. Sonra İstinaf Mahkemesi bu cezayı bozdu ve yeniden yargılama başladı. Hepimiz biliyoruz AKP Genel Başkanı meydan meydan gezip partimizi, eşbaşkanlarımızı, milletvekillerimize akla hayale sığmayan suçlamalar yöneltiyor. Ama gerçekten o mahkeme salonlarında yaşanan hakikatin kendisi yargılanan Kürtlerin kimliği, arkadaşlarımızın siyaseti ve kadınlardır.” 

‘ASIL TİYATRO SİNCAN’DA OYNANIYOR’

Önceki dönem Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş’ın Devran kitabının tiyatro sahnesine taşınması sonrası başlatılan karalama kampanyasına tepki gösteren Taşdemir, şunları ifade etti: “Kaç gündür bir tiyatro oyununu dillerine peleseng etmişler. Asıl tiyatro nerede oynanıyor biliyor musunuz, Sincan cezaevinde oynanıyor.  Malatya 5inci Ağır Ceza’da oynanıyor. AKP eliyle en büyük tiyatro oralarda oynanıyor. Ama bu tiyatronun içerisinde bir hakikilik var o hakikilik de bizim arkadaşlarımızın duruşlarıdır. Hiç bir arkadaşımız ‘Allah afetsin kandırıldık’ demedi arkadaşlarımız dün ne dedilerse hangi siyasi çizgiyi sahiplendilerse mahkeme salonlarında duruşma salonlarında da zulmün gözünün içine bakarak aynı şeyi söylemeye devam ediyorlar.” 

‘YANDAŞ KALEMŞÖRLER MAHKEMEYE GELSİN’

Demirtaş ve HDP’yi hedef alan gazetecilere seslenen Taşdemir, şunları söyledi: “Biz bir kez daha yandaş kalemşörlere de sesleniyoruz; öyle akşam televizyon köşelerinde oturup söyledikleri yalan yanlış iddialarını bir kenara bıraksınlar. Gelsinler mahkeme salonlarını dinlesinler. Burada yaşanan hakikatin ne olduğuna, nasıl algı siyasetinin yürütüldüğüne tanık olsunlar. Evet, gerçekten vicdan sahibi gazetecilerin, etik ilkelerine sahip kişilerin o mahkeme salonlarını izlemesi ve yeniden icat edilen suçların nasıl açığa çıktığını görmeleri gerekiyor.” 

‘MAHKEMELERİ CANLI VERİN’

İktidara da çağrıda bulunan Taşdemir, “Kendinize güveniyorsanız mahkemeleri canlı verin” dedi. Taşdemir, “Bakalım gerçekten orada suç nedir suçlu nedir kim kimi yargılıyor kim yalana başvuruyor kim uyduruk suçlar icat ediyor olmadık yerlerden akıl dışı iddialarda bulunuyor, bunu hukuk adına dayatıyor ve ciddi bir hukuksuzluk yapıyor. Türkiye kamuoyunun gerçekleri bilmeye ihtiyaç var. Bu konuda kendilerine güveniyorlarsa yürüttükleri siyasete güveniyorlarsa buyursunlar mahkemeleri canlı yayınlasınlar kim suçlu ortaya çıksın. Arkadaşlarımızın duruşu, mücadelesi ve tavrı ile yargılayanları yargıladığını söyleyebiliriz” diye belirtti. 

Taşdemir, gündeme dair açıklamalarının şöyle sürdürdü: “Dersim'de 12 gündür bir genç kadın kayıp, Gülistan Doku. Biz HDP Kadın Meclisi olarak, kadın örgütleri ile birlikte ‘Gülistan nerede’ sorusunu sormak için, ‘bir kadın daha eksilmeyeceğiz’ demek için Dersim'e gittik. Dersim'de bir basın toplantısı gerçekleştirdik, gelişmeleri aktardık, ailesi ile görüştük, Gülistan'ın arkadaşlarıyla bir araya geldik. Gözlemlediğimiz bir gizemlilik hali var. Bu kaybın üstü örtülmeye, zamana yayılmaya ve bu kayıp normalleştirilmeye çalışıyor.

BİLGİLER AİLESİ İLE PAYLAŞILMIYOR

Araştırmalar ve soruşturmalar açısından açığa çıkan hiç bir bilgi ne ailesi ne kamuoyu ne de arkadaşlarıyla paylaşılıyor. Bir gizemlilik atfedildiğini söylemek mümkün. Buna karşı mücadele eden kadın örgütlerine, kadın meclisimize ve Gülistan’ın arkadaşlarına dönük bir baskı da var. Bu konuda işin ısrarla takipçiliği yapan arkadaşları ve öğrenci derneği ciddi bir baskı altında tehdit ediliyorlar, gözdağı veriliyor bir şekilde bu davanın üstü örtülmeye çalışıyor orada da söyledik ir kez daha söylemek isterim ki biz bu davanın takipçisi olacağız gerekirse her gün buna dair tutumumuzu açıklayacağız. Orada yarın bir miting gerçekleştirilecek. Yine genç kadın meclisimiz cuma gününden sonra bir kaç gün orada Gülistan’ın nerede olduğu sorusunu bir kez daha soracak. Oradaki kadın girişimiyle dayanışma içinde olacak. 

ŞİDDET VE İSTİSMAR OLAĞAN HALE GETİRİLDİ

Bu ülkede kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı olağan hale geldi. Dersimde biliyorsunuz Harun isimdeki şahıs 15’e yakın çocuğu taciz etti. Bu şahsın içerisinde olduğu politik zemin ve ilişkileri bize bir fikir veriyor. Kendisi daha önce zihinsel engelli bir kız çocuğunu taciz ediyor. Yargılama süreci başlıyor ama sonra kendisi bütün bu taciz istismar davalarında olduğu gibi bir takipsizlik kararı veriliyor. Benzer örnek yine Cizre’de okullarda artan taciz olaylarıdır. Buna benzer onlarca örnek var daha önce Mardin ve Bingöl’de olduğu gibi bu soruşturmaların üstü örtülüyor ve takipsizlik kararları peş peşe veriliyor. Kadın ve çocuklara yönelik suçlarda bir cezasızlık politikası izleniyor. Bir zemin sunma, üstünü örtme ve göz yumma durumu yaşanıyor. Türkiye çocuk istismarına göz yuman bir ülke olarak istisnai bir ülke konumundadır. Çocuk istismarını bırakın devletin önleyici tedbirler alması kurumsal veriler bile ortada değil. Kimi sivil toplum örgütlerinin ve kadın örgütlerinin çalışmaları ile bu veriler ortaya çıkıyor.

Yine Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin raporuna göre çocuk istismarında yüzde 700 artış olduğunu gösteriyor ki biz gerçeğin çok daha ağır olduğunu biliyoruz.  Bugün çocuğa yönelik istismar ve kadına yönelik şiddet bir siyaset olarak izleniyor. Burada bir politika olarak izlendiğini görmek mümkün yakın dönemde Munzur Üniversitesi’nde benzer iddialar gündeme gelmişti ama bırakın bunu soruşturmayı bunu ifade eden tacize uğrayan kadın öğrenciler tehdit edildi dosyalarının geri çekilmesi istendi. Bu suçların üzerinin örtülmesi isteniyor.

KURUMLARDA TECAVÜZ VE TACİZ ARTTI

Kadınlar ve çocuklar için yaşanacak bir alan bırakılmıyor , çocuklara ve kadınlara yönelik bu politika bir tehdit ve yıldırma siyaseti olarak izleniyor. Özellikle kurumlarda bunca yoğun yaşanan taciz ve tecavüzler iktidarın politikaları ile alakalıdır. Özellikle KHK adı altında ihraç edilen demokratik aydın bu alanlarda çalışan kurumların kapatılması hocaların ihraç edilmesi böyle bir zemini açığa çıkarmıştır. Dolayısıyla artık üniversiteler artık bilimle orada ürettikleri bilim insanları değil tacizle gündeme geliyor. Bu bir politik istikrarı da gösteriyor.

TOPLUMA KARŞI SUÇTUR

En son cinsel istismar yasası mecliste gündeme geldi. 2 defa yasalaştırmaya çalıştılar, kadın örgütlerinin tepkisi üzerine geri çekildi. Bir geriye çekme durumu yaşandı son dönemlerde yaşanan tartışmalarda bir kez daha bu cinsel istismar meselesi gündem getirilmek ve yasallaştırılmak isteniyor. Tecavüzcü ile evlendirmek insana karşı topluma karşı suçtur. AKP iktidarı bu suçtan imtina etmiyor ve bu suçu yasallaştırmak ve çocuk tecavüzünü suç olmaktan çıkarmak istiyor.

Bunun üzerinden kadın ve çocuk bedenini hedef alan bir siyaset izleniyor. 18 yılda Türkiye’nin geldiği yer 1800’e varan kadın cinayeti, istismar. Kadın kazanımları hedef alınıyor. En son Ankara'da Kadın Meclisimize dönük operasyon gerçekleşti. 7 arkadaşımız gözaltında. Kadın mücadelesini ortadan kaldırıyor. Bu zeminin saldırılara açık hale getirildiğini söyleyebiliriz. 

TEK ADAMIN İNSAFINA BIRAKILAMAZ

Yine bu iktidarın temel gündemi kadın cinayetleri, çocuk istismarı ya da Gülistan değil. Kadınlara dayattıkları, sordukları; ‘neden evlenmiyorsunuz?’, ‘Gençler evde kalıyor’ gibi çağdışı, kendi ideolojik politikalarını, tek adam egolarını topluma dayatan bir toplumsal mühendislikle karşı karşıyayız. Elbette kadınların nasıl yaşayacağı, gençlerin evlenip evlenmeyeceği tek adamın insafına bırakılamaz. Buna kadınlar, gençler kendisi karar verir ama AKP manipülatif bir partidir. İnsanları inkar ediyor. Suni gündemler yaratarak, bunu Türkiye halkının önüne getirerek bu meselelerin üstünü örtüyor. 

KADIN KONFERANSIMIZI GERÇEKLEŞTİRİYORU

Sömürü ve adaletsizlik düzeni üzerinden kalkınmaya çalışan AKP iktidarına kadınların da, gençlerin de bir cevabı olacaktır. Elbette ki bizler de bütün bu kadına, gence çocuğa dayatılan asimilasyoncu, yok edici siyasete karşı her yerde mücadelemizi yükseltme kararlığındayız. Bu koşullarda 18-19 Ocak’ta kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Kadın düşmanlığının bu kadar arttığı kadın kazanımların el konulduğu, kadın siyasetçilerin rehin tutulduğu ve aynı zamanda kadınların dünyada değişime öncülük ettiği koşullarda bizlerde kendi konferansımızı bu tarihsel kavşakta gerçekleştiriyoruz. 400’e yakın kadının katılımı ile 2 gün sürecek. Hep birlikte konferansımızda gerçekleştireceğiz. İnanıyorum ki tüm bu baskılara karşı kadınların konferansta açığa çıkaracağı umut, örgütlülük ve politik zemin kadın özgürlük mücadelesine ve halklarımızın bir arada yaşama umudunu da güçlendirecektir. O açıdan bütün bu yok etme siyasetine karşı kadınlar olarak umudu büyüteceğiz. Bütün kadın mücadeleleriyle ortak alanlar yaratarak mücadelemizi yükselteceğiz.”