CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, “pazarlık yaparak Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olmasına izin verdiğine” yönelik iddialara yanıt verdi. 

Baykal, "Böyle demokrasi doğrultusunda atılan adımların arkasında bir ‘Al gülüm ver gülüm pazarlığı' yatıyor düşüncesi, bu yanlıştır. Ben hiçbir ilişkimde Sayın Erdoğan ile ne o karşılaşmalarımda öyle bir özel anlaşmayı yansıtacak hiçbir şeyi ne ben konuştum, ne o konuştu" dedi.

Erdoğan'la 1 Mart tezkeresi için yaptığı görüşmede neler konuşulduğunu anlatan Baykal, "Bu konularda benim samimi olabileceğimi düşünemiyorlar. İlla ‘Pazarlık yaptı' diyorlar. Buluşma zaten 22 Şubat 2003'de, yani 1 Mart öncesi idi. Yani hakların iadesinden sonra yapılmış bir buluşmadır o. Haklarını vermişiz neyin pazarlığını yapacaksın?” ifadelerini kullandı.

Sözcü'den Saygı Öztürk’ün aktardığına göre Baykal, 2015’teki seçimden sonra Erdoğan ile yaptığı görüşmeyi anlattı:

“Şunu anlaması lazım insanların: Biz hiçbir pazarlık yapmadan da ‘ya işte bak yeni fırsatlar doğuyor, kullan kardeşim bunu, yürü iktidara' havasına bütün tarihimiz boyunca direnmişizdir. Aynı şekilde Sayın Erdoğan'ın yasaklarının kaldırılmasını bazı insanlar anlayamıyor. Üstelik onlar da insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi söylemini ağızlarından düşürmeyen insanlar.

'BUNU ANLAMAM MÜMKÜN DEĞİL'

Bu doğru değil, biz CHP olarak ordu artı CHP iktidar formülünü bilinçli olarak 1971, 12 Mart'tan itibaren Ecevit hareketi ile birlikte reddetmiş bir hareketin parçasıyız. Yani siyasette karşımdaki genel başkan olacak, parlamentoda neredeyse üçte iki çoğunluğa sahip olacak, seçime girecek ama milletvekili olamayacak, yaptırtmayacağım ben de ve mücadeleyi böyle götüreceğim. Bunu anlamam mümkün değil. Bu bizim için bir siyasi fırsatçılık değil, bu bizim karakterimizdir kardeşim. Bunu anlamanız lazım. CHP böyledir, ben o kırılma noktasında Ecevit'le birlikte “iktidar, devrim, ilericilik silahın namlusundan çıkarı” reddeden hareketin bir parçasıyım. Bilmem eşit olmayan, karşımdakinin elinin kolunun bağlandığı bir yarışmaya girerek bunu bir fırsat gibi değerlendirmek bizim siyaset anlayışımızın temellerine ve karakterimize aykırıdır.

“MÜCADELE EDECEKSEK BİR ŞAİBE İLE MÜCADELE EDEMEYİZ”

Biz böyle fırsatçı, kapkaççı bir anlayış içinde hiç olmadık, değiliz. Bu davranışımızı da bir çıkar, bir pazarlık sonucu bir davranış olarak anlamak kendisi bizatihi bir büyük siyasi problemidir Türkiye'nin. Böyle bakanlar, akılları almıyor ya adam karşısındaki rakibinin siyasi haklarını bedavaya nasıl verir; Oysa bu bizim temel bir inancımız. Mücadele edeceksek bir şaibe ile mücadele edemeyiz. Yani o külüstür bir şiir okudu diye Pınarhisar Cezaevi'nde 2 ay kaldı diye ‘Milletvekili olamaz' dediğin sürece onunla mücadele edemezsin. Bunu halka kabul ettirmen mümkün değildir zaten.

Geçmişte nasıl ki ‘CHP generallerle işbirliği yapmadı' diye suçlandı. Türkiye'nin bazı ilerici yazarları, bunu bir fırsat diye sayıyorlardı, biz karşı çıktık, bilinçli olarak, aynı şekilde bugün de ‘Ben Sayın Erdoğan'la anlaşmışımdır' diye düşünülüyor. Çünkü Türkiye'de hakim siyasi kültür bizim anlayışımız doğrultusunda değil, siyaseti bir fırsatçılık gibi algılayan bir anlayış.

“BU BİZİM SİYASİ HAYATIMIZIN BİR ZAFİYETİDİR”

Bizde böyle bir şey yok. Gerçekten eşitliğe, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, demokrasiye, siyasi mücadelede eşitliğe samimiyetle inanıyoruz. Buna aklı basmıyor Türkiye'de bazı çevrelerin. ‘Enayilik bu, olur mu ya, o bir şey aldı, ne alacak, cumhurbaşkanı olma garantisi aldı falan diye' bakıyorlar. Tabii akılları almıyor bunu. Yani bu bizim siyasi hayatımızın bir zaafiyetidir.”

Erdoğan ile pazarlık iddiasını yalanlayan Baykal şöyle devam etti:

“Böyle demokrasi doğrultusunda atılan adımların arkasında bir ‘Al gülüm ver gülüm pazarlığı' yatıyor düşüncesi, bu yanlıştır. Ben hiçbir ilişkimde Sayın Erdoğan ile ne o karşılaşmalarımda öyle bir özel anlaşmayı yansıtacak hiçbir şeyi ne ben konuştum, ne o konuştu.

Daha sonra İstanbul'da Sayın Erdoğan'ın talebi üzerine bir araya geldiğimizde, siyasi yasağı zaten kaldırılmıştı. Sayın Erdoğan 1 Mart tezkeresi telaşı içerisindeydi. Aramızda şu konuşma geçti:

– Baykal: Tezkere kabul edilirse ülkemize kaç bin asker girecek?

– Erdoğan: 65 bin kişi.

– Ne zaman çıkacaklar?

– Ben de bilmiyorum. ABD ile işbirliği yapmazsak ambargo uygularlar, bizi sıkıştırırlar, ek mali kaynak kullanmamız, yaratmamız gerekir. Yardımcı olur musunuz?

– Elbette, bu kararın sorumluluğunu alırım ve bütün Türkiye'de bunun için çalışma yaparım. İstersen birlikte dolaşırım istersen ben tek başıma dolaşırım.

Bu konularda benim samimi olabileceğimi düşünemiyorlar. İlla ‘Pazarlık yaptı' diyorlar. Buluşma zaten 22 Şubat 2003'de, yani 1 Mart öncesi idi. Yani hakların iadesinden sonra yapılmış bir buluşmadır o. Haklarını vermişiz neyin pazarlığını yapacaksın?”