Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, T24’te Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Sancar, ABD’de George Floyd’un öldürülmesiyle birlikte ırkçılığa karşı dünya geneline yayılan eylemlere dair şunları söyledi: “Kitlelerin şu an içinde bulunduğu durum, bir süre sonra daha netleşecektir ve özellikle yoksul kitleler içinde bulundukları durumun faaliyetini daha net göreceklerdir. Irkçı polis saldırısı ilk defa yaşanmıyor. Çok sık gündeme gelen uygulamalardır. Beyaz polisler siyah insanlara çok acımasızca davranabiliyorlar. Toplumların öfkesinin derinleştiği dönemlerde bunlar patlamaya yol açıyor. George Floyd’un ırkçı bir şekilde katledilmesinin ardından ortaya çıkan tepkileri, sadece ırkçı bir polis saldırısı ile bağlantılamayı doğru görmüyorum. Adaletsizliğe tepki var. ABD’de Kovid-19’dan etkilenenlere baktığımızda, özellikle siyah nüfusun enfekte olduğu hem de hayatını kaybetme oranlarının yüksek olduğu görülüyor. Bu adaletsizlikler öfke biriktiriyor. Otoriter sistemlerin yeni normal propagandası yapmaya başladığı bir dönemde yeni dönemin eski normal gibi olmayacağına dair işaret verdi Floyd’un katledilmesinin ardından yaşananlar. Adaletsizliğe, sömürüye karşı küresel bir isyan var. Fakat bunu henüz organize bir toplumsal harekete dönüştüğünü söylemek için çok erken. Ama bu popülist otoriter iktidarlar artık rahatlıklarını korumayacaklar.”

HDP’NİN 9 MADDELİK TUTUM BELGESİ

“HDP, 9 maddelik 'yeni dönem strateji tutum belgesini' açıkladı. HDP'nin yaptığı ittifak çağrısı ne anlama geliyor, bu çağrının muhatapları kimler ve nasıl bir karşılık bekliyorsunuz?” sorusuna Sancar, şu yanıtı verdi: “Bu çağrının muhatapları ilk etapta toplumun bütün kesimleridir. Biz önce vicdanlı insanlara sesleniyoruz. Yani HDP’nin tutumunu öncelikle bütün insanlarımıza göstermek istiyoruz. Bizi yargılamak isteyenler tutumumuzla yargılasınlar. Söylediğimizle, yaptıklarımızla yargılasınlar. Fakat sadece bununla sınırlı bir çağrı olmadığı da açıktır. İkinci kademede Türkiye’de örgütlü demokrasi güçlerine de bir çağrımız var. Sendikalar, dernekler, meslek kuruluşları, emek örgütleri vb. üçüncü kademe de kurumsal siyasi oluşumlar oluşturuyor. Yani siyasi partilere de çağrımız var. Fakat siyasi partilere yönelen çağrı hemen bir ittifak tartışması içine sıkıştırılıyor. Oysa ittifak meselesi seçimler gündeme geldiğinde daha sağlıklı tartışılabilecek bir meseledir. Eğer şimdiden bir zemin oluşturamazsak toplumda, seçim zamanı geldiğinde ittifak tartışmaları ve görüşmeleri de çok sağlıklı bir zemine oturmayacaktır.

Biz diyoruz ki şimdiden herkes belli bir tutum ortaya koysun. Biz önerimizi yapıyoruz. 9 madde bir öneridir. Gelin bunlar üzerinden bir diyalog kuralım. Çünkü eğer biz demokratik bir birliktelik oluşturacaksak, o zaman bununda belli bir temeli olmalı. Bu iktidarın ülkeyi felakete sürükleyeceği konusunda hem fikirsek, bu felaketi durdurmak için hangi yolları birlikte yürüyeceğimiz konusunda konuşmak zorundayız. Bizim tutum belgesinin özü budur.”

KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ

Sancar, tutum belgesinde Kürt sorunun çözümüne dair ortaya koydukları maddede yer alan “diyalog” ve “müzakere” ifadeleri ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Bizim önerimiz açıktır. Muhalefete diyoruz ki; Kürt sorununun içerik itibariyle nasıl çözüleceği meselesi ayrı meseledir, yöntem ayrı meseledir. Yani diyoruz ki sorunun çözümünde hangi yöntemin kullanılacağı konusunda gelin mutabık kalalım diye çağrı yapıyoruz demokrasi güçlerine. Kürt sorunun esastan çözümü konusunda farklı görüşler var. Çok doğaldır ve bu görüşler de devam edebilir. Öncelikle yöntemde anlaşalım. Yöntemde anlaşırken de neyi kabul etmediğimizi belirleyelim, neyi tercih ettiğimizi ortaya koyalım. Bu sorun güvenlikçi politikalarla ve şiddetle çözülmez. Burada uzlaşalım. Bu neyi reddedeceğimizin uzlaşması olacaktır. Bunun üstüne ne yapmalı: Diyalog ve müzakere. Bunun da anlamı şudur: demokratik siyaset kanalları işlemeli, siyaset bu sorunu çözmeli. Çünkü eğer güvenlikçi ve şiddeti reddediyorsak, geriye önümüzde geniş bir demokratik mekanizmalar toplamı kalıyor. Muhalefete burada bir mutabakat öneriyoruz. Kürt sorunuyla bağlı diğer bütün meseleler ayrıca konuşulur. Bu iktidar seçimlerde değişir, bizlerde pozisyonlarımızı korumaya devam edebiliriz. Ama eğer diyalog ve müzakereyi sürdürürsek uzlaşacağımız noktaları yaratabiliriz, böylece Kürt sorununu da siyaset zemininde, demokratik yöntemlerle çözebiliriz diyoruz.”

Sancar’ın açıklamalarının öne çıkan başlıkları şöyle:

DEMOKRATİK EYLEM PLANI 

“HDP üçüncü yolu temsil ediyor. Anketler bir süredir çok çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Özellikle parlamento seçimlerinde çoğunluk dengesinin nasıl oluşacağına ilişkin neredeyse ortak bir tablo ortaya çıkıyor. O da şudur: HDP’siz herhangi bir parlamento çoğunluğu oluşamıyor. Biz seçimlere girdiğimizde herhangi bir ittifaka katılmadan baraj sorunumuz yok, barajı aştıktan sonrada parlamentoda çoğunluğu belirleyen parti oluyoruz. Bu gücümüzü Türkiye’nin demokratikleşmesi, barışa ulaşması ve sorunlarını demokratik zeminde çözmesi için kullanmak istiyoruz. HDP rüştünü ispatlayalı çok oldu. Biz kimsenin yedek gücü değiliz. Tutum belgemiz bir başlangıçtır. Demokratik eyle planı oluşturuyoruz. Onu da yarın sözcümüz belli ölçülerde çerçevesini açıklayacak. Demokratik mücadeleyi toprağın üzerine, sandığın içine daha fazla taşıma niyetindeyiz diyoruz.

BİLGEN’İN SÖYLEDİĞİ ESASTA DOĞRU

Ayhan Bilgen’in söylediği şey esasta doğru. Bende öyle anlatmaya çalışıyorum. Yani bizim şu anda yeni bir eşiği atlama durumumuz var. Yani HDP aslında kurulduğundan bu yana çerçevesini, hedeflerini ortaya koymuş bir partidir. Türkiye’nin bütününü dönüştürmek, Kürt sorunun demokratik çözümünü sağlamak, bu ülkeye barış ve demokrasi getirmek için uğraşıyoruz. Halkların bir araya geldiği, eşit bir şekilde temsil edildiği bir parti olma iddiasındayız. Ayrıca farklı görüşlerin ve geleneklerin temsil edildiği bir yapıyız. 7 Haziran’da bu ciddi bir kabul gördü. Bu iktidarın baskılarından en çok nasibini alan HDP oldu. Çünkü bu iktidar biliyor ki kendisini durdurabilecek en önemli güç HDP’dir. Bu baskıları bize bu kadar haksızca, insafsızca uyguladıktan sonra etkisiz kalacağımızı var saydı iktidar. Ama 31 Mart yerel seçimlerinde gördü ki bizim bu iktidarı durdurma gücümüz devam ediyor. Türkiye’de demokrasiyi, barışı inşa edecek geniş toplumsal gücün içinde HDP çok belirleyici bir konumdadır. Şimdi yeni eşik dediğimiz daha da büyüme ve Türkiye’de yönetimde olma hedefine doğru ilerliyoruz. Bunun sancı yaratması eşyanın tabiatı gereğidir. Biz yönetimde olmak istiyoruz ve Türkiye’de sorunları çözme konusunda yeterli birikimimiz, kadrolarımız, gücümüz vardır. Eğer güçlü bir demokrasi ittifakı ile seçimde başarılı olursak, artık bizde burada eşit bir özne olarak yönetimde bulunmayı istiyoruz. Yeni bir büyüme eşiğindeyiz hem niceliksel olarak hem de işlev büyümesidir. Dolayısıyla sancılar yaşanması da son derece normaldir. Bu çerçevede ele almak lazım. Parti içi sorunlarımız olabilir vardır da. Bizim de siyaseten eksikliklerimiz vardır. Bunları tartışacağımız zeminler parti içinde mevcut. Burada itirazı olan arkadaşlar denesinler. Eğer samimiyetle denemelerinden bir sonuç almıyorlarsa, verecekleri kararları da onlar kendileri takdir edecektir. Bizim de ona söyleyecek bir lafımız olmaz. Ama önce denemek lazım. Ahmet Şık’ta da bunu söylemiştik. Bu konuyu kapatmıştık.

TÜRKİYELİLEŞME TARTIŞMASI

Bu eleştirileri yapanlar içinde çok geniş bir çevre HDP’yi iyi niyetle kendi istedikleri yerde görmeyi arzuladıkları için yapıyorlar bunu. Çok geniş çevre, bu konuda iyi niyetlidir. Fakat bazı kesimler HDP fikrini baştan kabul etmiyorlar. Kendilerine göre Kürdi olmalı diyorlar. Kürdi bir yapı ve bölgede mücadele eden bir yapı olma, diğer meseleleri gündemine almayan bir parti olmalıdır diyenler, yanlış yerden eleştiriyorlar. HDP böyle kurulmadı. Kürt sorunu bizim açımızdan en temel sorundur. Bunda bir tartışma yok. Türkiyelileşme politikası dediğimiz şey, bizim çok büyük oranda seçmenimizi oluşturan Kürt halkının beklentileri arasında dengeyi bazen yeterince iyi kuramayabiliriz. Zor bir iş yapmaya çalışıyoruz. Bu parti zor ve hassas dengeler üzerine kurulmuş bir parti. Dolayısıyla bazen olabilir ki Kürt halkının, seçmenimizin duygularını karşılamaktan biraz uzaklaşan bir noktaya gelmiş olabiliriz. O eleştirileri önümüze alırız ve değerlendiririz. Bir taraftan da HDP çok Kürdi oldu diyorlar. Batıda bize daha yakın olmak isteyen geniş bir kesimin hassasiyetlerini arzularını özlemlerini yeterince görmediğimiz zamanlar olabilir. Bu sefer terazinin ibresini öbür tarafa belki fazla kaçırmış olabiliriz. Bunların hepsi mümkündür. Bunların hepsi düzeltilir. Bunların düzeltileceği yer tartışmadır, eleştiridir, hayatın içinde, mücadelenin içinde olmaktır. Eğer mücadele ediyorsanız mutlaka hata yapıyorsunuzdur.

HDP’YE DÖNÜK BASKILAR

Mecliste parti aidiyetinin ötesine geçen hassasiyetler, duygular yaşanıyor. Bu tür temaslar yaşanıyor. Ama belirleyici olan bunların ötesidir. Oda siyasal tutumdur. Eğer kendi partileri içinde bu rahatsızlıklarını açıkça dile getirmiyorlarsa, siyaseten bir anlamı kalmıyor. İnsani değeri vardır, fakat Türkiye bu kadar ağır siyasal, ekonomik ve toplumsal kriz şartlarındayken, sadece insani jestin yeterli olmayacağını da görmek lazım. Milletvekiline saldırmak aslında onu seçen halka saldırmaktır.” (MA)