CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'deki ekonomik sorunlara ilişkin, "Cari açık verirseniz, yani borçlanırsanız, dışarıdan para gelmeden de bir şey yapamazsanız. Kapı kapı gidip de Katar’a ‘Aman biraz para versin. Aman gideyim Birleşik Arap Emirlikleri’ne, biraz para versin. Aman şuna yalvarayım, biraz para versin.’ Ya Türkiye Cumhuriyeti devleti ne zamandan beri gitti, el aleme el avuç açtı, ‘Bana para verin, memleketi yöneteceğim’ diye. Bunu düşünmek zorundayız. Bu memleket hepimizin memleketi, bayrak hepimizin bayrağı. Düne kadar el avuç açmayanlar, şimdi niye el avuç açıyoruz? Osmanlı’nın borcunu Cumhuriyet’i kuranlar son kuruşuna kadar ödediler. Kimseye el avuç açmadılar. Ve Türkiye en büyük kalkınma hızını yaşadı" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Adana'da, Kozan Belediyesi Sinema Salonu'nda bugün sivil toplum kuruluşları temsilcileri, kanaat önderleri ve muhtarlarla bir araya geldi. 

Konuşmasında ekonomiye değinen Kılıçdaroğlu, "Kapı kapı dolaşıyoruz, ‘Kim bize para verecek’ diye. Olmaz, yazıktır, günahtır. Tarihimize yazıktır, günahtır. Milli Kurtuluş Savaşı’nı verenlere karşı bizim biraz sorumluluğumuzun olması lazım" eleştirisini yaptı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

EN RAHAT ULAŞABİLECEĞİ KİŞİ MUHTARDIR

“Kanaat önderi, toplumun sesi ve önderi kişidir. Kanaat önderi, herhangi bir vatandaş bir soruna çözüm üretmek istediği zaman veya bir sorunla karşılaştığı zaman gelip danıştığı kişidir. Kanaat önderi, kişi çıkıp ‘Ben kanaat önderiyim’ dediği zaman kanaat önderi olmaz. Kanaat önderini kanaat önderi yapan, içinde yaşadığı toplumdur, vatandaştır. Kanaat önderiyle toplantının benim açımdan ayrı bir önemi var. Muhtar arkadaşlarımız da kanaat önderidir. Bulundukları köyün, mahallenin kanaat önderleridir. Herhangi bir vatandaş milletvekiline, belediye başkanına, bakana ulaşamayabilir ama en rahat ulaşabileceği kişi muhtardır. Sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları var. Bunların bir kısmı yasalarla bir kısmı dernek şeklinde örgütlenmelerle oluşturulmuştur.

FİDAN GİBİ ÇOCUKLARIN İŞSİZ OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ

Bu toplantılar bir dertleşme toplantısıdır. Ülkenin içinde bulunduğu durumu ben de siz de biliyorsunuz. Sıkıntıları ben de görüyorum siz de görüyorsunuz. Gencecik, fidan gibi çocukların işsiz olduğunu görüyorsunuz. Hayat pahalılığını, geçim sıkıntısını görüyorsunuz. Üretimde sıkıntı var, görüyorsunuz. Her biriniz, tek tek özel sohbetlerinizde, kahvede, camide, dost meclisinde doğal olarak tartışıyorsunuz. ‘Ya ne olacak bu memleketin hali’ diye. Bu toplantılar bu açıdan çok değerlidir.

DOLARLA BÜTÜN BU İŞLERİ YAPANLAR ‘BİZ MİLLİYETÇİYİZ’ DİYORLAR

Her birimiz dolara takıldık, ‘Dolar ne olacak’ diye. Şu soruyu soralım; ya bu memleketin Türk lirası yok muydu? Bu memleketin Merkez Bankası yok muydu? Neden hepimiz dolara takıldık? ‘Dolar yükselecek mi, düşecek mi?’ Niye bunun üzerinde, telaşla ilk radyoyu, televizyonu açtığımızda, gazeteyi okuduğumuzda neden ‘Dolar ne oldu, Türk lirası ne oldu, altın ne oldu, borsa ne oldu’? Niye Türk lirasına bakmıyoruz? Hani bizim milli paramız vardı. Niye milli paramızı getirdik de doların altında bir yere konuşlandırdık? Otobandan, köprüden geçersiniz dolarla; ihale, garanti verirsiniz dolarla; dolarla bütün bu işleri yapanlar, ‘Biz milliyetçiyiz’ diyorlar. Kozan’ın güçlü bir milliyetçilik damarı olduğunu biliyorum. Şimdi herkes elini vicdanınız üstüne koysun, soruma cevap versin. Her şeyin dolarla olduğu bir ülkede bunları yapanlar gerçekten milliyetçi mi, değil mi? Merak ediyorum. Milli paramız var, eyvallah. Bir memleketin esnafından sanayicisine kadar, yazarından çizerine kadar herkes ‘Dolar ne olacak. Yükseldi, aman ne olacak, düştü davul zurna çalalım’. Farklı bir ruh halinin içindeyiz.

KURUŞ OLARAK SENTİ, PARA OLARAK DA DOLARI KULLANALIM

Faize dolar garantisi verdiler. Ne olacak? O zaman kaldıralım Türk lirasını. Normal hayat içerisinde kuruş olarak senti, para olarak da doları kullanalım. Oraya doğru gidiyor memleketin hali. Milli paramızı kullanamıyorsak, itibarsız hale getiriyorsak buna isyan, itiraz etmesi gereken, öncelikle bu ülkenin milliyetçi, muhafazakâr kesimi değil mi? Onların itiraz etmesi gerekmez mi? Şundan emin olmanızı isterim, Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur, bütün sorunlar çözülebilir. Şu soruyu da sorun; neden her şey dolara endekslendi de Türk lirası devre dışı bırakıldı? Demek ki bir yerde hatamız var. Üretim deseniz üretiyoruz, çalışma derseniz iş bulunca çalışıyoruz. Toprak, bereketli topraklarımız var. Gübreye dünyanın zammı yapıldı, en iyi çiftçilerimiz bilir. Nereye kadar gidecek bu iş?

OSMANLI’NIN BORCUNU CUMHURİYET’İ KURANLAR SON KURUŞUNA KADAR ÖDEDİLER

Cari açık verirseniz, yani borçlanırsanız, dışarıdan para gelmeden de bir şey yapamazsanız. Kapı kapı gidip de Katar’a ‘Aman biraz para versin. Aman gideyim Birleşik Arap Emirlikleri’ne, biraz para versin. Aman şuna yalvarayım, biraz para versin’. Ya Türkiye Cumhuriyeti devleti ne zamandan beri gitti, el aleme el avuç açtı ‘Bana para verin, memleketi yöneteceğim’ diye. Bunu düşünmek zorundayız. Bu memleket hepimizin memleketi, bayrak hepimizin bayrağı. Düne kadar el avuç açmayanlar, şimdi niye el avuç açıyoruz? Osmanlı’nın borcunu Cumhuriyet’i kuranlar son kuruşuna kadar ödediler. Kimseye el avuç açmadılar. Ve Türkiye en büyük kalkınma hızını yaşadı. 1940’lar, dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydi. Ne oldu da bu hale geldik.

SİYASİ BAĞIMSIZLIK, EKONOMİK BAĞIMSIZLIK

Bir ülkenin bağımsızlığı iki temel kurala bağlıdır. Siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Nedir siyasi bağımsızlık? Mustafa Kemal Atatürk söyler, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’. Bayrağımın altında özgürce yaşarım. Bu siyasi bağımsızlıktır. Ama Mustafa Kemal Atatürk biliyor ki siyasi bağımsızlık yetmez. Siyasi bağımsızlığın güçlü ve kalıcı olması için bir başka bağımsızlığa daha ihtiyaç vardır. Onu da Mustafa Kemal Atatürk şöyle söyler, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız’. O nedenle 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni ‘ne yapacağız’ diye topladılar. Şeker bile yok. Fabrika yok, banka yok. Her birisi savaştan yeni çıkmış, ‘ne yapacağız’ diye.

MERKEZ BANKASI’NDA BİR ARKEOLOĞUN NE İŞİ VAR

Kapı kapı dolaşıyoruz, kim bize para verecek diye. Olmaz, yazıktır, günahtır. Tarihimize yazıktır, günahtır. Milli Kurtuluş Savaşı’nı verenlere karşı bizim biraz sorumluluğumuzun olması lazım. Devletin dini adalettir. Adalet denen kavramı çürütürseniz o devlet iflah olmaz. Yüce Yaratan, kâinatı da adalet üzerine inşa etmiştir. Ve biz aklımızla hareket etmez zorundayız. Devlet, adaletle ama akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, ferasetle yönetilir. Dayatma kültürüyle devlet yönetilmez, liyakatle yönetilir. Merkez Bankası’nda bir arkeoloğun ne işi var? Vicdan, adalet duygunuz bunu kabul eder mi?

ÖZELEŞTİRİ DENEN GÜZEL BİR KAVRAM VAR

 Helalleşmemiz lazım. Bizim de kusurumuz, eksiğimiz var, doğru. Özeleştiri denen güzel bir kavram var. Hata, insana mahsustur. Yüce Yaratan kitabında ne diyor; ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz’ diyor. Üç, dört yerde söylüyor. Aklı kullanmak bize özgüdür, hata da insana özgü bir kavramdır. Hatadan ders çıkartmak da bizim görevimizdir. Aynı hatayı tekrar etmememiz lazım. Hatayı tekrar ederseniz, özellikle devlet yönetiminde sonuçları ağır olur. Buradan da Türkiye’nin çıkması lazım.

BEN DİĞERLERİ GİBİ DEĞİLİM; ÖYLE SİZE YAZILI KAĞIT VEREYİM, SİZ BANA BU SORULAR SORUN

Aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. Ben diğerleri gibi değilim; öyle size yazılı kağıt vereyim, siz bana bu sorular sorun. Kim benimle, partiyle ilgili, arzu eden herkes her soruyu rahatlıkla sorabilir. Bir şeyden emin olmanızı isterim; vereceğim cevaplar, samimi ve inandığım cevaplar olacak. Açık ve net. Cevaba itiraz edebilirsiniz, o ayrı bir şey. Siyasette samimiyet önemlidir. Halkı kandırmanın, yalan söyleminin artık sonuna gelmeliyiz. Neye inanıyorsak, hangi gerekçeyle inandığımızı ifade ediyorsak onu dillendirmeliyiz.”(ANKA)