DAİŞ’in Şengal’de gerçekleştirdiği soykırımın ardından 15 Eylül 2014’de Kobanê’ye yönelmesi üzerine Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) harekete geçmesini istediği AKP iktidarının bu konuda adım atması Kürtler ve dostlarını tepkilerini göstermek üzere 6-8 Ekim tarihlerinde Türkiye’nin fark kentlerinde sokağa döktü, protestolar yaşandı. Saldırıların önüne geçilmesi taleplerinin karşılık bulmadığı koşullarda AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7 Ekim günü gittiği Antep’te sarf ettiği “Kobanî düştü düşecek” sözüyle artan gerginlik, sokağa inen Hür Dava Partisi üyeleri çatışmaya dönüştü.

Polis ve askerin müdahalesi ile büyüyen olaylarda İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre 46, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı verilere göre ise 48 sivil yaşamını yitirdi. Aradan geçen 6 yılda bu ölümlerinin büyük bölümünün failleri hala ortaya çıkarılmış değil.

SADECE 6’SI DAVAYA DÖNÜŞTÜ

Yaşanan bu ölümlere ilişkin başlatılan soruşturmalardan sadece 6’sı davaya dönüştü. Diyarbakır’daki protestolar sırasında yaşamını yitiren Hür Dava Partisi üyeleri ve çevresinden olan Yasin Börü, Ahmet Dakak, Riyat Güneş ve Hasan Gökguz, Van’da Mehmet Latif Şener ile İzmir’de hayatını kaybeden Ekrem Kaçaroğlu’un ölümüne ilişkin davalar açıldı.

Yasin Börü, Ahmet Dakak, Riyat Güneş ve Hasan Gökguz'un öldürülmelerine dair dava dosyasının Diyarbakır’dan gönderildiği Ankara 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 24 Nisan 2017 günü görülen son duruşmada 41 sanıktan 13’ü beraat ederken, diğer sanıklar hakkında farklı oranlarda hapis cezaları verdi.  Sanıklardan 37’sinin avukatlarının kararı temyiz etmesi üzerine dosya Yargıtay'a gitti. İncelemelerini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bazı sanıklar yönünde ceza artırımı yapılması gerektiğine hükmetti. Van'da Hüda-Par üyesi Mehmet Latif Şener'in ölümüyle ilgili açılan davada ise tutuklu yargılanan iki sanığa ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıl 6’şar ay hapis cezaları verildi.

İNDİRİMLİ 25 YIL VERİLDİ

İzmir’deki Kobanê protestoları sırasında öldürülen Ekrem Kaceroğlu ile ilgili davada ise 29 Mart’ta tutuklu sanıklar Reşit Aktaş ve Murat Keskin hakkında "kasten öldürme suçunu işledikleri sabit görüldüğü" gerekçesiyle müebbet hapis cezası verildi. Fakat cezanın sanıkların geleceği üzerindeki olumsuz etkide bulunacağı gerekçesiyle takdir indirim uygulayan mahkeme sanıkların cezalarını 25 yıla indirdi. Davada tutuksuz yargılanan Suat Dinçer hakkında "kasten öldürme suçu sabit olmadığı" gerekçesiyle beraat kararı verilirken, Kubilay Aktaş hakkında yakalama kararının infaz edilmesine hükmedildi.

SUÇ DUYURULARI 

Protestolarda yaşamını yitirenlere dair yapılan birçok suç duyurusu ise işleme dahi konulmadı. Siirt kent merkezi ve Kurtalan ilçesinde Mehdi Erdoğan, Davut Nas, Kamil Taş, Mehmet Zakir Çal, Necmettin Çelik ve oğlu Yusuf Çelik olmak üzere 6 kişi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin AKP’li belediye başkanı Nevzat Karatay ve akrabalarının açtığı ateş sonucu yaşandığı da görüntülere yansıdı. Ancak AKP’lilere dair yapılan suç duyuruları işleme dahi konulmadı. Girişimler sonucunda hazırlanıp, AKP’li başkanın dahil edilmediği iddianameyle Karatay ailesinden Yavuz, Saim, Salih, Metin, Nizamettin, Mehmet, Faysal hakkında dava açıldı. Ancak dava “öldürme” suçlamasıyla değil, sadece “korku ve panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme”, “silahlı tehdit” ve “birden fazla kişi ile tehdit” ile sınırlı tutuldu.

Ölümlerle ilgili şüpheli polis ve askerler hakkında başlatılan soruşturmalarda ise “kasıt yok”, “kovuşturmaya yer olmadığı” yönünde kararlar verildi.

OTOPSİ RAPORLARI YOK

6 yıldan sonra raftan indirilen Kobanê dosyasına eklenen aralarında HDP’nin o dönemki Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 28’i tutuklu 108 kişi yaşamını yitiren 37 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Fakat HDP’lilerin ölümünden sorumlu tutulduğu 37 kişiye dair otopsi raporları dahi iddianamede yer almadı. Savcılığının avukatların yaptığı bir açıklama üzerine duruşmaya günler kala istediği otopsi raporları henüz dosyaya eklenmiş değil.,

11 ÖNERGE REDDEDİLDİ

6-8 Ekim olaylarının araştırılması ve yaşamını yitirenlerin sorumlularının bulunması için HDP tarafından Meclis’te verilen araştırma önergelerinin tümü AKP-MHP oylarıyla reddedildi. En son 29 Nisan’da verilen önergeyle birlikte HDP’nin şimdiye kadar değişik tarihlerde aynı konuda verilen 11 önergesi reddedildi.

DAYANIŞMA ARTTI 

Kobanê Davası ile ilgili parti bünyesinde kurulan komisyonda yer alan HDP Parti Meclisi Üyesi Doğan Erbaş, protestolarda yaşanan ölümler ve yıllar sonra açılan davaya dair Mezopotamya Ajansı'na konuştu. DAİŞ’in 2014 yılında Irak ve Suriye’de hızla ilerlemeye başladığını hatırlatan Erbaş, özellikle Musul’un ele geçirilmesinden sonra ilerleyişi hızlanan DAİŞ’in Kobanê’ye yöneldiğini dile getirdi. Kobanê’ye dönük tehdit üzerine o günlerde uluslararası alanda dayanışma gösterildiğini söyleyen Doğan, uluslararası çevreler ve kurumlardan BM Genel Sekreteri başta olmak üzere AB yetkililerine çağrılarda bulunulduğunu kaydetti.

PROTESTOLAR 

Türkiye’ye yönelik o dönem yapılan somut çağrılara değinen Erbaş, “Kobanê’nin Türkiye sınırında olması nedeniyle bir insani yardım koridoru oluşturulmalı, IŞİD’e karşı savaşan direnişçilere yardım götürülmeli diye tüm çevrelerden peş peşe açıklamalar geldi. Fakat Türkiye bütün bunlara kulaklarını tıkıyordu. 6-7 Ekim’e giderken artık IŞİD’in Kobanê kent merkezine girdiğini görmeye başlamıştık. Tam o günlerde partimiz ‘demokratik tepkilerinizi gösterin’ diye halka bir çağrıda bulunmuştu. Ama partimizin bu çağrıyı yapmasından önce 25 Eylül’den itibaren zaten Türkiye’de insanlar sokağa çıkarak iktidarın tutumunu protesto etmeye başlamışlardı” diye belirtti.

ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI

Erbaş, protestoların Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’te yaptığı konuşmaya kadar barışçıl bir şekilde hiçbir ölüm ve yaralanma yaşanmadan gerçekleştiğinin altını özellikle çizdi. Erdoğan’ın müjde verir gibi, “Kobanê düştü düşüyor” dediğini  söyleyen Erbaş, “Sadece bu açıklama da değil. Bundan önce de Türkiye’nin IŞİD’le doğrudan ya da başka şekillerde bir işbirliği içinde olduğu, desteklediği, IŞİD mensuplarının Türkiye sınırlarından çok rahat geçtiği, yaralılarının Antep başta olmak üzere sınır bölgelerinde tedavi edildiği, lojistik destek sağlandığı medyaya yansımıştı zaten. Aslında AKP’nin o dönem bir Ortadoğu projesinde selefi gruplarla bir işbirliğine gitmek, Suriye’de farklı bir rejim oluşturmak, Mısır’da farklı bir rejim oluşturmak yeni Osmanlı hayallerini Ortadoğu’nun tümünde hakim olmak vb. bunların bir parçası olarak gündeme gelmişti. Sadece o konuşma tek başına ele alınamaz” ifadelerini kullandı.

VARTO’DA İLK ÖLÜM 

Erdoğan’ın açıklamasının ardından sokaklarda farklı bir havanın hakim olmaya başladığını dile getiren Erbaş, bu havayı şöyle açıkladı: “İlk öldürme Varto’da oldu. O da partimize mensup bir arkadaşımız, kolluk birimlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. O günlerde olayların daha fazla büyümemesi için partimizle İçişleri ve Adalet Bakanlığı hükümet nezdinde çok çeşitli görüşmeleri de olmuştu. O görüşmelerde ‘olayların çığırından çıkmasını nasıl önleyebiliriz’ yolunu bulmak için işbirliği içindeydi. Ama o dönem Efkan Ala’nın ‘devlet içerisinde kontrol edemediğimiz gruplar ve güçler var’ açıklaması geldi.”

'SUÇLARINI GİZLEME TELAŞI'

Kobanê protestolarında yaşayan tüm ölümlerden iktidarın sorumlu olduğunu söyleyen Erbaş, “Bir ülkeyi yöneten iktidar, eğer olayları önleyememişse sorumlusu kendisidir. Dolayısıyla sorumluluklarını üzerlerinden atmaya çalışıyorlar ve bir taraftan da partimizi böyle hedef haline getirerek o ölümlerden dolayı partimizi suçlu göstermeye çalışıyorlar. Kobanê Davası 6 yıl sonra gündeme geldi. Eğer o zaman arkadaşlarımızın yaptığı açıklamalar, partimizin attığı twitler, yapılan konuşmalar suç idiyse, neden 6 yıl beklediniz? Burada bir telaş var, suçluluğun telaşı. Partimizi hedef haline getirmek, partimizi diğer demokratik güçlerle birlikte hareket etme noktasında da zor duruma düşürmek ve üzerimizden Türkiye’deki demokratik güçlere de mesaj vermek istiyorlar. Tam bir intikam ve kumpas davası olarak isimlendirdiğimiz bir dava gündeme geldi. Kendi suçlarını gizleme telaşıdır yaptıkları” dedi.

27 HDP'Lİ YAŞAMINI YİTİRDİ 

Erbaş, protestolar sırasında yaşanan ölümlere polis ve askerlerin açtıkları ateş sonucunda ya da onların olaylara müdahale etmesinden cesaret alan bazı çeteci grupların yol açtığını da ifade etti.  Yaşamını yitiren 37 kişinin 27’sinin bir şekilde HDP ile ilgisi olduğunu söyleyen Erbaş, pek çok ilde avukat arkadaşlarının araştırma yaptıklarını, lakin  iddianameye yansıdığı rakamla 37 kişinin tam olarak nasıl öldürüldüğünün hala aydınlatılamamış olarak kaldığını kaydetti. Erbaş, “Sanki burada genel merkezimiz o dönem yaptığı çağrıyla kendi üyelerimize yönelik bir eylem yapmış gibi sonuç çıkıyor ki işin tuhaf yanlarından biri bu” diye konuştu.

ÖNLEYEMENLER SORUMLU 

Kobanê protestolarının araştırılması için parti olarak verdikleri onlarca önergenin reddedilmesi üzerinde de duran Erbaş, şunları söyledi: “Önergeler reddedildi ama dava konusu yapıldı gerçekler ortaya çıkmasın diye. O dönemde neler olduğu tam olarak anlaşılmasın, olaylar karanlıkta kalsın diye. Oradan HDP’yi yargı eliyle bir kumpas kurarak mahkum ettirebilir miyiz uğraşındalar. Bu nedenle araştırma önergelerini de reddettiler.” 

Hukuktaki ‘objektif sorumluluk’ kavramına değinen  Erbaş, “Yetkiliyseniz, görevliyseniz sizin yetki ve görev alanınızda oluşan bir olaydan dolayı doğrudan katkınız olmasa bile önleyememiş olmakla sorumlusunuz. Bu anlamda iktidarın hukuki, siyasi sorumluluğu çok açık ve net. Ne yaparlarsa yapsınlar bu gerçeği değiştiremezler” ifadelerini kullandı.

NİYET GERÇEKLER DEĞİL

Kişilerin nasıl öldürüldüğünü en iyi belgeleyen resmi evrakın otopsi raporu olduğunu vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti: “Ama hiçbir otopsi raporu yok. Dolayısıyla gerçekten insan ölümlerinin iktidar tarafından ne kadar ciddiye alınmadığı rakamlardan ibaret gördüğünü de göstergesi. İktidarın niyeti o döneme gerçekten açığa çıkarmak değil. Siyasi fırsatçılık yaparak hızlı bir şekilde mahkumiyet kararına gidilmek isteniyor. Yargılamanın ilk gününde de niyetin bu olduğu anlaşıldı zaten. Dava için özel bir heyetin oluşturulması da zaten olağan üstü bir yargılamanın olacağının göstergesiydi. Bir günde belki de bir buçuk ayda yapılması gereken işler bitti. 3 bin 530 sayfalık iddianame bir günde okundu. Özetin özetinin özeti şeklinde. Duruşma salonundan ziyade güvenlik güçleri tarafından işgal edilmiş bir salon vardı.” 

'OYUNUN PARÇASI OLMAYACAĞIZ’

Erbaş, 18 Mayıs’a ertelenen dava yargılamasına ilişkin ise “Süreç devam ediyor. Önceki celsede yüzlerce avukat duruşma salonuna geldi, uluslararası dayanışma güçlüydü. Bundan sonra da gerek partimiz gerekse yargılanan arkadaşlarımız bu oyunun bir parçası olmayacaklar. Biz asla bu göstermelik yargının bir parçası olmayacağız. Haklı olmanın, hakikati temsil etmenin, gerçekleri dile getirmenin rahatlığıyla duruşma salonunda yargılayan taraf biz olacağız” dedi.

Her taraftan sıkışan iktidarın Kürtlere, Kürt halkının iradesine saldırmayı görev edindiğini dile getiren Erbaş, “İmralı’da sayın Öcalan üzerinde devam ettirilen tecrit, Güney Kürdistan’a yönelik geliştirilen askeri operasyon ve bu dava bunun bir parçası. Ancak tarihten de biliyoruz ki diyalog ve çözüm olmadan, barış sağlanmadan devasa tarihsel sorunlar çözüme kavuşturulamaz. Türkiye halkları bu sistem karşısında asla boyun eğmez. Acilen toplumsal barışın sağlanmasına yönelik adımların atılması lazım” diye konuştu.

MA / Zemo Ağgöz