Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. 1 Kasım Dünya Kobanê ile Dayanışma Günü ile sözlerine başlayan Sancar, “Sadece IŞİD’i engellemekle kalmadı. Birlikte, eşit özgür yaşamın tohumlarını ekti. 'Düştü düşüyor' diyenlere inat Kobanê halkı hala ayaktadır. Birkaç yıl önceye kadar herkesin imkansız diye bakan kadın devrimini Kobanê yaratan bir halkın devrimidir. Kobanê Devrimi’ni selamlıyoruz. Savaş tezkereleriyle baltalamaya karşı eşit ve özgür yaşamda ısrar ediyoruz. Bundan vazgeçmeyeceğiz” diye belirtti. 

4 KASIM DARBESİ

HDP’ye yönelik 4 Kasım siyasi darbesine dair konuşan Sancar, “4 Kasım bir siyasi darbeydi, siyasi rehin alma operasyonuydu. Bu hukuk dışı operasyonu halkın iradesine bir darbe olarak örgütlediler. 5 yılda 10 binden fazla siyasetçi tutuklandı. Bugün bu sabah önceki dönem Adıyaman Milletvekilimiz Behçet Yıldırım’ın evi basıldı, darmadağın edildi. Siyasi darbe operasyonu tüm hızıyla devam ediyor, HDP’nin direnişi de devam ediyor. O nedenle HDP ayaktadır, büyümektedir, güçlenmektedir” dedi. 

PARTİ KAPATMA DAVASI

Partili seçilmişlerine açılan Kobanê Davası’na dair de konuşan Sancar, şunları söyledi; “HDP hakkında hukuktan, delilden yoksun Kobanê Kumpas davası açıldı. Partimiz hakkında siyasi intikam amaçlı kapatma davası açtılar. Bu da yetmedi, saldırılarını cinayetlere dönüştürdüler. İzmir İl binasına yapılan saldırıda Deniz Poyraz yoldaşımız katledildi. Bütün bunlar yetmiyor her sabah bir ilimizde gözaltı haberi geliyor. Bunların hepsi iktidarı kesmiyor çünkü ne yaparsa yapsın HDP’ye diz çöktüremiyor, HDP’nin kararlı duruşunu durduramıyor. Davalar açıyor, olmuyor, baskılar yapıyor olmuyor. Olmuyor, olmuyor, olmayacak. 

HDP’Yİ ÇÖKTÜREMEDİLER

Bu iktidar Çöktürme Planı’nda ısrar ettikçe kendisi çöküyor. Çözülüyor, çözüldükçe toplumu da yozlaştırmak istiyor. Bütün bunlara karşı birlikte mücadelenin önemini dile getirmeye devam edeceğiz. 4 Kasım demokrasinin kırıntılarını yok etme faşizmi inşa etme sürecidir. Başaramadılar, başaramayacaklar. Demokrasi, adalet ve barış mücadelesini durduramadılar. HDP’yi durduramadılar, diz çöktüremediler. Karşılarında duran HDP’yi gördükçe öfkelendiler, öfkelendikçe zayıfladılar. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Ama biz ne yaptığımızı biliyoruz. Onun için en güçlü siyasi aktör konumuna geliyoruz.

AKŞENER'E YANIT

HDP halkın içine, umut adresi olmaya, eşit ortak yaşam, demokratik gelecek ve özgürlük hedefine konumlanmıştır. Söyleyecek sözü anlatacak hikayesi kalmayanlar, eski düzenin yani bugünkü iktidarın güvenli gölgesine sığınıyorlar. Bu gölgenin güven sağlayacak gücü kalmamıştır. İktidarın gölgesi kurtarıcı olsaydı bu iktidarı kurtarırdı. Oysa iktidar her gün kaybediyor. Kim ki iktidara yaranmak amacıyla iktidarın sözlerine yanaşırsa iktidarın kaderini paylaşacaktır. Karanlık kuyuya düşeceklerdir. Çünkü çürüyeceklerdir, unutulacaktır. Halkın hafızası demokrasi, özgürlük, refah istiyor. İktidar ne kadar aciz ise HDP’ye iktidar diliyle saldıranlarda o kadar acizdir. Eğer yalan söyleyecekseniz bile karşıdakine güven vermeyi yaratarak yapın bunu. HDP şuradadır, buraya konumlanmıştır demek üretecek söz bulamamak, kendisine söylenen itirazları, eleştirileri hazmedememek demektir.

TÜM DEMOKRASİ GÜÇLERİ HEDEF ALINIYOR

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yeni bir konsept devreye soktular. Yeni bir savaş konsepti! Bu savaş konsepti ile 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanütü Hal ile derinleştirilmesini hedeflediler. Ve bütün ülkeyi bir darbe bataklığına sürüklediler. Bu süreç sadece HDP ile sınırlı değildir deyip duruyoruz. Bu süreç sadece HDP'yi hedef almakla kalmıyor diyoruz. Hedef, sadece Kürt halkı değildir demeyi sürdürüyoruz. Bu süreç, tüm demokrasi güçlerine, toplumsal muhalefete ve demokratik her türlü mücadele ortamına girişimine ve gücüne karşı darbe ve kuşatma düzenidir. Bunu bir kez daha hatırlatalım. Olağanüstü Hal ilanı, Kanun Hükmünde Kararnameler ile kamudan yüz binlerce insanın ihracı, demokratik kurumların, gazetelerin, televizyonların kapatılması, işkenceler, hak ihlalleri, yaşam hakkının gaspı sistemli olarak yaygınlaştırıldı. Gözaltı ve tutuklamaların hukuksuzca sürdürülmesi, insanların sokak ortasında kaçırılması, işte bu darbe ortamın sonuçlarıdır. 

ÇÖZÜLDÜKÇE TOPLUMU YOZLAŞTIRMAK İSTİYOR

Bütün bunlar demokrasi, HDP'yi, demokrasi güçlerini, barış umudunu ve özgür gelecek özlemini yok etmek amacıyla yürütülmektedir. Bunun adı, toplumu ve demokrasi mücadelesini çöktürme planıdır. Fakat bu iktidar çöktürme planında ısrar ettikçe kendisi çöküyor. Çökmeyi durduramıyor evet çökertmek istediği. Güçleri engelleyemedikçe kendisi çöküyor, çözülüyor, bu iktidar çözüldükçe toplumu da yozlaştırmak istiyor. Bütün bunlara karşı hep birlikte mücadele etme gereğinin ne kadar önemli olduğunu her vesileyle her fırsatta yine dile getireceğiz, dile getirmeye devam edeceğiz. 

4 KASIM DARBESİ FAŞİZMİ KURUMSALLAŞTIRMADIR

Kurdukları savaş, talan ve rant düzeninin bekasını sağlayabilmek için bunun karşısında tehdit olarak gördükleri demokrasi mücadelesinin her bir öznesini tasfiye etmeyi amaçlıyorlar. Bu anlamda 4 Kasım darbesi demokrasiyi kalan kırıntılarıyla da tümden tasfiye etme ve faşizmi kurumsallaştırma sürecidir. Bu sürece dimdik bu sürece karşı dimdik hayatta duranlar, mücadele edenler bu iktidarı ve bu planları boşa çıkarmaya da devam ediyorlar. Başaramadılar, başaramayacaklar da demokrasi, barış ve adalet mücadelesini durduramadılar. HDP'yi durduramadılar, susturamadılar, HDP'ye diz çöktüremediler, Halkımızın demokratik siyasetteki ısrarını engelleyemediler, demokrasi güçlerinin, emekçilerin, kadınların, gençlerin demokrasi ve özgürlük yürüyüşünü durduramadılar. Tüm darbe yöntemlerine rağmen amansız mücadele eden, her gün daha da büyüyen, güçlenen barajları, tuzakları, oyunları bir bir boşa çıkartan bir HDP'yi karşılarında gördükçe hırçınlaştılar, öfkelendiler ve bu öfke onları aciz duruma düşürdü. Öfkelendikçe zayıfladılar, hırçınlaştıkça acze düştüler. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar; ama biz ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. O nedenle bu yolda kararlılıkla yürüyoruz, o nedenle büyüyoruz, nedenle güçleniyoruz, o nedenle bu ülkeye yeni bir başlangıcın yolunu, demokratik dönüşümün kapılarını açmaya aday en güçlü siyasi aktör konumuna geliyoruz. 

KADINLAR VE GENÇLER

Gençlerin ve kadınların her gün büyüyen cesaretini ve mücadelesini karşılarında gördükçe eskiye en eskiye sığınmaya başlıyorlar. Çünkü kadınlar ve gençler bu ülkenin geleceğini temsil ediyorlar. Bu kesimlerin özellikle gençlerin kararlı duruşu ve inançlı yürüyüşü bu iktidarı bu iktidara benzeyen kendine muhalefet diyen güçleri de çürümenin yoluna bataklığına sürüklüyor. Eskiye en eski ya çıkmış çözülmüş iflas etmiş yöntemler e yeniden ve yeniden başvuruyorlar. Sevgili dostlar, bu topraklara büyük umut yayan, işte bu onurlu mücadele geleneğimizdir. Bu mücadele geleneği ne baskılardan geçti, ne zulümler gördü ama her seferinde bu acıları yeni umudum kaynağı haline getirmeyi başardı. ‘İntikam değil, özgür gelecek’ dedi. Bizler öfkemizi yıkıcı enerjiye değil, yeni demokratik inşaya yönlendiriyoruz. İşte bu onların sonuçlarını daha da arttırıyor, acizlerini daha da büyütüyor. Çünkü karşılarında ne yaparlarsa yapsınlar, acıya yenilmeyen, öfkeye boğmayan, tam tersine özgür gelecek, eşit ortak yaşam mücadelesini büyüten büyük bir halk kitlesi görüyorlar. İşte HDP tam da budur. 

DEP HATIRLATMASI

Sevgili arkadaşlarım, 4 Kasım Darbesi ile tasfiye etmeyi planladıkları HDP'nin bırakalım tasfiye edilmeyi, fikriyatıyla, ilkeleriyle ve çözüm politikalarıyla bugün bu ülkenin temel sorunlarının açılacağı bir anahtar rolünü üstlendiğini de herkes görüyor. Bazı çevrelerin telaşı bundandır. Müesses Nizam'dan medet ummalarının nedenlerinden biri de budur. HDP güçlendikçe bu ülkede hem parlamentoda hem yönetimde kilit güç olmaktadır, olacaktır ve bunu en yakın zamanda bütün çevreler en başta halklarımız tecrübe edeceklerdir. Biz bu yoldan vazgeçmeyeceğiz. Biz, bu hedeflerden sapmayacağız. HDP'siz bir siyaset, HDP'siz bir parlamento, HDP’ siz demokrasi ve HDP'siz bir gelecek ve de HDP’siz bir demokratik dönüşüm mümkün değildir. Bunu bir ‘unutma kağıdına’ yazın ve hergün görebileceğiniz bir yere asın. Bunu inkar edenlere sesleniyorum, bunu görmek istemeyenlere bu hakikati karartmaya kalkışanlara söylüyoruz. Bu sözleri kağıda yazın, her sabah kalktığınızda okuyabileceğiniz bir yere alsın. Bu size lazım olacak, hakikati tanımanıza yardımcı olacak, hakikat de ilişkiden uzaklaştığımız ölçüde halktan da uzaklaşıyorsunuz. Sadece devlet aparatının güvencesinde varlıklarınızı sürdürme hesaplarına kapılırsınız. Bu hesabı yapanların hepsi nasıl DEP darbesinden sonra bugün tarihin çöplüğünde iseler, bugün aynı şeyi yapanlar çok kısa zamanda yarın tarihin çöp sepetine gideceklerdi. Hakikatle yüzleşin, halkla barışın! Size önerimiz budur. Bizim yaptığımız da budur, hakikatle yürüyoruz. Toplumun bütün kesimleriyle müzakere istiyoruz, partiler değil burada adres toplum. 

MAĞDUR İTTİFAKI KURACAĞIZ

Herkes bu sözleri söylediğimizde hemen herkes değil de özellikle iktidar medyası hemen cımbızlayarak, ‘işte şuna buna ayar verdi’ gibi manşetler atıyorlar. Bizim hedefimiz toplumun bütün kesimleriyle diyalogtur, toplumun bütün kesimleriyle müzakeredir. Korkusu olanların korkusunu dinlemeye, kaygısı olanların kaygısını dinlemeye hazır bir halk partisi vardır. Halkların partisi vardır, halkların demokratik partisi vardır. Her gün büyütmeye çalıştığımız demokrasi ittifakının da adresi tam da toplumun bütün ezilenleri, dıştan anları sömürülenleri mağdur edilenleridir.

Bu güçlü birlikteliği kurabileceğimize inancımız tamdır. Bugün tereddüt gösteren kesimlerin tereddütlerini de anlayabiliriz. Bu birlikte yürüyüşe katılma konusunda yine toplum kesimlerini, yine demokrasi güçlerini kastediyorum. İşte onlar da bu tereddütlerini bizimle diyalog ve müzakere yürüterek gidereceklerdir. Daha doğrusu biz gidereceğiz o kaygıları, birlikte ortak paydalarda, temel ilkelerde buluşmayı hep birlikte sağlayacağız. Öyle güçlü bir ezilenler, dışlananlar, sömürülenler, eziyet görenler, mağdurlar ittifakı kuracağız ki bu ülkede herkesin sözünü söyleyebileceği güçlü bir temsiliyeti işte bu parlamentoya böyle getireceğiz, böyle yerleştireceğiz.  

SAVAŞ KARŞITI TOPLUMSAL BLOK GENİŞLİYOR

Geçtiğimiz hafta Meclis'te bir tezkere görüşüldü. Evet, Türkiye siyasetinde ileride bir eşik olarak kabul edilecek gelişmelere de tanıklık ettik. Türkiye'de yıllardır her krizin ucunda yer alan ve toplumu uçurumdan uçuruma sürükleyen darbe mekaniklerini sürekli harekete geçiren, savaş blokuna hayır diyenleri, zavallıca hedef haline getirmeye, savaş borazanlığı yapmaya devam ederken, savaşa karşı duran sağduyulu kesimleri de savaşın yıkıcılığını, savaş blokunun neyi amaçladığını anlamaya ve anlatmaya devam ediyorlar. Savaş karşıtı toplumsal blok genişlemektedir. Şimdi savaş karşıtlığı, birlikteliğini, savaş karşıtı bloğu daha da genişletmek zorundayız.

BÜYÜK BARIŞ HAREKETİ

Bunun üzerine bir de büyük bir barış hareketi kurmamız gerekiyor. Önce savaşa karşı durmayı, ilkesel bir birliktelik haline getireceğiz. Bunun üstüne de sağlam, onurlu ve kalıcı barışı hedefleyen büyük barış hareketi inşa edeceğiz. Geleceğimizin en önemli kaynağı, geleceği inşa etmemizin en önemli kaynağı, savaş karşıtı geniş bloktan sağlam onurlu barışı hedefleyen Büyük Barış Hareketi'ne giden yolda yatıyor. Biz neden hayır dedik? Aslında açıklamaya gerek yok, bu söylediklerimin hepsi hayır dememizin nedenlerini gayet açık ortaya koyuyor ama bir kez daha sıralayalım. İktidar kendi çıkarları uğruna yaptığı savaşa milli beka, karşı çıkana da terörist deme riyakarlığını sürekli yaptığı için ‘hayır’ dedik. 

BU SİSTEM YOZLAŞMADAN BAŞKA SONUÇ ÜRETMEZ

Savaş politikaları, yağmalanmış ekonomi, çarpıtılmış tarih ve gerçekliğin gündelik gaspından başka bir anlama gelmediği için hayır dedik. Bu iktidar düzeni panik ekiyor, halkın güvenlik duygularını, güven içinde yaşama duygularını sömürüyor, savaş tehdidi ile korkuyu büyüterek yine toplumun çoğunluğunu kendine mecbur etmeye çalışıyor. Tıpkı 7 Haziran- 1 Kasım 2015 arasında olduğu gibi. Halkı yalnızlığa mahkûm etmek için yıllardır harcadıkları bu çaba epeyce sonuç da verdi ama artık bu değirmenin suyu bitti. Bu değirmene su taşıyan kaynaklar kurudu, halkın büyük bir çoğunluğu savaşın ne demek olduğunu, savaş politikalarının sonuçlarının ne olduğunu gayet iyi görüyor. Bunların yarattığı sistem yozlaşmayı alkışlamakta çok çalanı ödüllendirmekte, küçücük hırsızlığı, hırsızlık daha çalmaya da çok ağır cezalar vermekte, esas en büyük soygun düzenidir. Bu sistem yozlaşmadan başka bir sonuç üretemez.

HEDEFTE ALEVİ KURUMLARI VAR

Toplumun her kesimini de her kesiminin temsilcilerini de bu yozlaşmaya ortak etmeye çalışıyor. Birkaç kere dile getirdim. Hedefte şimdi Alevi kurumları var. Alevi kurumlarına rüşvet dağıtma anlamına gelecek. Çeşitli vaatlerle yakınlaşmaya çalışıyorlar. Sanki H Alevi toplumu bu tuzağa düşebilecek miş gibi bu oyunlara en son düşecek kesim bu oyunlara en son prim verecek toplum kesimi alevilerdir. Bunu bilsinler. Ahlak, vicdan, adalet inancı olan Aleviliğin kurumları da bireyleri de bütün bu yozlaştırma operasyonunu en kısa zamanda en etkili şekilde boşa çıkaracaklardır. Bunu da herkese göstereceklerdir. Sadece bundan ibaret değil. Yozlaştırma politikaları her alana yayıyorlar yandaş yaratıyorlar.

OYUNLARINI BOŞA ÇIKARMALIYIZ

Kayyımlar eliyle bizzat Kürt şehirlerinde kendilerine bağlı bir sınıf yaratmaya gayret ediyorlar. Yarattıkları bu sınıfın kendilerini ayakta tutabileceğini düşünüyorlar. Sürekli rant aktarıyorlar. Bu da yetmiyor. Toplumu yozlaştırmak için en kirli yöntemleri kullanıyorlar, fuhuşu teşvik ediyorlar. Kürt gençleri arasında uyuşturucuyu yaygınlaştırmak için her türlü kirli yöntemi kullanıyorlar. Kayyım rejimi tıpkı bu düzenin kendisi gibi yalan, talan ve yozlaştırma rejimidir. Bu rejime karşı hepimizin günlük hayatta her an ve her dakika uyanık olmakta zorunluğu vardır ve bu oyunları boşa çıkaracak mücadeleyi büyütme mecburiyetimiz vardır. Bu yozlaştırma politikalarının toplumda yaratacağı tahribatın büyüdüğünü iyice kavramımız gerekiyor. Bizlerin anlatması bizlerin göstermesi gerekiyor. Gençlik Meclisimiz konuda çalışmalar yürütüyor. Onları buradan kutluyorum. Teşekkür ediyorum kendilerine ama yetmez. Hepimizin her bir kesimin bu konuda çok daha duyarlı ve çok daha kararlı olması gerekiyor. Bu mekanizmaları toplumu çürütme, Kürt toplumunu çürütme oyunlarını mutlaka boşa çıkarmak zorundayız, Boşa çıkaracağız da bundan kimsenin şüphesi olmasın.

BARIŞI HALİNE GETİRMELİYİZ

Yine tezkere ile bağlantılı olarak söyleyeyim. Meclis’te sandalye çoğunluğuna güvenerek bu tezkereleri geçirenler ve bunlara destek verenler bilmelidir ki, Türkiye halklarının ezici çoğunluğu savaş istemiyor. İstediği şey kalıcı barıştır. İktidarın savaş politikalarına rıza üretebileceği bir toplumsal karşılık artık kalmamıştır. Bu tezkere iktidarın kendi koltuğunu kollama ve koruma manevrasıdır. Halkların özgür gelecek ve eşit ortak yaşam arayışına karşı operasyon yapmanın hazırlıklarının delili ve belgesidir. Tezkereye hayır oyları üzerinden önemli bir zemin oluşmuştur. Barışı şimdi daha da büyük bir talep ve büyük bir hareketin hedefi haline getirmenin şartları daha kuvvetlidir. Bunları birlikte yapmamız gerekiyor. Birlikte de yapacağız. 

ENFLASYON

Bu iktidar zamlara doymuyor. Bu zamların, ekonomideki çöküşten ranta, savaşa ve saraya kaynak anlayışından bağımsız olmadığını tekrar hatırlatalım. Bugün enflasyon oranları açıklandı. TÜİK'in resmi enflasyon oranı yüzde 2,39, bu sadece Ekim ayı enflasyon oranı. Yıllık enflasyon gıdada yüzde 27,41 olmuş. Tabii bu rakamların ne kadar gerçeği ne kadar yansıttığı konusunda elbette hepimizin de çok açık net fikirleri var. Mesela Enflasyon Araştırma Grubu diye bir çalışma grubu var. Çok değerli işler yapıyor. Onların hesaplamasına göre Ekim ayı enflasyonu 6,9, yıllık enflasyon ise yüzde 49,87. Yani yüzde elliye yakın. Gerçek bu. Biz sokaktayız. Her gün halkın içindeyiz. Ülkenin her yerindeyiz. ‘HDP'liyiz her yerdeyiz’ kampanyasında bunu yaptık. 

SAVAŞ İLE YOKSULLUK ARASINDA KOPMAZ İLİŞKİ VAR

Her gün sokaktayız esnafın içindeyiz. Köylünün yanındayız. Her gün duyduğumuz şeyi biz esas alırız. Gördüğümüz gerçeği esas alırız. Halk derin bir yoksulluğa mahkum edilmiştir. Türkiye'de açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insan var ve her enflasyon yükselişinde bunlara yeni milyonlar ekleniyor. İşte bütün bu o sonuçlar. Bu iktidarın bir avuç sermayeye, bir grup yandaşa rant aktarma politikasındandır. Türkiye'nin bütçesinin önemli bir kısmını savaşa tahsis etmesindendir. Savaşla halkın yoksulluğu arasında kopmaz bir ilişki vardır. Savaşlarda bir avuç sermayedar zengin olur. Milyonlara düşen ise evlatları mı kurban vermek yetmiyor. Bir de ekmeklerinden aşlarından olmak tır. İşte bu nedenle halkın onurlu bir yaşam sürmesi, ekmeğini aşını büyütmesi için savaş karşıtı olmak zorundayız. Bir adım öteye geçerek büyük barış hareketinin oluşturmak mecburiyetindeyiz. Sevgili arkadaşlarım bunu ne kelime bulsak diye düşünüyorum. Bazen sık sık tekrara düştüğümüzü de farkındayız. Yeni bir cümle bulmak bir kelime bulmakta zor oluyor.

HALKIN YÜREĞİ KAN KUSUYOR

Halkın sesinin yükselmesi önemlidir. Yine bir şair'den uzun bir şehir ama sadece bir dize okuyacağım. ‘Dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket, mendilimde kan sesleri’ diyor şiirinde büyük ozan Edip Cansever. Ve bu politikalarla memlekete kan kusturuyorlar. Edip Cansever'den aynı şiirden şiirin finalinden dizeler aktarayım. ‘Bir mendil niye kanar? Diş değil tırnak değil, bir mendil niye kanar’ Evet söyleyelim bir mendil niye kanar? Halk kan kustuğu için kamer ağzına götürdüğünde. Kanayan diş değil, kanayan tırnak değil. Halkın ciğeridir, halkın yüreğidir. Bu iktidar ve bu düzen halka kan kusturduğu için mendillerden kan sesleri geliyor. Biz işte bunu durduracağız. Bu kanı kim üretiyorsa, hangi politikayla üretiyorsa, kim buna destek veriyor? Değerli arkadaşlar halka kan kusturmak kan kusturanları bu politikalarını durduracağız. Halkın mendili karanfil kokmalıdır, karanfil. Kan değil.

BARIŞ MÜCADELESİ VARLIK SEBEBİMİZ

Bizler bugün barış dedikçe iktidarın aklına gelen şey şu ve iktidar aklının bize dayattığı şey şu savaş kararlarımızın önünde bize biat edin. Biz de diyoruz ki hayır bu savaş politikalarının bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına kan kusturduğunu görüyoruz. Asla bunun karşısında diz çökmeyeceğiz. Evet, bizim diz çökeceğimiz yer var. Onurlu barış mücadelesinin önünde diz çökeceğiz. Elbette biz böyle bir gelenekten geliyoruz. Barış içinde yaşama hedefi ve mücadelesi bizim varlık sebebimizdir. Kamuoyu da bilmelidir ki savaşa hayır demek, ekonomik talanı sona erdirir. Evet demek, yolsuzluğu, yozlaşmayı, kirlenmeyi yoksullaşmayı ve kirlenmeyi büyütür. Şimdi yaşadığımız gerçeklik budur.

CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI

İşte Cumhuriyetin bu ilk yüzyılından bir yaşadıklarımız ve toplumun çoklu taleplere tek işi yanıt üreten iki yol dışında bir seçenek sunuyoruz. Üçüncü, üçüncü yol kısaca nedir diye sorarsanız uzun uzun anlatırım ama sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim. Sonra tekrar ederim. Üçüncü yol demokratik cumhuriyeti inşa etmektir. Cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmak iç içe geçirmek ayrılmaz hale getirmektir. Üçüncü yol biz bize benzeriz diyenlerin değil, biz bize saygı duyarız, haklarımızı tanırız diyenlerin yoludur. Üçüncü yol, mevcut merkeziyetçi, otoriter, anti demokratik siyasal sisteme düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmak, bu gücü örgütleyerek demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratma çabasıdır. Türkiye'nin Kürt sorunu başta olmak üzere toplumsal ve siyasal sorunlarını demişti. Derinleştiren anlayışlara karşı çözümü, halkta toplumda eşit ortak yaşamda özgür gelecekte aramaktır.  

DEMOKRASİ İNSANLARIN OYUNCU OLDUĞU YERDİR

Kimliği, kültürü, dili ve dini ile her alanda tek tip bir ülke ve toplum dayatmalarına karşı çoğulcu, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliği ne dayalı bir toplumsal yaşamı özgürlükçü ve demokratik bir ülkeyi savunmaktır. Üçüncü yol özgürce bir arada yaşamak, ekmeği de kimliği de paylaşma, üçüncü yol demokratik seçenektir. Bu ülkenin geleceğini inşa etmek için en aydınlık, en ferah yoldur. Noam Chomsky’nin dediği gibi ‘demokrasi insanların izleyici değil oyuncu olduğu bir sistemdir.’ Bu sistemin sahnesi Cumhuriyettir.

DEMOKRATİK CUMHURİYETİ İNŞA EDELİM

Gelin ikinci yüzyıla giderken üçüncü yolda birleşelim. İlk yüzyılla yüzleşelim ve Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa edelim, demokrasisiz Cumhuriyet'te ısrar an sadece demokrasiyi değil, bizatihi cumhuriyeti de gözden çıkarmaktan başka bir sonuç üretmez. Yani cumhuriyet demokrasi ile buluşmadıkça ve iç içe geçmedikçe, Cumhuriyet'ten de geriye birşey kalmayacak diye ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor insanların. Sadece ‘Cumhuriyet yeter, demokrasiden gerektiğinde vazgeçilir’ diyenler, cumhuriyeti de gözden çıkarmışlardır. O nedenle diyoruz ki eğer cumhuriyeti hakikaten savunuyorsanız, demokrasi olmadan onu koruyamazsınız. Demokratik Cumhuriyete giden yol işte bizim inşa ettiğimiz büyüttüğümüz, yürüdüğümüz yoldur. Bu yolda başarı kazanacağımız bizim şüphemiz yoktur. Halklarımız da buna inansın. Yolumuz açıktır. Hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”