Meclis Genel Kurulu’nda Adalet Bakanlığı bütçesinde söz alan HDP Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir, AKP döneminde yargının geldiği durumu anlattı.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e dönerek konuşan Aydemir, “Mesleğe başlarken komilikten, komilikten sonra çıraklığa, çıraklıktan sonra ustalığa, ustalıktan sonra genel müdürlüğe, müsteşarlığa ve Bakanlığa kadar yükselmiş sevgili hukukçu Bakan arkadaşımıza şu soruyu sormak istiyorum: Şu an, Türkiye kamuoyunda adalete duyulan güven yüzde kaçtır? Eğer, biliyorsanız bizimle paylaşın ama bizim yaptığımız araştırmalara göre şu an adalete duyulan güven maalesef sadece yüzde 4'tür; bunun en baş sorumlusu da sizsiniz” dedi.

ESAT OKTAY HATIRLATMASI

12 Eylül 1980 Darbesi’ne karşı tüm hükümetin ve Erdoğan’ın da karşı olduğunu hatırlatan Aydemir, “Bakın, bir Adalet Bakanının birinci görevi cezaevlerini takip etmesidir; adaleti, mahkemeleri, hâkimleri, savcıları, yargıçları takip etmesidir. Size şunu hatırlatıyorum Sayın Bakan: 1980 darbesinden sonra Diyarbakır'a sıkıyönetim komutanı olarak atanan Kemal Yamak, beraberinde Esat Oktay Yıldıran'ı götürdü. Niye götürdü? Bunlar, Türkiye tarihine ‘Özel Harp Dairesinin yetiştirmiş olduğu işkenceciler’ olarak geçtiler. Şimdi, siz de eğer bu kariyerinizde buna benzer ithamlarla karşılaşmak istemiyorsanız lütfen, gözünüz kulağınız şu anda 80 darbesinin ötesine giden cezaevi uygulamalarına baksın, görsün. Lütfen, bakın ve görün” diye seslendi.

YARGI KİME BAĞIMLI?

Türkiye yargısının Amerika’ya bağlı olduğunu dile getiren Aydemir, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye yargısı Almanya'ya bağımlıdır. Bakın, nasıl bağımlıdır? Size 2 tane çok çarpıcı örnek vereyim: Rahip Brunson dosyası. Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: ‘Bu fakir bu görevde olduğu müddetçe, bu can bu bedende olduğu müddetçe, bu terörist Brunson, cezaevinden çıkamaz.’ Bakın, bu açıklama başlı başına Anayasa madde 90, Anayasa madde 138; her 2 maddeye işkence yapılmasıdır, kendi maddesine işkence yapmaktır. Nedir bu işkence? Maddeye karşı kurnazlık yapma, hilei şeriye yoluna başvurma ve ta ki Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump'tan telefon gelinceye kadar ‘Derhâl Rahip Brunson'ı serbest bırakın...’Şimdi, Türkiye yargısı Amerika'ya bağımlı mı değil mi? Yerli ve millî arkadaşlara soruyorum: Amerika'nın, Trump'ın açmış olduğu bir telefona, bir telefonun ucuna bağımlı mı değil mi? Deniz Yücel, gazeteci; Angela Merkel, Almanya'nın Başbakanı; bir telefonla, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a açmış olduğu bir telefonla Türkiye yargısını bağladı mı, bağlamadı mı?

ERDOĞAN’IN AİHM BAŞVURUSUNU HATIRLATTI

Şimdi soru şu: Türkiye yargısı ne kadar bağımsız? Kime bağlı? Tek kişiye bağlı. Ağanın sözü üzerine söz olur mu? Olamaz. Varsa yüreğiniz, gelin ağanın sözünün üzerine söz söyleyin. Bakın -zamanım çok kısa- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin son vermiş olduğu Osman Kavala ve Demirtaş kararları var. Burada, yine tek kişi, başyargıç ne dedi? Dedi ki: ‘Bu kararlar bizim nezdimizde yoktur, bizim için bağlayıcılığı yoktur.’ Peki, aynı sen, 1999'da AİHM'e başvurdun mu? Recep Tayyip Erdoğan, AİHM'e başvurdu mu? Adalet istedi mi? Hukuklarına başvurdu mu? Vurdu. Aynı Recep Tayyip Erdoğan 2002 yılında milletvekili seçimlerine girecekti, adli sicil kaydının silinmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu mu? Vurdu.”

‘DÜNÜN MAĞDURU BUGÜNÜN ZULÜM MAKİNESİ’

AKP’li Yaşar Kırkpınar’ın “Ne var bunda” söylemine ise Aydemir, şöyle yanıt verdi: “Ne var biliyor musunuz? Şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Selahattin Demirtaş, Kavala dosyalarına sunduğu gerekçelerin aynısı. ‘Bu bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir’ söylemi ve talebiyle Recep Tayyip Erdoğan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayanarak adalet aradı, hukuk talep etti, bunu bizzat kendisi yaşadı. Dünün mağduru, dünün ezileni maalesef ki gelinen noktada bir zulüm makinesine döndü, yargıya da husumet duydu. Kavala'dan, Ahmet Altan'dan, Demirtaş'tan, husumet duyduğu HDP'den HDP kapatma davasıyla, Kobanê kumpas davasıyla intikam almanın aracı hâline getirdi."