Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve Milletvekili Erkan Baş, artan baskılar, rejim, erken seçim ve ittifak tartışmalarına ilişkin Evrensel Gazetesi'nden Birkan Bulut'un sorularını yanıtladı.

“Hukukun ve yurttaş haklarının ortadan kaldırıldığı bir ülkede seçimlerin normal biçimde yapılacağını ve bu iktidarın da seçim sonuçlarını suhuletle kabul edeceğini nasıl düşünebiliriz” diye soran Baş, iktidar karşısında birleşik bir muhalefet konusunda önceliklerinin Saray rejimi ile her türlü uzlaşma beklentisine kapalı olmak olduğunu söyledi.

Ekonomide kriz pandemi koşullarıyla birlikte giderek derinleşiyor. Ancak Meclise gelen 2021 bütçesi, güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, patronlara İşsizlik Fonu’ndan aktarılan kaynaklar ve tüm bunlara rağmen askıda ekmek... Ekonomi nereye gidiyor?

Saydıklarınız yaşadığımız durumun kısa bir özeti aslında. Ama bu kadarı bile ne kadar büyük bir felaketin içinde olduğumuzu ve hızla uçuruma sürüklendiğimizi gösteriyor. Türkiye her açıdan büyük sorunlarla baş etmeye çalışan bir ülke konumunda. Bu durum bir anda oluşmadı tabii, ülkemizi yıllarca yönetmiş sağ/iş birlikçi iktidarlar ile patron sınıfı bu yıkımı beraberce yarattılar ve bunu yaparken de birilerinin iktidarını, birilerinin de kasasını doldurdu. AKP iktidarıyla birlikte ise Türkiye, deyim yerindeyse yıkımın en şiddetlisini ve hızlısını yaşadı. 

Bakın, 2021 bütçesi, sanki bu ülkenin tek derdi Cumhurbaşkanının bütçesiymiş gibi oraya büyük kaynaklar ayırıyor. Diyanete, sermaye teşviklerine milyarlar ödenmesi düşünülüyor. Oysa bunlar planlanırken yurttaşlarımız sağlık hizmetine, grip aşısına, hatta basit bir maskeye ulaşamıyor. Yüz binlerce kişi pandeminin yarattığı fırsattan yararlanan patronlar tarafından kısa çalışma ödeneği altında soyuluyor. Milyonlar işsiz, emekçiler evini, ailesini geçindiremiyor, tablet veya internet bağlantısı bulamadıkları için çocuklarını okutamıyor. Bir de bunlar yetmezmiş gibi, halkın onuruyla alay ederek “askıda ekmek” kampanyası başlatıyorlar. 

Daha dün, AKP Genel Başkanı “açız” diyen bir yurttaşa, “Abartıyorsun, al bu keyif çayını iç” diyerek hakaret etti. Ben duyduğumdan utandım, ama onun bir avuç çayı fırlatırken yüzü kızarmadı. 

Sorunlar arttıkça iktidarın daha otoriter politikalar yürüttüğüne dair tespitleriniz var. Açar mısınız biraz? Bu anlamda rejim tartışmasına yaklaşımınız nedir?

Bizim açımızdan rejim tartışmasında kritik bir saptamaya ihtiyaç bulunuyor. Türkiye’de şu anda yürürlükte olan rejim, kağıt üzerinde nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, bir cumhuriyet değildir. Cumhuriyetin en kötüsünde bile biçimsel de olsa hukukun bir geçerliliği vardır; seçimlerin bir geçerliliği vardır, yurttaş haklarının bir geçerliliği vardır... Örneklerle uzatmaya gerek yok: Türkiye’de şu anda bunların hiçbirinden söz etmek mümkün değil. 

Türkiye yargının, yasamanın, en temel yurttaş haklarının tek adam tarafından çiğnendiği bir diktatörlüğe dönüştürülmektedir. İç ve dış politikada atılan tüm adımlar, iktidarın bekasına hizmet etmektedir. Bunun önündeki tüm engeller de hukuksuz yollarla, baskı ve şiddetle yok edilmektedir. Meslek odalarına yönelik saldırılar, seçilmiş siyasetçilere yönelik tutuklamalar, kayyumlar, basın özgürlüğünün ayaklar altında olması; bunların hepsi iktidarda kalmak dışında hiçbir şeyi düşünmeyen ve kendi çıkarını ülkenin çıkarının üstüne koymuş bir tek adam rejiminin işaretleridir. Bu gidişin mantıksal sonucu faşizmdir. Ülkemizin emekçileri ile ilerici yurttaşları halihazırda faşizm ihtimaline karşı mücadele ettiklerinin bilincinde olmalıdır.

Bu süreçte en çok hedef alınan da seçme ve seçilme hakkı oldu. Tekrarlanan seçimler, seçilmişlerin hapse atılması ve kayyum atamaları, iktidarın seçimle gitmeyeceği tepkilerine yol açıyor. Bu konuda ne demek istersiniz?

Görünen o ki, önümüzdeki seçimlerde normal yollardan başarılı olma şanslarını da çok düşük gördükleri için seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle kendilerinin kazanmasını garanti altına almak istiyorlar. Bunlara karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz elbette. Ancak, bir konunun, özellikle de muhalefet saflarında netleşmesi gerekiyor: Ana muhalefet temsilcileri “Bunlar ilk seçimde gidiyor” diyorlar. Bunun bir umut ve azim yaratmaktan çok rehavet ürettiğini görmek lazım. Evet, görünen o ki, AKP’nin oylarında ve toplumsal desteğinde gerçekten de bir erime var. Bu erime kontrol altına alınamazsa normal bir seçimde iktidardan düşmelerine de yol açabilir.

Ancak bunların hepsi normal bir ülkede yaşasaydık olabilirdi. Hukukun ve yurttaş haklarının ortadan kaldırıldığı böyle bir ülkede seçimlerin normal biçimde yapılacağını ve bu iktidarın da seçim sonuçlarını suhuletle kabul edeceğini nasıl düşünebiliriz? 

Tüm bunları şunun için söylüyorum: AKP’ye karşı mücadele seçimle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir muhalefet cephesinin güçlenmesini gerektirir. Seçim söz konusu olduğunda da bu iktidarın hırsızlıklarına, hilelerine engel olmak ve sonuçları kabul etmelerini sağlamak için de böylesi bir güçlü halk muhalefetine ihtiyaç bulunuyor. 

 Peki güçlü halk muhalefeti ve bunun için kurulabilecek bir ittifak konusunda TİP ne düşünüyor?

Reklam

Türkiye İşçi Partisi olarak halka karşı işlenen suçlar karşısında Saray rejimine karşı dayanışma ilkesini benimsemiş durumdayız. Bu bizim için Saray rejimi koşulları altında yürütülen mücadelenin olmazsa olmaz koşulu. Dayanışmanın ötesinde çeşitli güç birlikleri, eylem birlikleri, ittifaklara da her zaman açığız ve birçok örnekte bu tür birlikteliklerin inşa edilmesi için çağrıcı, örgütleyici olduk. 

Elbette, böylesi birliktelikler için aradığımız şartlar ve ilkeler var: Saray rejimi ile her türlü uzlaşma beklentisine kapalı olmak ve Saray rejiminin temsilcilerinden hesap sorma kararlılığını taşımak gibi ilkeler bunlar. Ayrıntılandırılması uzun sürer, ama kısaca şunu söyleyerek bitirebilirim: Halkımızın Saray rejiminden kurtuluşu için yürütülecek her türlü gerçek, samimi, tutarlı ve emekçilerin çıkarlarını gözeten birliktelikte yerimizi almaktan çekinmeyiz.