Anayasa Mahkemesi (AYM) kararıyla bugüne kadar 28 siyasi partinin kapısına kilit vuran kapatma davaları, son olarak 2008 yılında AKP’nin kapatılması davasıyla yeniden gündeme gelmişti. Yargıtay, 2008 yılında AKP hakkında "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle hazırladığı iddianameyle kapatma davası açtı. İddianamede, partinin kapatılmasıyla birlikte dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de aralarında olduğu 71 kişi hakkında 5 yıl siyaset yasağı istendi. Yargılama sonucunda AKP, kapatılma ve siyasi yasak yerine Hazine yardımından yoksun bırakıldı. Bu tarihten sonra da siyasi partilerle ilgili yeni bir kapatma davası açılmadı.

İKTİDARA GELDİĞİNDE KARŞIYDI

İktidara geldiği tarihlerde parti kapatmalarına karşı tutum sergileyen AKP, partisine kapatma davası açılmasının üzerinden 13 yıl sonra uzun süredir hedef aldığı HDP hakkında kapatılma davası açıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında yürütülen diyalog sürecinin sonlandırılmasının ardından Eş Genel Başkanları, milletvekilleri ile üye ve yöneticilerinin tutuklanmasıyla hedefe konulan HDP’ye, fiili olarak kapatma çabaları uygulandı. HDP’nin kapatılmasıyla ilgili iktidar ortağı MHP’nin çağrısına örtülü destek veren AKP’nin Grup Başkanvekili Cahit Özkan, “HDP’yi kapatacağız” açıklamasında bulundu. 

ŞENER: SİYASİ SÜREÇ

Parti kapatmalarına karşı tutumundan parti kapatmaya geçiş sürecini AKP’nin kurucularından olan ve partiyi yakından tanıyan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener değerlendirdi. 30 yıldır Meclis’te siyaseti izleyen Şener, bu süre içerisinde siyasi partilere yönelik davaların bir hukuk sürecinin parçası olmaktan ziyade, siyasi bir süreç olduğuna vurgu yaptı. Şener, “Parlamentoya hakim olan partiler önlerindeki seçimlerde daha avantajlı konuma gelebilmek için muhalefet partilerinin gerek milletvekillerine gerek partilerin kendilerine yönelik bir takım stratejiler geliştiriyorlar ve bunu uyguluyorlar. Bu da genellikle yargıyı kullanmak suretiyle oluyor. Ve gördüğüm kadarıyla yargı siyasi konjönktüre göre işliyor. Siyasi davaların tamamında yargının siyasi konjönktüre göre işlediğini de yakından izlemiş oldum bu 30 yıl içerisinde” dedi.

YARGIYA ETKİ 

Erdoğan’ın yargı üzerinde etkisinin sonucu olduğunu dile getiren Şener, “AKP ve Erdoğan’dan bahsetmek gerekiyor. Çünkü şu anda yargı üzerindeki etkisi olan Sayın Erdoğan ve partisidir. Partisinden de öte kendisidir. Şu anda Hakimler Savcılar Kurulu’nda (HSK) bulunan bütün üyeleri doğrudan veya dolaylı olarak atamıştır. Yargıdan istediği kararlar çıkmaktadır ve yargı süreçlerinde Meclis engelini aşmada Meclis’teki milletvekili oyuyla sağlamaktadır” diye belirtti. 

SEÇMENE HAKSIZLIK

AKP’nin ilk kurulduğunda Erdoğan’ın parti kapatmalarına karşı olduğunu hatırlatan Şener, bunun seçmene yapılan bir haksızlık olduğunu dile getirdi. Şener, Erdoğan’ın partilerin kapatılmaması ve partilerin tüzel kişiliğinin korunması gerektiği konusunda defalarca uyarılarda bulunduğunu belirterek, “Geçmişte de en çok kapanmaya maruz kalan 2 parti vardır. Birincisi Milli Görüş Hareketi ve AKP hakkında kapanma davası açılmıştı. Diğeri de ilk kurulan parti DEP. 90’lı yılların başından beri Kürt siyasi partiler sürekli kapatmayla karşı karşıya kalmışlardır ve birkaç parti kapanmıştır. AKP iktidarı döneminde de parti kapatmayı zorlaştıran anayasal düzenlemeler yapılmıştır. Daha önce bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi’nin çoğunluk üyeleriyle kapatma aranırken, şimdi nitelikli çoğunluk aranmaktadır. Bunun ötesinde de kapatma kararı yerine başka cezaların verilebileceğini öngören düzenlemeler yapılmıştır” diye konuştu. 

ERDOĞAN HAKKINDAKİ FEZLEKELER

Erdoğan’ın dokunulmazlıkların kaldırılmasına da sürekli karşı çıktığını ifade eden Şener, 2002 yılında AKP’nin iktidara geldiğinde Erdoğan hakkında çok sayıda fezlekenin olduğunu hatırlattı. Erdoğan’ın kendisi hakkında dokunulmazlık fezlekesi olduğu için dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıktığını söyleyen Şener, “Ve sanırım 2016 yılı da dahil 14 yıl boyunca da hiçbir milletvekilinin dokunulmazlığını Meclis’e gündeme getirmemiştir. Çünkü herhangi bir milletvekilinin dokunulmazlığının ele alınması kendi dosyalarını hatırlatacaktı. Bunu hatırlatmak istemediği için de muhalefet vekillerinin de ele almadı. Süreçleri ve söylemlerini hep kendi pozisyonuna göre ayarlamıştır” şeklinde konuştu.

SİYASİ BİR KIRBAÇ

Şener, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendisi ihtiyaç duyduğunda parti kapatmaya, milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesine ve dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı durmuştur ancak konjönktür değişip de muhalefet milletvekillerinin yargı süreçlerine gönderilmesi, vekillerinin düşürülmesi, istemediği partilerin hakkında kapatma davalarının açılmasını da desteklemiştir, onaylamıştır. Hatta yargı elinde olduğundan dolayı da bunu bir siyasi kırbaç haline dönüştürmüştür. Yaşadığımız süreç bu. Geldiğimiz noktada da HDP’nin kapatılmasına dair açılmış olan davadan şunu hesaplamak zorundadır: Partiler, Erdoğan önümüzdeki seçimleri hangi taktikle hangi stratejiyle yönetmeye çalışıyor. Hangi partiler üzerinde oynadığı oyunlarla ne elde etmeye çalışıyor ve bunu görünen ve görünmeyen boyutlarıyla lehine dönüştürebilir mi dönüştüremez mi? Bunun üzerinde düşünülmesi gerekir diye düşünüyorum.”

‘ERDOĞAN’IN LEHİNE İŞLEMEZ’

Her şeye rağmen sürecin Erdoğan’ın lehine işlemeyeceğinin altını çizen Şener, devamında şunları söyledi: “Parti kapatma süreçleri hiçbir zaman bazı partilerin kapatılmasından medet umanları memnun edecek sonuç çıkartmamıştır. Bu süreçler her zaman o dönemde bu süreçleri destekleyen partileri zora sokmuştur. Hatta parlamento dışında bırakmıştır. Seçim sonuçlarını lehine çevirecek bir durum değil. Daha büyük oy kaymalarına kendisi açısından yol açabilir. Ama kendisi de farklı hesaplar yapıyor olabilir.”

‘AYNI MERKEZLERDEN YÖNETİLİYOR’

HDP’ye yönelik süreçlerin aynı merkezden yönetildiğine dikkat çeken Şener, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir milletvekilinin vekilliğini düşürdüğü gün -düşüren kimdir, kendisidir kendi meclis başkanıdır- HDP hakkında kapatma davası açılmış olması, bu süreçlerin aynı merkezden yönetildiğini göstermektedir. Buna rağmen şunu görüyor; Cumhur İttifakı ile kendi oylarının önümüzdeki seçim için kendisini kurtarmadığını düşünüyor ve mutlak süreçte HDP’nin oylarında gözü var. HDP seçmeninin böyle bir baskı ortamında Erdoğan’a oy vermesine sağlayacağını umut ediyor olabilir mi ya da bununla birlikte başka taktikleri var mı onu bilemiyorum. Ama HDP’nin bu süreç dahil milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi ve parti kapatılması dahil bu süreçlerin HDP seçmeninin kendisine oy vereceğine dair bir zemin hazırlıyor olmasına inanıyor olması lazım.”

Mezopotamya Ajansı

Diren Yurtsever