Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. TSK’nin Garê operasyonuna değinerek sözlerine başlayan Günay, “Ülkenin her ocağının adeta kan ağlamasına ant içmiş iktidarın Garê’de düzenlediği operasyon ve sonuçlarını konuşmaya devam edeceğiz. Üç gün önce Meclis’te yapılan görüşmelerde bizler ölümleri siyaset malzemesi yapmayacağımızı ve ilerleyen günlerde siyaseten hesap vermesi gerekenlerden hesap soracağımızı belirtmiştik” dedi.

ÖLÜMLER ÜZERİNDEN SİYASET

İktidarın son 5 yıllık süreçte esir askerlerin yaşamına tamamen kayıtsız kaldığını dile getiren Günay, iktidarın onları yaşatmaya dönük hiçbir girişimde bulunmadığını vurguladı. Günay, “Ancak bugün onların ölümü üzerinden kirli siyasetini dizayn etmeye çalışıyor. Yaşamını yitirenlerin cenazeleri kaldırıldı, iktidar bu cenazelerden siyasi rant devşirmeye çalıştı, bakanlarını meclise göndererek halkın ve genel kurulun gözlerine bakarak yalan söylettirdi, propaganda yaptırdı. Tüm bunlar olup bittikten sonra bitmeyen bir şey var; Ailelerin acısı, buna rağmen iktidar ise ölümler üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor” diye belirtti.

‘HAKİKATİ BORÇLUYUZ’

“Gerçeklerin zamanı geldi” diyen Günay, şöyle devam etti: “Yıllardır evlatlarına kavuşmak isteyen, bunun için çalmadık kapı bırakmayan ailelere, iktidar evlat yerine tabut gönderdi. Bu acı ve gözyaşı yetmezmiş gibi, bunu bir siyasi şova çevirmek isteyen AKP iktidarı, partimize saldırarak bu günahın, bu acizliğin üstünü pişkince örtmeye çalışmaktadır. Zaten iki bakanın Meclis’te yaptığı konuşma kendilerini aklamaya dönük konuşmalardı. Ancak bir kez daha söyleyeyim, AKP-MHP ittifakı, oraya alıkonulan asker-polis ve mit görevlilerini kurtarmaya gitmedi. Gerçekte siyaseten içinde bulunduğu çöküşten kendini kurtarmaya gitti. Bizler yaşayanlara saygı, ölülere ise hakikati borçluyuz. Hakikatin üstünü örtmeye çalışıyorlar, başaramadılar. Başaramayacaklar. Hakikat dışındaki her şey sahtedir, yalandır, kirlidir. Hakikati çarpıtmaya çalışanlar savaş ve ölüm siyasetinin yürütücüsü ve bundan medet umanlardır.

HAMASET VE SİYASİ RANT

AKP’nin içinde paralel bir anlayış gibi hareket eden bir bakan var. Bu bakan Meclisi bilgilendirmek için geldi ama kuru hamaset ve ancak onun gibilerinin etkileneceği bir şov yaptı ve yalan konuştu. Bu bakan konuşmasında Müslüm Altıntaş’ın babası Şevket Altıntaş’ın ismini andı. Bu acılı baba ne demiş bir bakalım. Baba Şevket Altıntaş aynen şöyle demiş: ‘Reklam malzemesi olarak kullanılıyoruz. Hükümet de konuya gerektiği kadar ağırlık vermedi. 4 yıldır bu adamlar senin askerini almış ve sen ‘uzlaşmam’ diyorsun. Ölsünler mi? Ondan sonra resmi tören ve madalya mı takacaksınız. Bırakın bunları biz çocuk değiliz.’ Mecliste konuşan bakan bunlara dair bir şey dedi mi? Demedi, çünkü diyemezler. Ancak hamaset ve siyasi rant…

BAĞIMSIZ HEYET OTOPSİLER YAPSAYDI

İktidar doğruyu söylüyorduysa bunu dünya âleme anlatmak için çok kolay bir yöntemi vardı. Bağımsız bir heyet otopsileri yapsaydı ve sonra da raporunu kamuoyuna açıklasaydı o zaman herkes hakikati öğrenmiş olurdu. Ama onlar ne yaptı? İçeriği bilinmeyen ve doğruluğu bugünden sonra tamamen şüpheli hale gelen bir raporu ellerinde mecliste salladılar.  Başarılı olduğunu söylediğiniz bu operasyonda 40’ın üstünde uçakla bombardıman yapan siz değil misiniz? Bu operasyondan alıkonulmuş 13 asker, polis ve mit görevlisini hayatını kaybetmiş şekilde bu ülkeye getiren siz değil misiniz?

ROBOSKİ HATIRLATMASI

Bizim ne bu ordunun ne de bu hükümetin sözüne inanmamız için hiçbir neden yoktur. 1974 Kıbrıs harekâtında Kocatepe muhribini kendi jetleri ile vuranlar ile Roboski’de gencecik insanların üzerine tonlarca bomba yağdıran jetlere talimat verenler kimdi? Geçmişte de bugün de bu ordunun mahkemelerce kanıtlanmış suçlarını temize çeken hatta ödüllendiren siyasi iktidar bugünkü iktidar değil mi? Sözünüze de yalan gözyaşlarınıza da karnımız tok. Neden mi? Sizin rant için neler yapabileceğinizi kestirebilecek akıl ve deneyime sahibiz de ondan…

SİYASET AKIL İŞİDİR

6 yıldır alıkonulan bu kişiler için tek bir iş yapmayın ama sonra gelin Meclis’te ve başka kürsülerde bağırıp çağırın. Siyaset akıl işidir, müzakere yapabilme yeteneğidir, hayatları koruma sorumluluğudur. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin verilerine göre, 1990 ile 2012 yılları arasında 110 farklı eylemde 67'si polis, 32'si korucu, 145'i devlet memuru, 15'si siyasetçi, 38'i turist, 2'si gazeteci ve 36'sı sivil toplam 335 kişi alıkonuldu. Bu kişilerin tamamı Meclis, uluslararası insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının araya girmesiyle serbest bırakıldı.

ÇİFT MAAŞ ALANLAR BİZE SALDIRIYOR

Şimdi de trollerinizi, çift maaş alan memurlarınızı bize saldırmaya yöneltiyorsunuz. Çift maaş alanlar aynı zamanda size 4 yıl önceki konuşmayı da çift dikiş yaptırıyor. Çünkü kalibreleri bu. Son süreçte ailelerin aracı kurumlardan ricacı olduğu ve iletişim sağlanması talebi olduğu bilinmesine rağmen neden alıkonulanların bulunduğu kampa operasyon oldu?

HESAP VERECEKSİNİZ

Her yerde ve süreçte ağzınızdan düşmeyen ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ felsefenizi ne çabuk unuttunuz? Bunların cevabını ve hesabını vereceksiniz. Halkın takamadığı maskenin, yiyemediği ekmeğin, çocuğuna alamadığı mamanın, daha mezarlıkta iken parti kongrenize telefon ile bağlayıp duygu sömürüsü yapmaya çalıştığınız askerlerin annesinin hesabını vereceksiniz. Barış yerine savaşı seçerek ölümüne neden olduğunuz tüm insanların hesabını vereceksiniz. HDP olarak bizim bu konudaki tavrımız nettir: Bu üzücü olayla ilgili olarak her iki taraf da şeffaf olarak detayları kamuoyu ile paylaşmalı. Siyasi sorumluluğu olan iktidar ise gerçekleri anlatmalıdır.

ÇIPLAK ARAMA

Muhalefete, özellikle de HDP’li siyasetçilere yönelik saldırılar cezaevlerinde de devam etmekte. Kürt halkının iradesine atadıkları kayyımlar ve kayyıma bahane ettikleri dayanaksız, delilsiz uydurma dosyalar üzerinden verdikleri cezalar yetmiyor olacak ki, cezalandırma politikaları cezaevinde de devam ediyor. İktidar tarafından reddedilen çıplak arama uygulamasının ve cezaevindeki insanlık dışı uygulamaların son örneğini maalesef ki bir önceki dönem yerine kayyım atanan Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Sayın Dilek Hatipoğlu yaşadı. Evrensel insan hakları ilkelerini ihlal eden, insanlık onuruna aykırı olan, ahlak dışı çıplak arama uygulamasına tabi tutulduğu için en insani refleks ile karşı koyan Hatipoğlu, darp edilmiştir. Kendisini görmeye giden avukatların aktarımına göre, yüzü gözü morluklar içinde ve kolunda darp edildiğine dair izler bulunmaktadır. Cezaevlerinde başta çıplak arama olmak üzere insanlık dışı uygulamaları inkar eden yetkilileri en başta da iktidar parti içerisinde ki kadınların gidip Dilek Hatipoğlu’nu ziyaret edip dinlemelerini öneriyorum.

BAHÇELİ’YE YANIT

İktidarın küçük ortağı Bahçeli, geçtiğimiz Salı günü Meclis’te yaptığı grup toplantısında yine önüne geleni hain, önüne geleni terörist ilan etti. Bu ülkede aklıselim düşünebilen her bir yurttaş biliyor ki, iktidarın küçük ortağının bu memlekete bugüne kadar bir hayrı dokunmadı. Halk bunların sürekli kin ve nefret kusan konuşmalarından bıktı. Çünkü halk her gün çıkıp kürsülerden etrafa hakaretler, tehditler savuran bu çirkin siyaset tarzından usandı. Halklar, kendilerine en ufak bir umut vermeyen, sürekli karanlık tablolar çizen, sürekli düşmanlıktan bahseden, sürekli vurmaktan, kırmaktan, ezmekten, yok etmekten bahseden bu zorba anlayışlardan bıktı.

HEP BİRLİKTE KURTULACAĞIZ

Bunların köhne düşüncelerine göre; eşit yurttaşlık için demokratik talepleri olan milyonlarca Kürt; terörist, vatan haini. Eşit yurttaşlık için demokratik talepleri olan milyonlarca Alevi; terörist, vatan haini. İnsanca çalışma koşulları ve ücret talepleri olan milyonlarca işçi emekçi; terörist, vatan haini. Her gün canice işlenen kadın cinayetlerine dur diyenler; terörist, vatan haini. İşsiz olduğunu söylemek, aç olduğunu söylemek suç. Bunu söyleyenler; terörist, vatan haini. Üniversitesine kayyım rektör istemeyen öğrenci ve akademisyen; terörist, vatan haini. Seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri; terörist, vatan haini. Bizler demokratik talepleri olan bütün toplumsal dinamiklerin ortak mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz.  Bu ülkede onurlu bir barış olana kadar, eşit yurttaşlık sağlanana kadar, emekçiye insanca çalışma koşulları ve ücret sağlanana kadar, kadına düşman zihniyet bitene kadar, gençlere ve çocuklara özgür, mutlu ve yaşanabilir bir ülke inşa edene kadar durmayacağız, yılmayacağız. Bizler varlığımızı bu köhne iktidarın, bu zorba zihniyetin lütfuna borçlu değiliz. Halklarımızla el ele vererek, gençlerimizle omuz omuza vererek; bu gerici, bu tehdit edici, bu çağdışı, demokrasi karşıtı zihniyetlerden hep birlikte kurtulacağız.

AÇLIK GREVLERİ

Bugün, Türkiye’de 107 cezaevinde tutsaklar, 85 gündür başta Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit olmak üzere, az önce bir örneğini anlattığımız hak ihlallerine karşı açlık grevindeler. İnsan hakları ilkelerinde yeri olmayan bu uygulamalara karşı grevde olan binlerce tutsak varken, bir önceki dönem belediye eşbaşkanı olan kadın arkadaşımıza yapılanlar, mahpusları tahrik etme ihtimali yüksek olan bir aymazlıktır.

KANUN UYGULANMASI İÇİN ÖLÜM MÜ GEREKLİ?

Yetkililer üç maymunu oynarken, binlerce tutsak Türkiye kendi hukukunu uygulasın diye bedenini açlığa yatırmış durumda. Hukuki taleplerle açlık grevlerine girilmiş olması Türkiye’nin ayıbıdır. Tutsaklar tecrit sonlandırılsın diyor. Kürt sorununda diyalog kanallarını açacak ve barışa zemin hazırlayacak ve ayrıca sistematik bir işkence olan tecridin kaldırılmasını istemek vatandaş olmaktan gelen bir hak değil mi? Hasta tutsakların tedavi edilmesi, gerekiyorsa tahliye edilmesi, hak ihlallerinin son bulması talebi mevzuatta tanımlanmış haklar değil mi? Peki yetkililer neden sessiz? Türkiye’nin kendi kanunlarını uygulaması için cezaevlerinde vatandaşların ölmesi mi gerek? Cezaevlerinden önceki dönemlerde olduğu gibi kötü haberler gelmeden mahpusların hukuki ve meşru talepleri derhal yerine getirilsin.

EKONOMİK KRİZ

Türkiye siyasi tarihinde ne zaman ekonomik kriz derinleşse, iktidarlar açlığın ve yoksulluğun üstünü örtmek için faşizmi artıracak gündemler yaratıyor. Boğaziçili gençlerin, kadınların, işçilerin, Kürtlerin düşman ilan edilmesi ile üstü örtülen şey yoksulluk, açlık ve intiharlardır. Sadece 1-13 Şubat 2021 tarihleri arasında ise 9 yurttaş intihar girişiminde bulunmuş ve 7 yurttaş hayatına son vermiştir. Hatırlanacağı üzere yakın zamanda İstanbul'da ekonomik sıkıntılarla boğuşan henüz 20’li yaşlardaki Elvan ve Enver Demir çifti, 11 Şubat günü, 1,5 yaşındaki çocuklarını bir yakınlarına bırakarak hayatlarına son vermişti.

GİDİŞLERİ YAKIN

Dün Ekonomi Komisyonumuz tarafından ‘Zam Raporu’ yayınlandı. Bu raporda vergi ve zamlarla yurttaşların nasıl soyup soğana çevrildiğini, günde 300 esnafın nasıl iflasa sürüklendiği oldukça açık bir şekilde yazıldı. Sarayın duvarları yükseldikçe yani Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine geçildiğinden beri buğday unu yüzde 214, mercimek yüzde 184, fasulye yüzde 149, tuz yüzde 104, makarna ve süt yüzde 100, elektrik yüzde 71,7, doğalgaz yüzde 64,1 zamlandı. Ama Erdoğan bunu bilmez. Bu yüzden Erdoğan ile halk arasındaki mesafe kapanmaz şekilde artmıştır. Düşmanlık söylemleri artık tutmuyor, gidişleri yakındır.

BULUŞMALARIMIZI TÜRKİYE’YE YAYACAĞIZ

Biz bu gidişi demokratik yöntemler ve halkla birlikte hızlandırıyoruz. Amed’den başladık, İzmir’e gittik, haftaya Van’da olacağız. Gençlerle, kadınlarla, işsizlerle, esnaflarla İş ve Aş Buluşmaları gerçekleştiriyoruz. Buluşmalarımızı genişletecek, tüm Türkiye’ye yayacağız. Bu iktidardan kurtulana kadar mücadelemizi sürdürecek, bu toprakları intiharların, bombaların, silahların döktüğü kanlar ve aldıkları canlar ile değil, bereket ile sulayacağız.

21 ŞUBAT ANADİL GÜNÜ

21 Şubat Dünya Anadili Günü. Anadili meselesini bugün bizler için önemli kılan şey elbette Türkiye’de Türkçe dışındaki dillerin varlığının resmi olarak kabul edilmemesi, diller üzerindeki baskı ve yasakçı anlayışın sürdürülmesi, 100 yıllık asimilasyon politikalarını devam ettirilmesidir. Türkiye’deki yasakçı zihniyet kendini en çok bu ülkenin en büyük zenginliklerinden biri olan dillerine yaklaşımında göstermektedir. Bu zihniyet maalesef ülkenin dilsel zenginliklerini yok saymakta, ülkeyi bir diller mezarlığına çevirmeye çalışmaktadır.

ANADİLİ SAHİPLENME ÇAĞRISI 

Anadili mücadelesi, bugün bizim mücadelemizin de bir parçası, siyasi varlığımızın gerekçelerinden biri, halklarımıza karşı tarihsel sorumluluğumuzun bir parçasıdır. 1999’da UNESCO tarafından anadillerin korunması, geliştirilmesi ve güvence altına alınması amacıyla 21 Şubat günü, Uluslararası Anadili Günü olarak kabul edilmiş, anadili ve anadilinde eğitim hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasal güvence altına alınmayan dillerin varlığını koruması, gelişmesi maalesef mümkün değildir. Onun için de bu hakkın kısıtlanması, tekçi zihniyetlerin yönetim anlayışlarının ve yaratmaya çalıştıkları toplumsal modelin bir parçasıdır. 21 Şubat Dünya Anadili Günü, anadilleri üzerindeki yasakçı uygulamalara karşı mücadeleyi yükseltme çağrısıdır. Bizler dün olduğu gibi bugün de bu çağrıya ses veriyor, ‘anadili hakkı için adalet’ diyoruz. Bu vesileyle bölge ve dünya halklarının 21 Şubat Uluslararası Anadili Günü’nü kutluyor, herkesi anadiline sahip çıkmaya ve farklı anadillerine saygı göstermeye çağırıyoruz.”

Günay, Kürtçe yaptığı açıklamaların ardından Süryanice, Ermenice, Kürtçe, Türkçe, Zazaca ve Arapça olarak “Anadil Günü kutlu olsun” dedi.