Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve tutukluların 182’inci gününe giren süresiz dönüşümsüz açlık grevine ilişkin Diyarbakır’da bulunan DBP Genel Merkezi İrtibat Bürosu’nda basın toplantısı düzenledi. DTK ve DBP’nin ortak basın metninin Kürtçesi DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Türkçesi DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz tarafından okundu. 

DEMOKRATİK MÜCADELE

Ortak basın metni şöyle: “Ülkenin karanlık bir uçuruma doğru sürüklendiği, halkların özgürlüklerinin kısıtlanıp, faşist bir rejiminin taşlarının döşendiği böylesi bir süreçte demokrasi güçleri olarak birleşik mücadele çağrısı yapmak bizler için elzem olmuştur. Türkiye’de ve Kürdistan’da demokrasi, hukuk, adalet, insan hakları ve özgürlükler baskıcı yöntemlerle saldırı altındadır. Çıkarılan KHK’lar ile yüzlerce dernek, vakıf ve basın kuruluşu kapatılmış, barolar, meslek örgütleri ve insan hakları kuruluş ve aktivistleri ise kuşatılmış durumdadır. Sosyal medya kısıtlanmış, ülkede AKP-MHP rejimine ya da tek adam diktatörlüğüne ilişkin tespitlerde bulunanlar ise gece yarısı kapıları kırılarak gözaltına alınmaktadır. Hitler dönemi iktidarına bile rahmet okutan bu dönemde, bizlerde böylesi büyük bir tehlikeyi görmekte ve bunu önlemek için demokratik mücadelenin tüm araçlarını kullanarak bunu önleyeceğimizi vurguluyoruz.

HALK DEĞİL İKTİDAR KORUNUYOR

Sağlıktan siyasete, ekonomiden ekolojiye tüm sorunların kaynağı Kürt sorunudur. Türkiye bugün birçok konuda derin kriz ve kaoslarla karşı karşıyadır. Ekonomik, siyasal, toplumsal, ekolojik vb. ülke genelinde, özellikle Kürdistan da kadınların yaşadığı reel gerçeklik krizin toplumsal boyutunu en üst boyutta gösteren bir gerçekliktir. Tüm bu kriz ve kaosun kaynağına indiğimizde ise karşımıza, Kürt sorununun demokratik yöntemler ile değil de şiddet ile çözümsüz bırakılmak istenmesi çıkmaktadır. Halklarımızın yoksullaştığı, doğamızın, yaşam alanlarımızın talan edildiği, buna karşın ise bir avuç yandaşın servetine servet kattığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Sağlık sorunlarının derinleştiği, salgın yönetimiyle başa çıkılamadığı bir dönemde iktidar sağlık tedbirleri adı altında hak ve özgürlüklerimizi kısıtlayarak, muhalif sesleri bastırmaya çalışırken, yandaş şirketlere ise milyon dolarları aktarmaktadır. Türkiye halklarına bir aşıyı çok görürken dünya ülkeleri tarafından terörist çeteler olarak ilan edilen, paramiliter güçleri için Libya’ya, Sudan’a, Azerbaycan’a, Suriye’ye aşı transferleri yapılmaktadır.  Halk sağlığını değil, iktidarlarını korumaya çalışmaktadırlar.

KÜRT SORUNU

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze, Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında Kürt sorunu gelmektedir. Osmanlı döneminde var olan Kürt sorunu, Osmanlının son yıllarında bastırma yöntemi ile engellenmeye çalışılırken, Cumhuriyet ile birlikte baskı, şiddet, asimilasyon ve zor yöntemi daha da derinleştirilmiştir. Şêx Said, Ağrı ve Dersim isyanlarında çözüm yerine şiddet ve katliam öngörülmüştür. Doksanlı yıllarla birlikte büyüyen Kürt sorunu derin bir savaş halini almıştır. Toplum kutuplaştırılmış, milliyetçilik kışkırtılmış ve ırkçılık geliştirilmiştir. Kürt halkı terörize edilmiş, ‘Çıbanın başı’ söylemleri ile bir soykırıma tabi tutulmak istenmiştir. Devlet kurumlarının dil, kültür ve tarih alanlarındaki soykırımlarına paralel olarak askeri alanda da bir kırım politikası yürütülmüştür.

MUHATTAP ÖCALAN’DIR

Sayın Öcalan siyasi bir aktördür ve çözümün muhatabadır. Sürekli çözümsüzlüğü dayatan devlet aygıtlarına karşılık, Sayın Öcalan 1993’te ateşkes ilan ederek Kürt sorununun şiddet ile çözülemeyeceğini işaret etmiştir. Doksanlı yıllardan günümüze birkaç defa ateşkes ilan edilmiş ve savaş ile değil diyalog ile çözümün elde edileceği vurgulanmıştır. En son 2013 Newroz’unda okunan deklarasyon ile umutlar yeşermiştir. Diyalog sürecinde silahlar susmuş ve ölümlerin önüne geçilmiştir. O kısacık dönemde Türkiye toplumu her açıdan rahat bir nefes almış, birçok konuda önemli gelişmeler açığa çıkmıştır. Halklar arasında özgür ve eşitlik temelinde bir yaşamın umut tohumları serpilmiştir. Sorunun diyalog yoluyla çözülmesinin kendi iktidarlarının da çözülmesinin sebebi olarak görenler bu dönemi kanlı yöntemlerle sonlandırmışlardır. Sorunun çözümünün baş mimarı Sayın Öcalan’a hukuk ilkelerine, uluslararası normlara uymayan bir tecrit uygulanmıştır.

AĞIRLAŞTIRILMIŞ TECRİT

Kürt sorunun çözümündeki en büyük siyasi aktör olan Sayın Öcalan’a uluslararası komplonun yapıldığı günden bugüne tecrit uygulanmaktadır. Devlet aygıtının çıkarlarına göre zaman zaman bu tecrit politikaları az da olsa gevşetilmiş olsa dahi hiçbir zaman tecritten vazgeçilmemiştir. 2013-2015 diyalog sürecinin iktidar tarafından bitirilmesi ve tekrardan şiddet sarmalına başvurmasından sonra Sayın Öcalan üzerindeki tecrit daha da ağırlaştırılmıştır. 1999 yılından günümüze İmralı’da Sayın Öcalan’a zamana yayılmış bir işkence yöntemi olan ağırlaştırılmış tecrit uygulanmaktadır. Bu tecrit sonucunda yaklaşık yedi yıldır aile ve avukatları ile görüşmesi engellenmektedir. Sadece avukatları ve ailesi ile değil, İmralı’da bulunan diğer tutsaklar ile görüşmesi de engellenmektedir. Yasalarla güvenceye alınan telefonla görüşme, mektuplaşma ve aile ziyaretleri, devletin yasalarla oluşturduğu kurumları tarafından yasadışı bir şekilde engellenmektedir. Ağırlaştırılmış mutlak bir tecrit söz konusudur.

MÜZAKARE ŞART

Demokratik güçleri sorunun çözümüne davet ediyoruz. DTK ve DBP olarak bizler başından beridir Kürt sorununda dayatılan çözümsüzlüğe karşı demokratik siyasetin sorunların çözümüne katkı sunacağını belirttik. Kürt sorunun çözümü için ise en başta siyasi bir güç olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini ve müzakere yöntemine geçilmesi gerektiğini belirttik. Demokrasinin, özgürlüklerin, hukuk ve adaletin olmadığı bir ülkede, huzurunda olamayacağını anlatmaya çalıştık. Tüm bu uyarılarımız dikkate alınmadı. Tecrit ağırlaştırıldı, sorunlar ise sınır ötesi operasyonlar ile ötelenmeye çalışıldı. Rojava’dan Güney Kürdistan’a, İran sınırından, Libya’ya, Azerbaycan’a, tüm Ortadoğu’ya Pantürkist bir anlayışla, kendi iktidarlarının kötülüklerini gözden ırak tutmak ve üstünü örtmek için askeri operasyonlar düzenlemektedirler. Tüm meselelerde olduğu gibi Kürt sorununu da kendi iktidarının ömrünü uzatmanın bir aracı haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu iktidar kirliliklerini bayrağın, günahlarını ise İslamiyet inancının arkasına gizlemeye çalışmaktadır.

AÇLIK GREVLERİ

Tecrit ağırlaştırıldıkça sorunların çözümü de ağırlaştırılmış olmaktadır. Sayın Öcalan üzerinde ağırlaştırılan bu tecrit politikalarının kaldırılmasını isteyen cezaevindeki binlerce siyasi tutsak açlık grevindeler. Cezaevlerinde başlatılan bu açlık grevleri sadece cezaevleri ile sınırlı kalmayıp, ülke içinde ve ülke dışında halkların katılımıyla daha da büyüdüğüne hep beraber tanıklık ettik. Tüm bu yaşanmışlıklar karşısında derinleştirilen mutlak tecdit ve cezaevlerindeki insanlık dışı muameleler karşısında 182 gündür Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevinde açlık grevi devam ediyor. 182 gündür binlerce insan bedenlerini açlığa yatırmıştır. Açlık grevlerinin uzaması ile insan bedeninde oluşan hasarları da göz önünde bulundurmak zorundayız. Her açlık grevi sonrasında, açlık grevine giren insanların bedenlerinde kalıcı hasarlar oluşmaktadır. İnsanlar yaşamlarını yitirmektedir. Bizler DTK ve DBP olarak bu tehlikenin farkında olarak bir an önce açlık grevindekilerin ve aynı zamanda hepimizin olan, insani, hukuki, siyasi bu taleplerin karşılanması ve tecridin sonlandırılarak Sayın Öcalan’ın çözüm rolünü oynaması için özgür çalışma koşullarının acilen sağlanmasını talep ediyoruz.

MAFYAVARİ DEVLET 

Tecrit politikaları Türkiye’yi mafyavari bir devlet yapılandırmasına dönüştürmektedir. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı mafyavari bir düzen oluşmuştur. Bu mafyavari düzen iktidarın güdümünde çözümsüzlüğü körüklemekle beraber tecrit politikası derinleştirmektedir. Son dönemde sosyal medya üzerinden paralel mafyavari düzen birbiri ile hesaplaşmaya girişmiş ve hesaplaşma döneminde Kürt sorunun çözümsüzlüğü sonucunda nasıl palazlandıklarını, palazlanmak için başta Kürt demokrat aydınları olmak üzere, muhalifleri, gazetecileri nasıl katlettiklerini anlatmaktadırlar. Birbirlerini suçlayan bu güçler karşısında muhalefet ise bu anlatılanları izlemekle yetinerek iktidarın değirmenine su taşımaktadır. Kanunsuzluk üzerine inşa edilmiş bir devletin varlığı ortaya çıkmışken, muhalefet olaya bireyler üzerinden yaklaşmakta suçu bireyleştirmektedir. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı gelişen devlet yapılanmasını görmeyerek birkaç kişinin mafyavari pratiği olarak lanse etmeye çalışılmaktadır. Buzdağının görünen küçük kısmına gemiyi ısrarla sürmektedirler. Görünmeyen kısım büyük bir kütledir ve gemiyi batıracaktır. Görünmeyen kısım Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı her geçen gün daha da büyümekte ve tüm devlet aygıtlarını ele geçirmektedir. Bundan dolayı artık yargı bağımsız değil, adalet, hak ve hukuk kavramları bizlere yabancı hale gelmektedir.

ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK 

Tüm bu sorunları gören ve çözüm öneren Sayın Öcalan doksanlı yılların başından günümüze Türkiye Cumhuriyeti’ni uyarmaktadır. Paralel yapıların varlığının halkların çıkarına olmadığını, hak, adalet ve hukuk ile ancak özgürlükçü, demokratik bir yapı oluşturabileceğini vurgulayan Sayın Öcalan, Kürt sorununun çözümü ile birlikte demokratik bir Türkiye’nin oluşacağını belirtmektedir. Demokratik cumhuriyet ile güçlenen Türkiye’nin emperyalist güçlere bağımlılığının azalacağına, mafyavari örgütlenmelerin yok olacağını dile getirmektedir. Özgür Kürdistan, Demokratik bir Türkiye için çalışmalarda bulunan ve bu konuda hiçbir sorumluluktan kaçmayan Sayın Öcalan üzerinde bugün ağırlaştırılmış bir tecrit bulunmaktadır. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için bir an önce ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılmasını, Sayın Öcalan’ın özgür yaşam koşullarının sağlanmasını istiyoruz.

YAŞAMSAL SORUN 

Tecrit Sayın Öcalan şahsında halklara uygulanmaktadır. Kürt sorunu AKP-MHP iktidarının insafına terk edilmeyecek kadar yaşamsal bir sorundur. Bu sorunun çözümünde demokratik güçler, muhalifler, insan hak ve özgürlüklerinin yanında yer alan tüm kesimlerin bir araya gelmesi ve sorunun çözümünü dayatması ile mümkündür. Böylesi yaşamsal bir sorun birkaç oy ve seçim zaferlerine indirgenemez. Bu sorunun çözümsüzlüğü Türkiye’ye yıkımı getireceğinden, yıllardır şiddetle çözülmeye çalışılan Kürt sorununun çözümü demokratik cumhuriyet perspektifi ile olmalıdır. Bu perspektifin mimarı olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ile bu sorunun çözümündeki ilk adım atılmış olunacaktır.

MÜCADELE ÇAĞRISI

Halkların özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için hep birlikte mücadeleye. Bizler DTK ve DBP olarak Kürt sorununun çözümünde temel güç ve muhatabın Sayın Öcalan olduğunu belirtiyor, bu meselenin demokratik bir zeminde çözümü için ilgili tüm kesimleri, bu soruna ciddiyetle yaklaşmaları çağrısında bulunuyoruz. Başta demokrasi güçlerini, muhalifleri, tekçiliğe karşı olan tüm kesimleri üçüncü yol siyasetinin hayata geçmesi için mücadeleye davet ederken, tecridin kaldırılması, açlık grevlerinin sonlandırılmasını ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için tüm kesimleri demokratik mücadele zemininde mücadeleye çağırıyoruz.”