Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu.

Sancar, HDP’nin “Darbeye karşı demokrasi yürüyüşü” ne ilişkin konuştu. Yürüyüşün uzun soluklu bir yürüyüşün ilk etabı olduğun söyleyen Sancar, “Bu yürüyüşle tüm ülkeyi kucaklamak için Edirne ve Hakkari’yi başlangıç noktaları olarak belirledik. Elbette ülkenin bir ucundan bir ucuna haklarımızın kucaklamak ilk hedefimiz ancak Edirne ve Hakkari’nin seçilmesinin de bir başkan anlamı var. ‘de önceki dönem eş genel başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş, siyasi rehine olarak tutuluyor. Hakkari daha geçen milletvekilliği düşürülen sevgili Leyla Güven’in seçim bölgesi. Yani iradesi gasp edilen şehrimiz” dedi.

‘NEFES ALAMAYAN BÜTÜN KESİMLER İÇİNDİ’

Sancar, irade gaspının bir darbe fiili olduğunu belirterek, “Bütün darbecilerin ilk yaptığı iş halkın iradesine el koymak, o iradeyi yok saymaktır. O iradenin yerine kendi emirlerini ve kendi demirlerini geçirmektir. O nedenle bu yürüyüşe darbeye karşı demokrasi yürüyüşü adını verdik. Bu yürüyüş nefes alamayan bütün toplum kesimleri içindi. Gençler içindi, kadınlar içindi, emekçiler içindi yoksullar içindi. Yürüyüş boyunca iktidarın her türlü engellemesine maruz kaldık. Kuşatmalara çemberlere alındık, hapsedilmek istendik. Bazen yolda araçlarımızdan fazla güvenlik ekibi aracı vardı.  Gittiğimiz her yerde halk ile buluşmamızın engellenmesi için her şey yapıldı. Ama bilmiyorlar ki buluşma sadece fiziksel temas ile olmaz” diye konuştu.

‘HALKIMIZLA SESİMİZLE BULUŞTUK’

Sancar, şöyle devam etti: “Biz halkımızla sesimizle buluşuruz, bakışlarıyla buluşuruz, yürekte buluşuruz. İşte bu yürüyüşte tüm bu engellemelere rağmen engelleyemedikleri şey buydu. Biz haklımız ile yüreklerde dolu dolu buluştuk. Geçtiğimiz her yerde pencerelerden el sallayan, gülümsemeler yollayan inşalarımız ile buluştuk. Bu yürüyüşü en çok gençler için yaptık desem abartı olmaz. Çünkü gelecek en çok gençlerin meselesidir.

KAYNAKLAR SAVAŞA AYRILMASIN DİYE YÜRÜDÜK

Biz demokratik ve özgür bir gelecek için yürüdüğümüzü söylediğimizde esas bugünün gençlerine, yarını özgür bir şekilde verebilmek inancımızı dile getirmiştik. O istediğimizi hedefimizi dile getirmiştik. Toplumun kaynaklarını savaşa ve yandaşa değil gençlere ayrılması için yürüdük. Savaşa yapılan her yatırım, gençlerin geleceğine konan ipotektir, atılan her bomba, alınan her silah, gençlerin geleceğinde çalınmaktadır. O nedenle savaşa karşı yürüyoruz dediğimiz de tam da gençlerin özgür ve demokratik barış içinde bir gelecekte yaşamlarını istediğimizi ortaya koymuş olduk. Bombalara kurşunlara ranta talana değil eğitime işe aşa kaynak yatırılması içindir. 

YÜRÜYÜŞÜMÜZ DEVAM EDECEK

Bu engellemelerin iktidarın bizi engellemek için yaptıklarının gösterdiği temel bir husus var. O da korku. İktidar korkuyor. İktidar itirazdan korkuyor, hak arayışından korkuyor. İtiraz eden herkesi hain hak arayan herkesi terörist ilan ediyor. Korkunun bundan acık ifadesi olabilir mi? Bir ülkenin yüzde 60-70 nasıl oluyor da terörist olarak damgalanabiliyor. Bu halktan korkunun açık itirafıdır. O nedenle sokağa çıkan, itiraz eden herkesi boğmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Biz buna rağmen yürüdük. Çünkü koruk duvarını aşmak gerekiyor. Benim çok sevdiğim bir film var. Ardı korku ruhları kemirir. Bir Alman filmi. İktidarın durumunu ve korkan herkesin ruh halini bundan daha iyi yansıtan bir söz zor bulunur. Ama eğer bizler korkarsak bizim de ruhlarımızı kemirir, ruhsuz ve iradesiz bırakır. O nedenle korku duvarlarına karşı bu yürüyüşümüz devam edecek.

BAROLAR DEMİR KAFESİ REDDEDİYOR

İşte baroların yaptığı da budur. Barolar da kendilerine dayatılan demir kafesi reddetmek için yürüyor. Bu iktidar darbecidir dediğimizde bazıları bunu çok abartılı buluyorlar. Bu iktidarın niyeti darbeciliktir. Eğer bir iktidar çeşitli toplum kesimlerini iradesini yok etmek istiyorsa bu iktidar darbecidir. İşte barolara karşı hazırlanan düzenlemeler tam da iktidarın bu darbeci anlayışının yansımasıdır. Hoş iktidar sözcüleri bunu zaten saklamıyorlar. Kendilerine itiraz eden herkesi susturmak istediklerini açık açık söylüyorlar.  Onlar bu kadar açık söylüyorsa bizlerin de en az o kadar cesur olması gerekiyor. Herkesin, iradesine göz dikilen, haysiyeti hedef alınan, herkesin açıkça bu cesareti göstermesi gerekiyor. İşte barolar da bu cesareti gösterdi. Haysiyet mücadelesindeki yerlerini sağlam bir şekilde aldılar.

YARGI SOPA HALİNE GETİRİLDİ

Şimdi Türkiye’de yargının iki ayağı zaten gitmiş durumda. Yani hakimler ve savcılar iktidarın kontrolü altında. Yargı iktidarın muhalefeti tasfiye etmek için kullandığı bir sopaya dönüşmüş durumda. Geriye tek ayak kalmış. Savunma. Savunma bu mücadeleyi yürütürken, yargının diğer iki ayağındaki insanların da haysiyeti için mücadele ediyor. Çünkü bu kadar ezilmiş, bu kadar kontrol altına almış bir yargıda görev almak herkes için sorgulanması gereken bir haysiyet meselesidir.

GAZETECİLERİN DURUŞMASI

Yarın gazetecilerin duruşmaları var, uyduruk iddianamelerle, sadece iktidarı rahatsız ettikleri için gözaltına alındılar, tutuklandılar. Cezaevlerinde binlerce siyasetçi var, çoğu bizim arkadaşımız, onlarca yüzlerce aydın var, gazeteci akademisyen var. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama bir tanesi o kadar çarpıcı ki, diğerlerini uzun uzun açıklamaya gerek bırakmıyor. O da sevgili Selahattin Demirtaş'ın dosyasıdır. Bugüne kadar yargı eliyle sahneye konulan oyunlar, akla ziyan verecek kadar komik absürt ve tehlikeli. Göz göre göre herkesin gözü önünde hiç sakınmadan büyük bir pervasızlıkla yargı mekanizmasını kullanarak, Selahattin Demirtaş’ı içeride siyasi rehine olarak tutmaya devam ediyorlar.

MESELE SADECE HDP VE KÜRT HALKININ DEĞİL

Güçlü itiraz eden her sesten korkuyorlar. İnançlı yürüyen herkesten korkuyorlar. Tabi ki HDP’den de korkuyorlar. Ama hatırlatmama gerek olmayan, hepimizin bildiği bir atasözü var: Korku ecele fayda getirmez sadece ruhları kemirir, içine girdiği yapıyı bitirir. İşte bu korku onları bitirecek. İşte bu korku hep birlikte yürüyerek hepimizin iradesiyle adalet isteyen, demokrasi isteyen, özgürlük isteyen herkesin iradesiyle sandıklarda onları bitirecek. On nedenle bizler durmadan bir Demokrasi ittifakı çağrısı yapıyoruz. Bütün bunlar ancak birlikte mücadeleyle durdurulabilir. Biz gene direniriz, biz yine yürürüz. Ama artık herkes görmeli ki bu mesele sadece HDP'nin meselesi değildir. Kürt halkı iradesini ve inancını savunmak ve korumak adına her şeyi yapmış olan bir halktır. Bunu herkes biliyor ama bu mesele sadece Kürt halkını meselesi değildir. 

KAYYIMLAR

Bu iktidar darbeci zihniyete sahiptir dediğimizde en çarpıcı örnek kayyım uygulamasıdır. Kayyım uygulamasından daha açık bir darbeci pratik olabilir mi? Yüzde 70’lere varan oyla seçilmiş belediye başkanlarını görevden alacaksın, oraya memurlarını tayin edeceksin sonra da millet iradesine  saygıdan söz edeceksin. Bu iktidarın millet iradesine saygı, halk iradesine itibar diye bir anlayışı yoktur. Türkiye Venedik Komisyonu bünyesinde olduğu AKP’nin kurucu üyelerinden biridir. Burada mahkeme kararını tanımıyor. Kendi iradesi ile üye olduğu kuruluşların kararlarını tanımıyor.

ERDAL EREN’İ İDAM EDEN MAHKEMELER MEŞRU MU?

İktidar ortakları 27 Mayıs kararlarını yok sayan bir kanun teklifini hazırlayıp Meclise sundular. Çok iyi yaptılar. Evet darbecilerin kurduğu mahkemelerde yapılan yargılamalar geçersizdir. O nedenle 27 Mayıs’tan sonra kurulan Yüksek Adalet Divanı’nın kararları ile idam edilen Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamları bu ülkenin tarihindeki en kara sayfalardandır. Ancak inandırıcı  olabilmeniz için bütün darbecilerin kurduğu mahkemelerde yapılan yargılamaları geçersiz saymalısınız. Darbeler arasında ayrım yaparsanız darbeciler kadar kötü bir şey yapmış olursunuz. 12 Mart da 12 Eylül de darbeydi. O mahkemelerin verdiği kararlarla idam edilen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in ölümleri bir sorun bir yara değil midir? 18 yaşından küçük olduğu halde idam edilen sevgili Erdal Eren’i hatırlatmak yetmez mi? Erdal Eren’i idam sehpasına götüren o mahkemeler  meşru mu? Adalet isteğinde ayrımcılık en büyük adaletsizliktir.

HERKES BULUNDUĞU YERDEN İTİRAZ ETSİN

Biz de toplumun bu şekilde yaralanan bütün kesimlerine çağrımızı yineliyoruz. Gelin hep birlikte  karşı çıkalım, gelin gerçek adalet için yürüyelim. Seslerimiz mutlaka buluşacaktır. Tek bir kişi bile kopkoyu karanlıkta haykırdığında o ses mutlaka duyulur. Biz inandıklarımız için yürüyoruz, biz değerlerimiz için yürüyoruz. Bu yürüyüşümüz de devam edecek. Herkes bulunduğu yerden itiraz etsin yeter. Bu itirazı yapabilecekleri bin çeşit yol vardır. Onurlu insanlar için itaat dışında, teslimiyet dışında çok farklı çok renkli yollar vardır. Umut inançtan gelir, umutsuzluk teslimiyeti getirir.

KÜRT ULUSAL BİRLİĞİ

Bakın Suriye’de çok sayıda Kürt partisi diyalog sonucunda önemli adımlar attılar. Niye yaptılar bunu? Çünkü varlıklarına yönelen bir tehdit var, saldırı var .Varlıklarını kimliklerini haysiyetlerini korumak için bir araya geldiler. Haksızlığa, adaletsizliğe uğrayan herkes bundan ilham almalıdır. Kürtler bir araya gelemezmiş, gelseler suç işlerlermiş gibi sözler sarf ediyorlar. Söz sarf etmekle kalmıyorlar. Bu birlik iradesine gölge düşürmek, korku salmak için bombalar yağdırıyorlar. Ama ben inanıyorum ki Kürt halkının temsilcileri varlık, hak ve kimlik mücadelesinde çok daha büyük adımlar atacaklar. Biz inandıklarımızın ve hakikatin peşindeyiz. Bizim öykümüz öyle karmaşık değil, sadedir. 

YOLUMUZDAN ŞÜPHEMİZ YOK

Bir Alevi deyişi vardır. Gönül kalsın ama yol kalmasın. Yol kalmasın çünkü insan yolda öğrenir kendini ve mücadeleyi. Biz kendimizi, hak ve adalet arayışında bir yolcu olarak görüyoruz. Bu yolda nice arkadaşımız büyük bedellerle hırkayı taşıdı ve şimdi bize teslim etti. Biz de yarın bu hırkayı onurla başkalarına devredeceğiz. Yol inadı ve inancı olana açıktır. inancımızdan ve inadımızdan şüphemiz yok.”