Halkların Demokratik Partisi (HDP) Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü ve Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, partinin “Herkes için Adalet” kampanyası kapsamında Dersim’e gerçekleştirdikleri ziyarete ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi. 

İki hafta süren ziyarette halkının sorunlarını ve çözüm önerilerini dinlediklerini belirten HDP’li Önlü, iktidarın baskı, şiddet, kayyım, tecrit ve KHK’lerle ülkeyi krizlere sürüklediğini söyledi. İktidarın bu uygulamalarından en çok etkilenen yerlerden birinin de Dersim coğrafyası olduğunu dile getiren Önlü, toplumun her alanında adaletsizlik yaşandığını ifade etti.

‘KENT DEĞİL GARNİZON’

Dersim coğrafyasının uzun bir süredir yapılan kalekol, gözetleme kuleleri, arama noktaları ile garnizona büründüğüne dikkat çeken Önlü, “Kentte her şey vali tarafından tekçilik anlayışla yürütülmektedir. Atanan valiler bir kentin mülki amiri gibi değil, AKP ve MHP’nin kadrosu gibi davranmaktadır. İldeki kamu kuruluşları, halkın yararına değil, iktidarın yan kuruluşları gibi kullanılmakta. Partimize karşı da düşmanca bir şekilde yönetmektedir. Saray ittifakının düşmanlık hukukunun yereldeki sürdürücüsü konumundadır” diye konuştu.

YOZLAŞTIRMA VE ASİMİLASYON

Cemaatlerin kamu kurumlarında kadrolaştığını söyleyen Önlü, Dersim’de asimilasyon ve yozlaştırma politikalarına değindi. Önlü, şunları söyledi: “Türkiye ve bölgede bu rejimin en fazla saldırdığı, en çok tahrip ettiği alan, kadın alanıdır. Dersim’de de aynı şekilde kayyım atandığında ilk gasp ettiği kadın kurumları oldu. Bir yılı aşkındır Gülistan Doku bulanamıyor. Neden? Kaybolmadı, kaybettirildi. Bunun üzerinden kadınlara mesaj verilmek isteniyor. Tüm bu antidemokratik uygulamalara karşı hiç bir hukuki araştırma, soruşturma açılmış değil. Bir ilçeyi tümüyle fişleme, kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk istismarı, mera yasağı, yasaklı bölgeler, en demokratik hak olan eylem ve etkinlikler yasaklanması gibi birçok anti demokratik uygulama var. Yozlaştırma ve asimilasyona karşı dava açılmazken, demokratik tepkisini gösterenlere cezalar veriliyor.”

KORUCULAŞTIRMA DAYATILIYOR

Mera yasakları ve usulsüz ihalelerle hayvancılık ve yerel ürünlerin üretilmesinin engellendiğini dile getiren Önlü, “Üretimde bile en temel kıstas ajanlaştırma oldu. Kendilerine biat ettirmek istiyorlar. 90 yıldır bu inanca karşı asimilasyon, yok sayan politikalar uygulanıyor. Bunun en bariz şekli de Alevi köylerine cami yapılması, çocukların zorla İmam Hatip liselerine gönderilmesi oldu. Son dönemde karakollardan Alevi köylerinde ezan okutuluyor. Bu hem Alevi inancına hem de İslamiyet’e saygısızlıktır. Dersim’de karşılaştığımız en temel sorunlardan biri de koruculaştırma. En çok kadınlara dayatılıyor” şeklinde konuştu.

‘DERSİM ADI İADE EDİLMELİ’

HDP Milletvekili Kemal Bülbül ise Dersim’deki en büyük sorunlardan biri 1935 yılında çıkarılan Tunceli Kanunu’nun hala yürürlükte olması olduğunu söyledi. Bülbül, “Tunceli askeri harekatın adıdır. Kentin ve coğrafyanın adı Dersim’dir. Bu ad iade edilmelidir” dedi.

EKOLOJİK YIKIM

Dersim’de güvenlik politikaları nedeniyle ekolojik bir yıkım yaşandığına değinen Bülbül, yapılan baraj ve HES’lerinde bu politikaların sonucu olduğunu kaydetti. Bülbül, “Dersim bir sanayi kenti değil. Çalışma alanları çok kısıtlı. Korucuların baskıları, mera yasakları, çatışmalar yerel üretimi yok etmeye getirmiştir. Esnaf geçinemez hale gelmiştir. Teşvikler yerel esnafa değil, dışarıdan gelen kimi çete başlarına peşkeş çekiliyor. Yol sorunu var. İlçelere, köylere, kutsal mekanlara giden yollar adete patika. Ama kalekollara giden yollan son derece güzel. Sistematik orman yangınları var Dersim’de. Bilerek ve isteyerek çıkarılıyor. Dağ keçilerine dönük bir katliam söz konusu” ifadelerini kullandı. 

Milletvekilleri, iki hafta boyunca yaptıkları ziyaretlerde açığa çıkan sorunlara dair çözüm önerilerini şöyle sıraladı: 

“* Dersim’de yürütülen özel savaş politikaları bir an önce sonlandırılmalıdır.

* Devlet dersim halkının dilini, inancını, kültürünü kabul etmelidir.

* Mera yasakları sonlandırılmalı, koruculuk ve ajanlaştırma uygulamalarından vazgeçilmeli, üretime dayalı politikalara ağırlık verilmelidir.

* Yerel esnafa, büyük şirketlerle yarışabileceği adil şartlar oluşturulmalıdır.

* Yasaklı bölgeler kaldırılmalı, hayvancılık, arıcılık ve tarımla uğraşan köylüye yönelik destekleyici yeni politikalar geliştirilmelidir.

* İnanç yerleriyle ilgili kararlar, inanç topluluklarının rızası alınarak gerçekleştirilmelidir.

* Güvenlikçi politikalara aktarılan kaynaklar, Dersim halkına ayrılmalıdır.

* Yerel yönetimlerimize de önemli bir sorumluluk düşmektedir. Geçmiş dönemde bu halkın dilini, kültürünü ve inancını tahrip eden kayyımın yarattığı tahribatlar ortadan kaldırmalıdır.”