Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Emekli amirallerin Montrö Sözleşmesi’ne dair açıklamaları sonrası CHP'ye iftira atıldığını söyleyen Kılıçdaroğlu, ayrıca emekli amirallerin bildirisinin amirallerden bağımsız bir şekilde birilerinin aracılığı ile gece yarısı paylaşıldığını kaydetti. “Onların iradesini suistimal edenler iktidara yakın olanlardır” diye devam eden Kılıçdaroğlu, “Saray buradan bir darbe iması çıkarmak istedi. Arkasından da dönüp bak işte CHP var bu işin arkasında dedi. Ne oldu? Hangi CHP vardı? CHP ile ilgili tek kelime bile yok. Devlet, polis, jandarma senin elinde. Kalktın, utanmadan sıkılmadan beni suçladın” dedi.

“10 MİLYON ÜSTÜNDE İŞSİZLİK VARSA.’

Ülkedeki ekonomik krize ilişkin “10 milyonun üstünde işsiz varsa bir ülkede orada huzur olmaz” diyen Kılıçdaroğlu, ülkeyi yönetenlerin bu durumun farkında olup olmadığını sordu. Esnafların yaşadığı krize de değinen Kılıçdaroğlu, “Karabük’e giden arkadaşlarımız, bir esnaf; ‘Hükümet her şeyi eline yüzüne bulaştırdı. Resmi enflasyonla bizim enflasyonumuz arasında dağlar kadar fark var. Üç gün kapat, beş gün aç. Nasıl lebaleb kongre yaptılarsa bunun çözümünü bulmaları lazım’ diyor. Bulamazlar kardeşim. Pandemiyi bütün Türkiye'ye yayarlar. İnsanlar ölmüş, umurlarında değildir. ‘Kompoze gübre 2020 yılı son aylarında 100 liraydı. Şu anda 150 lira. DAP gübre 130 liradan 250'ye çıktı’ diyor bir çiftçi. Nasıl geçinecek bu adamlar? Yalova'da esnaf odası başkanı açık ve net söylüyor. ‘Yalova'nın şimdiye tek yaşadığı en büyük felaket depremdi. Ancak esnaf o zaman bile bu derece kötü dönem yaşamamıştı’ diyor. Emekli bir polis, ‘Süleyman Soylu bize kahramanlarım, aslanlarım diyor. Bize 3600 ek göstergemiz verilmiyor. 1995 yılından beri gasp ediliyor. Yıllarca vatan savunmasında görevli olan polis muhtaç ediliyor’ diyor” dedi. 

SALGIN

Kılıçdaroğlu, devamla şunları aktardı: "Kovid-19 sürecini yaşıyoruz. Gazetelere bir haber düştü 'Norveç'te hükümet 10 kişiden fazla insanın bir araya gelmesini yasaklamış' gayet güzel, herkes uyuyor. Ama bu başbakan doğum günü dolayısıyla aile bireylerini çağırıyor ve bir kutlama yapıyorlar. Sayı 10 değil, 13. Norveç'in devlet televizyonu bunu geniş kitlelere duyuruyor. Arkasından emniyet müdürlüğü talimat veriyor, Norveç Başbakanı'na ceza kesiliyor. Devlet budur. Devleti bundan daha güzel anlatan bir örneği zor bulursunuz. Buyurun şimdi Türkiye'ye bakalım. Lebaleb kongre yaptılar. Maskeler falan sıfır. İçişleri bakanı mı gidip diyecek ceza yazın diye? Yürek ister. Erdoğan'a mı ceza kesecek? Yürek ister. Bu nedir? Kibrin getirdiği sonuç. Kural vatandaş için var, Saray için kural yoktur diyor. Kibir şeytana özgü bir kavramdır. Eğer kibir devleti yönetenleri teslim almışsa o ülke kolay kolay iflah olmaz.

BEDAVA PATATES-SOĞAN TARTIŞMASI

Erdoğan 11 Nisan'da açıklama yapıyor, 1 milyon 250 bin ton patatesten söz ediyor. 300 bin ton soğandan söz ediyor. Bunları çiftçiden alacağız ve dağıtacağız diyor. Aynı gün tarım bakanı açıklama yapıyor; "1 milyon 250 bin değil, 300 bin ton patates var" diyor. Rakama bakın. Nasıl atıyorsun bu kadar ya? Okuyunca inanamadım. Havuz medyasının internet sitesine baktım aynı rakamlar.

128 MİLYAR DOLAR NEREDE?

Bu kürsüden defalarca 128 milyar dolar nerede diye sordum. 128 milyar doları hangi kurdan sattınız diye sordum. 128 milyar doları satanların kimler olduğunu, kimin imza attığını sordum. Defalarca her yerde sordum. Birisi 'para kaybolmadı, para el değiştirdi' diyor. Para zaten el değiştirdi. Ben sana zaten bunu soruyorum. El değiştirdi de kime gitti bu? Milyarları kim götürdü? Bunu niye soruyorum? Merkez Bankası daha önce sattığı dövizleri böyle tablolar halinde yapar kendi internet sitesinde yayımlardı. Şimdi yok. Damat kime verdi, sen kime talimat verdin? 1 TL'den söz etmiyorum, 1 milyondan söz etmiyorum 128 milyar dolardan söz ediyorum. Ne oldu bu para? Tık yok. Bir daha sorduk, tık yok. Önce kasada duruyor dedi, sonra 'Pandemide kullandık' dedi. Yalan söylüyorlar. Dua edelim darbeci diye suçlamadı bunu soruyoruz diye. Bu kadar pişkin, halktan bu kadar kopuk, bu kadar para sevdalısı dünyada başka bir iktidar görülmemiştir. Sorular karşısında ezilip büzülen, cevap veremeyen ama yeri geldiğinde kibirlenen, böbürlenen bir yapıyla karşı karşıyayız. Sen kendini ne sanıyorsun?

SORU SORMAK HAKARET OLDU

Dedik ki cevap vermiyor bari bilboardları kiralayalım, oraya asalım, millet görsün. Vay efendim neymiş? Cumhurbaşkanı'na hakaretmiş. Arkasında Saray'ın silueti varmış. Soru sormak ne zamandan beri hakaret oldu? 20 Temmuz sivil darbesinin en temel kanıtı budur. Bir darbe dönemi yaşıyoruz. Ben bal gibi soracağım, sen de bana cevap vereceksin. 128 milyar doların nerelere peşkeş çekildiğini başka nerden öğreneceğiz? Merkez Bankası Başkanı konuşamaz. Mümkün değil. Hazine ve Maliye'den sorumlu olan bakan mümkün değil konuşamaz. Kime soracağız?

128 MİLYAR DOLARLA NE YAPILABİLİRDİ?

10 milyon işsiz vatandaşımıza bir yıl boyunca her ay 3 bin lira para verebilirdiniz. 1 milyon 300 bin esnafın 13 milyar liralık kredi borçlarını sıfırlayabilirdiniz. Çiftçilerin bankadan aldıkları kredilerin tamamını sıfırlayabilirdiniz. Mikro işletmelerin 16 milyar liralık kredinin tamamını ödeyebilirdiniz. Yoksulluk sınırı altında olan 1 milyon 600 bin hane var. Bunların bir yıl süreyle doğal gaz parasını ödeyebilirdiniz. Biontech aşısı getirebilirdiniz, 50 milyon vatandaşımız aşı olabilirdi. Millî Eğitim Bakanlığı'nda internete erişemeyen, EBA'ya erişemeyen 4 milyon evladımıza en gelişmiş bilgisayarı, tableti alırdınız. Devletten 3 ay boyunca 806 bin esnafımıza bir yıl süreyle 3 bin lira para verebilirdiniz. Devletten 3 ay boyunca bin lira alan basit usül dışındaki esnafa da yine her ay 3 bin lira para verebilirdiniz. Devletten 3 ay boyunca bin lira para alan 26 bin müzisyene her ay bir yıl süreyle 3 bin lira verseniz yine para bitmiyor. 467 milyar lira daha para kalıyor. Paranın büyüklüğü bu işte. Devletin soyulduğu burdan belli. Bunu soruyorum. Afişleri indiriyor. Bana hakarettir diyor. Niye sana hakaret olsun? Eğer hesabını veremiyorsan korkma sandığı getir, namusunla git.”