CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene geri dönmez. Artık ne Erdoğan’a ne de kadrolarına güven kalmıştır. Dolayısıyla faizin düşmesi için yapılacak ilk iş, seçim sandığının derhal milletin önüne gelmesidir. Ülkemizi, Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına taşımaya hazırız. Daha önce bu ülkeyi krizlerden çıkarmış tecrübeli kadrolara sahibiz. Artık yapılacak bellidir: Seçim, seçim, seçim" dedi.

Faik Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklama yaptı. Öztrak, AKP Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ'ın, ‘Ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Normal şartlarda bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebzeleri kullanmak zaten sağlığa da çok faydalı değil’ sözlerine karşılık, "Bunlara bir tavsiyede bulunuyorum. Öyle gözüküyor ki ekmeğe gelen zamlar durmayacak. Erken davransınlar, beyaz ekmeğin zararlarını millete şimdiden anlatmaya başlasınlar. Bu işin bir tane çözümü var. Seçim, seçim, seçim" diye konuştu.

Öztrak'ın açıklaması şöyle:

"16 YIL SONRA DOLAR KURUNA İLK SIFIRI KOYMAK ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİNE NASİP OLDU"

"Türk lirasından 6 sıfır 2005’te atıldı. Dolar kurunun 1 liralardan 9 liraya yükselişi 16 yıl sürdü. Kurun 9 liradan çift haneye geçişi ise sadece 1 ay sürdü. 10 liradan 11 liraya çıkışı ise sadece 6 gün. 16 yıl sonra dolar kuruna ilk sıfırı koymak, Erdoğan şahsım hükümetine nasip oldu. Paramız, sadece dolar karşısında değil, tüm yabancı ülke para birimleri karşısında güneş görmüş kar gibi eriyor. Türk lirası, son üç ayda, Bulgar levasına karşı yüzde 20, Rumen Leyine karşı yüzde 20, Pakistan rupisine karşı yüzde 18 değer kaybetti. Serhat şehrimiz Edirne, Bulgaristan’dan günübirlik gelenlerle dolup taşıyor. Bizim yurttaşlarımız dükkanlara yanaşamıyor ama sınırın öte tarafından gelenler, 'Sizin paranız değersiz, bizim para daha değerli' diyerek arabalarına ne var ne yoksa dolduruyorlar. Doldurduklarını da Bulgaristan’a götürüp satıyorlar. Kapıkule Sınır Kapısı’nda araba kuyrukları uzadıkça uzuyor. Ülkemiz sanki yağmalanıyor. Türkiye, böyle bir manzarayı hiç yaşamadı.

"MALIMIZ, MÜLKÜMÜZ PAZARA ÇIKMIŞ, YABANCILARA UCUZ UCUZ SATILIYOR"

Malımız, mülkümüz pazara çıkmış, yabancılara ucuz ucuz satılıyor. Servet ve mülkiyet hızla el değiştiriyor. Bundan 7 yıl önce 4 dolara satılan banka hisseleri, şimdi yabancılar tarafından 1 dolar 20 sente kapatılıyor. Artık dörtte bir fiyatına yabancılar şirketlerimizi topluyor. Ne yazık ki ucuza kapatılan şirketleri, gayrimenkulleri, Türk varlıklarını daha çok duyacağız. Ama ağızlarından yerliliği ve milliliği düşürmeyen Erdoğan şahsım koalisyonu, yabancıların ucuza kapattığı malın, mülkün, gayrimenkulün yanına bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını promosyon diye koyuyor. Ne yazık ki ülkemizin durumu, ünlü yazar Stefan Zweig’ın 'Dünün Dünyası' adlı kitabında anlattığı Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış Avusturya’nın halini andırıyor. Zweig, otobiyografisinde, 'Avusturya kronu eriyip gittiği için herkes İsviçre frangı, Amerikan doları istiyordu. Bunu fırsat bilen bir sürü yabancı, can çekişen Avusturya kronunun leşini kemiriyordu. Viyana’daki tüm oteller, bu akbabalarla dolmuştu. Bunlar diş fırçasından otellere kadar her şeyi satın alıyordu' diye şikayet eder. Paranın değeri, itibarı işte bunun için önemlidir. Erdoğan şahsım hükümeti ve koalisyonu, bugün paramızın da ülkemizin de itibarını tüketti.

"AMERİKA'DA ENFLASYON 0’DAN 7'YE ÇIKMIŞ' DERLER, MATEMATİĞE RAHMET OKURLAR"

Cahil, bilmediğini bilir. Yarı cahil yarım yamalak bilgisiyle her şeyi bildiğini sanır. Yarı cahillerin bilgileri kısıtlı, kibirleri ise sonsuzdur. Kendilerini allame-i cihan sanırlar. Milleti kör, alemi de sersem sanacak kadar ölçüyü kaybederler. Kâh 'Japonlar 114 lira olan yen-dolar kurunu göstererek kendi ekonomilerini değerlendiriyor mu' derler, komik duruma düşerler. Kâh çıkarlar, 'Bugün Amerika’da enflasyon 0’dan 7’ye çıkmış. Bu ne demektir? 7 kat artış' derler, matematiğe rahmet okuturlar. Millete, 'Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün' dedirtirler. Gerçi Meclis’te AK Parti grup başkanvekilliği yapan, ülkede bakanlık, başbakanlık yapmış bu isimlere bakınca insan, 'Bunların okumuşu, diplomalıları böyleyse Allah bu milleti diplomasız olanından korusun' demeden de edemiyor.

"O 5 DAKİKALIK ZAMAN DİLİMİNDE UCUZ DÖVİZLERİ KİM KAPATTI"

Konfüçyüs’un şu sözlerini zaman zaman hatırlatırım: 'Bildiğini bilenin arkasından gidiniz. Bildiğini bilmeyeni uyandırınız. Bilmediğini bilene öğretiniz. Bilmediğini bilmeyenden kaçınız.' Ne yazık ki bilmediğini bilmeyenler yüzünden milletimiz çok ağır bedeller ödedi, ödüyor. İşte 128 milyar doların hesabı hala ortada yok. 128 milyar dolar, Erdoğan ve damadı tarafından kendi siyasi ikballeri için hiç edildi. Merkez Bankası’nın arka kapısından, teamül ve kurallara aykırı şekilde ihalesiz, hesapsız, kitapsız buharlaştırıldı. Bugün Türk lirası tamamen savunmasız kaldıysa bunun en önemli sebeplerinden biri de bu buharlaşan 128 milyar dolardır. Bu nedenle milli paramız spekülatörlerin, manipülatörlerin oyuncağı oldu. Son faiz kararı öncesi yaşananları hep beraber gördük. Kurdaki oynaklık olağanüstü seviyelere çıktı ama Merkez Bankası müdahale edemedi. Yetmez, Merkez Bankası faiz kararının açıklanmasını beş dakika geciktirdi. Belirsizliğe kendi eliyle zirve yaptırdı. O beş dakikalık zaman diliminde ucuz dövizleri kim kapattı? Kimler o beş dakikadan sonra aldığı dövizleri satıp köşeyi döndü? Biz, bu konuda bir soru önergesi hazırlayarak konuyu TBMM gündemine taşıdık.

"GENEL BAŞKAN'IMIZ 6 MADDELİK BİR TEDBİR PAKETİNİN UYGULANMASINI İSTEDİ"

Ayçiçek yağı, şeker ve un, artık altın muamelesi görüyor. Bir alan, ikinciyi alamıyor. Millet ucuz ekmek kuyruklarında saatlerce bekliyor. Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur. Hamurun çoğu ise ancak bol unla yapılır. Ancak fırıncı un bulamıyor. Fırıncı esnafımız, ‘Kıtlık geldi de haberimiz mi yok’ diye soruyor. Bu yılı geçtik, gelecek yılın ekmeği bile tehlikede. Çiftçilerimiz artan döviz kuru ve gübre fiyatları nedeniyle tarlasına gübre atamadı. Tarım Bakanlığı’na göre son bir yılda DAP gübresinin fiyatı yüzde 165, üre gübresinin fiyatı yüzde 256 zam gördü. Tarladan sofraya kadar her yerde sorun var. Ama Erdoğan şahsım yönetimi, milletin sorunlarını bırakmış koltuğunun derdine düşmüş. Genel Başkan’ımız, hafta sonu, mutfaktaki yangına çözüm bulmak için sorunun paydaşlarıyla bir araya geldi. Sonrasında da Erdoğan şahsım hükümetinden 6 maddelik bir tedbir paketini uygulamasını istedi. Tedbirleri bir kez daha hatırlatalım:

1- Ziraat Bankası, çiftçiye derhal 3 ay geri ödemesiz, faizsiz kredi versin.

2- Çiftçimizin su ve elektrik borçlarının faizi silinsin. Kalan borç, çiftçinin gelirine göre yeniden yapılandırılsın. Çiftçinin kullandığı elektrikte KDV, TRT payı gibi ek kalemler tümüyle kaldırılsın.

3- Bankalarda ve Tarım Kredi Kooperatifleri’nde takibe düşmüş çiftçi borçlarının faizleri derhal silinsin. Bu kredilerin geri ödemeleri 6 ay ertelensin.

4- Tarımsal üretimde kullanılan mazottan alınan KDV, önümüzdeki 6 ay boyunca kaldırılsın. Son açıklanan tarımsal girdi destekleri en az iki katına çıkarılsın.

5- Gıda ürünlerinin çoğunda uygulanan yüzde 8’lik KDV önümüzdeki 6 ay boyunca sıfırlansın.

6- CHP’li belediyelerimizin pek çoğu kooperatiflerle iş birliği yaparak ucuz ve kaliteli gıdaya erişim sağlayan imkânlar sunuyor. Bu uygulama, hangi partiden olursa olsun tüm belediyelere yaygınlaştırılsın.

Genel Başkan’ımız, marketlere de milletle dayanışma için, ‘Un, yağ, süt, bulgur, makarna, mercimek, yumurta, peynir, tuz ve her ay bir çeşit sebzeye şu zor dönemde zam yapmayın' çağrısında bulundu. Bugün gösterilen fedakârlık ve dayanışmanın, biz iş başına geldiğimizde elbette unutulmayacağını da söyledi.

"İŞ DÜNYASI ÇOK TEDİRGİN"

Türk lirasının değerindeki serbest düşüş, şirketlerimizin bilançolarını da vuruyor. Ağustos sonu itibariyle reel sektörün döviz açık pozisyonu, yaklaşık 124 milyar dolardı. Dolar kuru ağustos sonunda 8 lira 39 kuruştu. Şimdi 11 liranın üzerinde. Kurda 2 lira 66 kuruşluk artış var. Kur farkından şirket bilançolarına 3 ayda gelen yük, tam 328 milyar lira. İş dünyasının çatı kuruluşları, 'Faiz indiriyoruz, maliyet düşürüyoruz derken, bilançolarda kur kaynaklı tahribat çok daha maliyetli' diye bas bas bağırmaya başladılar. Tabii bunun faturası da ya zam ya işten çıkarma ya da kapanan şirketler ve bunun sonucunda da yine artan işsizlik olarak millete çıkacak. İş dünyası çok tedirgin. Kurda artan oynaklık ve risklere bağlı olarak bütçe yapamıyor. Gelecek yıl girdilerini kaçtan alacağını, kaçtan borçlanacağını, malını kaçtan satacağını öngöremiyor.

"KAYINPEDER-DAMAT İKİLİSİNE NASİP OLDU"

Kurdaki artış ve oynaklıktan ihracatçılarımız da memnun değil. Kaybolan öngörülebilirlik, ihracatçının fiyat vermesini güçleştiriyor. İç piyasada vadeli satışlar durdu. Peşin parayla ticarette bile, kurdan gelen fiyat farkı anında müşteriye yansıtılıyor. Bu gidişle yaşadığımız döviz krizinin bir finans ve reel sektör krizine dönmesi an meselesi. Devletin kur riski de çok yüksek. Hazine’nin, eylül sonu itibariyle toplam döviz borcu 144 milyar dolar. Bunun 32 milyar doları yabancı parayla alınan iç borç. Ekonomi yazınında, kendi vatandaşından yabancı parayla borçlanmaya ‘ilk günah’ derler. Bu da kayınpeder-damat ikilisine nasip oldu. Ama bu, bunların işlediği günahların ne ilki  ne de sonuncusu.

"OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ'NÜN GEÇİŞ ÜCRETİNİN 500 LİRA OLACAĞI ŞİMDİDEN YAZILMAYA BAŞLADI"

Eylül sonunda, Hazine’nin Merkez Bankası’nda tuttuğu döviz mevduatı yaklaşık 15 milyar dolar. Bunu Hazine’nin 144 milyar dolarlık borcundan düşersek Hazine’nin döviz açık pozisyonu yaklaşık 129 milyar dolar yapar. Eylül sonunda döviz kuru 8 lira 86 kuruştu, şimdi 11 liranın üzerinde. Bu şekliyle Hazine’nin iki ayda kur farkından yazdığı zarar, 282 milyar lira. Bu tabii ki daha çok vergi demek, daha çok faiz ödemesi demek ve millete ödettirilecek daha büyük bedeller demek. Gençlerin güzel bir benzetmesi var: 'Beyin bir donanımdır, herkeste bulunur. Ama akıl bir yazılımdır, herkeste yoktur' diyorlar. Çok doğru bir laf. Ne yazık ki Erdoğan şahsım yönetiminin akılsızlıklarının faturası hep milletimize çıkıyor. Meclis’te görüşülen 2022 bütçesi, daha Genel Kurul’a gelmeden tarih oldu. Bütçede 2022 ortalama kur tahmini 9 lira 27 kuruş. Bugün dolar 11 lirayı geçti. Bu bütçenin artık ne faizi ne de borcu tutar. Bütçede öngörülen maaş artışları memuru da emekliyi de enflasyona ezdirir. Öngörülen yatırımlar mevcut ödeneklerle yapılamaz. Çiftçiye verilen destekler yetmez. Bu bütçe esnafı da ayağa kaldırmaz. Bu bütçe, sadece faiz lobilerini ve dolarla garanti verilen yandaş müteahhitleri sevindirir. Şimdiden Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücretinin 500 lirayı bulacağı gazetelerde yazılıp çizilmeye başladı bile.

"ÜLKENİN KAYNAKLARI MİLLET İÇİN KULLANILSAYDI SMA'LI YAVRULARIMIZ İÇİN KAYNAK BULMAKTA ZORLANMAYACAKTIK"

Ekonomide 'iktisadi kar', aldığınız kararların örtük maliyetini de içerir. Ve çoğunlukla bu örtük maliyetler, açık maliyetlerden çok daha yüksektir. Onun için kamu yatırımları planlanırken ince elenip sık dokunur; beş ölçülüp bir biçilir. Erdoğan’ın milletin başına bela ettiği bu döviz garantili rant ihalelerinin örtük maliyetleri, sebep oldukları devalüasyonla arşa çıktı. Devalüasyon, yandaşı ve faiz lobilerini abad, milleti ise perişan ediyor. Eskişehir’de bir anne, SMA hastası çocuğunu yurt dışında tedavi ettirmek için düzenlenen bağış kampanyasında yeterli para toplanmayınca bunalıma girip yaşamına son verdi. Bu durum karşısında ne diyelim? Oysa bu ülkenin kaynakları, yandaş için değil de millet için kullanılsaydı SMA’lı yavrularımızın tedavileri için kaynak bulmakta zorlanmayacaktık. Ve belki de o annemiz şimdi hayatta olacaktı. Erdoğan şahsım hükümeti elinde, bir yanda dünyanın en pahalı arabalarının, en dolusunun alımında dünya şampiyonuyuz. Ama diğer yanda da sigorta borçlarını ödeyemediği için yapılandırma isteyen milyonlar. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.

"ERDOĞAN İKTİDARA GELDİĞİNDE KUCAĞINDA TÜM DÜNYADA GÜVEN UYANDIRAN BİR PROGRAM BULDU"

Ekonomide yapılan bir tercih, diğer bir tercihten vazgeçiştir. Kaynaklar Erdoğan’ın tercihlerine göre kullanılmaktadır. Erdoğan, tüm tercihlerini yandaşları ve elin evlatları için yapmaktadır. Milletimiz, Erdoğan’ın ikinci tercihi bile olamamaktadır. Erdoğan, 20 yıl önce iktidara geldiğinde, kucağında tüm dünyada güven uyandıran bir program buldu. Sorunlu batık bankalar sistemden ayıklanmış, bankacılık sistemi güçlü bir hale getirilmişti. Yolsuzlukları engelleyecek çağdaş bir İhale Kanunu çıkarılmıştı, Merkez Bankası’na araç bağımsızlığı verilmişti. Bütün bunların üstüne bir de bizim gibi ekonomilere tüm dünyadan ucuz kredi akmaya başlayınca, ekonomi uzun bir süre otomatik pilotta rahat rahat ilerledi. Ama 2009’dan sonra uçak otomatik pilottan alındı. Hatalar da ardı ardına yapılmaya başlandı. 2009’da, döviz geliri olmayan şirketlere dövizle borçlanma izni verildi. Şirketlerin döviz açık pozisyonu ve kur riski hızla arttı. Biz, o zaman Meclis kürsüsünden çok uyardık. ‘Aman buna dikkat edin, şirketlerin açık pozisyonu başımıza bela olur’ dedik. Aldığımız cevap, 'Artık paradigmalar değişti' oldu. Bu tarihten sonra artan özel kesimin dövizle borçlanması, ülkemizin en kırılgan ekonomiler arasında ilk beşe girmesine neden oldu.

"OLAN BİTENDEN KENDİ DIŞINDA HERKESİ SORUMLU TUTUYOR"

Sermayenin yatırım iştahı yüksekken ülkelerin hataları çok umursanmaz. Sermaye kârına bakıp, gözünü karartır, ülkeye akar. Dünyadaki yükselen piyasa ekonomileri, 2002’den 2013’e kadar böyle bir dönemi yaşadı. Bu dönemi biz de yaşadık. Bunu yaşarken de hep 'Bu geçicidir, bu fırsattan yararlanın, ekonomiyi tahkim edin. Türk lirasının suni şekilde aşırı değerlenmesine izin vermeyin. Gelen paraları betona değil döviz kazandıracak yatırımlara yönlendirin. Ülkemizin rekabet gücünü törpülemeyin, likidite bolken döviz rezervlerini güçlendirin, bu cari açığı yoksa sürdüremezsiniz' diye çok uyardık. Bize dediler ki 'Cari açık finanse edildiği sürece sorun değil.' Erdoğan şahsım hükümetleri, hep küresel risk iştahı bolken iş yaptı. İşler hep böyle gidecek sandı. Ama 2013’ten sonra küresel sermayenin seçiciliğinin arttığı artık doğru politikaları uygulayan ülkeleri tercih etmesi, dünyada yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu dönemde sermaye, yanlış yapan ülkeleri daha fazla görüyor, doğruları yapan ülkelere gidiyor. Hata yapma lüksü kalmadı. Ama Erdoğan, bunun farkında değil. 'Ne yapsam ne söylesem sermaye buraya akmaya devam eder' diye düşünüyor. Yaptığı hatalar nedeniyle sermaye kaçınca da daha çok hata yapıyor. Hızını alamayıp sağa sola saldırıyor. Olan bitenden kendi dışında herkesi sorumlu tutuyor. Hayat pahalılığı mı var, marketler sorumlu. 128 milyar dolar mı buharlaştı, damat sorumlu. Faiz mi yüksek, faiz lobileri sorumlu. Ekonomi berbat mı oldu, dış güçler sorumlu. Erdoğan’ın yetkileri çok, sorumluluğu hiç yok. Memnuniyetlerimizi Erdoğan’a, şikayetlerimizi hep başkasına bildirmek zorundayız. Halbuki bir sorunu çözmenin ön koşulu, önce doğru teşhisi gerektiriyor. Doğru teşhis konmadan doğru tedavi de olmaz. Cari açık, önemli bir sorundur ve finansal kırılganlıklarımızı artırmaktadır. Ama cari açık parasal değil, yapısal bir sorundur. Yapısal sorunlara da parasal çözüm kalıcı olmaz. Cari açık, merkez bankalarının değil, hükümetlerin çözmesi gereken bir sorundur. Eğitimden altyapıya, teşvik mekanizmasından sanayi politikasına farklı pek çok ekseni keser. Tüm bu eksenleri kapsayan tutarlı bir plan, gerçekçi bir strateji olmadan sadece faizle oynayarak cari açık sorunu çözülmez.

"NE ERDOĞAN'A NE DE KADROLARINA GÜVEN KALMAMIŞTIR"

Faizin de enflasyonun da düşmesini en çok biz isteriz, çünkü bunlar vatandaşlarımızın cebini boşaltmaktadır. Ama bu, suni şekilde faizi baskılayarak olmaz. Faizi düşürmek için reçete bellidir. Önce doğruları yapacaksınız, riski azaltacaksınız, güveni artıracaksınız. Ekonomide kural olacak, kral olmayacak. Oyun içinde kural değiştirmeyeceksiniz. Enflasyon hedefini hükümet, Merkez Bankası’nın da görüşünü alarak belirledikten sonra o hedefin tutturulmasıyla ilgili politikalara karışmayacak. Bu, Merkez Bankası’nın görevi olacak. Banka elindeki araçları bu hedefi tutturmak için serbestçe kullanacak. Merkez bankalarının en önemli sermayesi güvendir. Bankanın yöneticileri, güven veren, liyakatli şahsiyetler olmalıdır. Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene geri dönmez. Artık ne Erdoğan’a ne de kadrolarına güven kalmıştır. Dolayısıyla faizin düşmesi için yapılacak ilk iş, seçim sandığının derhal milletin önüne gelmesidir. Ülkenin yeni kurallarla, yeni kurumlarla, yeni kadrolarla teçhiz edilmesidir. CHP olarak bunu gerçekleştirmeye hazırdır. Gelir gelmez ilk işimiz, Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığına sahip çıkacak liyakatli, güvenilir, saygın, itibarlı bir başkanı atamak olacaktır. Ardından Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem’le kuvvetler ayrılığını güçlendireceğiz. Can ve mal güvenliğini, kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alacağız. Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Böylece hem ekonomide öngörülebilirliği artıracağız hem de ülkede huzuru sağlayacağız.

"ARTIK YAPILACAK BELLİDİR: SEÇİM, SEÇİM, SEÇİM"

Yolsuzlukla mücadelenin yasal altyapısını güçlendireceğiz. Kamu İhale Yasası’nı uluslararası kabul görmüş normlara uygun hale getireceğiz. Kamu yatırımlarında etkinliği sağlayacağız. Kara parayla sonuna kadar mücadele edeceğiz. Sistematik vergi affı uygulamasına son vereceğiz. Herkesin vergisini rahat rahat ödeyeceği ekonomik ortamı sağlayacağız. Türk lirasının istikrarını sağlayacağız. Sermayenin bol olduğu dönemlerde döviz rezervlerimizi güçlendirme dâhil, gerekli makro-ihtiyati tedbirleri uygulayacağız. Kapsamlı bir kalkınma stratejisiyle cari açık meselesini tüm boyutlarıyla ele alıp çözeceğiz. Yeşil ve dijital ekonomideki dönüşümleri yakalayacağız. Ülkemizi bu alanlarda üst basamaklara çıkaracak adımları kararlılıkla atacağız. Tarımı ve sağlığı stratejik sektörler olarak tanımlayacağız. Bu sektörlerde kendi kendimize yeterlilik hedef olacak. Tüm dünya Refah 3.0’ı tartışırken biz bunun dışında kalamayız. Çokça kazanıp hakça paylaşacağız. Kimsenin büyüme sürecinin dışında kalmasına izin vermeyeceğiz. Kaynaklar yandaşa değil, millete gidecek. Ve elbette dağımıza, taşımıza, derelerimize sahip çıkacağız. Çevresel sürdürülebilirliği ve Paris İklim Anlaşması’ndan doğan uluslararası taahhütlerimiz çerçevesinde Yeşil Enerjiye Dönüşüm Stratejisi’ni kararlılıkla uygulayacağız. Biz ne yapacağımızı biliyoruz. Ülkemizi, Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına taşımaya hazırız. Daha önce bu ülkeyi krizlerden çıkarmış tecrübeli kadrolara sahibiz. Artık yapılacak bellidir: Seçim, seçim, seçim. Sandık geldiğinde de Erdoğan şahsım hükümetine ve koalisyonun küçük ortağına tasdiknamesini verecek, hepsini evlerine gönderecek."

AKP Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ'ın, ‘Ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Normal şartlarda bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebzeleri kullanmak zaten sağlığa da çok faydalı değil’ sözlerinin sorulması üzerine Öztrak şunları söyledi:

"BEYAZ EKMEĞİN ZARARLARINI MİLLETE ŞİMDİDEN ANLATMAYA BAŞLASINLAR"

"Saray ve şürekasının kira derdi yok, fatura derdi yok, yeme içme derdi yok. Milletin halini görmüyorlar, sesini duymuyorlar, milleti tamamen unuttular. Erdoğan, ‘Eve yemek götüremiyoruz’ diyen vatandaşa, ‘Abartma’ demedi mi? Saray’dan millete ‘Porsiyonları küçült’ tavsiyesi gelmedi mi? ‘Peygamberimiz, mideyi boş bırakın der’ diye akıl veren eski vekiller çıkmadı mı? Enerji Bakanı, doğal gaz fiyatlarındaki artışa karşı ‘Kombiyi kısın’ demedi mi? Pahalı otoyollar için, ‘Geçecek paranız yoksa yolların güzelliğine bakın’ diyen vekile ne buyrulur? Şimdi de bir başka AK Partili vekil çıkmış, ‘Eti az yiyin, domatesi turfanda yemeyin, kış günü zararlıdır’ diyor. İnsaf be kardeşim. Bırak eti, domatesi, sebzeyi… Millette ekmek alacak hal bırakmadınız. Bunlar kibir abidesi olmuşlar, milletle alay ediyorlar, utançlarını yitirmişler. Bunların gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri de millete karşı mühürlü. Milletimiz, ‘nas’ı ağızlarından düşürmeyenlerin bu halini görünce, Erdoğan şahsım hükümetinin karanlığından sabahın aydınlığına tez elden ulaşabilmek için gece gündüz Felak, Nas duaları okuyor. Bunlara bir tavsiyede bulunuyorum. Öyle gözüküyor ki ekmeğe gelen zamlar durmayacak. Erken davransınlar, beyaz ekmeğin zararlarını millete şimdiden anlatmaya başlasınlar. Bu işin bir tane çözümü var. Seçim, seçim, seçim."

Öztrak, Seyit Rıza bildirisi dağıtanlar hakkında suçu ve suçluyu övmek gerekçesiyle soruşturma başlatılması hakkında CHP’nin görüşünün sorulması üzerine, "Soruşturma açılmışsa açılmıştır. Yargıya müdahale olmaz, sonuçlarını bekleyeceğiz" dedi.