Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır’ın içinde olduğu bir heyet, Çukurova’da “Faşizme karşı örgütleniyoruz” şiarıyla 5 Nisan’da başlattığı temaslarını 13 Nisan’da tamamladı. Heyet, bu süre zarfında hem halkla bir araya geldi hem de aileleri ziyaret etti. Heyet, temaslarında Kürt sorunun çözümündeki yol ile yöntemler, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki uygulanan ağırlaştırılmış tecrit ve cezaevlerinde sürdürülen açlık grevleri gibi konular üzerinde durdu. Heyet, toplantılarda ve ziyaretlerde yurttaşların yaşadığı sorun ve sıkıntıları dinledi.

DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Öcalan üzerindeki tecrit, cezaevlerindeki açlık grevleri ve Kürtler arası inşa edilmesi hedeflenen ulusal birliğe ilişkin Mezopotamya Ajansı'na değerlendirmelerde bulundu.

'KÜRT FOBİSİ'

Kürt sorunun çözümsüzlüğü konusunda yürütülen politikalara karşı birçok bölge ve ilde ziyaretlerde bulunduklarını hatırlatan Öztürk, Türkiye’nin Kürt fobisinden kaynaklı halkların geleceklerinin karartılmak istendiğini ve bundan dolayı da bu politikalarını teşhir etmek amacıyla temaslarda bulunduklarını söyledi. Çukurova’da yaşayan Kürtlerin 1990’lı yıllarda devletin bölgede yürüttüğü savaş politikaları sonucu göç etmek zorunda kaldığını vurgulayan Öztürk, “O dönemde Kürtler evlerinden, yurtlarından köylerinden çıkartılıp bölge kentlerine gönderildi. Böylece Kürtler asimile edilmek istendi. Ancak, yaptığımız temaslarda bu politikaların boşa çıkarıldığını gördük. Kürtler, bu bölgede de kültürlerini, dillerini ve geçmişlerini canlı tutabildiklerine şahit olduk. Burada kendi özlerine uygun bir yaşam inşa ettiklerine tanıklık ettik. Ancak, hala 90’lı yıllardaki politikalar ile farklı bir sonuç almak istiyorlarsa bu da aptallıktır. Bunun sebebi de Kürtlerden korkmaktır ve Kürt fobisidir. Bu fobinin de Türkiye halklarını getirdiği noktada ortadır” dedi.

‘TECRİT KİN VE ÖFKENİN GÖSTERGESİDİR’

Öcalan üzerinde yürütülen ağırlaştırılmış tecride dikkati çeken Öztürk, bu politikanın Türkiye halklarına kaybettirdiğini söyledi. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla Kürtlerin parçalanıp yok edilmesi üzerine planlar kurulduğunu vurgulayan Öztürk, yürütülen bu politikalar ile Kürtler tarihin belli bir noktasına kadar Kürtlüklerinden bahsedemez duruma getirildiğini anımsattı. Ancak, Öcalan’ın çıkışı ve verdiği mücadele sonucu Kürtlerin ölüm uykusundan uyandığının altını çizen Öztürk, “Sayın Öcalan’a tecrit bundan kaynaklı uygulanıyor. Bugün Sayın Öcalan bir şahıs olarak tecrit altında değildir. Devlet, Kürt halkında uyanışı uyandıran Sayın Öcalan’a dönük kini ve intikamını almak için tecrit uyguluyor. Tecrit, tarihten bugüne kadar süregelen Kürt fobisinin devamıdır” diye konuştu.

‘ÖCALAN YOL AÇICIDIR’

Öcalan’ın 1999’dan beri tecrit altında olduğuna vurgu yapan Öztürk, “Sayın Öcalan tecride rağmen İmralı’da hem Ortadoğu halkına hem de kendi halkına katkı sunacak görüş ve önerilerde bulundu. Sayın Öcalan yol tıkayıcı değil yol açıcı bir pozisyonda bunları yaptı. Savaşı değil barışı savundu. Bu durum emperyal güçler ve onların kuklasının hesabına gelmez. Bu güçler, Sayın Öcalan’ın fikirlerini ve felsefesini kendi varlıklarına bir tehlike olarak görüyor. Bundan kaynaklı da tecride ses çıkaramıyorlar” diye belirtti. 

AVRUPA’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ ORTAYA ÇIKTI

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi kurumların kuruluş amaçlarını anımsatan Öztürk, ancak tecride sessiz kalan bu kurumların kendi ilkelerini çiğnediğini belirtti. Türkiye’de şu an yürütülen politikaların tam anlamıyla faşizm olduğunu sözlerine ekleyen Öztürk, tecride sesiz kalan Avrupa için “Suriye’de savaştan kaçan mülteciler üzerinden pazarlıklar yapılıyor. İnsanlar şantaj olarak kullanılıyor. Avrupa’ya karşı bu kozu kullan da şu anki iktidardır. Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletleri bu şantaja boyun eğmek zorunda kalıyor. Avrupa’nın ikiyüzlülüğü net bir şekilde ortaya çıktı. Bundan kaynaklı da tecrit uygulanıyor” dedi. 

BU İKTİDAR KÜRTLERE DÜŞMAN 

AKP-MHP iktidarının Kürtler üzerinde kirli savaş politikaları yürüttüğünü sözlerine ekleyen Öztürk, 2014 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Kürtlerin yok edilmesi üzerine planlanan “Çöktürme Planı”nı hatırlattı. Bu planın “Şark Islahat Fermanı”nın güncelleşmiş hali olduğunu ifade eden Öztürk, şöyle devam etti: “Diğer iktidarlar da Kürt düşmanlığı yaptı. Ama hiçbiri şu anki iktidar kadar acımasız olmadı ve düşmanca davranmadı. 90 yıllarda da insanlarımız katledildi, köyleri yakıldı, işkenceye maruz kaldı ve yurtlarında edindi. Ama hiçbir zaman insanlar aşlarından edinmedi. Bu iktidar eliyle bu da yapıldı. Bu da bu planı ne kadar ince yürüttüklerinin göstergesidir. Denemedikleri bir yöntem kalmıştı o da açlıktı. Ancak, bu halk hiçbir zaman zengin olmadı. Siz kalkıp da ekmekle mi terbiye edeceksiniz. Yaşayan bir halka ölümü dayatıyorsunuz. Ancak bu politikalar her zaman gibi sonuçsuz kaldı. Kürt halkı geçmişte de yoksuldu şimdi de yoksuldur. Ve taleplerinden vazgeçmedi. Eğer hiçbir şeyi görmüyorlarsa gelip Çukurova’daki halkımızı görsünler.”

‘TECRİT EVLERİMİZE KADAR GELDİ

Ekonominin savaş politikaları sonucu dibe vurduğunu dile getiren Öztürk, şöyle konuştu: “Savaş politikaları, dış politikadaki itibarlarını yerle bir etti ve içerde de çökertti bunları. Bu sorunların çözümü, Neo Osmanlıcık, Misak-İ Milli hayalleri değildir ve anlayışlar tükenmiştir. AKP ve küçük ortağı MHP’nin çıkarına karşı toplumda söz söyleyen herkes ‘terörist’ ilan ediliyor. Eskiden biz ‘teröris’tik şimdi ise bu iktidarın eliyle Türkiye halklarının tamamı ‘terörist’ ilan edilmiş durumdadır.  Türkiye halkları, tek bir söz söyleyemiyor. Topluma kölelik dayatılmış durumda. Faşizmin geldiği nokta burada. Bu da tecridin devamıdır. Herkes tecrit altındadır. İmralı’daki tecrit, bugün bire bir evlerde yaşanıyor. İmralı’da başlatılan tecrit, tüm Türkiye’ye yayıldı ve evlerimize kadar geldi.”  

‘AÇLIK GREVCİLERİN SESİ OLALIM’

Cezaevlerinde süren açlık grevlerine ses olmaya çağıran Öztürk, şunlar dile getirdi: “Biz siyasetçiler, tecrit konusunda gerekli mücadeleyi vermiş olsaydık cezaevlerindeki açlık grevi olmayacaktı. Bu yükü onların omuzlarına bırakmamak gerekir. İnsanlar durup dururken bedenini açlığa yatırmıyor. Eğer, tüm baskılara rağmen bedenlerini açlığa yatırıyorlarsa bu tüm Türkiye’ye bir mesajdır. Bu arkadaşlarımız, Türkiye’nin geleceğini iyi görüyorlar ve bu tecridin kabul etmiyorlar. Arkadaşlarımızın sesi olmamız gerekiyor, o sesi yükseltmek lazım. Cezaevlerindekilerin sağlık sorunu yaşamadan gerekli duyarlılığı göstermeliyiz.” 

‘ULUSAL BİRLİK HALKIN TALİMATIDIR’

Kürtler arası ulusal birlik çalışmaları hakkında da bilgi veren Öztürk, şunalar ifade etti: “Kürt halkının ulusal birlik konusunda Kürt siyasetinden bir beklentisi yoktuk, aksine talimatı vardır. Bu kadar Kürt düşmanlığının gün yüzüne çıkmışken, gözle görülüyorsa, Kürtlerin kazanımlarına ve değerlerine bu kadar saldırı yoğunlaşmışken, ulusal birlik dışında bir çıkış yol var mı? Bundan kaynaklı halkımızın birlik konusunda talimatı vardır.” Kürtlerin ulusal birliğine Kobanê  direnişini örnek gösteren Öztürk, devamla “Ulusal birlik ruhu, Kobanê’de kendini gösterdi. 4 parça Kürdistan’daki halkımızın direnişi orada gösterildi. 4 parçadaki ruhu, Kobanê’de görebiliriz. Kobanê ruhu, 4 parça Kürdistan ruhunun bir araya gelmesidir. Bu ruh, Türkiye’ye, ABD’ye, Avrupa’ya ve tüm dünyaya gücünü gösterdi. Demek ki birlikte bir direniş gösterildiğinde kimseye bir ihtiyacımız kalmıyor. Birlik olunduğunda devletler gelip sizinle ittifak kurabiliyor. Bundan kaynaklı ulusal birlik, halkımızın bizlere talimatıdır” dedi.

‘BİREYSEL YAKLAŞMAMAK LAZIM’

Birlik konusunda bireysel düşünmelerden kaçınılmasını öneren Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimse bireysel bir gelecek hesabı yapmamalıdır. Bu halk bu bedelleri ödüyor, halkın geleceğine göre hesap yapmalıdır. Siyaset yürütenler, halkın taleplerini ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Günlük hesapların içerisine girmemek gerekiyor. Halka düşmanlık edenleri, halkımız bunları çok iyi görüyor. Bu güçlerle farklı ilişkiler içerisine girmemek gerekir. Kürtlerin yüzyılını şekillendirecek önemli bir hususlardan biri de birliktir.” 

SALDIRILARA KARŞI BİRLİK 

Birliğe ideolojik olarak yaklaşmamak gerektiğini de sözlerine ekleyen Öztürk, şu ifadelerde bulundu: “Kürtlere dönük saldırılara rağmen Kobanê’de olduğu gibi bir duruş sergilememiz gerekiyor. Diplomatik anlamda bunların çalışmasını yürütmemiz gerekir. Bu coğrafyanın kadim halklarından biriyiz. 4 parçadaki değerlerimize, statümüze nerede olursa olsun saldırılar olursa birlik ruhuyla karşılık vermeliyiz. Kürtlere topyekün bir saldırı yapılıyor. Aynı düşünmek zorunda değiliz, ancak sözümüzün bir olması gerekir. Saldırılar kimliğimize ve varlığımıza yöneliktir. Buna karşı da bütünlüklü bir duruş sergilemeliyiz.” 

SÖZ KONUSU HALKIN GELECEĞİDİR

Ulusal birliğin önündeki engelleri de anlatan Öztürk, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bir partiyi büyütelim anlayışı bu birliğin önündeki engeldir. Başur’da bizim bir hükümetimiz var. Eksiktir, fazladır o ayrı bir şey. Sonuçta halkımızın iradesiyle seçilmiş bir hükümettir. Bu hükümete yönelik olarak gösterilen ve saygıyı aşan tepkiler söz konusu olduğu zaman biz bunu kabul etmeyiz. Oradaki partinin düşüncesine biz bakmayız. Gösterilen tepkiler Kürt halkının iradesine yöneliktir, halkın iradesine saygısızlıktır. Bizim bunları kabul etmemiz mümkün değildir. Kendimizi, ailemizi, çıkarımızı düşündüğümüz zaman bu engel oluşur. Siz konusu bizlerin geleceği değil bir halkın geleceğidir. Bu halka soykırım dayatılıyor biz neyin hesabını yapacağız.” 

ŞARTLAR GÜÇLÜ 

Kürt toplumunun birlik konusunda Kürt siyasetlerine baskı uygulaması gerektiğini öneren Öztürk, devamla şunları dile getirdi: “Bizler görevlerimizi yerine getirdiğimiz zaman halkımız baskı uygulamadır. Halkın temsiliyetini yerine getirmeyenlere karşı geçmişte halk kendisi inisiyatif alıp, o dönemki sürece cevap olmuştur. Efrîn işgal edildiğinde Başur’da halkımız Türk mallarını boykot etti. Bu hepimize bir mesajdı. Ulusal bilincin hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı. Parçalı anlayış yerle bir edildi. Siyasi partiler ve kuruluşlar da buna göre hareket etmek zorundadır. Etmezlerse, inisiyatifi geliştirecek olan da halktır. Temsilcilerden de hesabını sorar. Bir partinin geleceği söz konusu değildir, söz konusu olan bir halkın geleceğidir.” 

KÜRTLER AKTÖRDÜR 

Ortadoğu’da kartların yeniden karıldığını ifade eden Öztürk, değerlendirmelerini şöyle tamamladı: “Ortadoğu’da Kürtler aktördür, hesap yapılırken hesap dışı bırakılamayacak bir halktan bahsediyoruz. Bu halkı temsil ettiğini iddia eden tüm kesimler de bunların hesabını yaparak halkın taleplerini yerine getirmelidir. Söz konusu bir şahsın, partinin geleceği değil… Halkımıza karşı bunları yapmaya mecburuz. Dünya alem Kürtlerin taleplerini anlamış durumda. Ama biz geleceğiz kendi geleceğimize tıkanıp kalacağız. Bu doğru değildir. Ulusal birliğe dar değil geniş bakmak gerekiyor. Bizim esememiz bile okunmayabilir, bizim ismimiz tarihte olmayabilir ama bu kadar katliamdan geçmiş, direnişten vazgeçmemiş bir halkın tarihe ismi yazılmalıdır ve o ismin de yaşaması gerekir. Ulusal birlik konusunda şartlar da çok ama çok uygundur. Halkın talebini ya yerine getirirsiniz ya da isminiz tarihin çöp sepetine atılır. Esameniz bile okunmaz.” 

MA / Mehmet Şah Oruç-Hamdullah Kesen