Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Başaran, tam kapanma sürecinde kadınların, işçilerin, emekçilerin büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldığını belirterek, “Faşizmin bu kapanmadan etkilenmediği, kadına yönelik şiddet uygulayanların, kadın düşmanlarının elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaştığı, insanların açlıkla yüz yüze kaldığı bir süreçten geçiyoruz. Bütün bunlar yaşanırken ülke ve halk maalesef nefes alamaz halde iken en fazla kadınlar bu süreçten etkilenirken, iktidar bu tam kapanmadan önce asıl hazırlığını yapması gereken halka destek vermesi gerekirken yine masaların etrafında yıllardır yürüttükleri güvenlikçi politikaların bir benzeri olarak savaş politikalarına ve operasyonlara devam ediyor” dedi.

KÜRT DÜŞMANI POLİTİKALAR

Başaran, iktidarın halkın sorunlarını perdelemek için güvenlikçi politikalara sarıldığını belirterek, “Kapanmanın tartışıldığı bu dönemde iktidar içerideki sorunları perdelemek için halkın açlık işsizlik aşı problemini sağlığa erişim problemini demokrasi sorununu, kadınların yaşam hakkını koruma sorumluluğunu perdelemek için her defasında olduğu gibi bu dönemde de güvenlikçi politikalara sarılmış durumdalar. İktidarlar bu ülkede maalesef 100 yıldan fazladır bu ülkenin en esaslı problemini bu yöntemle çözmeye çalışıyor. Bu problemin görmezden geldiklerinde yok farz ettikleri Kürt sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu dönem artık bu meselenin adı Kürt sorunu değil, iktidarın savaş sorunudur, inkar sorunudur bu halkı asimile etme sorunudur. Son 10 yılda savunma giderleri yüzde 86 artmış. Bu halka harcanması gereken bütçe savunma giderine aktarılmış durumda. İktidar kendisi ile alakası olmayan Kürt düşmanı politikaları nedeniyle başka topraklarda bazı çetelere paralar döküyor” ifadesinde bulundu. 

‘HAKİKATİN ÜSTÜ KAPATILMAK İSTENİYOR’

Başaran, şöyle devam etti: “ SİHA’lar alıyor. SİHA’ların propagandasını yaparken bu ülkede kapanma döneminde çocukların uzaktan eğitim almasını sağlayacak EBA sistemini daha yüzde yüz kuramıyor. Hala yoksul çocukları bu halkın çocukları uzaktan eğitim alamıyorlar. Çocukların bu eğitimi alabilmesi için ellerinde bilgisayarları, laptopları yok. Ama iktidar çıkıp SİHA’larımız var diye propaganda yapıyor. Peki bu politikalar halka geri dönüşü nasıl oluyor. Yoksulluk açlık olarak geri dönüyor. Bu dönemde her gün intihar vakalarıyla karşı karşıyayız. Bu ülkede insanlar açlıktan yoksulluktan intihar ediyor. Kapanma döneminde siftah yapamadığı için yaşamına son veren insanların yaşadığı bir ülkede yaşıyoruz. Ama iktidar her gün çıkıp sınır ötesi operasyonlarla hakikatin üstünü kapatmaya çalışıyor. 

ÖCALAN’A TECRİT

Bu iktidar bu hakikati söyleyenleri de susturmak için elinden geleni yapıyor. Her gün partimize karşı linç siyasetini, linç propagandasını yürütüyor ama bu ülkede hakikatin ya da çözümün sesi olan en fazla barışı ve çözümü getirebilecek olan Sayın Öcalan’ın sesinin ve sözünün topluma yansımasını engelliyor. Bakın 22 yıldır ülkede Sayın Öcalan İmralı’da tecrit altında tutuluyor. Bu tecridin bu ülke açısından anlamını çok iyi biliyoruz. Bu ülkede Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit savaş demektir, Ortadoğu’daki savaşın daha da derinleştirilmesi demektir. Tecrit yoksulluk, açlık olarak geri dönüyor. Tecrit bu ülkeye topluma halka karşı nefret siyasetinin ön plana çıkarılması olarak karşımıza çıkıyor. Ve iktidar ısrarla Öcalan’ın sözünün sesinin topluma yansımasının çözüm iradesinin, topluma ve geleceğe yansımasını istemediğini görüyoruz. Tam da bu nedenle biz ısrarlı bir biçimde çözümün adresi olan İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki bu mutlak tecridin kaldırılmasını her defasında denenen ancak başarısızlıkla sonuçlanan bu güvenlikçi politikalardan, savaş politikalarından vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz. 

FATURASI HALKA ÇIKIYOR

Bugün bizim üzerimizden yürüttükleri politikaların getirisini ya da yansımasını hep beraber çok iyi görüyoruz. Bugün bu tecride ses yükseltmek, defalarca ifade ettiğimiz gibi sadece Kürtlerin problemi değil. Çünkü tecridin faturası halklara çıkıyor. Çünkü tecridin faturası en fazla kadınlara çıkıyor, çünkü tecridin faturası yoksula emekçiye işçiye çıkıyor. Değerli arkadaşlar iktidar, bu savaş siyasetiyle uğraşırken sınır ötesi operasyonlarla uğraşırken bir de doğa düşmanı politikalarına da hız kesmeden devam ediyor. İktidarın bu ülkede güzel olan her şeye karşı olduğunu çok iyi biliyoruz. Güzel olanı ortadan kaldırma yerine ucube diktiklerini, ucubeleri var etme siyasetini var etmeye çalıştıklarını her defasında görüyoruz.

İMHA VE İNKAR

En son yine bir operasyonla savaşı derinleştirmek istiyorlar. Yüz yıldır Kürt halkı imha ve inkar siyasetiyle karşı karşıya. Kimliğimiz tanınmıyor, dilimiz yok edilmek isteniyor. Bu siyasetle iktidarlarını ilerleterek ayakta durmak istiyorlar. Bugün Türkiye topraklarındaki en büyük sorun Kürt sorunudur. 100 yıldır devam ediyor bu sorun ancak sorun giderek ağırlaşıyor ve halkları birbirine düşman kılıyor. Çözüm demokratik müzakere ile olur savaş ile olmaz. Çözüm yoluyla Sayın Öcalan ile müzakereye oturulmalı. 22 yıldır Sayın Öcalan üzerinde devam eden tecrit söz konusu.

SAVAŞ EKONOMİNİN ÇÖKÜŞÜDÜR

Savaş, ekonominin çöküşüdür. Savaşa harcanan ekonomi halka harcanmış olsaydı ülkede ekonomik sorun olmayacaktı. İmralı yolu uzun zamandır kapalı. Uzun zamandır sesleniyoruz yine sesleneceğiz, çözüm savaşla değil demokratik yollarla görüşmekle olur. Çözüm sürecinde Türkiye topraklarında ne asker ne de Kürt gençleri ölmedi, cenazeler gelmedi. Türkiye demokrasisi adım adım ilerliyordu ancak AKP ve MHP iktidarının isteği kendi çıkarlarıdır. Bugün de Kürt siyaseti ve halkı üzerinde savaş ve baskı siyaseti uygulanıyor. Onlarca arkadaşımız hala cezaevinde. Cezaevlerinde onlarca arkadaşımız tecridin kaldırılması için açlık grevindeler. Arkadaşlarımızın sesini buradan da duyurmak istiyoruz.

İKİZDERE DİRENİŞİ

Bunun defalarca örneklerine şahitlik ettik. Kazdağları’nda bunu gördük, Hasankefy’te binlerce yıllık tarih sular altında bırakılıp ranta çevrilirken hep beraber şahitlik ettik. Üçüncü köprü için ormanlar ortadan kaldırıldığında hep beraber gördük. Bunun son örneği de İkizdere. İkizdere de yine AKP’nin rant politikaları doğa düşmanı politikaları nedeniyle şuanda ortadan kaldırılmaya doğa yok edilmeye çalışıyor. Günlerdir İkizdere halkı amansız bir mücadele veriyor, direniş gösteriyor. Orada taş ocağı yapılacakmış. Bir de oradaki halkın sesini sözünü hep beraber dinleyelim. Günlerdir ulaştırmaya çalışıyorlar ama önlerinde askerler iktidar dikiliyor. Çünkü yine işin içinde iktidarın ortağı Cengiz Holding var. İktidarın bütün rantını peşkeş çektikleri Cengiz Holding’i korumak adına halkın karşısına dikiyorlar. Ve bakın kadınlar ne diyor? Bütün mücadelelerin en ön saflarında oldukları gibi İkizdere’de de doğayı savunmanın öncülüğünü yapan kadınlar askerler önümüzde geçişimize izin vermiyor. Direniyoruz, herkesi yanımızda görmek istiyoruz, sesimizi duyurmanızı istiyoruz. Sizleri bize destek olmaya çağırıyoruz. 

KADIN CİNAYETLERİ

Kapanma dönemindeyiz, hatırlarsınız ülkede ilk korona vakaları ortaya çıktığında çıkıp çağrı yapmıştık. İktidara acil önlem planı açıklayın demiştik. Savaş ve kriz dönemlerinden en fazla etkilenen kadınlar olur demiştik. Kadına yönelik şiddet bu dönemde artar kadın işsizliği artacak çünkü kriz dönemlerinde ilk gözden çıkarılanlar kadınlar olur demiştik. Tam da öngördüğümüz biçimde bir sonuçla karşı karşıyayız. Pandeminin de kadınlara nasıl şiddet biçiminde, işsizlik, açlık yoksulluk biçiminde döndüğüne hepimiz şahidiz. Bakın Nisan ayı içerisinde en az 68 kadın şiddete uğradı, en az 12 kadın ve bir çocuk yaşamını yitirdi. 2021’in ilk dört ayında en az 108 kadın yaşamını yitirdi ve 74 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiği basına yansıdı. Peki buna benzer bir savaş tablosu ile karış karşıyayken iktidar ve bakanlıklar ne yaptı? Bakanlıklar ne yaptı? Aile ve Sosyal Politikaları Bakanlığı değişti biliyorsunuz. Aile Bakanlığı'na Derya Yanık getirildi. Derya Yanık gelir gelmez sosyal medyası üzerindeki paylaşımlarla gündeme geldi. Günlerce sosyal medyasını kapattı ve oraları temizlemeye çalıştı. 

KOMİSYONA ÇAĞRI

Mecliste bir komisyon kuruldu. KEFEK’in alt komisyonu olarak 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması ve izlenmesi alt komisyonu. Bu komisyon yaklaşık 2 yıl boyunca çalıştı. En son toplantısını 12 Şubat 2020’de gerçekleştirdi. Bu toplantıda bu komisyonda çok fazla STÖ, Baro ve kadın kurumu dinlendi. Bir rapor açığa çıkması gerekiyordu ama bir yılı aşkındır bu komisyonla ilgili herhangi bir rapor sunulmadı. Bu rapor yayınlanmadı. Şimdi kendilerine çağrıda bulunuyoruz. Bu raporu yayınlayın. Bu raporda İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar gerekli olduğu ve kadınların yaşamını koruduğu çok net bir biçimde uzmanlar tarafından ifade ediliyor. İşin içerisinde olanlar, bunu takip edenler tarafından çok net bir biçimde İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları nasıl koruduğu ifade ediliyor. 

ÜNİFORMALI ŞİDDET

Kadına yönelik şiddeti artıran İstanbul Sözleşmesi değildir. Sizin yürüttüğünüz kadın düşmanı politikalarıdır. Şiddete ses yükselten kadınları hedef gösterme politikanızdır. Ki en son örneğini Hanife Öz’de yaşadık. Hanife Öz, bir uzman çavuş tarafından şiddete uğradı, sesini sosyal medyadan ulaştırmaya çalıştı. Çünkü kendisine şiddet uygulayan evet bir erkekti ama bir üniformalıydı. Halkı korumakla görevli olan bu üniformalı, bir kadına şiddet uyguladı ve sonrasında ‘Nereye gidersen git’ söylemini kurmaktan hiç çekinmedi. Biz bu pratiği hatırlıyoruz. Nereden hatırlıyoruz? Musa Orhan’dan hatırlıyoruz. İpek Er’e tecavüz edip, günlerce hürriyetinden yoksun bırakıp intihara sürükledikten sonra bile ‘Nereye gidersen git, ben yargılanmam. Daha önce de çok yaptım’ diyen Musa Orhan’dan hatırlıyoruz biz bu pratiği.

VAZGEÇMEYECEĞİZ

Çünkü bu ülkede erkekseniz, bir kadına şiddet uyguluyorsanız, devlet sizin arkanızdadır. İktidar arkanızdadır. Kendine İçişleri Bakanı diyen erkeklik bakanı sizin arkanızdadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı sessizdir. Görmez sizin yaşadıklarınız. Adalet sadece tabeladan ibarettir bu ülkede, erkekten yana tavır alır. Ama bir de bu şiddeti uygulayan üniformalıysa siz suçlu çıkarsınız. Siz suçlu hale getirilirsiniz. Hanife Öz de bu kadınlardan biri. Şiddete uğradığı halde dün sosyal medya üzerinden hedef haline getirildi. Çünkü susması gerekiyordu. Sinmesi ve kabullenmesi gerekiyordu, biat etmesi gerekiyordu. Biat etmediği için, buna karşı ses yükselttiği için Hanife Öz şu anda hedef haline getiriliyor. Biz bütün şiddet gören, erkek şiddeti bunun yanında devlet şiddetine maruz kalan bütün kadınların yanındayız. Bunun mücadelesini vermekten vazgeçmeyeceğiz. Kadınlara ‘Biat edin, sesinizi çıkarmayın, erkektir yapar’ diyenlere ödün vermeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Özgürlük mücadelesi vermekten vazgeçmeyeceğiz.”