Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Kurtulan, 2 buçuk aylık bir aradan sonra yarın açılacak Meclis’in gündemine dair konuştu. Kurtulan, Meclis’e getirilmesi beklenen yargı paketinin işleyiş olarak tüm parti gruplarına verilmesi gerektiğinin altını çizerek, “Ancak AKP’nin bir yetkilisi ‘HDP’ye vermeyeceğiz’ dedi, bir yetkilisi ‘vereceğiz’ dedi. Gittiler, geldiler. HDP’ye verip vermeme konusunda bir tartışma yaşandı. HDP’ye yine burada bir ayrımcı politikaya maruz bırakıldı, yeni yasama yılının başında kamuoyu böyle bir durumu tekrar deneyimledi. Tüm partilere grup başkanvekilleri başkanlığında bir heyetle verdikleri paketi, partimize bir memurla gönderildi” dedi.

‘DAĞ FARE DOĞURDU’

HDP olarak bir süreden beri Türkiye’nin temel sorunlarının nasıl çözüleceğine dair çeşitli görüşmeler yaptıklarını kaydeden Kurtulan, “Demokratik bir anayasa Türkiye’nin en önemli ihtiyacı. Yol temizliği dediğimiz Anayasa’yı da tıkayan ve damarları açacak bir yargı paketine kesin ihtiyaç olduğu tespitimiz var. Bunu yaparken tabii hep beraber asıl hedeflediğimiz güç birliği yapmak, dayanışma içinde olmak istediğimiz bir demokrasi ittifakı başlığı üzerinde çeşitli temaslarımız oldu. Tartışılan yargı paketi ihtiyacının tam tersine AKP ne zaman ‘bir paket yayınlanacak’ dese toplum her zaman ‘dağ fare doğurdu’ der” diye konuştu. 

‘YARGI SİYASİ ERKİN GÜDÜMÜNDE’

Kurtulan açıklamalarının devamında şunları dile getirdi: “Burada da gördüğümüz, yargı yükünü hafifleteceği gerekçesi üzerine getirilen Bölge İdare Mahkemeleriyle ilgili aslında doğru bir karar vermediği görülüyor. Özellikle muhalifler için bariz görünüyordu. Bir nevi noter gibi çalışıyordu. Oraya giden her cezanın, özellikle muhaliflere yönelik cezaların, noter gibi onaylandığını çok gördük. Şimdi de yargı yolu açılıyor. Buna çok şükür mü diyeceğiz. Bizden beklenti bu. Bunu reddediyoruz, bu doğru değil. Yargı bir kere bağımsız değil. Yargı tümüyle siyasi erkin güdümünde.  

AVUKATSIZ CEZA BİR YARGI KATLİAMIDIR

TMK ciddi bir problem. TMK yargıda en önemli sorun teşkil eden, toplumun her kesimini etkileyen, en çok da burada mağduriyetle, adalete güveni zedeleyen en önemli kanunudur. Bu kanunda ufak tefek ‘düşünce suç oluşturmaz’, ‘yapılan etkinlik önce haber verilmez’ gibi çok göreceli düzenlemeler var. Zaten yargı böyle işliyor. Tümüyle hükümetin güdümündeki yargının keyfi yorumuna bağlı kalmış durumda. Kaldı ki hem Anayasa'da hem AİHM kararlarına göre bunun zaten uygulanıyor olması lazım, ekstra bir kanuna gerek yok. Avukatsız ceza verme düzenlemesi var. Yenilik dedikleri durumun eskiden avukatlar son kerteye kadar müvekkil durumunu takip ediyorlardı. Şimdi ise avukatsız ceza verme durumu söz konusu. Ama avukatsız ceza verilmesi bir yargı katliamıdır, bir skandaldır.

EN GÜÇLÜ MUHALEFET HDP 

Avukatlara pasaport verileceği söyleniyor. Bununla çok övünülüyor. Kamuoyunu en çok meşgul eden madde bu ama bu da gene keyfiyete dayalı. İçişleri, Dışişleri ve Adalet Bakanı’nın tutumuna göre gelişecek. Bunu söylemek isteriz ki; yargı siyasetin aracı haline dönüşmekten kurtulmadığı sürece, HSYK’nin mevcut durumu değişmediği sürece, TMK kalkmadığı sürece, terör kavramının kanuni ilkesi sınırlarını geçen şekli aşılmadığı sürece yargı üzerindeki bu düzenlemeler asla toplumun istikrarına, adalete ve adalete olan güvene katkı sunmayacaktır. Meclis'te en güçlü muhalefeti HDP’den göreceklerini şimdiden deklare etmek isteriz. 

DEMİRTAŞ VE YÜKSEKDAĞ BİR KUMPASLA TUTUKLANDI

18 Eylül’de AİHM’de Sayın Demirtaş davasının görüşüleceği gün belirlendikten sonra Demirtaş’ın tahliyesi için mahkeme karar verdi. Ancak tekrar ‘gereğini yaparız, işi bitiririz’ zihniyeti kendisini öyle gösterdi ki; Demirtaş’ı mükerrer soru ve mükerrer bir dava ile partimizin tümüyle barışçıl tavır takındığı bir olaydan sorumlu görerek, yeniden tutuklanması sağlandı. Hem Sayın Yüksekdağ hem Demirtaş şahsında Türkiye yargı katliamına tanıklık ederek bu durumu yaşadı. Bir kumpasla arkadaşlarımız yeniden tutuklandı.

YARGITAY’IN KCK KARARI

KCK operasyonları 2009'da başlatılmıştı. Özellikle Cemaat savcılarının, şu anda çoğu kaçak veya cezaevinde olan savcıların yaptığı operasyonlarla Kürt siyasetçileri demokratik siyasetten alıkoymaya yönelik operasyonlar, davalar başlamıştı. 10 yıldır devam eden davalar var, ceza alan arkadaşlarımız var. Şimdi KCK Ana Dava olarak bilinen dava tam yargı paketinin tartışıldığı bir süreçte Yargıtay’ca onandı. 2 milletvekili arkadaşımız, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın cezası onandı. Yargı, Meclis'in inisiyatifine sunulmak üzere kararını verdi. Bir bütünen baktığımızda, yargının ne kadar siyasi erkin güdümünde olduğu gözler önüne serilmiş oldu. 

SEÇİMLE YAPAMADIKLARINI KUMPASLARLA YAPIYORLAR

Partimize yönelik baskılar devam ediyor. Belediyelerimize yaz döneminde kayyımlar atandı. Aslında belediye başkanlarının görevi ya istifa varsa ya da hakkında kesinleşmiş dava varsa sona erer. Böyle bir durumda bile belediye meclisi kendi içinde seçim yapar. Ancak mevcut durum bunların hiçbirine tekabül etmiyor. Tümüyle İçişleri Bakanı'nın keyfi tutumuyla belediye eşbaşkanları görevden alındı. Öyle görünüyor ki seçimde yapamadıklarını seçim sonrası ayak oyunlarıyla, kirli siyasetle, kirli kumpaslarla hayata geçirmek istiyorlar. 

TOPLANMA ALANLARINA NE OLDU?

Depremi, tedbirleri tartışıyoruz. Tüm İstanbul halkına, ülkemize geçmiş olsun dileklerimi iletirken şunu söylemek isterim; bu depremle açığı çıktı ki, 17 Ağustos 1999’da 470 deprem toplama alanı varken bugün 77’ye düşmüş. Herkes bu toplama alanlarına ne olduğunu soruyor ki çok haklı bir soru. Bu tam da deprem sonrası aslında vatandaşın ikinci bir facia ile karşı karşıya kalacağının göstergesi. Aynı zamanda 17 Ağustos 1999’dan sonra özel iletişim vergisi adı altında toplanan 74 milyar paradan söz ediliyor. Bir kez daha soralım hükümete, bu paraya ne oldu?

İŞSİZLİK EN BÜYÜK SORUN

İşsizlik, ülkemizin en büyük sorunların biri. İşsizlik ve geçinememe ve buna bağlı intiharlar her gün gündeme geliyor. Bakan Albayrak pembe bir tablo çizse de, ihracatın arttığını, ithalatın azaldığını söylese de ülkemizin her geçen gün üretimden düştüğünü hepimiz biliyoruz. TÜİK’in son verilerine göre işsizlik oranı yüzde 13. Geçinememeden, işsizlikten dolayı intihar vakaları da her geçen gün artıyor. Bu da acil çözüm bekleyen sorunlardan birisi olarak önümüzde duruyor. 

KADIN CİNAYETLERİ CESARETLENDİRİLİYOR

Her daim cezasızlık politikası, AKP’nin kadın politikası, var olan kanunların uygulanmaması, İstanbul Sözleşmesi'nden bile geri adım atılacağına ilişkin beyanlar kadın cinayetlerini azmettiriyor, güçlendiriyor, cesaretlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde bir milletvekilinin evinde de bir kadın intiharı olduğu söylendi. Milletvekili evinde çalışan Nadira Kadirova’nın intihar ettiği söylendi. Ancak arkadaşının ve ağabeyinin beyanları var. İntihar olmadığı, ortada bir taciz olduğu ifade ediliyor. Kadın sorunu siyaset üstüdür. Biz bu konuda kimseyi itham etmiyoruz. Bu sis perdesinin aralanması lazım. Bu olayın açığa çıkması lazım.  AKP’nin özellikle kadın milletvekillerine, siyasetçilerine seslenmek istiyorum. Bunu bize bırakmadan, siyaset üstü görerek bu ölümün açığa çıkmasını sağlayın, takipçisi siz olun. 

HASANKEYF İÇİN HALA GEÇ DEĞİL 

Son olarak Hasankeyf ile ilgili bu hükümetin politikalarının değişmesi çağrısını yapıyoruz. Temmuz ortalarından itibaren su tutulmaya başlandı. Baraj Batman sınırına dayandı. Siirt’in birçok köyü boşaltıldı. Binlerce insan topraksız, evsiz kaldı. Su seviyesi hızlı yükseliyor. Hasankeyf ilçesinde esnafa 10 Ekim'e kadar burayı boşaltmaları söylendi. 12 bin yıllık tarihi olan, birçok halka beşiklik eden, halkları bir arada tutan tarihi bir zenginliktir Hasankeyf. Sular altında kalmasına müsaade etmeyelim. Hala geç değil.”