Resmi olmayan sonuçlara göre ABD başkanlık seçimlerini kazanan Demokrat Partili Joe Biden yönetiminin yeni dönem politikaları merak konusu. Trump döneminde ABD-Türkiye ilişkilerinde kritik konu olan “Halkbank Davası”nın Biden yönetiminde yeniden ele alınması bekleniyor. S-400 alımlarına karşı Biden yönetiminin daha sert bir tutum ve yaptırım kararları alması gündemde. Özellikle Kuzey ve Doğu Suriye halklarının yalnız bırakılması konusunda Trump yönetimi eleştirilirken, Biden döneminde DAİŞ’e karşı mücadele veren Kürtler ve bölge halkları konusundaki politikaların farklılaşabileceği ifade ediliyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomi ve yargıdaki reform açıklamalarının ABD’nin yeni yönetimine uyum sağlama ve iktidarına alan açma olarak değerlendiriliyor.

ABD seçimlerini, seçimlerin ABD-Türkiye ilişkilerini ve Ortadoğu’ya yansımasına Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını, Hakların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü yanıtladı. 

Trump’ın seçimleri kaybetmesindeki temel neden neydi?

Biden’e oy veren herkesin Biden politikasını veya seçim vaatlerini tamamen benimsediği söylenemez. Ancak, seçimler öncesinde Amerika’da Trump’ın siyahlara ve renklilere yönelik ırkçı politikalarına karşı baş gösteren mücadeleler seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde birleşik bir muhalefet dalgası yarattı. Çok radikal bir kitle hareketi doğdu. Güçlü bir sol dalga oluştu. Öte yandan Trump’ın pandemiyi yönetememesi de genel muhalefeti yükseltti. Bunlar Trump’ın aciz, kitleleri umursamayan ve tutarsız yönetimini büyük çoğunluğun gözünden düşürdü. Trump’a karşı ABD tarihinde görülmemiş 80 milyona yakın oy kullanıldı. 

 Biden’ın kazanmasını etkileyen durumlar arasında ırkçılık ve faşizme karşı gelişen mücadele hattına mı dikkat çekiyorsunuz?

Tabii. Avrupa ve Türkiye’de de gördüğümüz gibi dünya çapında faşizme ve ırkçılığa karşı, demokratik değerler, insan hakları, yurttaş hakları için geniş bir sosyal muhalefet var. ABD seçimleri esasen bizler için de bu yönüyle önemli. Amerika’da iç savaştan ve 1968’in büyük siyah hakları ve öğrenci isyanlarından sonra en büyük sivil isyan hareketi Trump döneminde yaşandı. Biden ve demokratlar bu dalga üzerine yerleştiler ve dalgayı yönetmeyi başardılar. Demokrat parti öte yandan seçmen kütüklerini denetleyerek, seçime katılmayı teşvik ederek ve seçmenlere ulaşarak bu dalgayı yönetmeyi başardı. ABD’de ikinci bir Trump dönemi faşizmin iktidara gelişi olarak okundu. O nedenle Biden’ın kazanması dünyada da halklar açısından göreli olarak daha olumlu anlam kazandı. 

 Irkçılık ve faşizme karşı verilen sosyal mücadele hattı genişler mi? 

Amerika kıtasında yükselen sosyal mücadele Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını da etkileyecektir. 

Evet, genişler. Kuzey Amerika’da başlayan sosyal mücadelelerin kıtanın güneyine ve ortasına kaymasını bekleyebiliriz. Hem güçlü bir örnek olduğu hem de bu değişimin ABD’nin dış siyasetini de etkilemesi ve güç dengesini değiştirmesi nedeniyle toplumsal muhalefetin önü açılacaktır. Nitekim Bolivya, Şili ve Peru’da büyük halk hareketleri görülüyor ve Meksika’yı da etkiliyor. Brezilya’yı da etkileyecektir. Amerika kıtasında yükselen sosyal mücadelelerin Asya ve Avrupa başta olmak üzere bütün dünyaya etkileri olacaktır. Bir başka konu da şu; Biden yönetimi Trump’ın “gücü yeten yetene”  anlayışını değil insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir dünya düzenine dönüşü savunur görünüyor. Bu ister istemez Trump’ın Hitler faşizminden devraldığı “en büyük Amerika” sloganı yerine daha çok küreselci bir demokrasi söylemini gündeme getirecektir. Biden’ın kazanmasının, Avrupa’da demokratik değerlerin güçlendirilmesi, Ortadoğu’da baskıcı rejimlerin himayesine son verilmesi, genel olarak Kürtlerin mücadelesi üzerinde Trump’ın ahlak dışı pazarlıkları yerine daha ilkeli bir siyasetin benimsenmesi yönünde etkileri olabileceğini düşünüyorum. Ama bütün bu konuştuklarımızın temelini esasen ABD’deki büyük toplumsal atılım oluşturuyor. Bu toplumsal basınç, Biden yönetimini belirli bir doğrultuda tutmaya yardımcı olacaktır. Yoksa ABD’nin ne ekonomik ne de politik temel özellikleri bir seçimle değişmedi.

Sosyal mücadele hattı Türkiye’deki toplumsal muhalefet için ne gibi anlamlar ifade ediyor? 

 Dünyadaki güç denklemini değiştiren ABD seçimleri, Türkiye’de toplumsal muhalefet için yeni imkanlar doğurabilir. 

Türkiye’de toplumsal muhalefet dinamikleri Erdoğan, Bahçeli ve Ergenekon faşizmine asla boyun eğmedi. Bütün baskılara rağmen Kürtlerin özgürlük mücadelesi kararlılığından hiçbir şey kaybetmedi. Türkiye’nin kuzeyindeki sömürgeci siyaseti sürdürebilmesi için batıya ve güneye saldırmaya dayalı Kürtleri ezme stratejisi de akamete uğramak üzere. Bu çerçevede barış dinamiklerinin gücünün artması ve yeni alternatiflerin ortaya çıkmasının mümkün olduğunu söyleyebiliriz. O zaman, başkanlık rejimini reddeden bir yönetimin ortaya çıkması ve Türkiye’nin hem ABD hem de diğer ülkelerle ilişkilerinde olumlu değişiklikler gerçekleşmesi pekâlâ mümkün. Bu açıdan gidişat toplumsal muhalefet için yeni imkanlar sunabilir.

Seçimleri, Türkiye’de yeni değişimlerin habercisi olarak mı yorumluyorsunuz? 

ABD seçimleri ne derse desin Türkiye’de dinmeyen bir dinamizm olduğunu görüyorum. Trump kaybetmeseydi de böyle olmaya devam edecekti. Meydanlar, pandemi koşullarından ve dinmeyen baskılardan dolayı belki milyonlarla dolmuyor ama toplumda çok büyük bir muhalefet duygusu ve arzusu var. “Bunlarla olmaz. Böyle yaşanmaz. Böyle gitmez. Bu şekilde yaşamaya layık değiliz” fikri hem Kürtler hem de Türkler arasında son derece yaygın. Öte yandan insanlar artık bu rejimle başa çıkmaya alıştılar. Darbelerin nereden geleceğini hissediyorlar. Neyi yapıp neyi yapamayacaklarını biliyor ve buldukları her fırsatta “hayır” demenin yollarını arıyorlar. Son dönemlerde daha da güçlenen bir demokratik eğilim var. Rejimi değiştirmeye kararlı bir irade var. Bunu muhalefetin oylarındaki yükselişten ve iktidarın oylarındaki düşüşten net olarak görüyoruz. Sosyal muhalefetin demokrasi ve özgürlüğe ivme kazandırması beklenir. Çok ağır baskı altında olmalarına rağmen Kürtler siyaseti büyük bir ferasetle götürdüler. Bütün baskılara rağmen Kürt halkı ve Türkiye muhalefeti teslim olmadı ve siyasi partilere yol gösterdi. O açıdan umutluyum. Faşizme karşı mücadele ve demokrasiyi kazanmak için toplumda inanılmaz bir kaynaşma var. Dalgaların büyük kaya kütlelerini aşındırdığı gibi bu muhalefet dalgası da iktidarı aşındırıyor. Değişimin hızlıca gelmekte olduğunu söyleyebilirim.

Biden’ın kazanması uzun süredir sorunlu olan ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyecektir? Özellikle ABD seçimlerinden sonra Erdoğan nezdinde reformlar konuşulmaya başlandı…  

 “Al gülüm ver gülüm” dönemi bitti. Halk Bankası davasına Erdoğan ailesinin adı daha açık bir şekilde karışabilir. 

Erdoğan, Biden’ın kazanmasına yönelik hiçbir siyasi ve ekonomik yatırım yapmadı. Bir önceki seçimde bütün yatırımını Trump’a yapmıştı. Şimdi ister istemez Biden yönetiminin ataklarını bekleyecek. “Adalet reformu" laflarıyla esasen Türkiye’de insan hakları ve hukukun üstünlüğü bahsindeki büyük çöküşü gizlemeye ya da hiç değilse önlerinde bir yol haritası varmış gibi yaparak göz boyamaya çalışacaklarını söyleyebiliriz. “Reform” der demez, Kürt muhalefetine, demokratik güçlerine yönelen saldırılar, Diyarbakır barosu avukatlarına yönelik kitlesel tutuklamalar, bütün bunların laftan ibaret olduğunu gösteriyor. Bu süreçten dünyanın birinci süper gücü ile çatışmadan sıyrılmanın çaresini arayacaklardır. Türkiye, NATO üyesi olmaya devam ediyor. Askeri alanda dayandıkları en büyük güç ABD’dir.  Öte yandan temel teknolojiler bağlamında da ABD’ye bağlı oldukları bir realite. Bu çerçevede boş konuşmaya devam etmektense Biden’ın kendilerine yönelmelerini bekleyecekler. 

Türkiye-ABD ilişkilerindeki en büyük nasırlardan biri olan Halk Bankası davasında Trump’ın elinin Amerikan mahkemeleri üzerinden kalkacağı için yargıçlar, önlerindeki dosyaya bakacaklar. Davanın genişletilmesi, Erdoğan için Biden’ın düşündüğünden de sert sonuçlar doğurabilir. Bu anlamda yeni itiraflar da gündeme gelebilir ve Erdoğan ailesinin adı daha açık bir şekilde davaya karışabilir. Kendisini Erdoğan’ın kaderine bağlamış olan Türkiye Cumhuriyeti açısından da bu büyük bir devlet krizi haline gelebilir. Yani Biden döneminde, Türkiye’nin, Trump döneminde olduğu şekilde ABD ile “al gülüm, ver gülüm” ilişkisini sürdüremeyeceğini düşünüyorum. 

Tüm bunlar Türkiye’yi yeni siyasi bir manevraya götürür mü? 

Türkiye şu an zoraki sürdürdüğü NATO üyeliği dışında, dış politikada yalnız ve ittifaksız kalmış ve Rusya’ya sığınmış gözüküyor. Ama Batı’daki konumu dolayısıyla bütün ilişkilerini Rusya ile götüremeyeceği için de bu yalnızlık Erdoğan’ı hem iktisadi hem de siyasi açıdan zorluyor. Türkiye bölgede ancak insan hakları temelli ve uluslararası dostluk ve barış eksenli bir siyasetle belini doğrultabilir.

 Erdoğan bu manevraları yapabilir mi? 

Bence yapamaz çünkü Erdoğan kendi eseri olan 15 Temmuz ve onu tamamlayan 20 Temmuz OHAL Darbesi ile çok can yaktı. Daha da önemlisi en az kendisi kadar zalim Ergenekon ve MHP’yle ittifaka mecbur kaldı. Bu güç birliğinin demokrasi yönünde ve tabii ki demokrasinin temel dinamiği olan Kürtlerin hak ve özgürlükleri yönünde manevra yapma ihtimali ve yeteneği hemen hemen sıfır. Kısa vadede bir iktisadi mucize de yaratamayacağına, tersine iktisadi çöküşe doğru doludizgin gittiğine göre toplumsal desteği düşmeye devam edecektir. Destek düşerken bu manevraları yapma olasılığı daha da imkansız hale gelecektir. Bu çerçevede ben rejimin ve devletin kendisini Erdoğan’a bağlamış olması dolayısıyla Türkiye’nin bu rejim altında başka bir denkleme sıçrayabilme kabiliyetini kaybetmiş olduğunu düşünüyorum. 

Biden yönetimindeki ABD’nin Kürt politikasında temel değişimler olur mu?

 Türkiye’nin istila heveslerine son verilmesi ve işgal ettikleri yerlerden çekilmesi gündeme gelebilir.

Trump kendi şahsi çıkarlarından yola çıktığı için bir gecede Erdoğan’la Kürtlerin aleyhine anlaşmalara varabiliyordu. ABD Savunma Bakanlığı başka şeyler önerirken Trump tam tersini yaptı. Biden’ın Kürt meselesine yaklaşımı genel olarak Kürtlerin statü taleplerinin karşılanması yönünde. Bunu biliyoruz. Oysa Trump esasen, kalben ve siyaseten buna hiçbir zaman taraf değildi. Sadece generallerinden duyduğu kadarıyla Kürtlerin DAİŞ’i çok büyük kararlılıkla ezdiğini ve Amerika’nın DAİŞ üzerindeki baskının eksilmesini istemediğini anlayıp askerlerin dediklerine ayak uydurmaya çalışıyordu. Biden ise uzun yıllarını Senato ve Temsilciler Meclisi’nde geçirmiş, Martin Luther King’in siyah haklar hareketinin en önde gelen savunucularından ve King’in danışmanları arasında yer alan bir politikacı. Böyle bir geçmiş ve zihniyete sahip bir başkanın meseleye yaklaşımı ister istemez daha farklı olacaktır. Önümüzdeki dönem Putin Rusyası ile müzakere ve diyaloglara da bağlı olarak Rojava’nın statüsü yeniden şekillenebilir ve Cenevre’de Rojava için bir sandalye olabilir. 

Suriye’de çözüm için Türkiye’nin istila heveslerine son verilmesi ve işgal ettiği yerlerden çekilmesi gündeme gelebilir. Tüm bunların yanında asıl önemli olan Kürtlerin ne yapacağı. Özellikle Trump döneminde Türkiye ve Güney yönetimi üzerinden başlatılan Kürtler arası gerilimin sona ermesi ve dört parçadaki Kürtlerin birlik sağlayarak ortaklaşa tutum alması Türkiye’nin ırkçı ve faşist yayılmacı politikalarından geri çekilmesini sağlayabilir. Bu koşullarda Cenevre’de Kürtler için yer açılacaktır ve Kürtler bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmelidir.

MA / Naci Kaya