Halk Gerçeği, Yeni Halk Gerçeği, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Welat ve tekrardan Özgür Gündem gazetelerinin ardından sansür ve saldırı tehditleri altında yeni bir gazete 28 Nisan 1994’te yayın hayatına başladı. 4 yıl gibi kısa bir sürede 6 gazete çıkaran özgür basın, çıkardıkları gazetelerin kapanmasının ardından “Özgür Ülke” ismi ile okuyucuların karşısına çıktı. Yayın hayatına başladıktan 239 gün sonra ise, geleneği olduğu diğer gazetelerin aksine 3 Aralık 1994'te bombalanarak kapatılmak istendi. 2 Aralık'ı 3 Aralık'a bağlayan gece gazetenin İstanbul Kadırga'da bulunan teknik binası, Cağaloğlu'nda bulunan merkez bürosu ve Ankara bürosu aynı anda bombalı saldırıya uğradı. Saldırıda gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız yaşamını yitirirken, 23 gazete çalışanı ise yaralandı. Olayın faillerine dair hiçbir şey yapılmazken, saldırıda yaralananlar hastanede gördükleri tedavilerinin ardından gözaltına alındı. Saldırıya dair açılan soruşturmada ise hiçbir sonuç çıkmadı. 

‘BU ATEŞ SİZİ DE YAKAR’

Bombalamaya rağmen ertesi gün okuyucuyla buluşan Özgür Ülke Gazetesi, “Bu ateş sizi de yakar!” manşetiyle bombalanmanın talimatını verenlere yanıt verdi. Yine aynı sayıda "Devletin en yetkili ağızları tarafından hedef gösterilen ve kapatılmak için çare aranan gazetemiz, Çarşamba günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) en önemli gündem maddeleri arasında yer almıştı. Gazetemizi susturma kararının alındığı toplantıda konuşulanlar, gazetemizin ismi anılmadan basına yansımıştı. MGK'nin gazetemize ilişkin son kararının ne olduğu üç gün sonra ortaya çıktı ve Özgür Ülke bombalandı” denilerek faillerin kim olduğuna işaret edildi. 

GAZETEYE DESTEK  

Özgür Ülke Gazetesi'ne yapılan bombalı saldırının ardından gazeteye destek yağdı. Kimi aydınlar saldırıya yönelik tepkilerini Özgür Ülke'nin köşelerine yazdıkları yazılarla gösterirken, aralarında yazar Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Murathan Mungan ve Lale Mansur'un da yer aldığı bir grup aydın, sokağa çıkarak gazetenin "Ülke'ne Sahip Çık” manşetli sayısını dağıttı. 

GAZETE SALDIRIYI ISPATLADI

Gazetenin bombalanmasından sadece 3 gün önce, gazetenin bombalanması kararının alındığı MGK toplantısı gerçekleştirilmişti. Toplantıda Özgür Ülke, “bölücü yayınların susturulması” şeklinde hedef gösterilmişti. Miting alanlarında “ölüm listeleri” ve “bertaraf edilecekler” listesiyle açıklamalar yapan dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in imzasının bulunduğu “Gizli” ibareli belge, bombalanan Özgür Ülke tarafından saldırının üzerinden 15 gün geçmeden yayınlandı. Belgede doğrudan Özgür Ülke gazetesinin ismi verilerek şu ifadelere yer veriliyordu: "Bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek verecek şekilde yayın yapan yayın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şeklini almıştır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığı'nca bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek, giderici önlemlerin alınmasına…"  

KENDİ KENDİLERİNİ BOMBALAMIŞ!

Saldırıya dair yaptığı açıklamada “bertaraf edin” emrini, doğal emir olarak karşıladığını söyleyen dönemin Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna ise gazetenin bombalanmasını, “Türkiye'yi zor durumda bırakmak için kendi kendilerini bombaladıklarını düşünüyoruz" şeklindeki sözlerle açıklamıştı. 

247 SAYIDAN 220'SİNE TOPLATMA 

Yapılan bu açıklamalarla bombalama meşrulaştırılırken, 2 Şubat 1995 tarihinde gazete bu kez alınan kararla kapatıldı. Yayın hayatına başladığı günden beri sansürün hedefinde olan gazetenin 247 sayısından 220’si hakkında toplatma kararı verilmişti. Özgür Ülke gazetesinden sonra özgür basın geleneğinden 35 gazete daha yayın hayatına başladı. Bazıları günü birlik kapatılırken, bazıları da haftalar içerisinde kapatıldı. Yapılan bütün baskılar, gözaltılar ve kapatmalara rağmen özgür basın geleneği bugün tarihe ışık tutmaya devam ediyor.

EMRİ ÇİLLER VERDİ

Bu süreçte gazetede muhabirlik yapan Gazeteci Zekine Türkeri, yaşananları anlattı. Türkeri, Cumhuriyetin kuruluşundan beri Kürtlere hep militarist bir şekilde bakıldığını ve hep yok etmeye dönük politikaların izlendiğini söyledi. 1990’lı yılların bu baskıların en yoğun olduğu süreçlerden biri olduğunu dile getiren Türkeri, “Devlet bütün Kürtlere düşmandı. Gazeteyi de bombalama kararı MGK’da alındı. Tansu Çiller bu emri verdi. Çünkü tek tek baş edemiyorlardı. O dönemde gazetenin yaklaşık 100’e yakın çalışanı vardı ve 4’te biri katledilmişti. Hiçbir arkadaşımız o dönemde Kürdistan’da 6 ay boyunca çalışamazdı. 6 ay üst üste çalışanlar katledildi. Pek çok arkadaşımız sürgüne gitmek zorunda kaldı” dedi.

GERÇEKLERİ VERDİĞİ İÇİN HEDEF OLDU

O süreçte habere doğru düzgün çıkamadıklarını ifade eden Türkeri, “Kürdistan'da habere yalnız çıkamıyorduk, hep iki kişi olarak birlikte gidiyorduk.Çünkü her daim arkamızda ızbandut gibi yüzleri maskeli ve uzun namlulu silahlı adamlar vardı. Bunlar her yerde bizi takip ediyorlardı.. İstanbul'da da mümkünse iki kişi gitmeye çalışıyorduk. Ama Kürdistan'da tek başına çıkan evine ya da gazete bürosuna sağ olarak dönemezdi! Biz böyle bir dönemde gazetecilik yaptık. İyi bir gazetecilik yapmış olmalıyız ki hem devlet hem de o dönemin hükümeti bundan rahatsız oldu. Çünkü bizden başka hiç kimse Kürtlere dair bilgi vermiyordu. Özgür Ülke yaşananları ve gerçekleri verdiği için hedef oldu” ifadelerini kullandı.  

HEDEFLERİNE ULAŞAMADILAR

Devletin kendilerini susturmak için böyle bir yol izlediğinin altını çizen Türkeri, ama baskıların kendilerini yıldırmadığını vurguladı. Türkeri, “Devlet bombalamayla hedefine ulaşabildi mi? Hayır. Zaten devletin buradaki amacı zarar vermekti. ‘Birkaç tane daha Kürt gencini öldürürsem bu kardır’ diye düşündü. Çünkü onlar da biliyor ki hepimiz orada ölseydik yine başka Kürt gençleri gelip başka bir binada yine gazetecilik yapacaktı. Günlük çözümler aradıkları için böyle yaptılar. Arkasını düşünmediler, yarın ne olacak diye düşünmediler” diye konuştu.  

Bombayı patlatanların ceza almayacaklarını çok iyi bildiklerini bu nedenle bu işi yaptıklarının altını çizen Türkeri, “Kürtleri vurmanın bu ülkede cezası yok. İstanbul’un göbeğinde siz patlayıcılar yerleştireceksiniz bir binanın altına orada bombayı patlatacaksınız. Orada 20’den fazla kişi vardı, hepsi ölüyor olabilirdi. Bu umurlarında bile değildi. Çünkü ceza almayacaklarını biliyorlardı. O gün bu böyleydi çok acıklı bir şekilde bugün de böyle” ifadelerini kullandı.  

‘BİRŞEYLER OLDUĞUNU HİSSETTİM’

Bombalamadan 10 gün önce Diyarbakır’dan İstanbul’a geldiğini belirten Türkeri, Diyarbakır’da yaşadıklarından dolayı bunalıma girdiğini ve sürekli takip ediliyor korkusuyla arkasına baktığını söyledi. Bundan dolayı önünün polisler tarafından da kesildiğini belirten Türkeri, şöyle devam etti: “Sürekli polis ve paramiliter güçler arkamızdaydı. Polisler beni durdurup ‘neden böyle yürüyorsun dediler?’ Kürdistan’dan geldiğimi söyledim. O süreçte Küba’ya bir heyet gidiyordu. Gazete yönetimi de halimden dolayı bir iyilik yapmak istedi. Bana sen de git dediler. Gazetenin öyle bir lüksü yoktu ama yine gönderdiler. İspanyolca bildiğim için heyet benim biletimi aldı gazete de bana 100 dolar verdi ve gittim. Beni havaalanına Ersin götürdü. Giderken de ‘Ersin bir şey istiyor musun?’ dedim. ‘Oranın puroları ünlü, getir bir şey’ dedi bana. Dönüşte de beni Ersin aldı. Tam da bombalamanın gecesinde dönmüştüm. Gittik valizimi büroya bıraktım ondan sonra bir arkadaşın evine gittim. Sabah Kadırga’ya geldiğimde bir şeyler olduğunu hissettim. Herhalde yine arkadaşları gözaltına aldılar diye düşündüm. Saat 9’a geliyordu. Normalde her gün büroya giderken polis kontrol yapardı. Ama o gün yapmadılar. Büronun önüne geldim başımı kaldırdım ve baktım, bina yok. Bina yerle bir olmuş. İlk önce binanın o halini gördüm, ondan sonra arkadaşım Gülsen’i, sonra diğer arkadaşları. Ardından Ersin’in öldüğünü ve 20 kadar arkadaşın hastanede olduğunu öğrendim.”

O ATEŞ HERKESİ YAKIYOR

Bombalamadan sonra boş durmayarak ertesi gün “Bu ateş sizi de yakar” manşetiyle çıktıklarının altını çizen Türkeri, o ateşin bugün herkesi yaktığını söyledi. O ateşin bir çürüme olarak Türkiye’yi yaktığının altını çizen Türkeri, “Türkiye Kürt sorununun çözümünü erteleye erteleye çürüdü. O ateş bu ülkeyi şöyle yaktı; AKP gibi faşist bir iktidara herkesi mahkum etti. Bundan daha iyi bir ateş mi olur?” diye sordu.

BİR KİŞİ BİLE KORKMADI

Bombalamadan sonra Atılım gazetesinin kendilerine kapılarını açtığını ifade eden Türkeri, son olarak şunları söyledi: “Bu ateş sizi yakar’ manşeti orada atıldı. Biz günlerce Atılım’da yere battaniye sererek yattık. O koşullarda çalıştık. Bunları yakınmak için söylemiyorum. Çünkü arkadaşlarımız öldü, hala başka şeyler de yapabilirlerdi. Ama bu devletin ve hükümetin anlaması gereken bir tek şey var. O bombalamadan sonra gazetede çalışan bir tek kişi bile ben ayrılıyorum, korktum demedi. Ondan sonra başka gazeteler çıktı, gazeteler sansüre uğradı. Bazen sayfaların yarısının boş çıktığı günler oldu. Fakat hala o gazete ve ardıllar bir şekilde çıkıyor. Binlerce Kürt gazetecisi var. Dolayısıyla bombayı patlatanlar hiçbir şekilde amaçlarına ulaşamadı” diye konuştu.

Mezopotamya Ajansı / Ferhat Çelik