Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Günay, Türkiye’de siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunların ağırlaştığını belirterek, “Hepimizin çok yakından takip ettiği gibi, maalesef ki Türkiye’nin siyasal, toplumsal, ekonomik sorunları ağırlaşıyor. Bu iktidar zihniyeti sorun üretiyor, mutlak iktidarını sürdürmek için ülkeyi ateşe atıyor, uçuruma sürüklüyor ve bu tabloyu bir kader gibi dayatmaya, halklarımızı bu sorunlarla yaşamaya mahkûm etmeye çalışıyor” dedi.

ÖLÜM İLE AÇLIK İKİLEMİ 

Türkiye’de demokrasinin, hukuk, insan hak ve özgürlüklerinin büyük saldırı altında olduğunu kaydeden Günay, “IMF gibi kuruluşların raporunda da açık bir şekilde ortaya konulduğu üzere açlık, yoksulluk, işsizlik toplum için başat ve can yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Halklarımız yoksullaşırken, milyonlarca insan işsiz, aç ve açıkta kalırken, bir avuç iktidar yandaşı, servetlerine servet katıyor, haksız kazanç elde ediyor. Ülkenin zenginlikleri aile şirketi mantığı ile iktidar ve yandaşları arasında peşkeş çekiliyor. Yandaşa saraylar saltanatlar, yoksullaşan halka da patates, soğan çuvalları dağıtılıyor. Pandemi koşullarında toplumumuz, ölüm ile açlık arasında ikileme sürükleniyor” şeklinde konuştu.

ÇÖZÜMSÜZLÜK DAYATILIYOR

Topluma savaş dayatıldığını belirten Günay, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe dair şunları söyledi: “İnsanlarımız hayatını kaybediyor. İktidar bu tabloyu normalleştirmek için Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatıyor, savaştan besleniyor. 40 yıldır sorunu büyüten sınır ötesi operasyonlar yeni bir şeymiş gibi, çözümmüş gibi pazarlanıyor. Kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen herkese bir etiket gibi yapıştırdığı ‘terör’ kavramıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunun için Kürt sorununun sürmesini, sürdürülmesini, insanların hayatını kaybetmesini, cenazeler üzerinden siyaset yapmayı bir iktidar bekası olarak görüyor.” 

TECRİT

Kürt sorununda çözümsüzlüğün ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin Türkiye halklarına zarar verdiğini belirten Günay, “Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede ekmeğin de, huzurun da mümkün olmayacağına işaret ettik. Ne yazık ki bu uyarılarımız yeterince dikkate alınmadı, her şeyi sıradanlaştıran, olağan karşılayan son derece gayri ciddi, lakayt bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Yaşanan bu vahim tablo karşısında, ‘Demokratik Cumhuriyet’ seçeneğinde buluşmak isteyenlerin elinde tek bir ölçü var: Hukuk herkes için ve herkese adalet. İktidarın ürettiği bu kötülüklerin kaynağını kurutmak demokrasi güçlerinin, hepimizin görevidir” diye belirtti.

OYUNU BOZMAK 

Günay, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Her meseleyi ve gelişmeyi kendisini ayakta tutmanın ve ömrünü uzatmanın aracı haline getiren bu iktidar oyunlarını hep birlikte bozmak zorundayız. Mevcut rejim, bütün günahlarını en fazla Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerinden örtbas edeceğini düşünüyor, buna inanıyor. Biz bu tablo karşısında her ilgili çevrenin, mevcut gidişattan rahatsız olan her kesimin ciddiyetle, meselelerin birbiriyle ilişkisini doğru bir şekilde ele alması gerektiğini düşünüyoruz. Demokratik muhalif her güç ve her çevre, Kürt halkının demokratik iradesine savaş açan ve bu savaş siyasetiyle herkesi adeta ‘kurşun asker’ misali arkasına dizmeye çalışan bu anlayışa dur demeye davet ediyoruz. 

ÇÖZÜMSÜZLÜK 

İkinci yüzyılına girerken, tarihsel sorunlarını çözememiş Türkiye, demokratik Türkiye değil, tekçi rejimin topluma yaşam şansı tanımadığı Türkiye olacaktır. Tek adam siyasetine mahkum olmuş Türkiye, her kaynağı, zenginliği sermaye düzenine peşkeş çekilmiş, bağımlı bir Türkiye’dir.  Cumhuriyet, Kürt meselesini çözmeden dün olduğu gibi bugün de gelecekte de uluslararası bu sömürü düzenine daha fazla bağımlı olmaktan kurtulamayacaktır. Kürt meselesinin demokratik çözümünü politik programına almayan partilerin, bırakalım bağımsızlıkçı olmasını, küresel emperyalizmin taşeronluğundan başka oynayacak rolleri olmayacaktır. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve onun üzerinden ortaya çıkan milliyetçi savaş siyaseti, doğa talanı, kadın katliamları, işsizlik, yoksulluk ve toplumsal değerlerimizin çürümesi gibi sonuçların en temel nedenlerinden biridir. 

Kürt meselesi dış güçlerin karıştırdığı bir sorun değil, kendi içinde çözüm iradesi oluşturulmadıkça dış güçlere bağımlılığı artıran bir Türkiye meselesidir. Özetle bu toprakların yerleşik halklarından olan Kürtlerin demokrasi ve özgürlük talepleri, yine bu toprakların halklarının demokratik iradesiyle en sağlıklı çözümünü bulacaktır; buna inancımız tamdır. Partimizin varlık gerekçelerinden birisi de budur. Aklıselim ve Türkiye halklarının çıkarını düşünen her siyaset, bu gerçekçi zeminde ortaklaşmak zorundadır. Bu yönüyle Kürt meselesi, partiler üstü bir meseledir ve partilerin dar ve güncel oy çıkarlarına kurban edilmeyecek kadar hayatidir. Kürt meselesini çözememiş bir Türkiye, nefes alamaz bir Türkiye’dir. 

ÖCALAN POLİTİK BİR AKTÖRDÜR

Yıllardır Kürt meselesini, Türkiye’yi zayıflatacak değil güçlendirecek bir Demokratik Cumhuriyet perspektifiyle ele alan Sayın Öcalan, ülkeyi her geçen gün daha fazla dışa bağımlı hale getiren bu iktidar tarafından mutlak tecrit altında tutulmaktadır. Oysa ki Öcalan, özellikle çözüm süreci de gösterdi ki, Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda en reel ve en makul önerileri olan politik bir aktördür. Son yıllarda yaratılmak istenen algının aksine Sayın Öcalan, AKP’nin ve yaratılmak istenen tekçi sistemin kötülük düzeyi ve diktatörlük hedefi konusunda en erken uyarılar yapan ve bunun karşı politikasını oluşturan aktördür. Yoksa Erdoğan’ın iki dudağı arasında yönetilen bir ülkede tüm zamanların en katı, en hukuksuz en ahlaksız bir tecrit sisteminin içine alınır mıydı? 

MUHATTAP ÖCALAN’DIR

Buradan açıkça belirtiyoruz: Öcalan, ortaya koyduğu demokratik çözüm perspektifiyle sadece iktidarın değil bütün inkarcı, şoven ve katı milliyetçi anlayışların hedefindedir. İktidara bu kadar kötülük yükleyenlerin, İmralı ve Sayın Öcalan ile ilgili tutumlarda Erdoğan ve AKP siyasetiyle aynılaşmaları milliyetçi handikaplarının trajedisidir. Bize anti-emperyalizm konusunda akıl vermeye çalışanların, İmralı rejiminin bir emperyalizm projesi olduğu ve bu ülkenin başına örülen çorap olduğunu görmemeleri, siyasi öngörüsüzlüklerinden değil, olsa olsa milliyetçilik zehriyle zehirlenmiş olmalarından kaynaklanıyor. Kürt meselesinin doğrudan temel muhataplarından birisi olan Öcalan’ı bu meselenin demokratik çözümünden ayrı ele alan ve düşman hukukunu savunanlar, bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. 

Öcalan, sadece hukuki hakları tesis edilmesi gereken bir mahpus değil, Kürt meselesinin demokratik çözümünde ve dolayısıyla Demokratik Cumhuriyet inşasında dikkate alınması gereken temel politik aktörlerdendir. Kürt meselesinin içine sürüklendiği çözümsüzlük düzeyi ve buna bağlı olarak Öcalan üzerindeki tecrit ve işkence sisteminin boyutları, sadece kabul edilemez değil tehlikeli bir hal almıştır artık. Oy uğruna AKP ve MHP’nin Kürt karşıtı soykırım siyasetine onay verenler bilmelidir ki, Kürtlerin demokratik kazanımlarının tasfiyesiyle sadece demokratik Kürt siyaseti kaybetmeyecektir. Kürt halkı ve Öcalan üzerindeki tasfiye, kayyım ve tecrit politikası; demokratik Kürt direnişini kırarsa, bütün ülke tek adam rejiminin sorunsuz at koşturduğu bir alana dönüşecektir. 

ÖCALAN’IN ÇAĞRISI

Tarih, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye halklarının demokrasi mücadelesini hiçbir zaman birbirine bu kadar mecbur bırakmadı ve kaderlerini bu kadar ortaklaştırmadı. Dolayısıyla bugün İmralı tecrit ve işkence sistemi karşısında demokratik tepki göstermek, ortak demokratik geleceğimize sahip çıkmak demektir. İmralı’da hukukun tesis edilmesinin mücadelesini vermek, ülkenin hukuk rayına tekrar sokulmasının da mücadelesi olacaktır. Kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı telefon görüşmesinin, sadece hayatına dair haberlerin çıkması üzerine yaptırılmasının tehlikelerine işaret eden Öcalan’ın çağrısı da, Kürt halkının yanı sıra Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerinedir. 

AÇIK FAŞİZM 

Sayın Öcalan’ın mesajı çok nettir: Yaptırılan telefon görüşmesi korsan bir görüşmedir. Tıpkı son çözüm sürecinin inkar edilmesinde ve gerçeklerin ters yüz edildiği Kobanê davasında görüldüğü gibi bu korsanlık oyununa her gelindiğinde hukuk zemininden çıkılacak ve bir komplo, bir darbe zeminine girilecektir. Bir korsan rejim olarak inşa edilen İmralı’da bugün bu korsanlığın derinleştiğini ve Ada’nın bir hukuk-politik kırım mekânı haline getirildiğini görüyoruz. Hukuk zaten İmralı Adası’nda egemen siyasetin bir aracıydı, gelinen aşamada ise gizleme, örtme gereği bile duyulmadan politik bir infaz rejiminin en hoyratça yöntemlerle geliştirildiğini görüyoruz. Sadece İmralı’da değil, bütün topluma kendisini açık faşizm olarak dayatan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. 

İktidar, Kürt halkının örgütlü mücadelesini tasfiye etmeden kendisini kalıcılaştıramayacağının son derece farkında ve tüm hamlelerini buna göre yapıyor. Sayın Öcalan ve Kürt halkı üzerinden yürütülen politikalar çok tehlikelidir ve iktidarı uyarıyoruz. Öcalan, gerek kendisinin ve gerekse Kürt meselesinin hukuk dışı ve iktidarın politik çıkarlarının öncelendiği bir düzlemde tutulmasının tehlikelerine işaret ediyor. Aslında Öcalan, her kesimi ciddiyete davet ediyor. Böylesi bir tarihsel soruna bu kadar basit ve güncel çıkarlar temelinde yaklaşmanın herkese kaybettireceğinin ısrarla altını çiziyor ki, gelişmeler de her seferinde bu uyarıları doğruluyor. 

HUKUKSUZLUKLAR  KALKMALI

Gelinen aşamada İmralı’da hukuk, insanlık değerleri ve demokratik normlar bütünüyle askıya alınmış ve İmralı Adası, iktidarın komplocu ve darbeci politikasının merkezi olmuştur. İmralı Ada hapishanesi, bu komplocu ve darbeci rejimden kurtarılmadıkça ne Kürt sorunu çözülecek, ne de Türkiye demokrasisi komplolar ve darbeler rejiminden kurtulacaktır. Asgari demokratik standartlarda buluşan ve AKP-MHP ortaklığının karşısında olan her siyasal yapı ya da güç, her türden değeri kendi çıkarları için iğdiş eden bu iktidar karşısında İmralı rejimine daha ilkeli yaklaşmak zorundadır. Bu kadar şaibeli bir iktidarın İmralı’da yarattığı şaibelere teşne olan kimi çevrelerin, güncel siyasetin pragmatist sularında yüzmektense, Öcalan üzerindeki hukuksuzlukların ortadan kaldırılmasına dair asgari demokratik tavırları bile faşizmin geriletilmesinde önemli katkılar sunacaktır. 

KÖTÜLÜK İTTİFAKI

Bu kötülük ittifakı karşısında ezberleri terk etmeye, meselelere yeni bir gözle bakma sorumluluğumuz var. AKP-MHP iktidarının coğrafyanın bütününe dayattığı savaş politikası karşısında Öcalan’ın yıllarca büyük emekle örmeye çalıştığı toplumsal barış mücadelesinin, faşizme karşı mücadeleyle; Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün yoksulluk, ekolojik tahribatlar ve kadın katliamlarıyla ilişkisini daha güçlü kuran, bunun ortak programını ve pratik birlikteliğini daha fazla büyüten bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Biz HDP olarak, İmralı tecridi başta olmak üzere dayatılan hiçbir sıradan yaklaşımı, ciddiyetsizliği asla kabul etmiyoruz. Muhalefetin görevi sorunlara alışmak, normal karşılamak değil, çözmektir. Biz, topluma açlık ve sefalet, kendilerine saraylar, saltanatlar reva gören yaklaşımı, buna örtü yaptıkları savaş siyasetlerine alışmayacağız. Bize dayatılan bütün toplumsal sorunları aşmaya ve çözmeye gücümüz var. 

ÜÇÜNCÜ YOL DİRENİŞİ

İlgili herkesi de bu ciddiyetle meselelere yaklaşmaya; tüm demokrasi güçlerini ve yurttaşları her türden tekçiliği, milliyetçiliği ve eşitsizliği reddeden bir üçüncü yol direnişi ve inşasını önüne koyan bir toplumsal siyasal mücadelede buluşmaya çağırıyoruz. Kürt halkı ve vicdan sahibi Türkiye demokrasi güçleri bu düşmanca politikayı ve tecridi kabul etmiyor ve etmediğini her koşulda gösterecektir.”