CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü grup toplantısında izlettiği videolar ve CHP’ye yaptığı eleştirilere “devlet imkanları ile partisi için hazırlatılmış propaganda filmlerini, zorla bütün özel televizyonlara ve devletin televizyonlarına yayınlattı. Özel televizyonlar bu propaganda videolarını bedavaya yayınlamak mecburiyetindeler mi? Böyle bir istismarcı anlayış olur mu? Grup toplantısı yapıyor görüntüsünde propaganda filmi. Sonra dönmüş, CHP’yi kötülüyor. ‘Efendim, 1970’lerdeki kuyruklar…’ 1920’lerde İstanbul’da ulaşım atlı araçlarla sağlanıyordu. ‘1990’lı yıllarda elektrik kesiliyordu.’ Hala kesiliyor. Vatandaş bilmiyor mu” yanıtını verdi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM'de basın toplantısı düzenledi. Özgür Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, TBMM’nin denetim yetkisinin yeni sistemle birlikte arttığı yönündeki açıklamalarını eleştirdi. Özel, “TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM'nin başkanlık görevini yapmanın yanı sıra, saray rejiminin ve saray düzeninin ve cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi olarak ifade edilen, 16 Nisan rejime kasteden Anayasa değişikliği ile OHAL şartlarında ve devlet gücü orantısız kullanılarak ve vatandaşımız yanıltılarak ve kıl payı yapılan bir anayasa değişikliğiyle hayata geçmiş tek adam rejiminin parlamentodaki savunucusu konumunda.  Sayın Şentop maalesef tarafsız Meclis Başkanı olarak görev yapmak, denetim görevini yapmak yerine, bizim hatırlatmalarımızda hep topu taca atıyor ama fırsatını bulduğunda kamuoyunu yanıltır şekilde bu tek adam rejimini savunuyor ve bilgileri, belgeleri her seferinde, her fırsatını bulduğunda çarpıtarak kamuoyuna anlatıyor. Geçen hafta şunu yaşadık: 68 günde 69 kadın cinayeti olmasından sonra, KEFEK Komisyonu’ndaki CHP’li üyeler, komisyonu toplantıya davet ettiler. Önce sözle, olmadı, üçte bir imzayla. Dinlemediler ve komisyon başkanı üçte birlik imza varken tek yapacağı iş komisyonu toplantıya çağırmakken, çağırmayıp 3 hafta sonra başka bir gündemle çağırdı. Bu konuda dâhi Meclis Başkanı görevini yapıp da, ‘yahu kardeşim, imzalar tamamsa toplantı yapılır’ diyemez noktadadır” dedi. 

BİR YIL SONRA YANIT MI OLUR?

Özel şunları söyledi: “Mustafa Şentop bir röportajında, ‘Soru önergeleri yanıtlanmıyor diyorlar. Bu sistemde soru önergeleri parlamenter sisteme göre daha çok yanıtlanmaya başladı’ diyor. Böyle bir ifadeyi duyunca, insan hakikaten bildiğinden şüphe ediyor. Şentop, Anayasa Komisyonu Başkanıyken rejime kasteden anayasa değişikliği yapıldı. Şentop, yazılı soruya cevap süresini Anayasa'ya koyduklarını söyledi. Meclis'in internet sitesine bugün bizi televizyonlarından izleyen herkes girip bakabilir. 27’nci Dönemde, 42 bin önerge verilmiş. Süresi içinde 5 bini cevaplamış. Bu yüzde 11,9'a denk geliyormuş, Yüzde 11,9'a. Sayın Şentop diyor ki: ‘Hayır efendim, yüzde 60'a yakın cevaplanıyor’ diyor. Dediği şu: Sen bir şey soruyorsun, 15 gün içinde cevap verilmesi Anayasal zorunluluk. 1,5 yıl sonra cevap yolluyor, Sayın Şentop onu da sayıyor. Mesela hani bugün elektrik kesintilerinden bahsettiler ya -bahsedeceğiz- elektrikler kesilmiş, elektrik idaresini arıyorsun, TEDAŞ'ı arıyorsun. Bugün akşam arıyorsun. ‘Elektrikler ne zaman gelecek?’ diye soruyorsun. 1 sene sonra arayıp, ‘geçen sene saat 11:30'da gelecek’ diyorlar. Bu soru önergesine cevap mı? Bir buçuk sene sonra verilen cevap, cevap mı? Ya da arıyorsun, soruyorsun, elektrikler kesildi, ne zaman gelecek? ‘Barajda üretilen elektrikler evlere dağıtılmaktadır’ diyor.  Atila Sertel, basit bir soru soruyor. Son 3 yılda basın kartı iptal edilen gazeteci sayısı kaçtır? Cevap şu: ‘Basın kartı iptal işlemleri, Basın Kartı Yönetmeliği'nin 29'uncu maddesi uyarınca yapılmaktadır.’ Şentop bunu cevaptan sayıyor. Normalde bunu geri yollaması lazım. Soru: Son 3 yıldır kaç basın kartı iptal ettiniz? Bir rakam söyleyeceksin.”

YÜZDE 87’DEN YÜZDE 11’E

"Şentop'un dediği ne? Bir önceki dönem, yani bu Anayasa değişikliği yapılmadan hemen önce, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım başbakanken, rejimin canına bunlar okumuşken, yüzde 10,99'muş, şimdi yüzde 11 olmuş. Bununla övünüyor. O dönemde de Ak Parti iktidarda ve rejimin canına okuduğunuz yıl. Bakın, parlamenter sistemle karşılaştıracaksan, işte Ecevit'in dönemi, yüzde 86 süresi içinde yanıtlama oranı Sayın Şentop. Geldiğiniz, CHP ile iki partili ilk döneminiz. İlk 5 yıl, hani övündüğünüz; yüzde 63. Binali, bindim; koltuğum elimde evime döndüm dönemi yüzde 10,9. Şimdi yüzde 11 olmuş. Bununla övünüyor. Ne diyelim yahu? İnsan bu kadar mı pervasızca konuşuyor? Bilinçli olarak Meclis'i hiçe sayan, sorulara cevap vermeyen, verileri karartan, hesap vermek istemeyen bir yönetim anlayışı. 90'lar, 80'ler, 60'lar, 50'ler; nihayet 10. Yüzde 10'la övünen bir Meclis Başkanı ile karşı karşıyayız. Sonra da diyor ki: Meclis'in soru önergelerini iyi yanıt verilmediğini iddia etmek, ya mukayese kabiliyetlerindeki eksikliktenmiş ya da bilgisizlikten. Bilgiyi buraya koyduk, mukayeseyi milletimiz yapsın.”

PARTİ DİKTATÖRYASI ERDOĞAN’IN ESERİ

Erdoğan’ın açıklamalarına da tepki gösteren Özel, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Artık öyle bir noktaya geldiler ki yalanı doğru gibi anlatıyorlar. Ülkenin cumhurbaşkanı bir şey söylüyor ve nasıl gerçeklikten kopuk, nasıl yalanı gerçek gibi söylüyor? Cevabı alıyor ve bu ülke kimlerin eline kalmış? Şimdi devam ediyor, diyor ki: ‘Onların gönlünde hâlâ tek parti özlemi var.’ Şimdi tek kişi bütün atamaları yapıyor, her şeye karar veriyor, milletvekilinden hakimine, rektörlüğünden genel müdürüne kadar her şeyi kendisi belirliyor. Yetmiyor, makbul bir muhalefet partisi istiyor, buluyor. Prompter önünde kablolar sarayda, nasıl isterse Devlet Bahçeli öyle konuşuyor. Her şeyi yaptı, şimdi ana muhalefeti istediği gibi yapamadı. Bu sefer aklından geçeni o belirliyor. Bizim aklımızda tek parti özlemi varmış. CHP, bu ülkeyi kuran kadroların en çok övündükleri iş, bu ülkeyi demokrasiyle tanıştırmak, çok partili rejimle tanıştırmaktır.  Tek partiydi, sonra bunu çok partili rejime getirdik. Seçimlerde de bir başka partinin iktidar olmasını gördük, yaşadık, saygı duyduk, muhalefete geçtik. Bundan büyük erdem var mı? Senin döneminde, çok partili rejimden tek parti diktatöryasına, parti devletine, devletin partisine geçtiniz.

REZERVLER DURUYORSA DAMAT NERDE?

"Aylarca, sürekli ‘dış güçlerle mücadele, dolar satıyoruz; cari açığı kapatacağız, dolar satıyoruz’ gibi yalanlarla 128 milyar doları tükettiler. Bunun üzerine Erdoğan şimdiki Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nı Saraya çağırdı. Şimdiki bakan, şimdiki Merkez Bankası Başkanıyla, itişti, kakıştı, tartıştı. Görevinden istifa etti, zehir zemberek yazılar yazdı. Hâlen daha ortada yok. Ortada olmayan iki şey var: Dedemizin ninemizin, anamızın, babamızın vergileriyle, alın teriyle biriktirdiğimiz 128 milyar dolarlık rezervi, damat kendi döneminde sattı. Şu anda eksi 60 milyar rezerv var. Nasıl oluyor eksi 60 milyar? Yani para yok. Türkiye'nin varlıklarını ipotek etmişçesine, rehin göstermişçesine alınmış 60 milyar dolarlık borç var. Net olarak 128 milyar dolar satıldı. Kime satıldı? Türk parasına güvenmeyen, döviz tevdiat hesabı sahiplerine satıldı. Kime satıldı? Türkiye'den parasını alıp giden yabancı yatırımcıya satıldı. Ak Parti'ye bile yakın olan iş adamlarının varlıklarını dolar olarak yurtdışına çıkarmasıyla satıldı. Bunun satıldığını herkes biliyor. Bu paranın çarçur olduğunu biliyor ama çıkmış bugün; bütün ekranlara aynı yazıyı yazdırmış: ‘Hiçbir şeyin gittiği yok, yerinde duruyor.’ Ne yerinde duruyor? Eksi 60 milyar, eksi 60 milyar. Diyor ki birinci cümle: ‘Rezervler yerinde duruyor.’ İkinci cümle: ‘Zaten rezervler yavaş yavaş toparlanmaya başladı.’ Yani şunu diyor. ‘Yere düştük’ diyoruz. Diyor ki, ‘düşen yok, ayaktayız.’ Sonra diyor ki, ‘korkmayın bak düştük ama düştüğümüz yerden kalkıyoruz.’ Kalkıyorsan, nasıl düşmedin? Düşmediysen niye kalkıyorsun? Öyle rezervin düzeldiği müzeldiği de yok. Eksi 60 milyar düzeyindedir rezerv. Ak Parti'nin gelmesine vesile olan krizin olduğu dönemde, Ak Parti'nin devraldığı günlerde dahi rezerv eksi 1,5 milyardı, eksi 1.5  milyar dolar. Yani borç rezerv yok, denk, sıfır neredeyse."

REFORM ÇIPASI HEYECAN YARATMADI

"Türkiye’de katiyen hukuk yok, hukukun üstünlüğü yok. Can ve mal güvencesi yok. Bu şartlarda Türkiye'ye para koymaya, yatırım yapmaya kimsenin gönlü yok, hevesi yok, cesareti yok. Türkiye'de varlık tutmaya cesareti yok. Çünkü bu rejimin ne zaman kafayı kime takacağı, kimin üstüne çökeceği belli değil. Hukukun olmadığı yere, hukuk üstünlüğünün olmadığı, hukuk güvencesinin olmadığı yerde ekonomik güvence olmaz, kimse de gelmez. O yüzden bir reform çıpasına sarılmaya çalışıyor. Kendisinden başka heyecanlanan yok. Çünkü herkes biliyor ki. Anayasa'ya rağmen anayasasızlaştırdığı bir ülkede, kanunlara rağmen yönettiği bir ülkede, mahkemelere rağmen tutuklamaları sürdürdüğü bir ülkede; her istediğini içeri attırdığı, her istediğini dışarı çıkarttırdığı bir ülkede, kimse güvenmiyor ve kendinden başka kimse bu reformlardan heyecanlanmıyor."

ABD’YE SELEKTÖR YAPIYORLAR

"Savrulmanın bir diğer boyutu, dış politika. İktidar partisi, dış politikada efelenme evresinden yelkenleri suya indirme evresine açıkça geçti. İbrahim Kalın'ın ABD'ye verdiği mesajlar; o ne güzel selektör yapmalar öyle. Bir yandan Biden'ın istemediği Borsa İstanbul Başkanı, Biden surata kapatmış kapıyı, maymuncuk diye Borsa İstanbul Başkanını görevden alıp, o kapıyı açmaya çalışıyorlar. Teker teker tavizler, güzel güzel mesajlar, bir telefon görüşmesi... Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanları, cumhurbaşkanları seçilen Amerikan başkanlarını istedikleri zaman, istedikleri sürede, istedikleri yöntemle tebrik edilmişlerdir. Uluslararası ilişkide tebrik telefonunun başında bekleyip de, ağladıkları bir duruma ilk kez geliyoruz."

TARİHİ U DÖNÜŞÜ

"Diğer taraftan Fahrettin Koca'nın Kemal Bey üzerinden Çin'e verdiği mesajlar, Recep Tayyip Erdoğan'ın AB'ye verdiği mesajlar ve son olarak önce Çavuşoğlu, sonra Hulusi Akar, şimdi Ömer Çelik'in Mısır ile diyaloğa dönüleceğine yönelik açıklamaları. Şimdi, Mısır'la aranız kötü, köprüler atık, ilişkiler gergin olunca, Mısır gidiyor, Yunanistan'la anlaşıyor. Sonra siz buralara hapis kalıyorsunuz. Bu sırada da biz hep şunu söylüyoruz: ‘Gidip de elbette Sisi'ye methiyeler düzmeyelim. Ama eğer biz Mısır'la diplomatik ilişki kurmazsak, buradan Türkiye'ye zarar görür.’ İşte Doğu Akdeniz'deki yalnızlık, işte dış politikadaki yalnızlık, işte Arap dünyasındaki yalnızlık. Katar'dan başka dost yok. Şimdi tutmuşlar, Mısır'la aradaki sorunları çözeceklermiş? Çözün, çözün de düğümleri biz mi attık, bir bakın. Kördüğüm olmuş. Erdoğan, ‘Sisi denilen kişi bir zalimdir’ diyordu. Zalime selektör yapmak nasıl sayın Erdoğan? Şimdi ‘ey Merkel’, ‘ey Trump’ ‘ey Biden’ duymuyorsanız, Macron'a hakaretler duymuyorsanız; Sisi'nin bulunduğu salona girmeyi reddedenler, şimdi aynı masaya oturmanın yolunu arıyorlarsa, gerçekten bir tek dediklerine inanmak lazım: Yakınlarda erken seçim yok demek ki. Çünkü bunların hepsi seçim propaganda malzemesi olarak kullanılmış, tüketilmiş ve uluslararası alanda Türkiye'nin başını derde sokmuş kabadayılık işleri. ‘Monşerler diplomasisi’ diye reddettikleri, eski bakandan, küskün milletvekilinden, milletvekili kardeşinden kurdukları dünyadaki tuhaf diplomasi elçileri ve ağı; görevlendirdikleri büyükelçileri ve Türkiye'nin dış politikasını getirdikleri nokta bu. Şimdi bir zikzakı, bir tarihi U dönüşünü daha hep birlikte ibretle izliyoruz."

ÖZEL KANALLARDAN ÜCRETSİZ PROPAGANDA

"Bugün grup toplantısında Recep Tayyip Erdoğan,  devlet imkanlarıyla partisi için hazırlatılmış propaganda filmlerini zorla, cebren fiili durum yaratarak bütün özel televizyonlara ve devletin televizyonuna yayınlattı. Ak Parti açılışlar yapıyorlar, propaganda yapıyor, bilmem ne... Kim hazırladı? Bir görelim bu filmleri kim hangi parayla yaptı? Ama devletin imkanları, devletin İletişim Başkanlığı, Ak Parti propaganda filmleri... Özel televizyonlar bu propaganda videolarını, 5 dakika, 6 dakika süren bu videoları bedavaya yayınlamak mecburiyetindeler mi? Böyle bir istismarcı anlayış olur mu? CHP'yi kötüleyecek ya... Efendim 1970'lerdeki kuyruklar, bilmem neler. ‘1990'larda elektrik kesiliyordu.’ Hâlen kesiliyor, geçtiğimiz hafta canına okudunuz Güneydoğu Bölgesinin. Dünya kadar Manisa'da elektrik kesintisinden zarar görenler var. TEDAŞ onların zararlarını karşılamaya uğraşıyor. İşin ilginci, Soma faciası olur, 301 kişi ölür, şöyle der: ‘İngiltere'de geçmişe gidiyorum, 1862'de madende 204 kişi ölmüştür. Bakın Amerika teknolojisiyle, her şeyiyle 1907'de 361 kişi ocaklarda can vermiş.’ 2014 yılında, Soma'da maden faciası yaşanmasını 1862 ile normal gösteren anlayış, 50 yıl öncenin kuyruğuna, 30 yıl öncenin elektrik kesintisinden medet umuyor. Yok böyle bir şey. Gencecik insanlar dinliyor. Allah'tan onlar o kadar kolay kandırabileceği bir kitle değil. Yoksa çıkacak, diyecek: ‘Ey gençler; bu dokunmatik telefonlar Ak Parti'den önce yoktu. Tuşlu telefon kullanıyorlardı.’ Doğru, o tarihte icat edilmemişti. Ak Parti'den önce, tuşlu telefon kullanılıyordu. Çünkü dünyada dokunmatik telefonlar icat edilmemişti ama bu telefonları Türkiye'de sen icat etmedin. Dünyada icat edildi, hep birlikte kullanıyoruz. Bu kadar çarpık, bu kadar karmaşık, bu kadar gerçeklerden kaçan bir anlayış.”

SİYASİ YANKESİCİLİK HESAPLARI

Özel, seçim sistemi ve Siyasi Partiler Yasası’ndaki değişiklik hazırlıkları ile ilgili sorular üzerine de şunları söyledi:

“Seçim barajı, 12 Eylül'ün Türkiye'ye getirdiği, Ak Parti'nin iktidar olunca kaldıracağını söylediği ama aynı YÖK gibi, aynı 12 Eylül'ün diğer tortuları gibi Ak Parti'nin istifade etmeye çalıştığı bir yer. Seçim barajı şu an yüzde 10. ‘Seçim barajını düşürelim, düşürelim, yüzde bire düşürelim.’ ‘Yüzde 7'de tutalım ya da 6 yapalım.’ Neden? ‘Çünkü küçük ortağın oyları 7, belki de 6. 6 ise 6, 7 ise 7; küçük ortak atlayabilsin, MHP baraj altında kalmasın.’ Ama diğer partiler kalsın. O yüzden milletin yollamak istediği temsilcilerin yerine, Ak Parti'nin temsilcileri gelsin. Bu sayede milletvekili sayısı Ak Parti'nin düşmesin. Ak Parti iktidardan düşmesin. Bu siyasi yankesicilik hesapları. Bunların hepsi Ak Parti'nin siyasi yankesicilik hesapları, yaramaz. Geçen sefer de söyledik. İttifak kanunundan da kendileri istifade etmeyi düşünüyorlardı, zarar gördüler. Bugün barajla oynuyorlar. Barajla oynamak ve bunu kendi küçük ortağının oy seviyesine göre ayarlamak, MHP'deki erimenin itirafıdır. Yüzde 18'lerden eriyerek geliyor MHP. Bunlar daha iyi günleri, daha da eriyecekler. Çünkü milletin onlardan istediğini değil, sarayın onlardan istediğini yapıyorlar. Millet oy verirken, ‘EYT'yi çözeceğiz’ dediler. Buraya geldiler, Ak Parti'nin güdümüne girdiler. Milletten oy alırken uzman çavuşlara sorunlarını çözeceğiz dediler, buraya geldiler, Ak Parti'nin güdümüne girdiler. Milletten oy alırken 3600 ek gösterge polisimize dediler, buraya geldiler, Ak Parti'nin güdümüne girdiler. Erimeye devam ederler. Hesabı millet, karneyi millet veriyor. Terörle iltisaklı parti falan filan; bunları Siyasi Partiler Kanununda, bir siyasi partinin Anayasa Mahkemesi Yargıtay Başsavcılığı tarafından nasıl soruşturulacağı, Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davalarının nasıl görüleceği; bunun dışında cezalar verilirse -Hazine yardımından mahrum bırakma gibi- bunun hangi şartlarda olacağı belli ve bununla da Türk Milleti adına karar verecek hakimler, savcılar görevli. Bunun dışında, bunun bir politik kutuplaşma sırasında, bir siyasi manivela olarak kullanılmaya çalışıldığı görülüyor. Taslağı yazıp, getirdiklerinde zaten herkes okur, ne yapmaya çalıştıklarını görür. Bizim işimiz Ak Parti'nin aklında bilmek değil ama AKP, MHP arasında Seçim Kanunu ile ilgili bir türlü net netleşemedikleri, uzlaşamadıkları, devamlı birbirlerine gittikleri, geldikleri, çözemedikleri ayrılık alanları oluyor. Bu bizim derdimiz değil. Cumhuriyet Halk Partisi, önümüzdeki dönemde nasıl 31 Mart'ta İstanbul seçimini kazanmışken, bir takım yargı oyunlarıyla ve daha sonra manipülasyonlarla yapılmaya çalışılan bir hesabı millet bozduysa, yine her türlü oyunla Cumhuriyet Halk Partisine karşı, iktidara gelmemize karşı yapılacak her türlü oyunu yine milletin bozacağını yürekten inanıyoruz."

HARİTAYA AK PARTİ VE MHP NE DİYOR?

Özel, Papa’nın Irak Ziyareti için hazırlanan pullarla ilgili soru üzerine de, “Yani kabul edilecek bir şey değildi de, Irak Bölgesel Yönetimi Türkiye'ye geldiğinde kiminle randevu aldığı, kimlerle görüştü, ilişkilerin nasıl iyi olduğu; geçmişte hangi fotoğrafların, hangi videoların olduğu; o yönetimle ilişkilerde yerel seçimlerle ilgili bile o yönetimden nasıl talepler, nasıl destekler olduğunu biliyoruz. Bu soru, iyi bir soru. O puldaki gösterilen harita, bizim kabul edebileceğimiz veya üzerine en sert tepkiyi vereceğimiz, asla kabul edemeyeceğimiz bir durum, bir pul. O konuda hiçbir sıkıntı yok da, bu pul konusunda Ak Parti ne düşünüyormuş? Bu pul konusunda MHP ne düşünüyormuş? Onu sormak, o cevapları merak etmek lazım” yanıtını verdi.