Kürt halkının iradesini, dilini, kimliğini yok sayarak, seçilmiş temsilcilerini her gün tutuklayarak, belediyelerine kayyımlar atayarak, Kürtçeyi engelleyerek, Kürt düşmanlığı üzerinde siyaset yürüterek Kürtleri demokrasi ve barış mücadelesinden vazgeçireceğini sanan bir akıl, asla başaramayacak, sonuç alamayacak.  Newroz’un coşkusu her renkten, kimlikten halklarımızın buluşmasının ortaya çıkaracağı güçlü irade, bu ülkede çözümü de barışı da mutlaka getirecektir. Bu inşayı mutlaka başaracaktır. Bu irade barışla birlikte demokrasiyi, adaleti yeniden inşa edecektir. Newroz’a heyecanla hazırlanıyoruz. Bu bir umut buluşmasıdır. Umudu en yüksekte tutma buluşmasıdır. Bu haksızlığa, zulme direnme inancıdır. Barışa yolculuktur, demokrasi buluşmasıdır, zulme karşı mücadele yürüyüşüdür. Özgürlük bizim kimliğimizdir diye haykırmamız bunun içindir. Newroz yaşamı yenilemenin, yeni yaşamın günüdür.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu. Sancar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde pandemiye rağmen kadınların alanlarda olduğunu belirterek, “Pandemi nedeniyle böyle coşkulu görüntüleri yaşayamamıştık. Kadınların bu eylemleri bizlere cesaret ve umut verdi. 8 Mart’ı kutluyorum. Direnen, mücadele eden, sokakları terk etmeyen kadınları saygıyla ve minnetle selamlıyor, kutluyorum. Kadınları bu eylemi bize cesaret ve umut verdi” dedi.

HALEPÇE KATLİAMI

Halepçe Katliamı’nın 33’üncü yıldönümüne ilişkin konuşan Sancar, “Bundan tam 33 yıl önce küçük bir kasaba olan Halepçe’de insanlar havada hoş bir koku, tatlı bir elma kokusu aldılar. Birkaç dakika sonra nefesleri kesildi. Yanarak, bombalarla parçalanarak, infaz mangalarının evine geçenlerle beraber çoğunluğu kadın ve çocuk 5 bin insan katledildi. 7 bin insan yaralandı. Halepçe’de özürlü doğum oranı Hiroşima ve Nagazaki’nin 4-5 katıla ulaştı. İnsanlığa karşı işlenen bir suçtur, bu vahşettir. Bu bir soykırımdır. Uluslararası camiaya çağrı yapıyoruz: Halepçe’yi tanısınlar ki uluslararası bir anma günü olsun. Hep birlikte bugünleri hatırlama çabasıyla gündeme tutmalıyız. Bir daha asla demenin yolu buradan geçiyor. Bir daha bu katliamlara izin vermemek için her şeyi yapacağız. İnsanlığa görev düşüyor. Vicdanlı bütün kesimlere görev düşüyor. Toplamda 182 bin kürdün katledildiği Enfal operasyonu. O gün yaşanan acı bugün tazeliğini koruyor. Yüzleşilmeyen, tamir edilmeyen bütün acılar o günkü tazelikle bugün yaşamaya devam eder” ifadelerini kullandı.

Sancar, şöyle devam etti: “Halepçe’de 33 yıl önceki bu acı, kendisini Kobanê’den Şengal’e dalga dalga gösteriyor. Hakikat ve adalet mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeliyiz. Bu katliamlar aynı zamanda Kürt halkının birlik olmasının tarihsel bir görev ve sorumluluk olduğunu, bütün yakıcılığı ile bizlere hatırlatmaktadır. Bunu başarmak Kürt halkına karşı siyasi olduğu kadar vicdani borcumuzdur. Bu borcu yerine getirmek için var gücümüzle çalışacağız. Bir kez daha bunun sözünü veriyoruz.”

PANDEMİNİN BİR YILI

Pandeminin bir yılına dair Sancar, devamında şunları söyledi: “Bu süre içinde halkı salgının infazına terk eden salgın ortamını tahakküm ve rant fırsatına dönüştürmekten, hicap duymayan bir iktidar zihniyetini yaşadık. Türkiye’de insanlar bu politikalar nedeniyle pandeminin maliyetini dünyanın geri kalanından iki kat daha fazla ödedi. Sadece bu bir yılda 6 milyon insan daha işsizler kervanına katıldı. Yani açlık ordusu devasa boyutlara ulaştı, büyüdükçe büyüyor. Artık TÜİK bile bu gerçekleri gizleyemez duruma geldi. Yeni bir kalem icat ettiler, atıl adı altında işsizliğin yüzde 30’lara vardığını itiraf etmek zorunda kaldılar. Bu rantçı politikaların, kendi varlığını her şeyin üstünde gören anlayışın kaçınılmaz sonucudur.

AHLAKİ SORUN 

Sık sık söylüyorum, ortada büyük bir sorun var. Bu sorun esasen siyasidir. Ama sadece siyasi olarak nitelemek yetmiyor. Ortada büyük bir ahlaki sorun var. Bir çürümüşlük, bir yozlaşma hali var. Sefaletten kendine menfaat çıkarmaya çalışan bu zihniyet bu ülkede her yere sinmiş durumda. En büyük tehlike budur. Bu çürüme ve yozlaşma ile bu toplumu toplum olmaktan çıkarmaya ve sürüye dönüştürmeye çalışıyorlar. En büyük mücadele siyaseti bu ahlaki değeri de gözeterek kurmak, toplumu yeniden inşa etmektir. Bu fırsatçı anlayışa asla izin vermemektir. O nedenle bütün demokrasi güçlerine, adaletten ve eşitlikten yana güç birliği yapmasını istiyoruz. Bunları ciddiye almayanların ilerde nasıl bir sorumluluk ve vebal altına kalacağını söylüyoruz. Bu mücadele kendimiz için değildir.

KÖTÜ YÖNETİMİN İTİRAFI

Her gün Kovid-19 tabloları açıklanıyor. Bu tabloların tek bir anlamı var: Kötü yönetimin itirafı. Neresinden bakarsanız bakın, vahim durumun sergilenmesinin itirafıdır. Sadece Kovid vakalarıyla ilgili tabloda değil bu durum. Mesela insan hakları eylem planı açıklıyorlar. Bu planın bize tek anlamı var, o da insan haklarının nasıl çökertildiğinin itiraf edilmesidir. Bizzat kendileri itiraf ediyorlar. Çökerttikleri şeyi, çökerten zihniyetle yeniden bu alanda iyileştirmeler yapacağını bekleyecek kadar saf bir kesim kalmadı. Bizler hiç saf değiliz. Biliyoruz ki insan hakları eylem planı ancak toplumda en geniş kesimlerin, hakka muhtaç olanların, ezilenlerin, emekçilerin, mağdurların, Alevilerin, Sünnilerin Kürtlerin, Türklerin ortak mücadelesiyle elde edilir. İnsan hakları eylem programları ile ihsan edilecek bir şey değildir, ancak mücadeleyle elde edilir. Bu itirafa karşı bizim görevimiz mücadeleyi daha da büyütmektir.

EKONOMİ REFORM PAKETİ

Aynı şey Ekonomi Reform Eylem Planı için de geçerlidir. Planı okuduğunuzda gördüğünüz tek şey ‘biz ekonomiyi çökerttik işte size itirafı. Nasıl çökerttiğimizi ilan ediyoruz’. Peki, neden çökerttiniz? İtiraf değerli ve önemlidir. Hem siyasi hem insani açıdan sonuçlar doğurma potansiyeli olan güçlü bir eylemdir. Ama itiraf eden, yaptığının sorumluluğunu siyaseten ahlaken ve vicdanen üstleniyorsa, eğer böyle bir sorumluluk üstlenme edimi yoksa, itirafta o itiraf sadece bir pişkinlik göstergesi, bir yüzsüzlük ifadesi olarak anlaşılabilir. Bunun ötesinde anlamı yoktur. İtiraf etsinler, nasıl bu noktaya gelindiğini de tek tek anlatsınlar. Kabul etmek düzeltmenin ilk adımıdır ama bunu yapamıyorlar. Neden? Çünkü bu düzenden vazgeçemezler. Bu düzen kendi iktidarın bekası için vazgeçemeyecekleri imkanların olduğu bir düzendir. Yandaş sermayeyi güçlü tutmak zorundalar. Ancak bu şekilde ilerleyebilirler. Her gün yalanlarını yaymak için yandaş medyayı ayakta tutmak zorundalar. Bunu da ancak rant ve yandaş ekonomisiyle yapabilirler. Tekrar söylüyorum, bunu değiştirmenin yolu hep birlikte toplum için ekonomi, toplum için sağlık, toplum için eğitim ve bütün kamusal faaliyetlerin toplum için planlaması ilkesine dayanmak ve bunun mücadelesini yürütmek gerekiyor. Hep birlikte bunun mücadelesini yürütemedikçe bu yalan ve talan düzeni varlığını sürdürecektir. Biz de diyoruz ki, hayır bu böyle gitmeyecek, mutlaka değişecek, mutlaka değiştireceğiz. 

FEZLEKELER 

Milletvekillerimiz ile ilgili fezlekeler gündeme geliyor. Kapanan işyerleri konuşulmasın diye, HDP’nin kapatılmasını tartıştırıyorlar. Sürekli düşmanlar ve tehditler üretiyorlar. İşsizliği enflasyonu doları düşüremediklerinde, hemen kendi kontrollerdeki yargıyı devreye sokup, partimize ve muhalefete baskı uyguluyorlar. Toplumsal desteklerin eridiğini, görünce seçim kanunlarıyla oynuyorlar. Bunu yapıyorsa biliyor ki kaybetmiştir, biliyor ki halkın desteği ile iktidarını sürdüremeyecektir. Bunun için hesaplar, cinlikler, fesatlar peşinde koşmaya başlıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar halk kararlı davranırsa, muhalefet güçlü bir birliktelik oluşturursa, bu hesapları boşa çıkarmak son derece kolaydır. 

İKTİDARIN HİKAYESİ KALMAMIŞTIR

Bazıları iktidarın toplumu kutuplaştırarak bu sorunların üstünü örtme operasyonlarına maalesef bir şekilde alet oluyor. Bu iktidarı ayakta tutan hiçi bir vaat kalmamıştır. Hikayesini tüketmiştir. Elinde bir Kürt sorunu üzerinden ayrıştırmak, düşman yaratmak, böylece kendi varlığını sürdürmek kaldı. İktidarın bu dilini kim bize kullanırsa, kim ki iktidarın bu operasyonlarına bilerek bilmeyerek alet olursa, bilsin ki yaşanan yıkımların ve kötülüklerin ortağı olacaktır. Halkımız bunu görür ve değerlendirmesini yapar ve sonucunu da herkese gösterir. Eğer gerçekten bu iktidar bir talan yalan iktidarı sise bunlar sadece kendilerine yöneldikleri zaman acıtmayacaktır. Herkese eşit adalet talebi ile hareket etmedikçe, hiç kimseyi demokrat ve adil yapmaz. Adalet herkes için her zeminde savunulursa adalettir.

GÜNDEMİMİZ HALK 

Sokağın gündeminde açlık ve yoksulluk var, işsizlik var. Bu iktidarın politikalarına karşı büyüyen öfke ve değişim arayışı var. İktidarın siyasi mühendislikleriyle alışveriş torbaları dolmuyor. Kendi medyalarından akşam sabah yalan haberlerle, algı çalışmalarıyla evlerdeki tencereler kaynamıyor. Halk bunun farkında. Bizim de gündemimizde ne kapatma tartışmaları var ne fezlekeler. Ne yaparlarsa yapsınlar, güçlü birikimlerimizle, halkımızın büyük fedakarlığıyla yolumuzdan bir milim sapmadan devam edeceğimizi herkes duysun. Bizim gündemimiz halktır, halkın sorunlarıdır, barıştır, adalettir. Biz halkımızın bütün bu yıkımlardan kurtulması arayışı ve mücadelesi içindeyiz. Onlar bizi kapatmayı, siyaset dışına itmeyi tartışa dursunlar biz en geniş demokrasi ittifakıyla bu iktidar dönemini kapatıp yeni bir iktidar dönemini başlatmanın mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz. Bu ülkede asıl tartışılması gereken işte budur. Kapanan her bir işyerinin, dükkanın verdiği mesaj açıktır. Bu iktidar dönemi bitmelidir. Muhalefet üzerine düşen sorumluluğu mutlaka yerine getirmelidir. Halkın mesajı çok açık bir şekilde budur. Eğer bu iktidar bir baskı ve talan iktidarıysa, yalan iktidarıysa, bunlar sadece kendilerine yöneldiğinde acıtmayacaktır. Herkese her şekilde eşit adalet talebiyle hareket etmedikçe,  sadece kendine yönelen baskıya itiraz etmek hiç kimseyi demokrat yapmaz, hiç kimseyi adil yapmaz. Adalet herkes için her zeminde her şekilde eşit olarak savunulursa adalettir.

NEWROZ 

Newroz haftasına girmiş bulunuyoruz. Newroz yeni yaşam umudunun sembolüdür. Newroz haksızlığa karşı direnmenin, adalete adanmışlığın, susamışlığın adıdır. Newroz barış ve çözüm arayışlarının bu ülkedeki toplumsal hafızasıdır. Newroz bu ülkede durmadan tekrarlanan çoklu krizlerin kaynağına inme fırsatı yakaladığımız çok değerli bir gündür. Eğer bu sorunların kaynağına inemezsek, bu adaletsiz zulüm düzeninden çıkmamız mümkün olmaz. Bu acılı topraklar burada yaşayan kadim halklar 100 yıldır adil bir barışın peşindedir. Adil bir barışın özlemini çekiyor. Adi bir barış kurulamadığı için bu topraklar darbelerin, kan ve gözyaşının, hukuksuzluğun, adaletsizliklerin acısını yaşıyor.  Barışı engelleyen, barış imkanlarını ortadan kaldıran her politikanın bedelini halklar ödüyor.

2013 NEWROZU

2013 Newrozu’nu hatırlatmak gerekiyor. O tarihi büyüklükteki kalabalığı ve oradan verilen tarihi mesajları hep birlikte hatırlamak ve hatırlatmak bir görevdir arkadaşlar. Bir çözüm süreci vardı ve çözüm süreci iktidarın hesapları yüzünden bitirildi. Masanın devrildiği bu altı yılda bedeli ağır oldu gidişatın. Her şey ters yüz oldu. Ortada ne demokrasi kaldı ne hukuk ve adalet. 6 yıl önce ne konuşuyorduk, silahların ebediyen susmasını. 2013 Newroz’u bunun yolunu gösteren önemli bir çağrıyla yapılmıştı. O meydanda okunan o çağrı, bugün yine ve yeniden önümüzde durmak ve yeniden sahiplenilmek durumundadır. Devrilen masa her anlamda çökertilen bir Türkiye tablosu yarattı. Bizlerin görevi bu çöküşün nedenlerini iyi görmek ve bu çöküşten çıkışın yollarını birlikte aramaktır. 

ADİL BARIŞ

Adil barış talebi zayıflık, korkaklık değildir. Adil barış talebi taktik bir hamle değildir. Barış istemek bu ülkede her zaman cesaret işi olmuştur. Barış için mücadele etmek her zaman bedel gerektiren bir yol olmuştur. O nedenle barışı isterken de adresimizi doğru belirlememiz sesimizi ve sözümüzü doğru kurmamız gerekiyor. Biz bugün bütün bu yıkıntının sorumlusu olan iktidardan beklemiyoruz barışı. Eğer Kürt sorununda çözüme doğru yol alacaksak ve adil barış sağlayacaksak, bunu adresi toplumun bizatihi kendisidir, demokrasi güçleri ve muhalefettir.

DEMOKRATİK ÇÖZÜM 

Muhalefet ve demokrasi güçleri önlerine bir demokratik çözüm ve adil bir barış programı koymak zorundadır. Boş manipülatif tartışmalarla kaybedecek vakit yok. Bu ülkede silahların gerçekten susmasını istiyorsak, biz istiyoruz, biz bunun için varız. O zaman herkes sorumluluğunu yerine getirecek somut adımlar atmalıdır. Barış bir ihsan olarak görülemez. İktidarlar barışı topluma bir lütuf olarak görme eğilimindedir. Oysa barış aşağıdan yukarıya kurulacak bir inşa sürecidir ve ancak toplumsal güçlerin dayanışması, emeği ve cesaretiyle bu yolda yürünebilir. Aradan 8 yıl geçse de 2013’te Diyarbakır Newroz alanında bütün dünyaya ilan edilen barış çağrısının temeli ve zemini de budur. O çağrıyı dikkatle incelerseniz ve yeniden okursanız göreceksiniz ki barış yukarıdan ihsan edilecek bir lütuf değil, aşağıdan inşa edilecek bir süreç ve yeni bir yaşam biçimidir. Biz o çağrıya bugün de sahip çıkıyoruz. Biz kendi siyasi birikimimize, halkımıza olan adanmışlığımıza güveniyoruz. Barışın gücüne inanıyoruz. Kürt halkını fedakarlığına azmine özgürlüğe olan sarsılmaz bağına güveniyoruz. Bu çerçevenin genişlemesi ve toplumun en geniş kesimlerini kapsaması için de elimizden geleni yapıyoruz. 

UMUDU YÜKSEK TUTMA BULUŞMASI

Kürt halkının iradesini, dilini, kimliğini yok sayarak, seçilmiş temsilcilerini her gün tutuklayarak, belediyelerine kayyımlar atayarak, Kürtçeyi engelleyerek, Kürt düşmanlığı üzerinde siyaset yürüterek Kürtleri demokrasi ve barış mücadelesinden vazgeçireceğini sanan bir akıl, asla başaramayacak, sonuç alamayacak.  Newroz’un coşkusu her renkten, kimlikten halklarımızın buluşmasının ortaya çıkaracağı güçlü irade, bu ülkede çözümü de barışı da mutlaka getirecektir. Bu inşayı mutlaka başaracaktır. Bu irade barışla birlikte demokrasiyi, adaleti yeniden inşa edecektir. Newroz’a heyecanla hazırlanıyoruz. Bu bir umut buluşmasıdır. Umudu en yüksekte tutma buluşmasıdır. Bu haksızlığa, zulme direnme inancıdır. Barışa yolculuktur, demokrasi buluşmasıdır, zulme karşı mücadele yürüyüşüdür. Özgürlük bizim kimliğimizdir diye haykırmamız bunun içindir. Newroz yaşamı yenilemenin, yeni yaşamın günüdür.”