Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis'te gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Oluç, CHP ve AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın dün akşam katıldıkları ortak yayına ilişkin konuştu. Oluç, “Anadolu Ajansı'nın (AA) durumundan başlamak isterim. Gerçekten içler acısı. Üstünde konuşuldukça itibar yitiren bir kurum haline gelmiştir AA.  Malum, mesele seçim gecesi veri akışının durdurulmasıyla ilgiliydi. Mesele konuşulduktan sonra AA bir açıklama yaptı. AA, ‘seçim sonucu açıklayan değil veri aktaran bir medya kuruluşuyuz’ dedi. Tartışılan bu değildi AA ile ilgili. Tartışılan; veri akışını saatlerce niye durdular, ikinci ama daha önemli konu ise AA bu verileri nereden alıyordu? Bu tartışmalar esnasında YSK Başkanı Sadi Güven, ‘AA bizim müşterimiz değildir bizden almıyor bu verileri’ dedi. O zaman AA’nın her sandıktan, her okuldan veri aktaracak muhabiri olmadığına göre bu verileri bir yerden alıyor. CHP biz veriyoruz demedi, HDP biz veriyoruz demedi MHP ve İyi Parti de demedi, geriye hiçbir şey söylememiş olan bir yer kaldı. O zaman AA bu verileri doğrudan doğruya AKP ilçe örgütlerinden alıyor demektir bu. AA’nın esas cevap vermesi gereken konu budur” dedi.

‘ÖNCEKİ 6 SEÇİMDE DE AYNI İŞİ YAPMIŞTIR’

Oluç, AA’nın 31 Mart seçimlerinden önceki 6 seçimde de aynı hukuksuzluk ve usulsüzlüğü uyguladığını belirtti. Oluç, “Seçim geceleri toplumu manipüle eden, sonuçlar ile oynayan sandık başından insanların ayrılmasına ve dolayısıyla denetimin düşmesine neden olan veri açıklaması  yapmıştır. Önceki 6 seçimde de aynı işi yapmıştır. AA bu tutumuyla kendi hukukunu da çiğnemektedir, basın ahlakını da yok saymaktadır. Basın ahlakından zerre kadar nasiplenmemiş bir yönetime sahiptir AA. Mesele esas itibariyle budur” ifadesinde bulundu. 

‘OYLAR  ÇALINDI İDDİASI TAMAMEN  MESNETSİZ’

Oluç'un açıklamasının satır başları şöyle: “O tartışmanın içinde İstanbul’da oyların çalındığına dair Sayın Yıldırım, bir tek belge ve delil sunamadı. Zaten YSK seçimlerin yenilenmesi kararında da ‘oylar çalındı da o nedenle seçimleri yeniliyoruz’ diye bir ibare yok. Oylar çalındı iddiası tamamen mesnetsiz, İstanbul halkının iradesinin gasp edilmesine bir bahane olarak dün akşamki tartışmada da ortaya çıktı. Hak yediler, hukuku ve demokrasiyi çiğnediler, seçimin kirlenmesine neden oldular. Ortada bir oy çalınması yoktur. İstanbul halkı bu tartışmayı izledi merakla izledi, 'acaba Binali Yıldırım oyları kimin çaldığını söyleyecek mi?' diye, tek bir şey söylemedi. Binali Yıldırım'ın en çok söylediği cümle şuydu; ‘sayılırken oylar garip, acayip işler oldu’. Yani kendisinin de inanmadığı bir meseledir oyların çalınması meselesi, bu net olarak ortaya çıkmıştır.

'SAYIŞTAY RAPORLARINI NASIL OKUMAZ?'

Bir başka tuhaflık ki sadece İstanbul Belediyesi’ne aday olan kişi açısından değil daha önce bakanlık, başbakanlık yapmış bir kişi açısından da vahim bir nokta vardı. Binali Yıldırım dedi ki, ‘Sayıştay raporlarını okumadım’. Hangi Sayıştay raporlarını, bütün sayıştay raporlarını okuması gerekmiyor ama; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı olan bir kişi Sayıştay raporlarında İstanbul’da usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığına dair belirlemeleri nasıl okumamış olabilir. Sayıştay raporlarında 753 milyon liralık bir usulsüzlükten bahsediliyor, nasıl okumazsınız. Bu çok acayip bir durumdu. 

'SİZ PARTİZANLIĞIN CİSİMLEŞMİŞ HALİSİNİZ'

‘İstanbul’da 23 bin dernek vakıf var ve belediye bunlara destek oluyor’ dedi Sayın Yıldırım. Hangileri? Bu vakıf ve derneklerden kendinize ait olan, sadece işbirliği yaptıklarınıza destek oldu İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Onlara çok açık destek oldu maddi anlamda. İstanbul’da çok sayıda vakıf ve dernek var ve İstanbul Belediyesi’nin bunların hepsine destek olduğu söylenemez. Yani Binali Bey diyor ki, ‘partizanlık bizimle telaffuz edilemez’. Doğru partizanlık sizinle telaffuz edilemez. Çünkü siz partizanlığın cisimleşmiş halisiniz. Telaffuz etmek ne kelime. İstanbul'daki dernek ve vakıflardan sadece kendinize yakın olanları zenginleştirdiniz, imkanlar sundunuz ve bu imkanları iktidarınızı güçlendirmek için kullandınız. 

'ZABITALARLA MI TEMİZLEYECEKSİNİZ?'

Bir konu da Kürt seçmenlerle ilgili. Binali Yıldırım konuşurken şöyle dedi mülteciler meselesine ilişkin; ‘Fırat'ın doğusunu temizleyip Suriyelileri oraya göndereceğiz’ dedi. Yine görevleri karıştırdı. Siz nereye adaysınız? Fırat’ın doğusunu kiminle temizleyeceksiniz, belediye zabıtalarıyla mı? Nereye aday olduğunuzu unuttunuz. İstanbul halkına hizmet için aday oldunuz, Fırat’ın doğusunu temizlemekten bahsediyorsunuz. Fırat’ın doğusundan kimi temizleyeceksiniz? Fırat'ın doğusunda yaşayan Kürt halkına yönelik düşmanca tutumunuzu Kürt seçmeni duymadı mı? Diyarbakır’da iki tane Kürtçe cümle kurmakla, Kürdistan demekle İstanbul'daki Kürt seçmeni kandırabileceğinizi düşünmeniz çok büyük bir tuhaflık. 

'MİLYONLARCA KÜRT DUYDU'

Sizin ‘Fırat'ın doğusunu temizleyeceğiz’ sözünüzü Diyarbakırlı, Mardinli, Şırnaklı bütün Kürtler ve elbette İstanbul’da yaşayan milyonlarca Kürt duydu. Yani Diyarbakır’da, Van’da, Siirt’te akrabası olanları oradan temizleyeceksiniz. Etnik temizlik yapacaksınız. Bunu duydu Kürt seçmen. Emin olun 31 Mart öncesi ‘defolun gidin’ zihniyeti ile ‘Fıratın doğusunu temizleyeceğiz’ arasında zerre kadar bir fark yoktur. Kürt seçmen bu söylediklerinizi anladı ve buna uygun davranacaktır. Sizin Diyarbakır’daki iki cümlenizle kimse seçim tavrını değiştirmez, bu tutumunuzu da yutmaz. 

'BİZDE KÜRT’E ‘KÜRT’ DENİR'

Bu konuda programın moderatörüne bir şey daha söylemek istiyorum. Bizde Kürt’e ‘Kürt’ denir. Alman’a Alman, Fransız’a Fransız, Türk'e Türk dendiği gibi. Kürt kökenli ne demek? Siz Avrupa’da yaşayan, Türkiye’den gitmiş olan vatandaşlara ‘Türk kökenli’ mi diyorsunuz. İnsanların Kürt olması lafını rahatça kullanamıyor musunuz? Tekrar hatırlatıyorum, Kürt’e ‘Kürt’ denir. ‘Kürt kökenli’ diye bir şey yoktur. Dünkü tartışmayı böyle kapatalım. İstanbul halkı kendi iradesinin kimler tarafından, nasıl gasp edildiğini dün akşam bir kez daha görmüş oldu ve bunun cevabını 23 Haziran seçimlerinde verecektir.

'İŞSİZLİK ORANINDA 4 PUANLIK ARTIŞ VAR'

İşsizlik verilerine baktığımızda işsiz sayısının 2019 Mart döneminde bir önceki yılın Mart dönemine göre 1 milyon 334 bin kişi arttığını görüyoruz. Yani şu andaki işsiz sayısı 4 milyon 545 bine yükselmiştir. Bu resmi rakamlar. Geniş işsizlik oranına baktığımızda 4 puanlık bir artış var. Türkiye’de ekonomide ciddi bir kriz yaşanmaktadır. 

'VİCDANİ RET HAKKINI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ' 

Bir diğer konu Meclis gündemi ile ilgilidir. Bu hafta eğer olağan akış devam ederse askerlik düzenlemesi görüşülecektir. Bu konuda bizim şerhimiz olan maddeler vardır. Zorunlu askerlik karşısında vicdani ret hakkını ve kamu hizmeti hakkını savunmaya devam edeceğiz. Askerlik meselesinde saptanmış olan bedelli miktarının yüksekliğine dair itirazımızı dile getirmeye devam edeceğiz. Ayda 5 bin liradan 30 bin liralık bir bedelli askerlik ücreti kesinlikle ülkedeki dar gelirlilerin, yoksulların kullanabileceği bir hak değildir. Sadece ve sadece parası olanların, parasını verenlerin düdüğü çaldığı bir hak haline getirilecektir. Bu konudaki eşitsizliğe değinmeye devam edeceğiz ve elbette 45’inci maddedeki itirazlarımızı sürdüreceğiz. Komisyondan bir yasa tasarısını hızlı geçirmek marifet değildir. Konunun enine boyuna tartışılması ki Meclis’in demokratik müzakere açısından yapması gereken budur, ve değerlendirilmesi gerekir. Niye buna değiniyorum? Önümüzdeki haftalarda bir yargı reformu paketi ya da paketleri gündeme gelecek. Buradan Meclis’te grubu olan partilere çağrı yapıyoruz: Yargı reformu meselesi çok önemlidir. İki nedenle çok önemlidir. Birincisi Türkiye’de yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiştir. İşlemeyen bir yargı sistemi vardır ve Türkiye’de en çok ihtiyaç duyulan şey adalettir. Adalet arayışı toplumun bütün kesimlerinde yaygın olarak sürmektedir. Hukukun üstünlüğü işlememektedir. Bağımlı ve taraflı bir yargıyla karşı karşıyayız. Toplumun ihtiyacı yargı alanında ciddi bir reform yapılmasıdır. Dolayısıyla bu meselenin ciddi bir tartışmaya ihtiyacıdır. 

'YARGI REFORMUNU ENİNE BOYUNA TARTIŞALIM'

AB ilerleme raporuna baktığımızda yargı alanı ile ilgili çok ağır eleştiriler dile getirilmiştir. Neden bunlar önemlidir? Çünkü Türkiye yargı faslının açılması için bir talepte bulunmuştur. Yargı faslının açılabilmesi için de Türkiye’nin ciddi bir yargı reformunu gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu da önemli tartışmayı sürdürmeyi gerektirmektedir. Meclis’te bulunan partilere sesleniyoruz: Yargı reformu bütün toplumu, herkesi, hem iç hem de uluslararası hukuku çok yakından ilgilendiren bir konudur. Gelin bu konuyu demokratik müzakere yöntemiyle, sakin bir şekilde, ihtiyaçlara cevap verecek bir şekilde tartışalım ve herkesin içine sinen sonuçları hep birlikte ortaya çıkaralım. Aksi takdirde ‘biz en iyisini biliriz, istediğimizi yaparız’ şeklinde ortaya koyacağınız, tartışmayacağınız paketler toplumun ihtiyacı olan yargı reformunun gerçekleşmesine yol açmayacaktır."

‘SEÇMENİN KARARINI DEĞİŞTİRECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM’

Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Oluç, İmamoğlu ve Yıldırım’ın katıldığı ortak yayının bir kırılma noktası yaratıp yaratmadığı sorusuna, şu yanıtı verdi: “Bir halk deyimi var ‘dağ fare doğurdu’ diye. Ben baktığımda dağ fare doğurdu diyorum. İstanbul halkının tercihini değiştirecek köklü bir tablo ortaya çıkmadı. Elbette sakin bir tartışmanın yapılması önemli ama siyasetçilere polemik yapma olanağının da verilmesi gerekir. Dolayısıyla İstanbul halkının kararının değişeceği bir program olarak şekillendiğini düşünmüyorum. Herkes kararında biraz daha kararlı hale gelmiştir. Çünkü programda net olarak ortaya çıktı ki İstanbul halkının iradesi, 31 Mart iradesi gasp edilmiştir, hak yenmiştir hukuk çiğnenmiştir ve bunun karşısında da İstanbul seçmeni gerekeni yapacaktır. İradesinin gasp edilmesini kabul etmeyecektir.”

‘MİTİLİ YANLIŞ YERE ATMIŞLAR’

Oluç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili soruya ise “Sanırım mitili yanlış yere atmışlar, İstanbul’da olmadığı için Ankara’ya geri dönmüştür Bahçeli. O konuda fazla bir şey söylemeye gerek yok. Onlar da herhalde İstanbul seçmeninin kararını gördükleri için çok uzun süre orada kalmak istemediler” ifadesinde bulundu. (Mezopotamya ajansı)