Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, aralarında Mezopotamya Ajansı’nın da (MA) bulunduğu bir grup gazetecinin gündeme dair sorularını yanıtladı.

* HDP Eş Genel Başkanları Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti. Yeni bir barış projesi konuşuldu. HDP'nin yeni barış projesi , Demirtaş'ın önerileri ne oldu? Yarın ki Merkez Yürütme Kurulu toplantısında hangi öneriler görüşülecek?

Üç aşamalı Demokratik Mücadele Programı sonrası Barışa Çağrı Deklarasyonu’nu açıkladık. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında bu adımlara ilişkin planlamalar ve yol haritasını görüşeceğiz. Barış meselesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün Türkiye’nin dış politikası ile ilgili feci bir durumla karşı karşıyayız. Dışişleri Bakanı diplomat gibi dolaşmıyor ortada. Daha çok savaş tebligatı yapan pozisyonda. Tamamen askeri gerilim, askeri harekat, çatışma ile şekillenen bir dış politika var. Diplomasi rafa kalkmış durumda. Doğu Akdeniz meselesinde bunu çok net olarak gördük. İktidar ciddi anlamda itibar kaybediyor. İktidar ekonomik kriz, siyasi ve toplumsal kriz konuşmasın diye savaş havası estirmek istiyor. Kendi bekası için bu adımları atıyor. Barış anlayışı üzerinden sürdürülecek bir dış politikanın olması gerektiğini düşünüyoruz. Kürt sorunun çatışma olmadan, müzakere edilerek, diyalog yoluyla çözülmesi son derece önemli bizim için. Açıkladığımız deklarasyon bütün bunların hepsini içeriyor.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de elbette hakları var. Bu haklar eşit kullanılmalıdır. Bu tartışmasız. Ama sorunları çözmenin yolu da savaş naraları atmak değil, askeri güç gösterisinde bulunmak değil, konuyu müzakere etmek, masada oturup konuşmaktır. Beğeniriz ya da beğenmeyiz, iki NATO ülkesinin bir birine savaş açması söz konusu olabilir mi? Bunlar gerçekçi politikalar mı, anlamı olan dış politikalar mı? Neden böyle bir dış politika anlayışını benimsiyor? Bizim gördüğümüz kadarıyla, iktidar ciddi ölçüde irtifa kaybediyor. Bekasını sağlamak için bu adımları atıyor. İç politika ihtiyacı nedeniyle bir savaş ortamı yaşıyor Türkiye. Bu son derece yanlış bir durum. Biz barış politikasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Sadece Doğu Akdeniz’de, Ege’de değil Kuzey Suriye’de, Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminde, Libya’da barış anlayışı üzerinden bir dış politika sürdürülmelidir. Elbette Kürt sorununun, çatışma savaş durumu olmadan diyalog yoluyla çözülmesi bizim için çok önemli. Bütün bunları topladığımız zaman 31 Ağustos’ta açıkladığımız barış deklarasyonu bunların hepsini içeriyordu.

Eş genel başkanlarımız Edirne Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş ile görüştüler. O da bu konudaki görüşlerini aktardı. Selahattin Demirtaş daha önce de hem iç politika hem dış politika bağlamında barışla ilgili çeşitli seferler görüşlerini hem bizle hem de kamuoyuyla paylaştı. Bu konuya hassas olan bir geçmiş dönem eş genel başkanımız. Bir barış planı olması ve yol haritasının olması gelmesi gerektiği hem HDP  hem de iktidar ve muhalefet partilerinin yapması gerekenleri ifade eden bir kişidir. Biz 31 Ağustos'ta barış deklarasyonunda 4 madde açıkladık.  Barış deklarasyonun 1. maddesi iktidara yönelik bir çağrıdır, ikinci maddesi toplumsal ve siyasal muhalefete ilişkindir. Türkiye’de yaşayan herkes için ne tür beklentilerimiz olduğunu, hangi adımların atılmasının önemli olacağını ifade ettik. Türkiye'nin barışı meselesi hem iç hem dış politika açısından sadece HDP’nin meselesi değildir. HDP elbette üzerine düşeni yapacaktır, ama siyasal muhalefetin de atması gereken adımlar var. Türkiye'nin, hem iç hem dış politika açısından geldiği nokta vahim. Kürt sorunu ile ilgili meclis içendeki ve dışındaki muhalefet partileri çeşitli görüşler ifade ettiler. Gelecek Partisi, DEVA Partisi ifade etti. CHP kongresinde bu konuda çeşitli ifadeler kullandı hem bir rapor çalışması olduğunu söyledi. Bu konuşmaların önemli olduğunu söylüyoruz. Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü için meclisteki ve dışındaki muhalefet partilerinin adım atması gerektiğini düşünüyoruz

*Demirtaş'ın yeni döneme ilişkin neler önerdiğini açar mısınız?

Bunu yarın MYK'da değerlendireceğiz, o nedenle tek tek önerilerini burada anlatmam doğru olmaz. Ama şunu söyleyeyim, Demirtaş'ın genel olarak baktığımızda iki yazısı çıktı. Bir tanesi güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine işin teorik yanına değinen, eksikler nedir geçmişteki parlamenter sistemde yeni dönemde nasıl olabilir üzerine düşüncelerini yazdığı bir yazıydı. Bir de ittifaklarla ilgili bir yazısı oldu. Her ikisinde de toplumsal ve siyasal muhalefetin hangi zeminde hangi fikirler etrafında yan yana gelmesinin önemli olduğunu açıklamıştı. O iki yazı önemli. Biz de bunları barış perspektifiyle nasıl ele alınabilir onu konuştuk o doğrultuda açıklama yaptı. 

Şimdi bu konuşulan kahvaltı meselesi… Biz hep şunu söylüyoruz. Türkiye'de hangi sorunumuz olursa olsun, hiçbir sorunumuz yoktur ve olmamalıdır ki konuşarak çözemeyelim. Diyalog, müzakere esas olandır ve demokratik siyasetin yapması gerekendir. Silahla vs. değil, müzakereyle çözülmelidir temel yaklaşım budur, böyle olacaktır. Siyasal muhalefet partileri açısından baktığımızda diyalog içinde olarak konuşma müzakere, olması gereken doğal olandır. Türkiye'deki Meclis içindeki dışındaki siyasi partiler de önkoşulsuz olarak diyalog müzakere sürdüremez mi? Sonuç olarak Meclis zeminin de demokratik siyaset alanında çalışma yapıyoruz, diğer yandan Meclis dışında partiler var ama birbirleriyle görüşmeyecekler bir tartışmayı sürdürmeyecekler, böyle bir şey olur mu? Bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Anlaşamayabiliriz, sert tartışmalar demokratik siyasetin gereğidir. Ama görüşmek için koşul öne sürmek kabul edilebilir değildir.  Demirtaş’ın da söylemek istediği ve insani bir şekilde ifade ettiği konudur kahvaltı meselesi. Çok doğal bir  şey olması gerekiyor. CHP ile Gelecek Partisi görüştüler, şimdi çok doğal bir şeydir, siyasilerin birbirleriyle konuşması görüşmesi. Var olan sorunların aşılması için adım atılması doğaldır. Koşul öne sürenler, diyalog müzakere ortamının sağlanması için adım atılmasını engelleyenler mutlaka ve mutlaka çatışmadan yanadır. Biz bunu söylüyoruz.

* Bu söylediklerinizden görüşmelerin, ittifaka kapı aralama ya da herhangi bir konuda ortaklaşma olarak algılanmaması gerektiğini mi anlamalıyız?

Şu çok açık, siyasal ve  toplumsal muhalefetin bir iddiası var. Bu sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altındaki tek adam yönetimi otokratik sistem,  böyle devam edemez. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ile alakası yoktur. İddia odur ki bunları değiştirerek kimileri güçlendirilmiş, kimi iyileştirilmiş parlamenter sistem diyor, biz yerel demokrasi ve güçlü bir parlamenter sistem diyoruz. Bütün bunların gerçekleşmesi ve yeni Türkiye'nin yaşama geçirilmesi için muhalefetin bir iddiası var diyoruz. Şunu da söylemeli; muhalefet söylemenin ötesinde bunu hissettirmeli, pratiğini ortaya koymalı. Yeni Türkiye derken, her şeyin yıkıldığı anlamında söylemiyorum, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanıldığı, güçlü  yerel demokrasinin inşa  edildiği bir Türkiye’den söz ediyorum. Toplumsal ve siyasal muhalefet şunu gösterebilmeli: HDP’yi  ve bütün seçmenlerini, Kürt halkını, demokrasi güçlerini Türkiye'de nerede görüyorsunuz? Yani bugün iktidarın davrandığı gibi davranmaya devam edeceğiz mi diyorsunuz, yoksa yeni bir Türkiye’nin oluşmasında hukukun üstünlüğünün sağlanmasında, adalet, demokraside HDP'nin yeri son derece önemlidir mi diyorsunuz? Bunun cevabını biz toplumsal ve siyasal muhalefetten duymak istiyoruz.  Biz demiyoruz ki HDP'nin bütün tezlerini muhalefet kabul etsin, öyle bir iddiamız yok. Ama HDP’yi eşit bir partner olarak yeni Türkiye’nin oluşumunda,  şekillenmesinde eşit bir partner olarak görüyor musunuz?

*CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi ile görüştü, DEVA ile de görüşecek. Siyaseti normalleştirme çabası olarak yorumlandı. Sizin de böyle adımlarınız olabilir mi?

Elbette… Önümüzdeki dönemde bu konuda biz bu tür adımları atmakta geri durmayacağız. Buna ilişkin görüşlerimizi açıkladık, açıklamaya devam ediyoruz. Meclis içi ve dışındaki partileri kastediyorum, biz de görüşme yapmayı Türkiye’nin çeşitli konularında görüş alışverişinde bulunmayı mutlaka atılması gereken adımlar olarak görüyoruz. Bu konuda adımlarımız olacaktır. Planlamasını önümüzdeki dönemde yapacağız. İnisiyatif almaktan, adım atmaktan çekinmeyiz ve adımlar atmaktan asla çekinmeyiz. HDP’nin görüşleri benimsesin diye bir beklentimiz kimseden yok, doğru da değil. Ama biz HDP’yi Türkiye'nin yeni döneminde eşit partner olarak görüyoruz. Diğer partiler ile de bu çerçevede görüşmeler yapmayı, politik sorunları aşmayı çok önemli bir nokta olarak görüyoruz. Bu tür planlarımız olacaktır. Kimseyle görüşmeyiz diye bir tutumuz yok. Tam tersine herkesle konuşup görüşmek, Türkiye’nin sorunlarını çözmek konusunda adım atmak istiyoruz.  Barış deklarasyonunun 4 maddeden oluşması ve her maddede bir kesime mesaj veriyor olmasının nedeni de budur. Bu görüşmelerin hangi şekilde, düzeyde yapılacağı partilerle konuşarak yapılacak bir şeydir.

İttifak denince herkes seçim ittifakını düşünüyor. Elbette ki seçim olunca ittifakların nasıl şekilleneceğin herkesle konuşacağız. Ama şu anda seçim gündemi olmadığı için ittifakla ilgili konuştuğumuz zaman demokrasi ittifakından söz ediyoruz. İlla adı bu olmayabilir illa demokrasi ittifakı olsun demiyoruz ama bir demokrasi mücadelesi, hukukun üstünlüğü mücadelesinde toplumsal adalet mücadelesinde nasıl bir ittifak gerçekleşebilir üzerinde konuşmak bizim için önemli bir konu. Meclis içi ve dışındaki muhalefete baktığımızda sevindirici şekilde şunu görüyoruz, hem siyasi partilerin hem sivil toplum örgütlerinin birbirleriyle oturup konuştukları da oluyor, genel olarak baktığımızda Türkiye’nin kısa ve orta vadede nasıl bir demokrasi özgürlükler perspektifiyle hareket edilmesi konusunda çok büyük ortaklıklar var. Birbirini anlama, tamamlama doğrultusunda bir yol alınmış olduğunu biz görüyoruz. Politik açıdan bu iyi bir şeydir ve geliştirilmesi gerekir.  Türkiye'yi demokrasiyi sadece HDP ya da tek başına bir parti gerçekleştiremez, bunun geniş ortaklıklarla yapılması son derece önemlidir.  

*Barış deklarasyonunu açıkladıktan sonra barış cephesinin kurulması gerektiğini söylediniz. Barış cephesi nasıl olacak, nasıl somutlaştıracaksınız?

Türkiye'nin şu andaki dış ve iç politikasındaki barışa aykırı adımların temizlenmesi için herkes tutumunu açıklamalıdır. Çünkü, iktidar şu andaki dış politikayı esas itibariyle kendi iktidarının bekası anlayışıyla sürdürüyor. Türkiye’de şöyle bir gelenek var, iktidarda olanlar dış politikayı uygularken bunlar milli politikalardır diye bakar herkes. Aslında tabii geleneksel olarak baktığımızda bir ülkenin yöneticileri ülkenin toplumun tamamının çıkarlarını gözeterek dış politika inşa ederler. Fakat bu iktidar bundan çok uzaklaştı. Kendi iktidarının bekası için bütün adımları atıyor ve sanki bütün toplumunun halklarının yararınaymış gibi anlatıyor. Dolayısıyla siyasal ve toplumsal muhalefetin bu durumu gören yerden politikasını oluşturması gerekiyor.

Barış cephesi derken, güçlü bir ses iç ve dış politikada inşa edilmeli diye söylüyoruz ve bunu yapmanın yolu da iktidarın bu yanlış bu politikaları karşısında tutum almaktan geçiyor. Henüz siyasal muhalefetten bu konuda güçlü işaretler görmediğimizi maalesef söylemeliyiz. Ama öyle sanıyorum önümüzdeki dönemde daha güçlü sesler yükselmek zorunda kalacaktır. Çünkü atılan adımlar Türkiye toplumunun yararına olmayan adımlar ve bu ortaya çıkıyor.

*İktidar partisi Seçim Yasası hazırlığı içinde. Bekliyor musunuz, bu konuda tutumunuz ne olur?

İktidarda olanlar ne zaman seçim kanununu değiştirmeyi düşünürlerse biz aslında biliriz ki iktidarı kaybetmemek için seçim kanununu daha da adaletsiz hale getirmeye çalışabilir. Şimdi yine aynı durumla karşı karşıyayız. Zaten var olan Seçim kanunu adaletsizdir eşitsizlikler içeriyor. Bunu tartışacağız, ama bunu daha adaletsiz hale getirecek bir çalışma hazırlığı olduğunu biliyoruz. İktidar bu kadar yıpranmış bu kadar irtifa kaybetmişken, seçim yasası ile oynayarak yeniden iktidarı elde etme çabasına girerse daha büyük kaybeder. 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimleri, o sonucu kabul etmedi ve çeşitli kurumsal etki ve baskılarla yeniden seçim yaptı ve kaybı çok daha büyük oldu. Şimdi aynı şey genel seçim için de geçerli. Eğer iktidar seçim yasalarını daha adaletsiz hale getirerek muhalefetin temsil gücünü azaltarak, kendi gücünü artıracak yasal bir değişiklik yaparsa toplumun cevabı 23 Haziran’daki gibi olacaktır ve daha büyük kaybedecektir iktidar. Çünkü ne kadar seçim sistemiyle oynarsanız oynayın insanların vicdanı rıza duygularıyla oynayamazsınız. Bugün hazırlık yapıldığını biliyoruz ama yanlış işlerdir. Olması gereken şey ve seçim yasasındaki demokratik olmayan hükümlerin temizlenmesi ve toplumsal siyasal muhalefetin gücü oranında parlamentoya yansımasının sağlanması gerekiyor. Aksi taktirde iktidarın kaybı daha büyük olacaktır.

*Önümüzdeki günlerde muhalefetle bir görüşme trafiği mi başlatacaksınız, randevu isteyecek misiniz, örneğin İYİ Parti ile de görüşecek misiniz?

Evet, önümüzdeki dönemde, bir parlamento içi ve dışı siyasal muhalefetle doğrudan görüşmeler yapacağız ve Türkiye’nin geleceği hakkındaki görüşlerimizi birinci ağızdan aktararak, onları dinleyeceğiz, önerilerini alacağız. Biz bütün muhalefet partileriyle görüşeceğiz, İYİ Parti bizimle görüşmek istemezse canları sağ olsun. Biz uygun zeminlerde karşılıklı belirleyeceğimiz bir çerçevede,  parlamento içi ve dışındaki muhalefetle görüşmek için adım atacağız.

*Demirtaş'ın, CHP ile HDP arasında yeni bir sol parti kurma iddiası var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kendi mesajını iletti. Zaten ben bunu duyunca güldüm ve kimseyle de konuşmadım. Ben yıllarca Demirtaş'la çalışmış bir kişi olarak söylüyorum: Böyle düşünenler ne Demirtaş'ı anlamış ne de HDP'yi anlamış maalesef. HDP Demirtaş’ın partisidir, Demirtaş HDP için son derece önemli bir siyasi kimliktir. Yıllarca eş genel başkanlığımızı yaptı, Cumhurbaşkanı adayımız oldu. Tartışmasızdır bizim için. Ne yöneticiler ne milletvekilleri düzeyinde Demirtaş'ın böyle bir adım atacağına asla inanmadık, hiçbir zaman böyle bir şey düşünmedik bile, güldük geçtik böyle bir iddiaya. Demirtaş'ı tanımayanlar o iddiaları öne sürebilirler. İkincisi de HDP'nin içini karıştırabilir miyiz diye düşünenler olabilir, her ikisine de gülüp geçiyoruz. Ayrıca CHP ile HDP arasında benzer partiler var yenisini kurmaya gerek yok var olanı da kurabilirler.

*Pandemi sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabip odaları, çeşitli ilgili kurumlar bu konuda kaygılarını açıkça belirtiyorlar. Ankara’nın, İstanbul’un durumu, Diyarbakır, Van, Mardin bütün buralardaki durumlar çok vahim bir gelişme. İktidarın gevşetmiş olduğu kısıtlamalar gerçekten çok yanlış uygulamalar. Artık buna ikinci dalgamı dersiniz, birinci dalgının ikinci piki mi dersiniz ama gidiş iyi değil. Eğer bu konuda acilen önlemler alınmazsa toplumda çok ciddi sıkıntılar yaşanır. Kamu alanında çalışanlar içinde, özel sektörde çalışanlar içinde, okullar açıldığında öğrenciler ve öğretmenler için çok ciddi durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla iktidara bu konudaki sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Hep söyledik, yine söylüyoruz. Bilim Kurulu’ndakiler kendi sırtlarındaki vebalden kurtulmak için daha açık ve net konuşmalılar. Geçen gün bir bilim kurulu üyesi, “Kararları biz almıyoruz” demiş. Doğru kararları siz almıyorsunuz onun farkındayız fakat sizin önerilerinizi de biz net olarak toplumda bilmiyor. Çıkıp önerilerinizi açıklayın. Kararları siyasi irade alıyor, sizin önerileriniz ile siyasi iradenin aldığı kararlar arasındaki açının ne kadar büyük olduğunu da toplum görmelidir. Bunun sonuçları hepimiz açısından çok ağır oluyor. İktidar son derece sorumsuz davranıyor.

*Son dönemlerde Kürt toplumuna dönük ırkçı linç girişimleri oldu…

Sakarya’da bir linç girişimi oldu. Afyon’da cinayetle sonuçlandı. Biz bunları hep eleştiriyoruz, eleştirmeye de devam edeceğiz. Maalesef Kürt düşmanı bir ortamdan kaynaklandığını düşünüyoruz. İktidar buna yönelik olarak hep şöyle bir tutum içinde: bunlar münferit olaylarmış gibi bakıyorlar ama biz bunun münferit olaylar olmadığını biliyoruz. Bu politik ve toplumsal iklimin mutlaka değişmesi gerekir. İktidar zannediyor ki biz bunu oy devşirmek için söylüyoruz. Hiç alakası yok. Tam tersine toplumsal barışın zedelenmemesi için, toplumsal barışın sağlanabilmesi için bu Kürde düşmanlık yapan politik ve toplumsal ortamın değişmesi gerektiğini, nefret dilinin değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Bunun da çok önemli olduğunun kanaatindeyiz. Buda sadece HDP’nin meselesi değildir. Toplumsal ve siyasal muhalefetin ama aynı zamanda iktidar.

MA / Diren Yurtsever