Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu, hazırladığı bir yıllık kayyım raporunu açıkladı. Kayyım uygulamalarına, yarattığı tahribata ve sonuçlarına dikkat çekilen raporda, “Uygulamaların arka planı son derece ideolojik, tarihsel ve uzun erimlidir, Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır. Atadığı kayyımlar Kürtçeyi yasaklarken, İçişleri Bakanlığı resmi sayfasında, kayyım atama gerekçesini Kürtçe yapmaktadır. İşte sorunun özü budur!” ifadelerine yer verildi.

HDP’nin bir yıllık kayyım raporunun tam metni şöyle: 

KAYYIM RAPORU (AĞUSTOS 2019 - AĞUSTOS 2020)  -1 YILLIK PANORAMA-

Giriş!

Yerel Yönetimler alanında ilk deneyimleri 1980’lerden önce başlasa da 1990’lı yıllardan itibaren Kürtler, kolektif ve sistematik belediyecilik deneyimi elde etti. Bugün bu meşakkatli otuz yıl geride bırakılırken, mevcut deneyim süreklileşerek, dönüşerek ve büyüyerek sürdü. Halkın Emek Partisi (HEP), Demokrasi Partisi (DEP) ile başlayan, bugün Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile süren siyasal gelenek ve yerel yönetim pratiği, özce ‘toplumsal inşayı’ hedefledi. Bu toplumsal inşanın ilk amacı alternatifi yaratabilmekti. Bu alternatifi, devletçi sisteme entegre olmadan, demokratikleşme kültürü etrafında zihniyet sorunlarının, mülkiyet ilişkilerinin, cinsler arası ilişkilerin, etik, politik ve ekonomik sorunların çözümleneceği alanları yaratarak, son kertede halkın ‘kendini ve kentini yönetebileceği’ bir zemine vararak kurmak gerektiğine inandık. Çünkü yerel yönetimler aynı zamanda yok edilmek istenen toplumsal bilincin, değerlerin ve inancın da karşılığıdır. Bundan ötürü açıkça toplumun özgürlükçü karakterini savunarak, kendine yeten yönetsel, sosyal, hukuksal, ekonomik sistemler kurma gayretinde bulunduk. Bürokratik, egemenlikçi, dikey ilişkilenme değil; demokratik, sorumluluk sahibi ve eşitlikçi bir ilişkinin tesis edildiği, özgür kadın kültürünün en fazla demokratikleşmiş bir yerel yönetim pratiğinde hayat bulacağı inancı ile dönüştük. Çünkü demokratik belediyeciliğin ölçütü kadın özgürlüğünde varılan düzeydir. Eş başkanlık, kadın kentleri, kadın belediyeciliği bu alanın görünür çıktılarıdır.

Edinilen tecrübeler, Türkiye’de ulus devletin inşasına paralel gelişen mücadele tarihi hattına eklemlenerek yeşerdiğinden; baskı, inkâr, faili meçhuller, işkence ve cezaevi eksik olmadı. 1979’da kazandığımız Hilvan Belediyesi’nin başkanı Nadir Temel ve meclis üyelerinin görevden alınması, 1999 seçimlerinde Diyarbakır/Lice ve Ağrı/Diyadin belediyelerini kazanmamıza rağmen, sonradan bu belediyelerin zorla başka partilere verilmesi, HADEP sürecinde kazanılan Mersin Belediyesi’nin zor ve hile yolu ile çalınması bu alandaki gücümüzün konsolide olması ve geliştirilen belediyecilik kapasitesi ile doğrudan ilgilidir. Hakeza 19 Şubat 2000’de ise Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, Siirt Belediye Başkanı ve Bingöl Belediye Başkanı sokak ortasında jandarma tarafından gözaltına alındı. Belediyelere zorla girilerek arandı ve çok geçmeden de tutuklandılar. Bu irade gaspına karşı üç ilde de yoğun protestolar gerçekleşmiş, yüzlerce gözaltı ve onlarca yaralı olmuştu. Sırf çok dilli belediyeciliği savunduğu için Sur belediye başkanlığının düşürülmesi ve meclisinin feshedilmesi de önemli bir olay olarak tarihteki yerini aldı. Bu durumları, aslında kayyım denen uygulamanın, zihniyetin hep var olduğunu, başka adlar ile daha inceltilmiş bir şekilde sürekli bize karşı kullanıldığını belirtmek açısından vurgulamak ve hatırlatmak istiyoruz.

Vurgulanması hayati olan bir diğer parametre de şudur: Tüm yerel yönetimler deneyimimiz boyunca, bu alanı Kürt sorununun çözümünde başat kıldık. Bundan ötürü başta 1999, 2004, 2009, 2014 ve 2019 seçimleri olmak üzere; hepsinin taslaklarında yerel yönetimlere dair ortak vurguladığımız başlıklar “merkezi hükümetin küçülmesi ve bölgesel yönetimlerin kurulması, Kürt sorunun çözülmesi, yerel yönetimlerin yetkileri arttırılması ve üzerindeki vesayetin kaldırılması, yerel yönetim organlarının demokratik işleyişini engelleyebilecek her türlü müdahaleye son verecek gerekli yasal düzenleme ve güvenceler getirilmesi, şeffaflık, kadın politikalarında pozitif ayrımcılık, çok dilli çok kültürlü belediyecilik, ekolojik çalışmalar, çocuk-gençlik ve diğer grupları önceleyen bir siyasal anlayış ve toplumcu belediyecilik…” şeklinde olmuştur. Haliyle yerel yönetimler anlayışımızın sürekli gelişerek bugünlere gelmesini sağlayan bir paradigmanın pratik deneyimi var. Bu pratik deneyim uzun yıllardır girilen seçimler, kazanılan belediyeler ve belediyecilik anlayışı ile doğrudan ilgilidir.

Hülasa, parti olarak yerel yönetimleri, doğrudan katılımı esas alan, şeffaf, hesap verebilir yol ve yöntemlerin oluşturulduğu, halkın öz örgütlülük ve yönetim alanları olarak görüyoruz. Mevcut belediyeciliği aşan, halkın yerinden yönetim ve katılımcı belediyeciliğini yaşamsal gören, rant ve sömürünün tüm araçlarını yok etmeyi hedefleyen bir pratiği benimsemekteyiz. Bu pratik “Özgür Yurttaşlık” anlayışı ile şekillenip “Halk İçin Halkla Birlikte” ifadesinde kendisini bulmaktadır. Belediyecilik anlayışımız; kamu yönetiminin temelini oluşturan merkez-yerel dengesini merkezden yerele doğru kaydırmayı; özellikle eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi temel kamu hizmetlerinin yönetim yetkisini yerel yönetimlere devretmeyi, halkın doğrudan katılımıyla gerçek bir demokratik yaşamı benimseyip inşa etmeyi hedeflemektedir ve böyle olmaya da devam edecektir.

Kısa Arka Plan:

Sebepler, Sonuçlar, Süreçler...

Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız çerçeve; yıllar içinde rafineleşerek 'demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim anlayışı’ olarak formulize olup, il genel meclisleri üzerinden köylere dönük hizmetten, kadın ve gençlik meclislerinin mahalle çalışmalarına, sosyal dayanışma alanlarının yaratılmasından halka ait alanların korunmasına, suyun halka ücretsiz veya sembolik bir ücretle verilmesinden toplu taşımanın ücretsiz olmasına kadar geniş bir periferide çalışmalar bu anlayışla yürütüldü.

İşte kayyım rejimi tam da böylesi bir iklimin ortasında hayata geçirildi. Kayyım yolu ile belediyelerimizin gasp edilmesinin bazı özgün sebepleri vardır. Bu sebeplerden; Birincisi, 2014 MGK kararı ile eylemsel kılınan çöktürme planı kapsamında olmasıdır. İkincisi, Kürt kimliğine yaklaşımda 2015 yılında pratikleşen devletin ideolojik dönüşümüdür. Üçüncüsü, Kürt siyasal dinamizminin ‘toplumsal hareket’ ölçeğinde kat ettiği yolun boyutudur. Dördüncüsü, Kürt siyasal hareketinin ‘mekân siyaseti’ bağlamında önlenemez yükselişidir. Beşincisi, toplumsal hafıza ve dayanışmanın yerel yönetimler üzerinden kurumsallaşmasıdır. Altıncısı, Kürtlerin yerelde devlet hegemonyasına karşı ‘kaçış çizgileri’ yaratabilmeleridir.

11 Eylül 2016’da başlayan kayyım atamaları, Kürtlerin yerel yönetim deneyimlerine, kazanımlarına ve pratiklerine büyük bir darbe olarak tarihteki yerini almıştır. 674 Sayılı KHK’ye dayandırılarak HDP’nin bileşeni olan DBP’den seçilen belediyelere kayyım atamaları yapılmıştır. Kayyım atamaları 3 büyükşehir, 10 il, 63 ilçe ve 22 belde ile DBP’li toplam 95 belediyede gerçekleşmiş ve seçilmiş bu belediyelere devletin memurları, yani atanmışlar yerleştirilmiştir. Kayyım atamalarına paralel olarak kamuda ve belediyelerde çalışan 15 bine yakın Kürt işçi ve memur, 300’e yakın muhtar ihraç edilmiştir. HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve milletvekilleri Selma Irmak, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Sabahat Tuncel, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Çağlar Demirel, Sırrı Süreyya Önder’in yanı sıra, 93 belediye eş başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi tutuklanmıştır. Tutuklanan belediye eş başkanlarından 15’ine ceza verilmiştir.

Bilinmelidir ki, kayyımlar iktidar tarafından söylendiği gibi gerekli bir “şey” değil, son derece planlı bir siyasi ve idari hamledir ve demokratik haklar açısından basite indirgenemeyecek derecede hayatidir. Kayyımlar, iktidarın söylediği gibi hizmet için değil, rant paylaşımı, yolsuzluk ve usulsüzlük için yarışmışlardır. Sıradan devlet memurları değil, seçilmiş özel kişilerdir. Eylül 2016-Ağustos 2020 arasındaki kayyımların pratiğine bakıldığında, meselenin tamamen Kürt kimliğine ve değerlerine bir yönelim olduğu görülecektir.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere yağmalanan ekonomi ve değerler, çarpıtılan veriler ve gerçekliğin gündelik gaspı olarak özetlenebilecek kayyımların politika ve uygulamalarına baktığımızda, devletin ideolojisinin Kürdistan coğrafyasında güncellemeden öte, daha özel bir sömürge modeli olduğu anlaşılacaktır. Türkiye’nin son Başbakanı Binali Yıldırım’ın HDPli belediyelere kayyım atanmasını “Onların durumu özel” olarak belirtip itiraf ettiği üzere, kayyımlar belediyeleri halktan izole etmiş, halkı tehlikeli görmüş ve belediyenin kamusal hizmetlerini güvenlik duvarlarının içine hapsetmiştir. Asimilasyon ve hafıza kırımı yapmış, ölüm siyasetini derinleştirmiş, halkın dayanışma ağlarını yok etmiş, sosyal politikalar alanındaki tüm çaba ve çalışmaları yerle yeksan etmiş, militarist pratiklerde tavan yapmış, kadın kazanımlarını en büyük tehlike görerek savaş açmış, yerel ekonomiyi bitirip, yolsuzluk ve rantta yarışmışlardır. Bu yönü ile gerçekten ‘özeldirler.’

Bu ‘özel’ olanın ne olduğuna yoğunlaşarak, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden önce 28 Şubat 2019’da, 2016 - 2019 arasındaki süreci kapsayan detaylı kayyım raporumuzu açıklamış, kayyım rejiminin korkunç bir kültür ve toplum kırım projesini olduğunu belge ve bulguları ile ortaya koymuş, AKP şahsında devlet aygıtının kayyımlara ilişkin söylediği her şeyin nasıl bir yalan-hile ve çarpıtmadan müteşekkil olduğunu kamuoyu ile paylaşmıştık1. Raporumuz alelacele yasaklanarak, hakkında toplatma kararı çıkarılmıştı. 31 Mart seçimleri sonrası ise faşizme darbe şiarı ile ‘kazanma ve kaybettirme’ ekseninde bir politika izleyerek, Türkiye siyasetini değiştiren önemli sonuçlar almıştık.

31 Mart yerel seçimlerine çok gergin bir politik atmosferde gidilmiştir. Bir yanda tüm cezaevlerinde yüzlerce kişi ile devam eden açlık grevleri, diğer yanda etkisi her tarafa sirayet eden ekonomik kriz ve savaş tamtamları elbette zorlu bir seçim atmosferi yaratmıştır.

Kayyımların atandığı yerlerdeki seçimlere büyük bir kararlılıkla, ancak çok büyük eşitsiz şartlar altında gidilmiş, halk bunu bir seçim değil, ‘kayyım oylaması’ olarak görmüş ve bu motivasyonu sandığa taşımıştır. İktidar ise sahip olduğu tüm ideolojik aygıtları sahaya sürmüş, özel savaş eksenli çalışmalar ile halk iradesini kırmaya çabalamış, olmayan mekanlara binlerce usulsüz seçmen kaydı yapılmış, sandıklar birleştirilmiş ve taşınmış, umutsuzluk aşılanarak, halkın umudunu kırmak için her yol denenmiştir. Bu durum Batı cephesinde de yaşanmasına rağmen, Kürdistan coğrafyasında çok daha yoğun ve sistematik olmuştur. Seçimlere haftalar kala tehdit açıklamaları yapılmış, halkın seçimlere gitme isteği kırılmak istenmiş, tekrar seçilmeleri halinde yeniden kayyım atanacağı ifade edilmiş ve seçimlere bir hafta kala bile bu tehdit ve yıpratma girişimlerine devam edilmiştir.

Buna rağmen 31 Mart seçimleri yüksek bir katılımla gerçekleşmiş, gözler özellikle kayyım atanan belediyelere çevrilmiştir. Seçimler sonucunda tüm hile, baskı ve engellemelere rağmen HDP; 3 Büyükşehir, 5 İl, 45 İlçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplamda 65 belediye kazanmıştır. 1230 Belediye Meclis Üyesi ve 101 İl Genel Meclis Üyesi HDP listelerinden seçilmiştir. Sınır hattında Şırnak ve Hakkâri’ye bağlı bazı ilçelerin, kaydırılan binlerce polis ve asker oylarıyla AKP tarafından alınması yargıya taşınsa da bir sonuç alınamamıştır.

Yaklaşık 30 ay kadar sonra kayyımlar elinden alınan belediyelerde meydana gelen tahribatın bilançosu hesaplanmaya başlanmıştır. Ortaya çıkan gerçekler tahayyül sınırlarını zorlayan cinstendi. Lüks, israf ve yolsuzluğa dair yüzlerce örnek kamuoyu ile paylaşıldı. Özel banyolardan, at çiftliklerine; fincan takımlarından binlerce kilometre öteden getirilen simitlere, şatafatlı gecelerden özel yeme içmelere ve pahalı hediyelere kadar geniş bir tüketim skalası belirdi. Halka hizmet dışında her şey vardı! Fakat kamuoyuna yansıyanlar buzdağının sadece görünür kısmıydı. Sadece 16 belediyede bırakılan borç 6 milyar TL’yi buluyordu. Enkaz olarak alınan belediyelerin iç sorunları, borçları bir tarafa, esas merak edilen konulardan biri de devletin bu yeni süreçte belediyelere nasıl yaklaşacağı, nasıl bir ilişkilenme tarzı geliştireceği idi. AKP, yoğun bir çalışma yapmış, dünya aleme kayyımların tekrar seçileceğini, çok başarılı olduklarını aktarıp durmuştu. Haliyle çıkan resmî sonuçları kabul etmeyeceği genel kanıydı. Çünkü kimse devletin belediyelere yeni süreçte ‘intikamcı’ bir şekilde yaklaşacağını tahmin etmekte zorlanmıyordu. Çok geçmeden cevaplar gelmeye başladı. Ve anlaşıldı ki, aslında kayyım uygulaması pek çok açıdan devam ettirilmek isteniyor. Esasta “kayyım atamadan kayyımlaştırma” diyebileceğimiz özgün bir durum çıktı ortaya. İlk olarak YSK sandık darbesi yaparak 'KHK kumpası' gerçekleştirmiş ve 6 HDP'li belediyeyi KHK gerekçesi ile AKP'ye verdi, belediyelerin kapılarına zorla güvenlik ve X-ray cihazları yerleştirilmeye çalışıldı, haksız ve hukuksuz yere meclis üyelikleri düşürülmeye başlandı, kurumlar zorla basılarak sindirilmeye çalışıldı, şiddet, gözaltı, tutuklama ve özel savaş ile her türlü yıpratma girişimi durmadan devam ettirildi. Halk iradesi geri adım atmayıp belediyeleri daha çok sahiplenince kendisini tahakküm, disiplin ve denetleme, mikro iktidar ilişkileri, cinsiyetçilik, dar grupçuluk, tekçilik, homojen tahayyül ve kutuplaştırmadan beslenerek var eden AKP-MHP iktidarı; hile, gasp, yargı yolu ve sorun çıkarmayla belediyeleri çökertemeyince, nihai karar olarak yeniden kayyım politikasına dönüş yaptı. Bu dönüş devlet mekaniği içinde ‘zorunlu’ bir alana işaret ediyordu; çünkü aşağıda Mardin üzerinden örnekleyeceğimiz gibi, iktidar cephesi, dizginleyemediği bir hınç ve linç kültürü etrafındaki koruyucu zırha basit milliyetçiliği, çekirdeğine de neoliberalizme biat etmiş muhafazakâr- islâmi mühendisliği yerleştirerek, bunların sömürüsü ile gelen tüm nimetlerden feragat edemediğini/etmeyeceğini itiraf etmek zorunda kaldı. Bunu da ortaya çıkan bir belge üzerinden öğreniyoruz.

“Seçimler Olmadan Kayyım Atanması”

Nedir bu belge?

İçişleri Bakanlığı kararıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’nın görevden alınarak yerine kayyım atanmasıyla ilgili skandal gerçekliktir mevzubahis! Diyarbakır Valiliği, Mızraklı henüz mazbatasını almadan, seçimden bir gün sonra, 1 Nisan’da İçişleri Bakanlığı’na yazdığı yazıyla kayyım atanması talebinde bulunmuş. Yani talep, kayyım olarak atanan Vali Hasan Basri Güzeloğlu’nun idi. Bu haber daha gündemde iken, aynı durumun Van için de geçerli olduğu netleşti. Mardin Büyükşehir Belediyesi'ne 2016’da kayyım olarak atanan ve görevde olduğu süre boyunca adı birçok yolsuzluğa karışan Mardin Valisi Mustafa Yaman’ın da 1 Nisan 2019 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yazı göndererek kayyım atanmasını talep ettiği ortaya çıktı. “Çerezci kayyım” olarak anılan Yaman'ın imzasıyla gönderilen yazıda, Ahmet Türk hakkında açılan soruşturmalar sıralanıyordu.

Kısaca, uğrunda amansız bir varlık/yokluk savaşının verildiği demokratik, özgürlükçü, ekolojik değerler, yeniden baskıya ve zorbalığa maruz kaldı. HDP, 31 Mart seçimlerinde, büyük metropollerin çoğunu da stratejik olarak iktidara kaybettirdi. Kazanılan belediyeler canla başla yeniden inşa çalışmalarına başladı. Fakat buna da izin verilmedi ve çok geçmeden; seçimlerden 4,5 ay kadar sonra, 19 Ağustos 2019’da Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine aynı anda kayyım atanarak “2.Kayyım Süreci” diyebileceğimiz zaman aralığını başlattı. Bu kayyım atamalarına karşı başta Kürdistan olmak üzere, Türkiye ve dünyadan protestolar yükseldi, Kanada’dan Japonya’ya kadar eylemler yapıldı. Dış basın konuya ilgisiz kalmadı, Avusturya'dan Die Presse "Uzun süredir planlanmış darbe", Fransa'dan Le Monde "Muhalefete vurulmuş yeni bir darbe", Almanya'dan Tageszeitung (TAZ), "Kayyımlar önceden planlandı", Reuters haber ajansı ise HDP'ye yönelik operasyona dikkat çekerek eş başkanlara yönelik suçlamaların yalanlara dayandığına dair açıklamayı paylaştı, Euronews ise 'siyasi temizlik' olarak gördü kayyım atamalarını.

İçişleri Bakanlığı’nın özel talimatı ile emniyet güçleri, yapılan demokratik eylemlerin neredeyse tümüne gaz ve tazyikli su ile müdahale etti. Van ve Mardin’de kapalı ve açık yer toplantısı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, çadır kurma, stand açma, oturma eylemi, şenlik, konser, bildiri dağıtma ve benzeri her tür eylem 30 gün süreyle yasaklandı. Ağustos ayı boyunca toplamda yaklaşık 1000 kişi gözaltına alındı. Sadece 19 Ağustos’ta kayyım atamalarıyla paralel olarak yürütülen operasyonda aralarında avukat ve gazetecilerin de bulunduğu 418 kişi gözaltına alındı, onlarca kişi ise tutuklandı.

Kasım 2019’da deklare ettiğimiz ve 30 Ocak 2020 tarihinde güncellediğimiz bu ikinci sürecin ilk kayyım panoramasını yayınladığımızda3 32 belediyeye kayyım atanmış, 23 belediye eş başkanı tutuklanmış, 60 belediye meclis üyesi görevinden uzaklaştırılmış 10'u da tutuklanmıştı. Söz konusu bu çalışma ise geçen yıl 19 Ağustos’ta tekrar başlayan kayyım gasplarının 1.yılını geride bırakırken nasıl bir tablo çizdiği üzerine yakın mercek tutmayı amaçlayacak.

Bu bağlamda, “Kayyım modelinin resmi olarak çöktüğünü” söylüyoruz. Bu bir iddia değil, belgeleri ile somutlaşan bir konudur. Kayyım demek hırsızlık, talan, yolsuzluk, asimilasyon, toplum kırım demektir ve tüm bu olgular, olanca hızı ile sürmektedir. Kayyım, toplum düşmanlığıdır. Yakın merceğe bir yıllık tüm gelişmelerin önemli konu başlıklarından olan kadın kazanımlarına yaklaşım, tutuklama gerekçeleri, meclis üyelerine karşı tutum, Mardin, Yüksekova ve Sur’da ortaya çıkan gerçeklerin neyi anlattığı gibi temaları alacağız. Ayrıca bir yıl içinde gerçekleşen ve insanın havsalasının yetmediği özgün olay örnekleri verilecek, ki bu örnekler üzerinden iktidarın ikiyüzlü, hile ve yalandan ibaret yaklaşımını net bir biçimde teşhir etmeyi amaçlıyoruz.

Bir yıl içinde gelişen tüm detaylar ise raporun sonunda ek olarak, ay ay kronolojik bir şekilde verilecektir. Bunların dışında kayyım pratiklerine dair bir yıllık bazı veri ve görseller paylaşılacaktır.

19 Ağustos 2019’da tekrar başlayan kayyım rejimine karşı kesintisiz eylem kararı alınmış ve ülkenin dört bir yanında eylemler olmuştur. Direnişin merkezi Amed’te 53 gün süren eylem, zoraki bir şekilde yasaklanmıştı. Fakat toplumsal belleğin bize söylediği üzere, sokak yasaklanamaz, eylemlerimiz yasaklanamaz, haklı mücadelemiz engellenemez. Çünkü bin bir emekle yarattığımız yerel yönetimler modelimiz bizimdir, savunduğumuz politik-ahlaki toplum, kültür, değerler bizimdir. Bize teslim edilen irade en önemli varlık gerekçemizdir.

Büyük bir inanç ve kararlılıkla kendimize, farklılıklarımıza, inançlarımıza, değerlerimize sahip çıkacağımızı ve burada olduğumuzu, mücadelenin sürdüğünü tekrar vurgulayarak, raporu siz değerli kamuoyuna takdim ediyoruz.

KAYYIM HARİTASI: SİL BAŞTAN - BİR KARANLIĞIN ARKEOLOJİSİ!

Bir yılın sonunda, durumu daha net ifade edebilmek adına güncel verileri paylaşmakta fayda vardır. Bugün, yani 18 Ağustos 2020 tarihi ile tablo şu şekildedir.Yerine kayyım atanan belediye meclis üyelerimizin sayısı da 19’dır. Kayyım haritasında gasp edilen belediyeler ve orada aldığımız oy oranları mevcuttur. 31 Mart seçimlerinin hemen ertesinde hafızalara kazınan en önemli görüntülerden biri de geri alınan belediyelerin hemen girişine ve dört tarafına yapılan kalın duvarlar, dikenli tel örgülerin belediye eş başkanlarımız tarafından kaldırılması, balyoz ve kepçelerle yıkılmaları olmuştu. Bu durum, aslında kayyım rejimi ile toplumcu belediyecilik gerçeğinin arasındaki en kalın çizgiyi de temsil etmesi açısından son derece güçlü bir imgedir. Çünkü tekrar atanan kayyımların ilk işleri yine aynı şekilde belediyeleri halktan uzaklaştırmak adına girişleri özel hareket polislerine boğmak, duvarları dört bir tarafa yerleştirmek ve belediyeye girişlerini halka kapatmak oldu. Tam bu noktada 1.Kayyım Süreci (2016-19) ve 2.Kayyım Süreci (2019-?) arasında makro düzeyde aynı motivasyonlar olmakla birlikte, mikro düzeyde daha farklı gelişmeler ve yaklaşımlar olduğu su götürmez bir gerçekliktir.

2. Kayyım Süreci’nin Farkları

2016 ile başlayan belediye gaspları, özyönetim argümanı etrafında, devlet-beka doktrini üzerinden, yoğun medya mesaisi ve şiddet tekelini sonuna kadar kullanarak meşruluk sağlanmaya çalışıldı, buna uygun hukuki çerçeve oturtuldu. Kayyımlar, savaşın bir cephesi ve gerekliliği olarak topluma yansıtıldı. Son bir yılda ise, devlet ilk dönem gibi kayyım propagandasını yapamadı, elinde yapacak bir şey yoktu. Daha önce uydurduğu hukuki süreçlerin hiçbiri kalmamıştı. Çünkü daha seçimin ilk günü Van, Diyarbakır ve Mardin için valilerin kayyım talebi olmuştu. HDP’ye yönelik yoğun bir öfkenin dışavurumu ile bezenmiş söylem ağırlık kazandı. Haliyle propagandaları işlevsiz kaldı ve kayyım atamaları toplumu ikna değil ‘zora’ dayalı süreç üzerinden gitti. Ayırt edici bir diğer nokta da bu minvalde, toplum daha açık ve net bir şekilde kayyım konusunda söylenenlerin yalan olduğunu gördü. İkinci bir husus, bu dönem ülkenin içinden geçtiği krizlere paralel olarak, kayyımlar çok daha ‘fevri ve rahat’ davrandı. Kayyım olma yarışı ve bu yarışın ekonomik-talan motivasyonu daha belirgin yaşandı. Meclis üyelerimizin yerine kayyım atanması, KHK kumpası; bu dönem kayyımının iktidar açısından bir çeşit ayakta kalmak adına ‘mecburiyeti’ mimlediği ortaya çıktı. Üçüncüsü, kayyımlar bu dönem bir önceki dönemden edindiği tecrübeler ışığında, çok kısa sürede, çok daha fazla yolsuzluk yaptı. Dördüncüsü, pratiklerine dair rıza üretimi girişimleri ilk dönemde belirgin olan kaba iktidar aygıtlarıyla değil, daha çok alt iktidar teknikleri üzerinden işlev gördü.

Kayyım atanan belediyelerin eş başkanlarına yönelik suçlama, cezalandırma ve çarpıtma siyaseti ise kendi başına özgün bir fark ve kategori olarak yaşanmaya devam etmektedir. Önce alalım sonra suçlama için bir şeyler buluruz mantığının hâkim olduğu bu dosyalar, trajikomik iddialar ile mahkeme salonlarında yankılanmaya devam ediyor.

Hukuki süreç: Ne Hukuku, Hangi Hukuk?

Şimdiye kadar toplam 34 belediye eş başkanımız tutuklandı. Ve halen tutukluluğu devam eden eş başkan sayımız 19’dur. Bu tutuklamalar, gerçek bir hukuk garabeti olarak karşımıza çıkıyor. Kayyım atanan yerellerde seçme ve seçilme hakları elinden alınan Kürtler, adeta vatandaşlıktan çıkarılmış durumdadırlar. Görevden uzaklaştırılıp, yerine kayyım atanan belediye eş başkanlarının hukuksal durumu, eş başkanların tamamına atılı olan suçlamalar, belediye görevlerinin dışındadır. Bunun yanında belediye başkanlarının katıldığı siyasi toplantılar, mitingler, gösteri yürüyüşleri ve cenazeler ile, sosyal medya paylaşımları uzaklaştırma ve tutuklama kararlarına gerekçe olarak gösterilmektedir. Daha çok ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olan ve parti kimliği ile yapılan değerlendirmeler söz konusudur. Belediye eş başkanlarının görevden uzaklaştırılmalarına ve tutuklanmalarına gerekçe olarak muğlak ve soyut olan gizli/açık tanık ifadeleri gösterilmektedir. Eş başkanların tutuklanma gerekçeleri ihtimaller üzerine kurgulanmış, Yargıtay’ca kabul görmeyen gizli ya da açık tanık beyanlarına dayandırılmıştır.

Mesela yerine kayyım atanan Kulp Belediyesi eş başkanları Fatma ay ve Fatih Taş “nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürmek”ten 8 kez ağırlaştırılmış ceza ile karşı karşıya kaldılar. Suruç Belediyesi eş başkanı Hatice Çevik’e isnat edilen suçlar arasında kaymakam onayıyla işe alınan işçiler ile bir önceki kayyımın yaptığı ihaleler oldu. Yani Kaymakam onayıyla belediyeye alınan işçiler kayyım gerekçesi yapıldı. Hakeza iktidar medyası tarafından Siirt Kurtalan Belediyesi Eşbaşkanı Baran Akgül’e ait olduğu ileri sürülen “bomba tarifi” notların, 2009 yılında Şırnak Silopi Hisar Üs Bölgesi’nde görev yapan yeğeni Tarık Kutluk’a ait eğitim notları olduğu ortaya çıktı.

5393 sayılı kanunun 47. Maddesi “Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir.” şeklindedir. Dolayısıyla belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılabilmesi için, görevleri ile ilgili bir suç işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması gerekmektedir. Ancak belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılmalarına gerekçe yapılan iddialar görevleri ile ilgili değil, siyasi düşünceleri ile ilgilidir.

Bunun somut birkaç örneğini belirtmek yararlı olacaktır;

* Selçuk Mızraklı ve Keziban Yılmaz örneği!

Diyarbakır Belediye Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, 20 Ağustos 2019 tarihinde İç İşleri Bakanlığı’nca görevinden uzaklaştırılmış ve yerine kayyım atanmıştır. Mızraklı iki ay sonra tutuklanmıştır. Mızraklı’nın tutuklanmasına gerekçe olarak açık tanık ifadeleri gösterilmiştir. Berna Ayverdi isimli tanık ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi ile yargılanmakta iken seçimden 11 gün önce Mızraklı aleyhine tanıklıkta bulunmuş, ifadeleri duruşmalarda avukatlar tarafından çürütülmesine rağmen Adnan Selçuk Mızraklı hakkında verilen 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına gerekçe olarak gösterilmiştir. Diyarbakır Kayapınar Belediye Eş Başkanı Keziban Yılmaz görevinden uzaklaştırıldıktan sonra 22 Ekim 2019 tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Adnan Selçuk Mızraklı aleyhine tanıklıkta bulunan Berna Ayverdi isimli tanık, Yılmaz aleyhine de ifadeler vermiştir. Yine Yılmaz hakkında görülen duruşmalarda da ifadelerin avukatlar tarafından çürütülmesine rağmen Keziban Yılmaz hakkında 7 yıl 6 ay hapis cezası verilmiş ve hüküm ile birlikte tahliyesine karar verilmiştir. İki belediye eş başkanının görevden uzaklaştırılmalarına ve tutuklanmalarına gerekçe yapılan ceza dosyalarında açık tanık olarak bulunan Berna Ayverdi, ağırlaştırılmış müebbet hapis

cezası istemi ile yargılanmakta iken tanıklığı neticesinde cezaevinden tahliye edilmiş, savcılık mütalaasında beraat istemiş ve hakkında 1 yıl 8 ay hapis cezası verilmiş, bu ceza da geriye bırakılmıştır. Açık tanığın Mızraklı ve Yılmaz aleyhine verdiği ifadeler birbirinin aynısı, genel geçer ifadeler içermektedir. Bunun yanında, Berna Ayverdi isimli tanık duruşmalarda, belediye başkanlarının avukatlarını da “sizler hakkında da konuşacağım” diyerek tehdit etmiştir.

Not: DBB'ye kayyım atanmasının yürütmesini durduran ancak İçişleri Bakanlığı'nın itirazıyla kararını ortadan kaldıran Ankara 2'nci İdare Mahkemesi'nin kararı Danıştay'a taşındı. Diyarbakır Barosu, İçişleri Bakanlığı tarafından Diyarbakır Büyükşehir Belediye (DBB) Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı'nın görevden alınarak yerine kayyım atanmasının yürütülmesinin durdurması istemiyle açtığı davada, mahkemenin önce yürütmeyi durdurma kararı verip, İçişleri Bakanlığının itirazıyla verdiği kararı, 12 gün sonra ortadan kaldırmasına karşı temyiz yoluna gitti.

* Mehmet Demir örneği!

Batman Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Demir’in, DTK faaliyetleri, beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dosyalardaki suçlamalar, eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de içinde olduğu yardım kampanyası düzenlemekten tutuklandığı ortaya çıkmıştır. Görevden alındıktan sonra yerine kayyım atanan Batman Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Demir, DTK soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından “örgüt üyesi olmak” iddiası ile tutuklanmıştır. Yani beraat ve takipsizlik aldığı dosyalardan tutuklanmıştır.

* Rojda Nazlıer örneği!

Diyarbakır Kocaköy Belediye Eş Başkanı Rojda Nazlıer görevinden uzaklaştırıldıktan sonra 22 Ekim 2019 tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Nazlıer tutuklama ile sevk edildiği Sulh Ceza Hakimliğinde ifade verirken, avukatlarının haberi dahi olmayan yeni bir gizli tanığın ifadesi sorulmuştur. Gizli tanığın, Nazlıer’in Sulh Ceza hakimliğine sevk edildiği aynı gün ifade verdiği anlaşılmıştır. Örgüt üyeliği suçlaması ile yargılaması devam eden Nazlıer’in ilk duruşmasında mahkeme heyeti avukatlar dahil olmak üzere herkesi salondan çıkarmış, daha sonra duruşmanın kapalı yapılmasına karar vermiştir. Rojda Nazlıer hakkındaki yargılamanın duruşmaları halen kapalı olarak yapılmaktadır, avukatlarından başka hiçbir kimse duruşma salonuna alınmamaktadır.

* Filiz Buluttekin örneği!

Diyarbakır Sur Belediye Eş Başkanı Filiz Buluttekin’in görevinden uzaklaştırılmasına ve tutuklanmasına gerekçe yapılan dava dosyasında ifadesi alınan gizli tanığın, firari olduğu anlaşılmıştır. Yıllardır firari olan gizli tanık, Buluttekin belediye eş başkanı olduktan sonra dosya kapsamında ifade vermiştir.

* Yıldız Çetin örneği!

Van - Erciş ilçesi belediyesi eş başkanı Yıldız Çetin davasında, üç gizli tanık, farklı muğlak iddiaları dile getirilmiştir. Bunlardan biri Çetin’in Demokratik Toplum Kongresi adındaki platform ile ilişkili olduğunu söylemiş ki yetkililer şimdilerde bu platformu PKK ile bağlantılı olmakla suçlasalar da söz konusu oluşum uzun yıllar boyunca herhangi bir yaptırıma uğramadan veya kapatılmadan faaliyet göstermekteydi. Bir başka tanık, Çetin’in Özgür Kadın Kongresi (KJA) adında bir aktivist örgütün üyesi olduğunu dile getirmiştir.

* Ferhat Kut örneği!

Nusaybin belediye eş başkanı Ferhat Kut davasında bir gizli tanık, genelleyici bir şekilde, Kut’un PKK’nın emriyle gösteri yürüyüşlerine ve Nusaybin’de 2015 yılında yapılmış, öz-yönetim beyannamesinin okunduğu bir basın toplantısına katıldığını dile getirmiştir.

* İrfan Sarı örneği!

Hakkâri -Yüksekova belediye eş başkanı İrfan Sarı davasındaki delil ise, kimliği belli bir tanığın dile getirdiği ve Sarı’nın yerel Esnaf ve Sanatkarlar Odası başkanıyken, para toplayarak PKK’ye yolladığına ilişkin mesnetsiz bir iddiada blunmuştur. Sarı’nın ailesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne Sarı’nın 15 Ekim 2019 gününün sabaha karşı saatlerde, silahla tehdit edilerek, kendi evinde gözaltına alındığını, Sarı’nın zorla yere yatırıldığını ve bir polis memurunun kendisine bağırarak eğer başını çevirecek olursa vurulacağını söylediğini anlattılar. Sarı daha sonra belediye binasına götürülmüş ve polisler arama yaparken, ofisindeki bir sandalyeye, elleri arkadan kelepçeli bir halde oturtularak bekletilmiş. Aynı şekilde Yüksekova Belediyesi eş başkanı Remziye Yaşar da çok ağır bir suçtan(!), Tolstoy’un “Savaş mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası kandır, ölümdür” sözlerini #SavaşaHayırtagı ile paylaştığı için halen tutukludur.

Hukuksal açıdan altını çizmek istediğimiz bir diğer nokta, belediye meclis üyeleri konusudur. Belediyelerimize kayyım atanmasıyla birlikte, kayyımların belediye meclislerini fiilen fesih etmeleri sonucunda, yerel karar alma organları olan belediye meclisleri işlevsizleştirilmiş, bütün seçilmiş belediye meclis üyelerinin iradeleri gasp edilmiştir.

Belediye Meclisleri, Meclis Üyeleri: Seçme ve Seçilme Hakkının Gaspı!

Kayyım atamaları sonucunda 31 Mart seçimlerinde “seçilen” toplam 1114, HDP’li 796 belediye meclis üyesinin iradeleri, (belediye meclisleri feshedildiği için) fiilen gasp edilmiştir. Bu üyelerin içinde sadece HDP’liler yok, AKP, CHP, Saadet gibi partileri temsil eden meclis üyeleri de var. Yani AKP, kendi meclis üyelerine bile otomatik kayyım atayarak, meclisi işlevsizleştirip iradelerini yok etmiştir. O anlamda bu ‘yerel yönetimlerin ortadan kaldırılması’ olarak görülmelidir.

Buna göre, kayyım atanan 47 belediyenin sınırları içerisinde yaşayan-hangi partiye/adaya oy verdiği fark etmeksizin-kentinin “seçilmiş” bir belediye yönetimi tarafından yönetilmesi için oy kullanmış 4.268.558 seçmenin/yurttaşın iradeleri kayyım uygulaması yoluyla askıya alınmış/gasp edilmiştir. Feshedilen meclislere dönük, skandal durumlar da yaşanmıştır. Bunları kısaca özetlemek gerekirse:

* Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği’nde 70 meclis üyesi yerine kayyum atanarak HDP’nin çoğunluğu elinden alındı.

* Kayyım atanan Cizre ve İdil belediyelerinin HDP'li meclis üyeleri, aylık olağan toplantılarına katılmak için gittikleri belediyeden içeriye alınmadılar. Kapıdaki polis, meclis üyelerine "Belediyeye gelmeniz suç" diyerek geri çevirmiştir.

* Nusaybin ve Savur’da da polisler HDP’li meclis üyelerinin kayyım atanan belediyelere girişlerine izin vermedi. Polisler, görevlerini ica etmek isteyen meclis üyelerine “Meclis’in görevi bitti” demiştir.

* Kayyım atanan Kızıltepe Belediyesi Meclisi’nin aylık toplantısına katılmak ve belediyeyle ilgili basına yansıyan usulsüzlükleri incelemek istediklerini belirten HDP'li Meclis üyeleri "Meclis tatilde" denilerek engellenmiştir.

* Toplantıya katılmak için Sur Belediyesi’ne giden meclis üyelerine, kanunda karşılığı olmamasına rağmen Belediye Kanunu’nun 31 ile 674 sayılı KHK’nin 38’inci maddesi gerekçe gösterilerek görev ve yetkililerinin olmadığına dair yazı iletilmiştir.

* Kayyım yönetimindeki Ergani Belediyesi’nin HDP’li Meclis üyeleri, temmuz ayı Meclis Toplantısı’na katılmak için gittikleri belediyede kilitli kapıyla karşılaşmıştır. Yine Ergani’de, meclis üyelerine tebligat yolu giden belgede “Kayyım geldiğinden göreviniz bitmiştir” yazısı yer almıştır.

* Meclis üyeleri görevden alınıp, yerine kayyım atanan Cizre Belediye eş başkanı ve belediye meclis üyelerinin ardından, İkiköprü Belde Belediyesi eş başkanları ve belediye meclis üyelerine de AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın katılacağı serginin davetiyesi gönderilmiştir.

* Bağlar Belediyesi’nde HDP'li 12 meclis üyesisinin yerine atanan kayyımlar AKP'ye geçti. Belediye Başkan Yardımcısı Muhammet Akar'ın daha önce 185 TL olarak belirlenen maaşı, yapılan ilk toplantıda yüzde 5 bin 845 oranında zam yapılarak 11 bin TL’ye çıkarılmıştır.

* Derik Belediyesi kayyımı, HDP'li meclis üyelerinin aylık toplantıların yapılmamasına ilişkin verdikleri dilekçeye, “Meclis çalışabilir duruma gelinceye veya yeni meclis seçimi yapılıncaya kadar meclis görevi encümen memur üyeler tarafından yürütülecek” yanıtı vermiştir.

Venedik Komisyonu Kayyım Kararı!

Hukukun, hukuk eli ile bitirildiği bu ortamda önemli bir gelişme yaşandı. Avrupa Konseyi'nin Venedik Komisyonu hukuk uzmanları; Kürt illerinden seçilmiş adaylar ve belediye başkanları hakkında Türkiye'nin verdiği kararlara ilişkin Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi'nden gelen talep üzerine 20 sayfalık bir görüş belirtti. Bu önemli görüşü 19 Haziran günü açıklandı. İlgili görüşte, Türkiye'nin 31 Mart seçimlerinde başarılı olmuş bazı adaylara belediye başkanlığı mazbatasını vermediği; Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarını ise görevlerinden alarak yerlerine "kayyım" olarak o illerin valileri atadığına işaret edildi.

Şubat ayında Türkiye'ye yapılan bir heyet ziyaretinden sonra hazırlanan Venedik komisyonu görüşünde; hem 11 Nisan 2019 tarihli Yüksek Seçim Kurulu kararının hem de İçişleri Bakanlığının 19 Ağustos 2019 tarihli seçilmiş adayların ve belediye başkanlarının görevden alınması kararının, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürürlüğe sokulan OHAL kapsamında yapılan düzenlemelerle bağlantılı olduğuna dikkat çekildi.

Raporda YSK kararının da Kayyım atamalarının da OHAL düzenlemeleriyle yapıldığı, OHAL’in resmi olarak sona erdiği ama rejim haline getirildiği, 6 Mazbatası alınan HDP’li belediye başkanlarının derhal görevlerine iade edilmesi gerektiği vurgulandı.

Venedik Komisyonu, önerilerini ise şu şekilde sıraladı:

* Bir adayın kamu hizmetinden yasaklanması nedeniyle uygun bulunmaması için hakkında ciddi bir suçtan dolayı mahkeme tarafından kesin bir cezai mahkumiyet kararı olması gerektiği ve aynı zamanda bir kişinin adaylık için uygun olmadığının seçimlerden önce belirlenmesi gerektiğini açıkça belirtin.

* Diyarbakır, Erzurum, Kars ve Van ilçe belediyelerinde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde en yüksek oyu alan ancak 11 Nisan 2019 tarihli Yüksek Seçim Kurulu kararı ile belediye başkanlığı mazbatası verilmeyen 6 belediye başkan adayının seçimi kazandığını kabul edin.

* İçişleri Bakanlığı'nın 19 Ağustos 2019 tarihli kararı ile askıya alınan üç büyükşehrin yani Diyarbakır, Mardin ve Van'ın belediye başkanlarını görevlerine iade edin veya ilgili belediye meclislerinin yeni bir belediye başkanı seçmesine olanak vermek veya ilgili seçim bölgelerinde tekrar seçim yapmak gibi seçmenlerin iradesine uygun alternatif bir çözümleri uygulayın.

* İlk kez 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlüğe giren ve Kasım 2016'da Meclis tarafından onaylanan Belediye Kanunun 45. maddesinin 1.fıkrasındaki değişiklikleri yürürlükten kaldırın."

Bu açıklanan rapor ve önerilerden sonra Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Kongresi de açıklama yaparak, “Venedik Komisyonun taleplerine katılıyoruz: YSK darbesi iptal edilsin, başkanlar göreve iade edilsin” derken, AKYY Kongre Başkanı Anders Knape “Kayyım seçmene hakaret, demokrasiye tehdittir” açıklamasında bulundu.  

Kayyım Rejiminin Büyük Korkusu: Kadınlar ve Kadın Kazanımları

Hatırlanacağı üzere, 31 Mart seçimlerinde 1389 belediye başkanının belirlendiği seçimin sonucuna göre, seçilen kadın başkan sayısı 45 idi. 45 kadın başkandan 24’ü HDP’li başkanlarından oluşuyordu. Fakat HDP, kazandığı 65 belediyesi için de eş başkanlık politikası sayesinde, 65 kadın belediye başkanı sistemini oturtan tek partidir. Yani HDP Türkiye’de yüzde 53,5 kadın başkanı oranı ile siyasette kadın temsiliyeti açısından çok önemli bir noktadadır. Tutuklu seçilmişlerimizin çoğunluğunun kadın olması bu açıdan şaşırtıcı olmamıştır. Özellikle ‘mor çizgi’ olarak kabul edilen Eş Başkanlık Sistemi’ne yargı ve kara propaganda yolu ile saldırılar düzenlenmekte, bilinçli olarak kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. Bu saldırılar bu yıl içinde tavan yapmış durumdadır. 19 Ağustos’ta yapılan kayyım darbesinde de AKP-MHP ittifakının gerekçe gösterdiği noktalardan biri Eş Başkanlık kurumudur. Bu nokta sonraki tüm kayyım atamalarında kendini gösterdi. Eş Başkanlık kurumunun hedef alınmasının en büyük nedeni, eşit temsiliyet hakkını tanımayan, onu reddeden erkek egemen siyasetteki ısrardır.

Bu noktada parti olarak siyasetimizin esas mekanizmalarından birisi olarak uyguladığımız ve savunduğumuz Eş Başkanlık modeli, eşit temsil ilkemizin en açık tezahürlerinden birisidir. TBMM’de grubu bulunan partiler arasında da Genel Başkanlık düzeyinde “Eş Başkanlık” modelini uygulayan tek parti HDP’dir. Verilen uzun mücadeleler neticesinde Eş Başkanlık modeli, sadece parti genel başkanlığı düzeyinde ilgili yasalarca güvence altına alınmış, ancak partilerin il-ilçe örgütleri ve belediye başkanlıkları düzeyinde ise henüz yasal güvenceye alınmamış meşru bir örgütlenme biçimidir. Eş Başkanlık, Türkiye’de henüz tam olarak bütün düzeylerde yasal güvenceye kavuşturulmamış olmasına karşın, kadınların siyasette hakça ve doğru temsili noktasında HDP olarak il ve ilçe örgütlerimizde ve belediye başkanlıklarımız düzeyinde fiilen uyguladığımız başarılı ve ilerici bir modelidir. Partimiz siyasette kadın temsiliyetini yüzeysel yaklaşımlarla sadece başkanlıklar düzeyinde ele almaz. TBMM’de grubu bulunan partiler içerisinde kadın milletvekili oranı en yüksek parti HDP’dir. Eril iktidar zihniyetinin en büyük temsilcilerinden birisi olan AKP iktidarının belediyelerimizde uyguladığımız Eş Başkanlık modelini gerek ülke gerekse dünya kamuoyuna kriminal bir vakıa olarak propaganda etmesi, görevden uzaklaştırılan belediye eş başkanlarımıza açılan soruşturmalarda bu modelimizin bir “suç” olarak addedilmesi gayrı hukukidir, gayrı meşrudur, toplum gerçekliğine kökten aykırıdır. HDP yerel seçimler sürecinde belediyeleri yönetmeye talip olurken, halktan destek isterken aday belirlemeden aday tanıtımlarına, her türlü seçim materyalinden seçim kampanyamızın tamamına kadar “Eş Başkanlık” modelimizi, eş başkanlarımızı tanıtmış ve halkın yüksek desteğini böyle kazanmıştır. Eş Başkanlık sistemi, kadın mücadelesinin geldiği aşamanın toplumsal adıdır.

Bu çerçevede, geçen bir yıllık süre zarfında,

* Kayyım rejiminin yeniden tesisi ile birlikte 47 Belediyemizde bulunan kadın müdürlükleri pasifize edilip ya da kapatılmıştır. Kadın müdürlükleri bünyelerinden aynı zamanda alt birimler olarak ekonomi, şiddetle mücadele ve eğitim birimleri bulunmaktadır. Tüm bunlar da devre dışı kalmıştır.

* Kayyımlar, yerel yönetimlerde kadın temsiliyetini mümkün kılan tüm düzeni alaşağı etmiş, kadını söz ve karar süreçlerinden dışlayarak, eril yapılanmasını, cinsiyetçiliği derinleştirmeyi kendilerine birincil görev bilmişlerdir. Belediye kadın meclisleri, kadın kurulları, kadın koordinasyonları şeklinde oluşturan bu sistem, kadınların yerel yönetimlerde karar süreçlerinde etkin dahil edilmesi için kadın seçilmiş ve kadın çalışanlarından oluşan ağlardır. Kayyımlar bu birim ve organları pasifize edip dağıtmış, erkek ve devletçi egemen sistemi dayatmıştır.

* Kadının üretim sürecine dahil olması, kendi ekonomik özgürlüğünü elde etmesi, ekonomisinin oluşturulması ve güçlendirilmesine yönelik belediyeler bünyesinde yapılan kadın ekonomi çalışmaları kadınlar için kendi topraklarında üretim alanları oluşturuldu. Kayyım atanan tüm belediyelerimizde, Kadın Ekonomisini Güçlendirme, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Mesleki Eğitim Şube Müdürlükleri ve kadın danışma merkezlerinde çalışan (psikolog, sosyolog, öğretmen, büro görevlisi meslek elemanı) kadınların yerleri değiştirilmiştir. Büyük çoğunluğu park bahçeler ve temizlik işlerinde görevlendirilmiştir. Kayyımlar, aleni bir şekilde kadın merkezi çalışanlarını tehdit olarak görmüş ve bunu ifade etmekten çekinmemişlerdir.

* Toplu sözleşmelerde yer alan; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele ve Dayanışma günü, çalışan kadınlar için idari izin ve tüm kadınlar için ücretsiz ulaşım. Çalışanlarla yapılan toplu sözleşmelere “kadın özgürlükçü yaşam” başlıkları ve belediyelerdeki erkek personellerin eşlerine şiddet uygulaması halinde maaşın kadına verilmesi kararları kayyımlar tarafından yok sayılmıştır.

Kadın Kurumlarına Karşı Dinmeyen Düşmanlık!

31 Mart seçimleri sonrası devraldığımız tüm belediyelerde hızlı bir şekilde kadın kazanımlarına dönük yıkımı tespit edip, yeniden ve daha güçlü inşa çalışmalarına başladık. Bunun için çalıştaylar ve eğitim seminerleri üzerinden yoğun tartışmalar yapılmış, kurumların yeniden açılması ve çalışma takvimi oluşturulmuştur. Bu kurumlar, toplum açısından can damarını işaret ettiği için en hızlı kayyım şiddetine de maruz kalan yerler olmuştur. Geçen bir yıllık süre içinde kısa tablo şu şekildedir.

* 19 Ağustos tarihinde kayyım atanmasıyla Mardin Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Gençlik Daire Başkanı açığa alınmıştır. Yüksek disipline sevk edilen kadın daire başkanı yüksek disiplin kararıyla memurluktan men edilmiştir. Akabinde Kadın ve Gençlik Daire Başkanı olarak göreve bir erkek müdür getirilmiştir. Mardin büyükşehir Belediyesi Alo Şiddet Hattı kayyımdan sonra kapatılmıştır.

Kayyımla beraber Mardin Büyükşehir Belediyesinde birçok kadın mobbinge maruz kalmış ve işten çıkarılmakla tehdit edilmiştir. Sözleşmeli birçok çalışanın işine son verilmiştir. Birçok çalışanın yeri ise değiştirilmiştir. Kadın Semt Pazarının kurulması için yapılan çalışmalar durdurulmuştur.

* Van'ın Erciş Belediyesi Kadın Politikalar Müdürlüğü bünyesinde faaliyet yürüten Kadın Yaşam Merkezi kayyım tarafından kapatılmıştır.

* Umut Kadın Atölyesi ve SELİS Kadın Danışma Merkezini de bünyesinde bulunduran Batman Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğüne kayyım tarafından bir erkek atanmıştır. Toplumun yoğun baskısı sonucu erkek müdür görevden alınmıştır. Her iki merkezde de kadına dair hiçbir çalışma yürütülmemektedir. Selis Kadın Merkezi ve Umut Kadın Atölyesinde görevli olan psikolog, sosyolog ve meslek elamanı kadınlar park bahçeler ve temizlik işlerinde görevlendirilmiştir. Her iki merkezde pasifize edilmiştir

* Siirt Belediyesi bünyesinde açılan Berfin Kadın Danışmanlık merkezi ve kadın yaşam merkezi kayyım tarafından pasifize edilmiş kadın çalışanların görev yerleri değiştirilmiştir.

* Siirt Belediyesi tarafından kadınlar tarafından organik tarıma ilişkin çalışmalar kapsamında belediyenin 20 dönümlük arazisi ekilmiştir. Atanan kayyım çalışmayı kendi çalışması olarak göstermiş ve bunu basınla paylaşmıştır.

* Van Özalp Belediyesine kayyım atandıktan sonra belediye bünyesinde kadınların istihdamı amacı ile kurulan iki seranın çalışmalarının tamamı durdurulmuştur. Yine belediye bünyesinde açılan Çilkezî (Kırkörük) Kadın Kültür Merkezi kayyım tarafından kapatılmıştır.

* Van Muradiye Belediyesi bünyesinde kurulan Ayşe Şan Kadın Kütüphanesi ve Konukevi kayyım tarafından tabelası indirilerek kapatılmıştır.

* Sur Kadın Danışmanlık Merkezi, 20 Kasım 2019’da Amîda Jîn Kadın Danışmanlık Merkezi adıyla yeniden açılmıştı. Sur Belediyesine atanan kayyımla beraber merkez işlevsiz hale getirilip kahvehaneye çevirildi.

* Bismil Belediyesinde resmi olarak kooperatifleşme arifesinde bulunan Kadın Kooperatifi çalışmaları belediyeye kayyım atandıktan sonra durdurulmuştur.

* Baykan Belediyesi tarafından kurulan kadın kooperatifinin çalışmaları kayyımdan kaynaklı durdu.

* Erzurum Karayazı Belediyesi Kadın Dinlenme evi kayyım tarafından işlevsiz hale getirilmiştir.

* Diyarbakır Kocaköy Belediyesi tarafından açılan Kadın Dinlenme Evi kayyım tarafından kapatılmıştır.

* Diyarbakır Ergani Belediyesi’nin açtığı emzirme odaları, gelen kayyım tarafından kapatıldı.

ODAK: 3 MEKÂN, 3 ÖRNEK!

Kayyım Tam Olarak Nedir?

Kayyım ve uygulamaları konusunda, geçen 1 yıl içinde gerek yeni yapılan gerekse de yeni ortaya çıkan gerçekler ışığında, üç ayrı sahaya odaklanmak istiyoruz. Özellikle Mardin, son derece öğretici olmuştur devlet/iktidarın kayyım politikası ile neyi amaçladığı. Aynı şekilde neden bu politikanın çöktüğünü de açıkça deklare etmektedir. Devlet bununla yüzleşmekten kaçınsa da varılan nokta her açıdan ‘kapasiteyi’ aşmış durumdadır. Mardin’e paralel, Sur ve Yüksekova üzerinden de bu rejimin ahlaksız ve kontrolsüz boyutlarına değinmek istiyoruz.

Mardin Büyükşehir Belediyesi Örneği: Türkiye Tarihinin En Büyük Şehir Soygunu!

Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde son iki aydır ortaya çıkan bulgu, belge ve kayyım pratiklerine bakıldığında, Türkiye tarihinin en büyük şehir soygunu ile karşılaşıyoruz. Kentin satılığa çıkarıldığı, mezarlığın dahi imara açıldığı, yolsuzluğun sıradan günlük bir iş haline geldiği, fuhuş şebekesinin belediyede kurulduğu ve sadece belediyeye ait değil, şehrin tümüne dair ne varsa yerle bir edilip paraya dönüştürülerek rüşvet, şantaj ve gelir olarak kullanıldığı, tüm bunları yapan kişinin de kentin Valisi Mustafa Yaman olduğu netleşmiş durumda. Ortaya çıkan veriler, ardı ardına gelen tutuklamalar, görevden almalar insanın nutkunu tutacak cinsten hakikatlerin ve elbette tam olarak ‘kayyımın’ ne olduğunu en iyi özetleyen şeylerdir. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin ilk dönem kayyımı olan Vali Yaman’a dair pek çok belge yayınlamış, işe aldığı yakın akrabaları ve oluşturduğu ekibin yaptığı hukuk tanımaz, hak bilmez haksızlıklarına, yolsuzluk ve rüşvet işlerine dair açıklamalar yapmış, belgeler sunmuştuk fakat hepsi reddedilmiş, üstüne üstlük bahsi geçen birim/kişiler ödüllendirilmiş, 31 Mart sonrası görevden alınanlar tekrar görevlerine iade edilmiş ve eski kayyım yeniden görevinin başına geçerek kaldığı yerden devam etmişti pis işlerine!

Burada bir parantez açıp, özellikle Mardin’de neler olup bittiğine değinmek istiyoruz. Ama önce gerekli bir hatırlatmayı yeniden yaparak!

"Kayyum Dönemindeki Belediyecilik hizmetleri bir sistem olarak ele alınabilir. Merkezi hükümetin temsilcisi olan valinin yerel yönetimin de başı olacağı bir sistemin oluşturulması ile ilgili çalışmaların gerek ilgili bakanlık temsilcilerinden oluşan bir komisyon marifeti ile gerekse üniversiteler tarafından oluşturulan komisyon tarafından yapılmasının uygun olacağı. Bu kapsamda; demokratik katılımı sağlamak ve karar süreçlerini oluşturmak adına; belediye meclisinin seçimle gelmesi ama başkanın cumhurbaşkanı tarafından atanması hususu özellikle milli güvenliğimizin tehlikeye girdiği şehirlerde uygulanmasının daha yönetilebilir kentlerin oluşacağı şeklinde müfettişliğimizce değerlendirilmektedir.”

Yukarıdaki satırlar İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerinin geçtiğimiz 2019 Eylül ayında açıklanan Mardin Büyükşehir Belediyesi raporundan. Mülkiye Müfettişleri tarafından, Kasım 2016 ile Mart 2019 yılları arasında kayyım yönetiminde olan Mardin Büyükşehir Belediyesi'nin yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvetle anılan icraatlarına ilişkin hazırlanan bu rapor, sonuç olarak kayyım modelini överken; "güvenlik zafiyeti" olacak kentlerde belediye başkanının Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını "uygun olacağı" şeklinde görüş bildiriyor. Mardin’de kayyım dönemindeki ihlalleri araştırmak üzere giden müfettişlerin; rapor, belge ve

tanıklarla ispatlanmış yüzlerce usulsüzlüğü görmek yerine, ortaya ‘kayyım güzelleme raporu” çıkarmaları elbette sürpriz değil. Dönemin kayyımından da övgü ile bahsedilen bu raporda, kayyımın "geliştirdiği strateji ile merkezi idare ve yerel yönetim anlayışını birleştirip iyi bir model oluşturduğu görülmüştür" denilerek, adına da "Kayyumlukta Mardin Modeli" verilebileceği belirtiliyor. Ayrıca bu kayyım modelinin her tarafta uygulanması da öneriliyor.

Bu güzellemenin nasıl ve niye yapıldığı, kayyım vali tarafından ne kadar rüşvetle yazılanların değiştirildiği, hangi tehditlerle tersyüz edildiği de elbet çok geçmeden ortaya çıkacağına olan inancımız tamdır. Çünkü ‘kayyım modeline’ örnek gösterilen Mardin, gerçekten de tarihte olabilecek en iyi örnek olmuş durumda, fakat tersten!

Bilindiği üzere, 19 Ağustos 2019’da MBB’e kayyım atandı. Mardin Valisi Mustafa Yaman’ın tekrar kayyım olarak atanması ile birlikte belediye binası çok sayıda zırhlı araç ve TOMA ile abluka altına alınıp, belediye binasına giriş çıkışlara da izin verilmediği bildirildi. Belediye binasında tüm odalarda aramaların yapıldığı belirtildi. Belediye binasının etrafında 31 Mart seçimlerinin ardından kaldırılan polis bariyerleri de yeniden konulmaya başlandı.

1,3 Milyar TL üzeri borçla geri alınan belediyenin eş başkanı Ahmet Türk, ilk verdiği tepkide “Halkın iradesini tanımıyorlar buna da ‘demokrasi’ diyorlar. Yaşananlar kanunsuzluk ve hukuksuzluktan başka bir şey değildir” dedi.

Kayyım atanması sonrası Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin resmi Twitter hesabından kayyım olarak atanan Vali Mustafa Yaman ile AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yer aldığı bir fotoğraf, “Mardinimiz İçin İş Başındayız” mesajıyla paylaşıldı. Meğerse bambaşka işler için iş başındaymış, ne olduğu ise 1 yıl kadar sonra patlak verecekti. Gün içinde ziyaretçi kabulüne de başlayan kayyım Yaman, sosyal medya hesabından ziyaretçilerin fotoğraflarını paylaşmayı da ihmal etmedi. Yaman'ın ilk ziyaretçileri, önceki kayyum döneminde adları yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıklara anılan isimler oldu. Hakkında iç soruşturma başlatılan kayyum döneminde 620 milyon TL borçlandırılan Mardin Su ve Kanalizasyon İdaresi (MARSU) Genel Müdürü Eşref Dağdelen, MARSU Genel Müdür Yardımcısı Sadullah Turgut ve MARSU'nun daire başkanları fotoğraflarda yer aldı.

MBB’ne ikinci kez kayyım olarak atanan Mustafa Yaman’ın yeğeni Yunus Emre Akça, kayyımla birlikte yeniden döndüğü belediyeden hakaret içerikli paylaşımlarda bulundu. Akça, “Çakalların devri sona erdi, şimdi yiğitlerin zamanı”, “Devlet atını da iyi tanır, itini de iyi tanır. Zamanı geldiğinde atı nallamasını, itini bağlamasını iyi bilir” şeklindeki paylaşımlarıyla yerine kayyım atanan Ahmet Türk’e hakaretlerde bulundu. Sadece yeğeni değil, önceki dönemde adları her türlü hırsızlık ve pis işlere bulaşanlar geri dönüş mesajı atarak hakaretlerde bulundular. Tüm bu söylenenlerin ortak özelliği kendini devlet zırhına yaslayan, milliyetçi ve şoven söylemlerden müteşekkil olmalarıdır. Tüm yapılanların ‘vatan aşkı’ ve ‘terörle mücadele’ kılıfı altında sunulması, kayyım pratiklerinde öğrenilmiş bir momente işaret eder.

Vali Yaman’ın önceki dönem kayyım pratiğinin özeti: Borç, usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve tacizdir. Kısaca birkaç durumu hatırlatmak gerekirse,

* Vali Yaman’ın görev yaptığı süre içinde kamuoyuna yansıyan en önemli olaylardan biri Mardin Valiliği ve Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde “Protokol Memuru” olarak görev yapan ve Yaman’ın danışmanlığını da yapan Bülent Erdolu’nun “Fatura komisyonu” adı altında belediyenin araç kiraladığı firmadan rüşvet aldığının belgeleriyle ortaya çıkması oldu. Erdolu’nun rüşvet belgelerinin ardından çok konuşulacak faturalarına da ulaşıldı. Faturalara göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinde 430 TL'ye kiralanan araç, İçişleri Bakanı Soylu’nun ziyaretinde 1.100 TL'ye kiralandı. Erdolu, en fazla rüşveti ise Erdoğan’ın ziyaretinde aldı.

* Yaman’ın kayyım olarak görev yaptığı dönemde belediye çalışanlarının tacize maruz kaldıkları ve çalışanların fuhşa zorlandıkları da ortaya çıktı. Yaman tarafından belediyeye bağlı Kent AŞ.de müdür olarak görevlendirilen polis memuru Ercan Uysaler’in kadın çalışan D.S.yi fuhşa zorladığı ses kayıtları ile ortaya çıkarken, Uysaler hakkında yapılan suç duyurusu sonrası dava açıldı.

* Yaman’ın kayyım olarak görev yaptığı dönem Gençlik Merkezi’nde müdür olarak görevlendirilen Burak Bahadır Tuzlu, belediyeye ait 5 adet yamaç paraşütünü yanında götürmüş, belediyenin tüm ısrarına rağmen getirmemişti. Yine kayyum atanmasının ardından MARSU’daki personel kadrosu polis ve asker eşleri ile doldurulmuş, MARSU elektrik borcunu ödeyemez hale getirilmişti.

Mardin’de kayyımlara yönelik direniş kesintisiz olarak sürerken, ilk haftadan sonra eylemler yasaklandı. Kayyım 187 çalışanı işten çıkardı, Kadın ve Gençlik Daire Başkanı olan Gülizar İpek, kayyım politikalarına itiraz ettiği için devlet memurluğundan çıkarıldı. Çalışan kadınlara mobing uygulandı. Valiliğin kararları kanun olarak gösterilip uyuması istendi, uymayanlar gözaltına alındı. Basın çalışanları bu süreçte özellikle hedef yapılarak haber takiplerine izin verilmedi.

Ağustos ayının sonlarına doğru kayyım Yaman’ın yolsuzluklarına dair ilk önemli belgelerden biri olan ‘hediyelikler’ açıklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu'nun da aralarında bulunduğu siyasilere verilen 600 bin TL'lik hediyelere ilişkin açıklama yapan kayyım yönetimindeki MBB, hediyelerin “devlet büyükleri” ile gelen heyetlere alındığını savundu. Hediyelere ilişkin yapılan açıklamadaki “terör vurgusu” ise dikkat çekti. Açıklamada, “Terörle Mücadele gelinen son noktada güven ve huzur ortamı sağlanmıştır. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu ilimizde yapılan terörle mücadele ve operasyonlar ile huzur sağlanan ve vatandaşlarımızın yüzünün güldüğü ortamda esnaf ziyaretleri yaparak vatandaşlarımız ve esnaflarımızla bir arya gelmiştir. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun yaptığı bir esnaf ziyaretinin kullanılması ahlaksızlıktır” denildi. Soylu ise yaptığı açıklamada “Biz mütevazı insanlarız. Bizim öyle abartılı masrafımız olmaz. Benim böyle bir hediye almam asla söz konusu değil” dedi. Oysa hediyelerin Fırat Silver adlı bir dükkândan alındığı ortaya çıkmış, faturalar da kamuoyu ile paylaşılmıştı. Durum bakanın söylediğinin aksine, pek de mütevazi değildi! Daha önce de Süleyman Soylu ve heyetine (3800 kişiye) vermiş olduğu yemeğin maliyeti 266 bin 760 TL olduğu belgelenmişti.

28 Ağustos 2019 günü, sıcak gelişmelerin içinde Ahmet Türk “utanıyorum” dediği bazı kayyım icraatlarını halkla paylaştı. Veri ve tarihleri ile verilen detaylar, kayyımın Mardin’de yaptıkları ve yapacaklarına dair önemli kanıtlar teşkil ediyordu.6 Aynı şekilde ortaya çıkan bir başka detay ise proje birimine dairdi! MBB’nin kayyım yönetiminde olduğu 2018-2019 yılları arasında Proje ve Uygulama Şube Müdürü Mustafa Alp’in kardeşleriyle birlikte kurduğu firmaya toplam değeri 6 milyon olan 10 ihale verdiği ortaya çıktı.7 İhaleye fesat karıştırdığı belgelenen ve görevine son verilen Füsun Karaboğa ise, kayyım tarafından yeniden Çevre Koruma Daire Başkanlığı’na getirildi. İhaleye fesat karıştırılması ile ilgili HDP'nin mecliste dile getirdiği sorulara İçişleri Bakanı Süleyman Soylu cevap vermemişti.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde kayyım protestoları sürerken, kayyım Yaman ve usulsüzlükleri de dinmek bilmedi. Her gün yeni bir şey öğrendi kamuoyu!

* Derik ve Mazıdağı ilçelerinin cenaze araçlarına el koyduğunu.

* 52 milyon 453 bin 738 TL değerinde usulsüzlüğe konu olan 10 ihalede ismi geçen ve hakkında inceleme başlatılan Sinan Yıldırım’ı, belediye iştiraki Kent A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak görevlendirdiğini,

* 2 milyon 529 bin 300 TL’lik hayali bir ihale yaptığını ve bu durumun, kayyım faaliyetlerine dair yapılan paylaşımlar ve ihale kayıtlarıyla belgelendiğini,

* Yaman’ın kayyım olarak atanmasının ardından, 5393 Sayılı Belediye Kanunu'na aykırı çok sayıda "Meclis Toplantısı" yaptığı, toplantıların birinde, İl Müftülüğü’nün daha önce üzerine kaçak yapı inşa ettiği arsa tahsisi yapıldığını,

* Maksimum 400 kişinin konaklayabileceği bir otelde aynı gece bin 271 kişi için ödeme yaptığını, belediyeye kesilen 721366 numaralı faturaya göre 16 Ekim 2018 tarihinde otelde 721 kişi ağırlandığı, söz konusu her bir kişi için otele 157,41 TL oda ücreti, porsiyonu 63,56 TL karşılığında 936 porsiyon yemek ücreti ödendi. Sadece bu fatura için otele yapılan ödeme KDV ile birlikte 192 bin 770,75 TL'yi bulduğunu,

* Kent AŞ.’nin başına yeğeni Yunus Emre Akça’yı getirdiğini, İzmir’de yaşayan Mercan A.’nın ise, “homeofis” çalışarak, belediyeden maaşa bağlandığını öğrendi…

Kayyım Mustafa Yaman’ın ortaya çıkan kirli çarşafları sadece bunlar değildi elbet. Devam edecek olursak;

* Kayyım süresince kimi dairelerin başına getirilen kişilerin açtığı davada mahkeme HDP'li yönetimi haklı buldu. Ancak belediyeye atanan kayyım, usulsüzlük ve yolsuzlukları belgelenen isimleri daha fazla yetkilendirdi.

* Kanunu delmek için 5 parçaya böldüğü ihaleyle “Kentsel Sit Alanı” kapsamında olan tarihi caddeyi bozacak şekilde ışıklandırdı.

* “Propaganda” aracı olarak kullanılan ve 2,5 milyon TL’ye yaptırdığı dikey bahçe bakımsızlıktan kurudu.

* Sürekli suya zam yaptı, yetmedi ‘gizli zam’ yaptı.

Kayyım Yaman’ın vazgeçmediği şeylerden biri de düzenli olarak yaptığı taşınmazların satışı konusudur. Belediye borçlanması artıkça taşınmazların satışı da arttığı görülüyor. Son dönemlerde özellikle sıklaşan taşınmazların satışı, tüm açılan karşı dava ve itirazlara rağmen durmak bilmeden politik bir saikle sürdürülüyor ve bir kentin satılığa çıkarılması noktasına geliyor! Detaylandıracak olursak:

* Daha önce 2 defa ihaleye çıkardığı ancak alıcı bulamadığı 5 Milyon TL değerindeki taşınmazı bir kez daha satılığa çıkardı.

* Mayıs 2020’de 18 taşınmazı 18 milyon TL muhayyen bedelle satılığa çıkardı. Belediye Meclisi'nin HDP Grup Sözcüsü Mehmet Ali Amak, “Belediyeyi borç batağına sokan kayyım adeta Mardin’i satılığa çıkardı” tepkisinde bulundu.

* Bu 18 taşınmazın ardından 12 belediye taşınmazını daha satışa çıkardı. "Kayyım Mardin'i satılığa çıkardı" diyen HDP'li seçilmişler, suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti.

* Bu da yetmemiş olacak ki, Kayyım yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin peş peşe satışa çıkardığı taşınmazlara itiraz eden TMMOB Mardin İKK, kayyımın satılığa çıkardığı taşınmazlar arasında okul, sağlık tesisi ve parklar için ayrılan alanların olduğunu açıkladı.

* Toplamda 30 taşınmazın ardından belediyeye ait tarihi Baranlar Konağı'nı da satışa çıkardı.

* Tüm bu taşınmazların satış politikasının ardından ise belediyenin, taşınmazları değerlerinin çok altında bir fiyatla satışa çıkardığı ve satışların gerçekleşmesi halinde en az 25 milyon TL kamu zararının oluşacağı ortaya çıktı.

* Taşınmazlara paralel olarak başka uygulamalar da devreye sokuldu. ‘Zorunlu bağış’ gibi… Mardin Büyükşehir Belediyesi 1 milyar TL’nin üzerindeki borcundan kaynaklı peş peşe "borçlanma" kararları aldı. Kayyım yönetiminin, müteahhitlere alacakları için "zorunlu bağış" şartı getirdiği ve buradan gelen parayı sisteme geçmediği belirtildi

İçeride talan ve rant savaşlarının sürdüğü Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne dair ‘sıkıntılı durumlar’ olduğunu ifade eden tek resmi şey ise 1922845 sayılı, 22.04.2019 tarihli Sayıştay Raporudur.

Sayıştay, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde kayyım döneminde milyonlarca TL tutarındaki ihalelerin kanuna aykırı olarak yapıldığını kaydetti. Belediyenin yerel seçimlere 19 gün kala 2 milyon TL bedelinde yaptığı araç kiralamanın da usulsüz olduğu ortaya çıktı. Hazırlanan raporda, belediyenin idare giderlerinin 2017-2018 döneminde kayyım atanmadan önceki döneme göre yüzde 24,84 oranında artış gösterdiği ifadelerine yer verildi. Sayıştay’ın en fazla artışın faiz ve komisyon giderleri olduğunu belirttiği raporda, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin faiz ve komisyon giderlerindeki artışın yüzde 155,52 oranında gerçekleştiğine yer verildi. Buna karşı belediye gelirlerindeki artış ise yüzde 19,29’da kaldı. Mal ve hizmet

alımlarında yapılan ihalelerin usule aykırı olduğu belirtilen Sayıştay raporunda, “Hizmet alımı, yapım işi, mal alımı” adı altında yapılan 16 ihaleye değinildi. Toplam maliyeti yaklaşık 38 milyon olan 16 ihaleye dair raporda, ihalelerin “pazarlık” usulüyle yapıldığına yer verildi.

Sayıştay raporunda, Mardin kayyımının çok tartışılan araç kiralamalarına da yer verildi. Raporda, 31 Mart 2019 seçimlerine 19 gün kala 12 Mart’ta yapılan yaklaşık 2 milyon 165 bin TL değerinde binek, arazi binek, kaptı kaçtı, panel ve pick-up tipi toplam 121 aracın, belediyenin ortağı olduğu Mardin Kent A.Ş.’den kiralandığına vurgu yapılarak, kiralama için “31.08.2018 tarihli ‘Araç Kiralama Hizmet Alımı’ protokolü ile kiralandığı, kiralanan araçlar için 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre herhangi bir ihaleye çıkılmadığı tespit edilmiştir. söz konusu işlerin Kamu İhale Kanunu’na göre ihaleye çıkılmaksızın, protokol yapılmak suretiyle belediye şirketlerine yaptırılması mümkün değildir” denildi.

Sayıştay denetiminde, Toplamda 8 başlıkta usulsüz işlemlerin tespit edildiğinin yer aldığı raporda doğalgaz çalışmaları, yol yapım işleri ve daha birçok konuda Sayıştay Başkanlığı’nca eksikler tespit edildi. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin kayyım yönetimi, bu raporun ortaya çıkardığı gerçekleri, usulsüz yaptığı işlerden bazılarını AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın kente yaptığı ziyaretler üzerinden savundu.

Her gün Mardin kayyımı ve kayyım yönetimindeki belediyeye dair bir skandal patlak verirken, Vali Yaman diğer taraftan da bürokratik gücünü devreye sokarak HDP'liler ve ona muhalefet edenleri yıpratmaya çalışıyordu. Ahmet Türk hakkında "eş başkanlık" soruşturması başlatıldı, kentteki tüm etkinlik ve eylemler keyfi izne bağlandı. Ayrıca kendi yakın kadrosunu da korumak-kollamak için her şeyi yapıyordu. Örneğin bir kadını fuhuşa zorlamaktan 11 yıl hapse mahkûm edilen ve 35 gün geçmesine rağmen halen tutuklanmayan Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımının Kent A.Ş. müdürü polis Ercan Uysaler hakkında verilen kararın gerekçesi açıklandı. Kayyım, mahkemeye Uysaler lehine yazı gönderdiği ortaya çıktı.

Kayyım Mustafa Yaman’ın merkeze çekilmesi ve sonrasında kopan tufan!

10 Haziran 2020 tarihinde Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımı Mustafa Yaman, CB Kararnamesi ile merkeze çekildi. Arkasında, belgeleriyle ortaya çıkan ve hesabı sorulmayan çok sayıda yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet belgesi bırakarak giden Yaman’ın ardından AKP’liler kurban keserek bu gidişi kutladı.

2019 yılının ilk 3 ayında yapmış olduğu 164 bin 550 TL’lik, kayyım olduğu dönemin tamamında ise toplamda 305 bin 206 TL’lik kuruyemiş harcaması nedeniyle kentte “Çerezci kayyım” olarak nitelendirilen Yaman, belediyeyi ve Mardin kentini borç batağında bırakarak gitti. Sadece Yaman, 6 milyon geliri olan belediye iştiraki Mardin Su ve Kanalizasyon İdaresi'ni (MARSU) 620 milyon TL borç altına soktu.

Özetle, rüşvet çarkı, hayali ihaleler, mezarlık ve park alanlarının imara açılması, fuhuş şebekesinin kurulması, taşınmazların satışı, işçi kıyımı bir tarafa yeğenlerini müdür yapması gibi pek çok başlık kendisinin ortaya çıkan devede kulak icraatlarıdır.

Fakat asıl deprem, kendisi merkeze çekilince yaşandı!

İç hesaplaşma başladı… Ve sırayla şu gelişmeler yaşandı!

* Kayyım Yaman’ın ardından belediyeside inceleme yapan müfettişler, çok sayıda üst düzey yönetici hakkında usulsüz işlemler ve yolsuzluk suçlamaları ile Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

* Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde müfettiş incelemesi başlatıldı. İncelemelerde çok sayıda belgenin kaybolduğu, kamera kayıtlarının ise silindiği tespit edildi. Kayyım Yaman’ın kentten ayrılmasının hemen arkasından ise İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilen 5 müfettiş belediyede incelemelere başladı. Yeni atanan valinin devam eden incelemelerin tamamlanmasının ardından kayyım olarak görevlendirilmesi beklenirken, belediyede yapılan incelemelerde müfettişleri şaşkına uğratan durumlarla karşılaşıldığı öğrenildi.

* Müfettiş incelmelerinde Belediyenin kayyım yönetiminde olduğu 10 aylık dönemde 470 milyon TL’nin üzerinde olan bütçesini tükettiği ve en az 200 Milyon TL daha borç yaptığı ortaya çıktı.

* Kayyım Mustafa Yaman’ın merkeze çekilmesinin ardından belediyedeki yeğeni Yunus Emre Akça görevden alındı. İzmir’de yaşayan ancak belediyeden maaş alan Mercan Aykal ise, istifa dilekçesi verdi.

* Mustafa Yaman'ın “manevi kızı” olarak ün salan Merve Erciyas ile rüşvet aldığı belgelenen Bülent Erdolu da açığa alındı.

* 5 Nisan 2019’da Genel Sekreter olarak atanan Abdullah Yenigün görevinden alındı. Yenigün’ün yerine Adana’da Vali Yardımcısı olarak görev yapan Murat Süzen atandı.

* MBB’ne bağlı Kent A.Ş.’de personel listeleri üzerinde oynama yapılarak belediyede çalışmayan 5 kişiye maaş ödendiği ortaya çıktı. Skandalda parmağı bulunan şirket yöneticisinin kendisine de fazla maaş ödendiği ortaya çıkarken, olayın üstü örtüldü. 19 Ağustos 2019’da ikinci kez kayyım olarak atanan Mustafa Yaman tarafından görevlendirilen bazı isimlerin, belediyenin muhasebe birimi tarafından hazırlanan personel listesine yaptıkları eklemelerle aslında belediyede çalışmayan kişilere 6 ay boyunca maaş ödenmiş.

* Kayyım Yaman’ın kanunu delerek 2 milyon TL'yi aşkın maliyetle tarihi Birinci Cadde’ye yaptırdığı ışıklandırmalar hakkında Mardin Barosu'nun başvurusu üzerine "dokuya aykırı" denilerek, kaldırılma kararı verildi.

* Kayyım yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi'nde incelemelerini tamamlayan müfettişler, çok sayıda üst yönetici hakkında usulsüzlük ve yolsuzluk nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Belediyede daire başkanları da görevden alındı. Karıştığı usulsüzlükleri belgelenen Kent AŞ. Yönetim Kurulu Başkanvekili Zeyni Teker de görevinden alındı. Teker'in yanı sıra görevden alınan bir diğer isim karıştığı usulsüzlükleri belgelen Kırsal Yollar Daire Başkanı Sinan Yıldırım. Bu isimlerin yanı sıra Mali Hizmetler Daire Başkanı Adnan Kaya ile Destek Hizmetler Daire Başkanı İbrahim Erkan'ın da görevlerinden alındı. Görevinden alınan son 3 isim usulsüzlük, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, kayırma ve benzeri birçok işlemle gündeme gelen Çevre Koruma Daire Başkanı Füsun Karaboğa, İtfaiye Daire Başkanı Hadi Çomaktekin ile Kadın ve Gençlik Hizmetleri Daire Başkanı Mehtap Bingül oldu.

* Mustafa Yaman’ın ekibinden 4 ismin daha görevden alınması ile toplam 14 kişinin isimleri milyonlarca TL ihale, yolsuzluk, rüşvet ve imar usulsüzlüklerine karıştı. Soruşturma kapsamında hakkında işlem başlatılanların sayısının 70’e ulaşacağı bilgisine ulaşılırken müfettiş incelemelerinde bugüne kadar kamuoyuna yansımamış onlarca usulsüzlüğe rastlandı.

* 28 Temmuz 2020 günü ise belediyeye operasyon yapıldı.

* Kayyım yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde isimleri yolsuzluk ve usulsüzlüğe karışan kişilere dönük başlatılan operasyonda çok sayıda üst düzey yönetici gözaltına alındı. DEDAŞ İl Müdürü ve müteahhitlerin de olduğu 10 kişi dün gözaltına alındı. Suçlamalar, yolsuzluk, rüşvet ve usulsüzlük üzerinden olduğu öğrenildi.

* Bu belediye operasyonu sonrası gözaltına alınan isimlerden önceki dönem Kent A.Ş. Müdürü ve halen Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) Mardin İl Müdürü olan Mehmet Bulut ile bir kısım iş insanı, emniyet işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Adliyeye sevk edilen Bulut ile birlikte Kırsal Yollar Daire Başkanı Sinan Yıldırım, belediyenin iş yaptığı firma yetkililerinden Mehmet Derviş Düzgören, Şeyhmus Demir ve Ahmet Acay tutuklanarak cezaevine gönderildi.

* 2 Ağustos 2020’de kayyım yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi'nde yapılan yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınanlardan tutuklananların sayısı 8’e çıkarken, Eski kayyımın yeğeni ve cinsel saldırı suçlusu Ercan Uysaler de tutuklandı.

 Bu soruşturma ve tutuklamalar devam ediyor. Bu tüyler ürpertici vurgun, talan ve rantsal gelişmelerden sonra görevden uzaklaştırılan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, kayyım yönetimindeki belediyeye dönük yolsuzluk operasyonunu “dünyada görülmemiş soygun” şeklinde yorumlayarak, “Kayyım modeli çöktü ve hezimete uğradı” diyerek yorumladı.

Bugün, Ağustos 2020, Mardin BB’nin borcu 1.8 Milyar TL’ye çıkmış durumdadır. Vali Mustafa Yaman’ın ismi ise “Mardin’den siliniyor”... Valiler kararnamesiyle merkeze çekilen ve adı yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılıkla anılan Mardin Valisi ve Kayyımı Mustafa Yaman’ın isminin verildiği Ortaokulu’n adı değiştirildi.

Sur Belediyesi Örneği!

31 Mart 2019 yerel seçimler sonrası %60 üzeri oy ile aldığımız Sur Belediyesi gerek sembolik gerek toplumsal ve psikolojik açıdan sonuçları en çok merak edilen yerlerdendi. Çünkü 2015 yılında başlayan ve kentleri top, tank ile yıkan savaşın en sert yaşandığı yerdi. İlçenin yarısı, tüm tarihi dokusu ile yerle bir edilmiş, en eski üç mahallesi tamamen düzleştirilmiş, nüfusu de zorla göç ettirilmişti. Bunlarla da yetinilmeyip, ilçe üzerinde özel savaş yoğunca yürütülerek ilçenin seçimlerde de hile yolu ile AKP’ye geçmesi arzulanmıştı. Halk tüm imkansızlıklara rağmen, büyük bir özveri ile sahip çıktığı Sur’un iradesini yine sahiplerine vermişti.

Sur belediyesi çalışmalarına çok hızlı başladı. Çok boyutlu inşa çalışmaları, ilk olarak çok dilli belediyecilik hizmeti ile hayat buldu. Halk sağlığı çalışmalarına da başlayan belediye, dönüştürülen gündelik yaşamın algoritmasını yeniden tesis etmek için tüm sokaklarda çalışmalar başlattı. İktidarın özellikle düşman kesildiği ‘tarihi doku’ tekrar gözden geçirilerek uygun yerlerde faaliyetler yürütüldü. Sur’un Toledo değil tekrardan Sur olmaya ihtiyacı var denilerek, yakmadan/yıkmadan onarma ve Sur’a dönüş için çalışmalar yürütüldü. Bırakılan borçlara rağmen, halk ile beraber direnen belediye hem medyanın hem de iktidarın karalamalarına inat Sur’un sokaklarını yeniden canlandırdı. Tiyatro, sinema, konserler ile başlatılan seferberlik, Sur’u yeniden canlı kıldı. Bu çabalar, kayyım tarafından kapatılan Amida Kadın Merkezi’nin, Amida Jin Kadın Danışmanlık Merkezi adıyla yeniden açılması ve kadın yaşam ormanının oluşturulması ile daha da anlam kazandı.

Sur belediyesi, kadın merkezini açtıktan hemen sonra saldırıya uğradı. 20 Aralık 2019 tarihinde kayyım atandı. Çok dilli hizmeti ve projeleriyle yerel yönetimlerde ilklere imza atan Sur Belediyesi'ne üçüncü kez kayyum atanmış oldu. Belediye Eşbaşkanı Filiz Buluttekin'in yerine, çok dilliliği ortadan kaldıran ve 152 milyon TL borç bırakan Sur Kaymakamı Abdullah Çiftçi tekrar atandı. Kayyım atanırken gözaltına alınan Sur Belediyesi Eşbaşkanı Filiz Buluttekin’in kafasına polislerce silah dayandı. Buluttekin, daha sonra eşi ve oğlunun yere yatırılıp, kafalarına silah dayandığını söyledi. Eşbaşkan Cemal Özdemir için ise dört ayrı yer basılmıştı. Sur’un eş başkanları tutuklandı ve Erzurum’a sürgün edildi.

Gizli tanığın 1,5 yıl önce söyledikleri üzerinden tutuklanan Buluttekin’e, partisi HDP’nin etkinliklerine kimin talimatı ile katıldığı ve valiliğin izin verdiği etkinliğe neden katıldığı gibi absürt sorular soruldu. Cemal Özdemir de 2017'de yapılan fotoğraf teşhisinde kendisi için “Ben bu şahsı tanımam” diyen gizli tanığın ifadeleri sonucu tutuklandı. Aylar sonra iki eş başkana 15 ve 36’şar yıl ceza istemi ile tahliye edildi.

Sur Belediyesi, bir önceki dönem kayyım tahribatına dönük çalışma yapmış ve kayyım rejiminin Sur’da neler yaptıklarını, 151 Milyon 743 bin 819 TL borcu nasıl bıraktıklarını, nasıl hiçleştirdiklerini kamuoyu ile Şubat 2020’de paylaştı. Bu dönem ortaya çıkan bulgular, basına da yansımış, meclise taşınmış ama ilgililer tarafından herhangi bir cevap verilmemiştir.

Ortaya çıkanlar ışığında, önemli başlıkları şöyle özetlemek mümkün:

* Kayyım yönetimindeki Sur Belediyesi, yetki sınırları içerisinde olmamasına rağmen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin korumak isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare’nin "çevre düzenlemesi" adı altında milyarlık ödemeler yaptı. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde korumaya çalıştığı o minarenin önünde kameralar kayıtta iken öldürüldü. Elçi’nin zarar görmemesini isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare, kayyım eliyle usulsüzlük ve yolsuzluğun aracı haline getirildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkisindeki tescilli yapılar arasında olmasına ve hiçbir yetkisi olmamasına rağmen kayyım yönetimindeki Sur Belediyesi, Dört Ayaklı Minare’nin Çevre Düzenlemesi için eski TL ile milyarlık kireç, çimento, poli karbon ve profil alımları yaptı. Alımlar Aras Gezi Turizm Seyahat Oto. İnş. San. Ltd. Şti. ile Ezel Sosyal Hiz. İnş. Gıda. Turz. Tic. ve San. Ltd. Şti. adlı iki şirket üzerinden yapıldı. Her iki şirket, kayyım yönetimleri döneminde belediyeden en fazla iş alan firmaların başında geliyor. Kesilen faturalara göre, Ezel Sosyal Hiz. İnş. Gıda. Turz. Tic. ve San. Ltd. Şti’ye 12.03.2018 tarihinde 9 bin torba kireç için 79. 119,00 TL, 7 bin torba çimento için 79.296.00 TL olmak üzere 158.415.00 TL ödendi.

* Sur'daki sokağa çıkma yasağı ardından "Sokak Sağlıklaştırma Projesi" kapsamında 57 milyon TL mal olduğu belirtilen Melik Ahmet Caddesi, "eksiklikleri giderilmediği" için 16 aydır teslim alınmadığı ortaya çıktı.

* Sur Belediyesi’ne atanan kayyum Bilal Özkan, Ankara Valiliği tarafından kendisine tahsis edilen Mercedes marka S500 zırhlı araç için belediye bütçesinden 110 bin lira değerinde 4 lastik aldığı ortaya çıktı.

* Kayyımlar eliyle 2 buçuk yıl içerisinde 151 milyon 743 bin 819 TL borç altına sokulan Sur Belediyesi, bu paranın önemli bir kısmını Sur Müftülüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne harcadı. Kayyımlar, her iki kuruma kamera, TV ve klima gibi hediyelerle 6 milyon 25 bin 169 TL değerinde harcama yaptı. Belediyeye ait kadın merkezleri, kadın kurumları, çocuk kreşleri kapatılıp, bu binalar kayyımlar tarafından İlçe Milli Eğitime, Müftülüğe, dini cemaatlere, Kaymakamlığa ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne devredildi. Böylece belediyeye ait hiçbir kurum ve merkez bırakılmadı. Özel ve kamu bankalarından yüklü miktarda kredi çeken kayyımlar, bu paranın önemli bir kısmını da devletin kurumları Sur Müftülüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve bağlı kurumlara harcadı.

* Sur Belediyesi’ne atanan kayyımların, belediyeyi kamu ve özel bankalara borçlandırarak elde ettikleri kaynakların bir bölümü Sur İlçe Emniyet ve İlçe Jandarma Komutanlığı’na gitti. Öyle ki İlçe Emniyet Müdürlüğü uygulama noktalarına alınan odunların parası bile belediyenin kasasından çıktı. Efrin’e yönelik ‘Zeytindalı’ harekâtına katılan özel hareket polisine bin adet powerbank alıp, 79.060,00 TL ödeme yapan kayyımlar, yine polis kontrol noktası için alınan konteynera 6.000,00 TL, İlçe Emniyet ve Jandarma Komutanlığı için yapılan maket trafik polis ve jandarma aracı için 11.941,00 TL’yi ödedi. Sur İlçe Emniyet Müdürlüğü polis kontrol noktalarına alınan odunların parasını bile kayyımlar karşıladı. Alınan odunlar için 22.811,00 TL ödeme yapıldı.

* 11 Kasım 2017’de başkanlık makamı için 200 kilogram çay, 400 kilogram çay şekeri ve meşrubat alımı için 21 bin 880 TL ödendikten, iki ay sonra alınan 200 kg çay, 500 kg şeker ve meşrubat için bu kez 33 bin 361 TL ödendi. Bu kadar çay ve şekerin iki ay içerisinde nasıl tüketildiği sorusunun yanıtı bir muamma.

* Kayyımların yanı sıra kente gelen Cumhurbaşkanı, bakanlar ve diğer devlet yöneticilerinin yiyip içtiklerinin faturaları da kayyım atanan belediyelerce karşılandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, kente yaptığı ziyarette kendisine ikram edilen yemek için 25 Ağustos 2017 tarihinde Arı Dünya Sağ. Hizmt. adlı şirkete 28 bin 350 TL ödendi. Erdoğan’ın Diyarbakır’a yaptığı iki ziyaretin Sur Belediyesi’ne toplam maliyeti ise 471 bin 133 TL oldu. Kayyımların 18 ay içerisinde yemek ve içeceklere ödediği miktar ise, tam 686 bin 331 TL.

* Sur Belediyesi’nde yaşanan talanın bir diğer ayağı ise, çeşitli fuar, gezi ve basın organlarına ödenen tanıtım giderleri. "Kayyımla gelen değişim" gibi başlıklarla sayfa ve ekranlarda yer verilen Sur Belediyesi, bu haber ve programlar için iktidar medyası yayınlarından Hürriyet’e 32 bin 450 TL, Sabah'a 29 bin 500 TL, bir devlet televizyonu olan TRT Kurdi’ye ise 46 bin 747 TL ödeme yaptı. Belediyenin katıldığı fuar, düzenlediği gezi ile verdiği reklamların toplam maliyeti 1 milyon 145 bin 165 TL.

* Sur Belediyesi’nde bir önceki kayyım döneminde yaptıkları 9 milyonluk yolsuzluk nedeniyle iş akitleri feshedilen 4 kişi, yeni kayyım tarafından tekrar işe alındı. İşe alınanlardan 2'si müdür vekilliğine atandı.

Yüksekova Belediyesi talan örneği!

Yıllardır su sorununun çözülmediği ve iki dönemdir kayyım tarafından yönetilen Yüksekova'da, halk günlük ihtiyaçlarını karşılamak için tanker ve bidonlarla su taşıyor. Yüksekova’nın su sorunu son iki dönemdir katlanarak korkunç bir hal almış bulunmaktadır. Atanan kayyımlar bu sorunu çözmek yerine daha da derinleştirerek halkı mağdur etmektedir. Birinci kayyım dönemi sonucu Aylık geliri 4 milyon TL olan Yüksekova Belediyesi’nin borcu 680 milyon TL idi. Sadece İller Bankası’ndan çekilen kredi 608 milyon TL’dir…

Bu kredi, İller Bankası’na ilçenin 500 bin nüfuslu olduğu ve belediyenin aylık su gelirinin 5 milyon TL lira olduğu ‘yalanı’ söylenerek alınmış. Oysa gerçek, ilçe 100 bin kadar nüfus ve su abone sayısı da 9 bindir.

Birinci Kayyım döneminde İller bankası müdürlüğü Belediyeler Yasası’nı ihlal etmiştir. Bir belediyenin gelirlerinin en fazla yüzde 40’ına el konabilir diyen yasa delinerek gelirlerin tamamına el konuldu. Bu borç ile Yüksekova 20 yıllık borç altına sokulmuş oldu.

İller Bankası’ndan alınan astronomik kredinin tamamlanmamış içme suyu izale hattı ve arıtma tesisi ile kanalizasyona harcandığı söylenmektedir. Oysa Yüksekova’da kanalizasyon sistemi hâlâ yoktur ve ne yazıktır ki insanlar fosseptik çukurları kazımaktadır.

2020 yılında Su hizmeti vermediği halde 50 ila 150 TL arasında aboneye fatura gönderen yeni kayyım belediyesi, yurttaşları canından bezdirmiş durumdadır. Halk doğal olarak soruyor: Bu açık bir cezalandırma mıdır?

Yüksekova’da içme suyu hattı konusunda ciddi sorunlar bulunmaktadır. Eski borular kanserojen asbest içerdiği için bunların yenilenmesi gerekirken, yenilenmiyor. Alınan yüklü krediyle tüm bu sorunlar çözeceğiz denmiş fakat bugün ortada ne para ne de su borusu bulunmaktadır

İki kayyım döneminde de kimse 1 cm bile kanalizasyon yapmadı. Erdoğan daha önce Yüksekova’da yaptığı bir konuşmasında ‘buranın altyapı ve su sorununu bizim hükümet üstleniyor’ demişti ama ilçe tam tersine cezalandırıldı. Peki, ilçeyi kökten kaldırıp yeniden kurmaya yetecek olan bu para nereye harcanmıştır?

Yüksekova’nın mevcut borcu 925 milyon TL’ye çıkmış durumdadır. Yani yeni kayyım, 1 yıl daha geçmeden 300 milyon TL üzeri borç yapmış durumdadır. Küçücük bir ilçede, hiçbir çalışmanın ve hizmetin olmadığı bu ilçede bu para nereye harcandı, harcanıyor?

BİR HALK DÜŞMANI REJİMİ OLARAK KAYYIMI ANLAMA REHBERİ!

Kayyımlar belediyeleri alır almaz, etrafa duvar örer ve tel dikerler. Bunun sebebi, güvenlik vs. değildir, içeride çalıp çırptıkları görülmesin diyedir. Aşağıda, on ayrı başlıkta on farklı içerik mevcut. Raporun tamamlayıcı ve önemli bir bölümü olarak yer almaktadır. Kayyımların çalışma tarzı, beklentilere cevapları ve söyledikleri, verdikleri demeçler, yaptıkları propagandalar ile gerçeklerin yarattığı uçuruma dair veriler eklenmiştir.

Diyarbakır’ın Kayyımının Korona Virüsü ile Örnek Mücadelesi!

Korona sürecinde D.Bakır kayyımı, virüsün bile aklına gelmeyen işler yaptı! Kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, koronavirüse karşı cami ve cemaatlere ait Kuran kurslarında dezenfekte çalışmaları başlatırken, Meryem Ana Kilisesi ile kentin tek cem evini es geçti.

Ama daha da önemlisi, tüm kentin sağlığını tehlikeye attı! Kayyım, sahte dezenfektan dağıtımı yaptı. Ürünleri taklit edilen firma suç duyurusunda bulununca, Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Mustafa Korkutan görevden alındı.

Tüm dünya virüs ile uğraşırken, belediyelerimize kayyım atmakla meşgul olan devlet aklı, Diyarbakır’da 4 gün sürecek sokağa çıkma yasağıyla birlikte Sur ilçesinde belediye ekipleri, kapalı işyerlerine bayrak astı. Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağına rağmen kayyım belediye ekipleriyle, sitelerin bahçelerine topladıkları çocuklara bayrak dağıttı.

Hızını alamayan kayyım Vali Hasan Basri Güzeloğlu, yasak günleri sağa sola zorla bayrak asarak usulsüzlükleri kapatmak için ayırdığı vakte yeni bir aksiyon ekledi ve kentin 6 noktasına “pazarlık usulü” yaptırdığı ve maliyeti 324 bin TL olan 12 dekoratif şehir aydınlatmasına 1 milyon 210 bin TL ödeme yaptı. Bu aydınlatmalar, viyadük altlarına yapıldı ve bugün çoğu çalışmıyor. Bunları niye yaptığı ve kente ne gibi fayda sağladığı da hala bilinmiyor!

“AKP il, ilçe, gençlik ve kadın kolları ile belediye başkanlarının toplantısına başkanlık” ettikten sonra boş kalan vakitlerinde örnek çalışmalar yaptığını, sürekli halkı düşündüğünü söyleyen kayyım vali, önceki kayyım döneminde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 57 milyon harcayarak yaptığı Melik Ahmet Caddesi, iş teslim alınmadan yeniden yapılmak üzere yıktırıldı. Kendi ‘yolu’ için yapmadığı yol da kalmadı!

Batman’da Deniz Vardı Da Biz Mi Mühendis Olmadık?

Batman’a 23 Mart’ta kayyım atandıktan üç hafta sonra 140 personelin yeri değişti. En yakın denizin 600 kilometre uzağında olan Batman’a ‘deniz ulaştırma ve işletme mühendisi’ alımı yapıldı. Bununla da kalınmayarak, temizlikçi kadrosuna sosyologları, kanalizasyon onarıma da mühendisleri verdi. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünde büro işçisi olarak çalışan ve koltuk değnekleri olmadan yürüyemeyen Mehmet Şirin Esmer de temizlik işine “süpürgeci” olarak verildi.

Kayyımın şimdiden akıllarda kalan, kente en önemli hizmetlerinden biri de “polislik sınavları için ücretsiz eğitim” başlatması!

Kayyımların Kürtçe Dili, Kitap ve Kültür Nefreti!

İlk kayyım döneminde Kürtçe’ye, Kürt kültürüne ve kitaplara olan nefret, ikinci kayyım döneminde de dinmedi. Muradiye Belediyesi’ne atanan kayyım, açılışına onay verdiği Ayşe Şan Kadın Kitap ve Konuk Evi'nin tabelasını indirerek, kapısına kilit vurdu. Kitapların akıbeti belirsiz.

Batman Belediyesi’ne atanan kayyım, ilk iş olarak belediyenin web adresinden Kürtçe dil seçeneğini kaldırmak oldu.

Siirt Belediyesi kayyımı belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi'ni yıktırdı. Tepkiler üzerine yapılan açıklamada kütüphanenin tramvay projesi nedeniyle yıkıldığı belirtildi. Fakat ortada kütüphane kalmadı!

Kayapınar Belediyesi ise Cegerxwîn Kültür ve Sanat Merkezi’nde 2012'de kurulan kütüphanede bulunan 10 bini aşkın kitap, belediyeye kayyım atamaları sonrası peyderpey azalarak 300’e kadar düştü. Bu kitap kırımı halen sürüyor.

Siirt Belediyesi kayyımı, halka hizmet için yapılan taziye evini Ülkü Ocakları'na tahsis etti.

Hakkâri Valiliği Yine Çok İkna Edici İken!

Yüksekova Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra, Hakkâri Valiliği resmî sitesinden yaptığı açıklamada, kayyım gerekçelerinden biri olarak "Belediyenin yaptığı bir ihalenin tutarının çok yüksek gösterildiğini ve aradaki farkın da dağa gönderildiğini" iddia etmişti. Bu durum, ne kadar uyduruk gerekçelerle kayyım atandığına iyi bir örnektir. Çünkü Yüksekova Belediyesi hiçbir ihale yapmadı… Yapamadan kayyım atandı!

Öğrenci Bursuna Göz Diken, Efrîn Sorusu ile İş Alımı Yapan ve Halı Rekoru Peşindeki Kayyımlar!

Kayyımın atandığı Derik Belediyesi, HDP döneminde ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilere verilen 200 TL’lik bursları, “kamu zararı” olduğu iddiasıyla öğrencilerden faiziyle birlikte geri istedi.

Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım, taşeron statüsünden kadroya geçmek için mahkeme kararıyla üç kez mülakata giren 217 işçiyi “başarısız” denilerek işe almadı. “Mülakatta” Afrin’de yaşamını yitiren askerlerin isimleri ile namaza dair sorular

soruldu. Kayyım bu soruları sormadan hemen önce işten çıkardığı Mesut Babat, yaşadığı ekonomik sıkıntılardan dolayı intihar etti.

Kızıltepe’de şu an deyim yerindeyse asfaltlı yol yok, yollar kışın yağmur sularından geçilmezken, yazın ise halk toz içinde! Kayyım atanarak çalışmaların önüne geçen, toplumcu belediye projelerinin hepsini askıya alan bu kötülük rejimi, “Türkiye’nin en büyük halı motifli caddesi” rekoruna girişmiş durumda. Kayyım bunun propagandası ile uğraşıyor.

Cizre Kayyımı Işık Saçıyor!

Cizre Belediyesi kayyımı, önceki kayyım tarafından 2017 yılında ışıklandırılan sokağı bir kez daha binlerce TL harcayarak ışıklandırma çalışması yaptı. Dörtyol Kavşağı’ndaki ışıklandırmaya 30 bin TL, Sevgi Sokağı'ndaki ışıklandırmaya ise 55 bin TL civarından bir harcama yapıldığı öğrenildi. Ancak, Sevgi Sokağı 2017 yılında belediyeye atanan ilk kayyım İlçe Kaymakamı Ahmet Adanur tarafından da ışıklandırılmıştı. O dönemde de elektrik direkleri için binlerce TL harcanmış ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu söz konusu ışıklandırmayı “ Paris değil Cizre” ifadesiyle sosyal medya hesabı üzerinden paylaşmıştı.

Bir diğer örnek faaliyetiyse Cizre’de ilçenin tek profesyonel dalgıçlarının işten çıkarılması. Cizre’de her yıl, özellikle yaz aylarında, onlarca kişi nehirde yaşamını yitiriyor.

Soylu Yine Sallıyor, İnanan Çıkacaktır Diyerekten!

Saray belediyesine kayyım atanmasından sonra Süleyman Soylu "PKK elebaşlarından Cemil Bayık talimat verdi. 'Acilen paraları, faturalarla birlikte hemen aktarın' dedi. 288 bin lira, 314 bin lira, 293 bin lira. Müfettişler tespit etti" dedi. Rakamlar küsuratları ile kullanılınca bilimsel bir tespit yaptığını sanıyor olabilir bakan! Fakat gerçekler mecliste yankılandığında bakan duymazlıktan geldi. Saray Belediyesi eş başkanı Caziye Duman, mecliste belediyeye ait 7 aylık tüm harcama faturalarını, gelir giderleri paylaştı ve bakanın söylediklerinin tamamen asılsız olduğu belgelendi.

Önemli bir not daha!

Soylu bir başka açıklamasında, “Kandil’in en son derdinin ne olduğunu biliyor musunuz? Söyleyeyim, Amedspor. Aman ne yapın, ‘Amedspor’a oradan buradan ayda 400-500 bin lira para bulun’ diye bizatihi Cemil Bayık talimat gönderiyor. Terör örgütünün desteklediği bir siyasi parti. Terör örgütünün direk talimat verdiği bir spor kulübü. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey yapılabilir mi?” dedi.

Biz de aynısını soruyoruz: Böyle bir şey oldu mu? Böyle bir şey nasıl oldu? Soylu dışında bunu duyan, söyleyen tek bir kimse yok! Amedspor’a uygulanan bu baskı, aynen Diyarbakır Baro’suna dönük olduğu gibi, bir sindirme ve korkutma amaçlıydı. Topluma açık yalan söyleyerek, manipülasyonda bulunarak bunu en üst makam olan bakanlık adına yaptı!

Zaten amatör spor kulüplerine 1 milyon 200 bin TL yardımda bulunan Diyarbakır Belediyesi'nin eski kayyımı Hasan Basri Güzeloğlu, görevden alındıktan sonra tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı'nın Amedspor’a yaptığı 1 milyon 500 bin TL'lik yardımı geri istedi.

Van’daki Park AVM Meselesi! Meselenin de meselesi…

%50’si Van Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Van City Park AVM’nin inşaat süreci yaklaşık 10 yıl sürdü. Bu süre içerisinde belediye yönetiminde üç ayrı kayyım atandı. 2019 yerel seçimleri öncesinde Park AVM, henüz inşaat süreci daha tamamlanmadan alelacele bir şekilde kayyım tarafından siyasi bir şovla açıldı. İnşaat firması ile ilişkisi bitirilmeden, firmaya ait eksiklerin usulüne uygun bir şekilde kontrol edilip yükümlülüklerin firma tarafından yerine getirilmesi gerekirken tam tersi bir durum ile binanın geçici kabulü bile yapılmadan açılış gerçekleştirildi. Sadece İki temel eksiğe örnek verecek olursak; bodrum katında otopark yapılmış fakat otoparka ait hiçbir giriş yok. AVM için olmazsa olmaz olan eğlence ve sinema bölümü yok. Bu iki temel eksiğe rağmen açılan AVM’nin yönetimi için İstanbul’a ait bir firma ile anlaşma yapıldı. AVM yönetmeliğine aykırı olan bu iki temel eksiğe rağmen yönetim firmasının anlaşmayı kabul etmesi de bu firma hakkında kafalarda ciddi soru işareti oluşturmaktadır.

Tıpkı inşaat firması için usulüne uygun yürümeyen süreç, kiralama ve yönetim firması ile de yürütüldü. Kayyum tarafından açılan bu AVM’nin sorunları hiç bitmedi. %40’ı bile dolmadan açılan bu AVM’nin esnafı da ayrıca defalarca yapılan elektrik kesintileri ile mağdur edildi.

2019 seçimlerinden sonra karşılaştığımız tablo gerçekten vahimdi. Bu sorunu tamamen çözmek adına Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlığınca oluşturulan komisyon, şeffaf bir şekilde çalışmalarını yürüterek çözüm adına %95 yol kat etti. Ancak 19 Ağustos günü atanan Kayyım ile bu çözüm tamamen çöpe atıldı ve şu an AVM tamamen kapatılmış durumda. Hem mülki değeri hem de aylık kira geliri ile belediyeye büyük bir kaynak olan Park AVM binası, kayyımın yaptığı açıklamada görüldüğü gibi borç karşılığında SGK’ya devredildi.

Diyarbakır’da Kayyım Nepotizmi!

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım olarak atanan Hasan Basri Güzeloğlu’nun korumalarından Tuncay Akyıldız’ın eşi Hatice Kübra Akyıldız, Kayapınar Belediyesi’ne Park ve Bahçeler Müdürü yapıldı.

Kayapınar Belediyesi’nde 2018 yılında AKP Kayapınar İlçe Başkanı Servet Can’ın çocukları Ömer, Cihat ve Osman Can, işe alınmıştı, ancak 31 Mart yerel seçimlerinin ardından seçilen yeni yönetim, işe gitmedikleri halde maaş alan Cihat ve Osman Can hakkında tutanak tutup işlerine son vermişti. Kayyım Ünal Koç, Cihat ve Osman Can kardeşleri yeniden işe aldı.

Lice Belediyesi’ne 2017’de kayyım olarak atana Sinan Başak, mesaisinin 2’nci gününde kayınbiraderi Fatih Salihoğlu’nu işe aldı. Ardından kayyım Cumali Atilla yönetiminde olan DBB’ye yasaya aykırı bir şekilde Özel Kalem Müdürü yapıldı ve memur kadrosu verildikten sonra AKP’li Kağıthane Belediyesi’ne tayin edildi.

Van Kocaeli Parkının Garip Matematiği!

Atanan Danışman Sürekli Kazanırken İşletme Nasıl Sürekli Kaybeder?

Kocaeli Parkı Van'ın en nezih işletmesine sahip olmakla birlikte günlük cirosu ortalama 20-25 bin TL olan bir tesistir. Personel maaşı başta olmak üzere aylık 250 bin TL civarında bütün

sabit giderler belediye tarafından karşılanmaktadır. Buraya Elazığlı bir danışman alıyor kayyım, eşinin kuzeni olduğu söylenen! Danışmanlık ücreti olarak da 387 bin TL ödeniyor. İşletme için gerekli olan pasta, börek vb. her şeyi Elâzığ’dan satın aldırıyor bu danışman. Gel gör ki her ay düzenli olarak 200 bin TL zarar ediyor bu işletme.

31 Mart seçimlerinden sonra yönetimde bulunduğumuz kısa süre içinde, sadece ilk ayda 120 bin TL kara geçmişti Kocaeli parkı… Peki bu park işletmesinden bu kadar vurgu nereye gitti? Bir örnekle anlatalım.

14.03.2018 tarihinde Kocaeli parkı içinde bulunan tesisin tadilat yapım işi için ihale yapılmıştır. Söz konusu ihalenin 4743 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre açık ihale usulü ile yapılması gerekirken dönemin kayyımı tarafından eşinin akrabası olduğu iddia edilen Elazığlı Halil Koç adlı şahsa bu tarihte ön görülmeyen mücbir sebep sayılan hiçbir olağanüstü durum ortada yokken aynı kanunun 21B pazarlık usulü ile 1 milyon 800 bin TL değerinde ihale edildi. Ayrıca bu ihale kapsamında yapılması gereken bazı işlemler de söz konusu ihaleyi alan yüklenici firmanın alt firmalarına 596 bin TL değerinde doğrudan temin ile usulsüz bir şekilde verildiği belgelendi.

Sadece Kayyım ile İlgili 152 Adet Soru Önergesi ve 25 Meclis Araştırma Önergemiz Cevapsız!

HDP’nin kayyım atamalarının yarattığı hukuksuzluk ve yolsuzluğun bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla verdiği onlarca Meclis Araştırma önergesi AKP ve MHP oyları ile reddedildi. Çoğu yerde somut olan, ilk kayyım döneminde de devletin ‘yolsuzluk’ sebebiyle görevden aldığı ve yeni kayyım döneminde de belgeleri netleşen bu tür hukuksuzluk, rüşvet, yolsuzlukların araştırılmasına, bunu talep eden 152 soru önergesi, 25 meclis araştırma önergesi ve binlerce basın açıklaması detaylarındaki çağrılara asla izin vermedi AKP/MHP ittifakı...

Örneğin, Sayıştay müfettişleri, kayyım Cumali Atilla’nın görevde olduğu 2018’de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde 10 başlıkta usulsüzlük tespit etti. Raporda, 2016’da belediye bütçesi 26 milyon 117 bin TL fazla verirken, 2018’de gelirler yüzde 69,89 artışa rağmen 112 milyon 41 bin 600 TL açık verdiği kaydedildi.

Van’da da aynı durum vardı. Sayıştay'ın kayyım Murat Zorluoğlu yönetimindeki Van Büyükşehir Belediyesi'ne (VBB) ilişkin hazırladığı raporda; niteliği itibariyle uygun olmamasına rağmen ihalelerin büyük bir bölümünde pazarlık usulü ile yapıldığı, belediyenin yaptığı alımlarında nitelik aynı olmasına rağmen alımların kısımlara ayrıldığı, kamu kurumlarına yapılan taşınmaz tahsisin işlemlerinin mevzuata uygun yapılmadığı ve belediye yönetiminin işçi alımlarında mevzuata uygun davranmadığı belirtildi

Sonuç

Bir kitabın giriş cümlelerinde “Büyük kuraklığın olduğu o yıl, zaman kavrula kavrula küle döndü; gün, yakalamaya çalıştığımızda kor gibi elinize yapışıyordu... Şişe geçirilmiş gibi duran güneş, günler boyunca başınızın üzerinde öyle asılı dururdu” dediği gibi, bu ülkenin zamanı, aklı ve vicdanı da kavrula kavrula kül oldu. Geride bıraktığı her gündem, ortaya çıkardığı her sonuç adeta kor! Bu köle dönmüş siyasetin savurulan tozları arasında yaşamak için insanca hücreler arayan bizler; şişeye koyulup başına bekçi dikilmiş insan hakları, demokrasi, hukuk ve eşitlik adına, zor ve inkarın ortasında umut yolları arıyoruz. Umut ve mücadele ile geleceği kurma gayretimizi diri tutuyoruz.

Kürt sorunu var oldukça, bu ülke kurak kalacak! Bu sorunun suretinde inkâr edilen her söz, bakış, yaşam ağır bir fatura olarak ülkedeki her canlıya etkide bulunuyor, bulunmaya devam edecek. Yerel yönetimleri, aynı zamanda bu yakıcı sorunun çözümündeki en önemli dönemeç olarak görüyoruz. Bugün tüm yaşananlar, özce bu sorunun etrafında yaşanmaktadır.

Kayyım politikası, bir halkı ve değerlerini küle çevirme, yaşanmamış, olmamış gibi gösterme diskuru ile sürekli işlevsel tutulan, içkin ve aşkın düzeyde bir dehşettir. Venedik raporu örneğinde olduğu üzere, uluslararası alanda da mahkûm edilmiş olsa bile, sürdürülmesi konusunda savaşa dayalı devlet aklı ısrarcıdır! Bu ısrar Kürtler ve demokrasi ile kurulan düşmanca ilişkinin açık bir göstergesidir. Bu bağlamda kayyım atamalarını, belediye ve irade gasplarını anlık, sadece bugüne ait bir uygulama olarak görmemek gerekir. Uygulamaların arka planı son derece ideolojik, tarihsel ve uzun erimlidir, Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır. Atadığı kayyımlar Kürtçeyi yasaklarken, İçişleri Bakanlığı resmi sayfasında, kayyım atama gerekçesini Kürtçe yapmaktadır. İşte sorunun özü budur!

Öte yandan kayyım atamalarında diğer iştah kabartan konuların ise ihaleler, fetih arzusu, rant paylaşımı ve her şeyi talan etmek olduğunu belirtmek gerekir. Kürtlerin demokratik kazanımlarını gasp etme söz konusu olduğunda, hukuk dışı tüm saldırılar kılıfına uydurulabiliniyor. Kadınların kazanımlarına yönelik kırım politikası; ekolojik toplum anlayışına dayalı politikalarımıza yönelik rantsal yaklaşım; sosyal politika adı altında girişilen asimilasyon uygulamaları; Kürt kimliğini ve kültürünü Türkleştirme sevdası, muhtaç kılma ekonomisi üzerinden yoksulun daha da yoksullaştırılması; dev bir eşitsizlik girdabının yaratılması, kayyım atamalarının genel bir sonucudur. İkinci kayyım dönemi ve aradan geçen bir yıl, bu sonucun daha da derinleştirildiği bir yıl olmuştur.