CHP Merkez Yönetmi Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. Toplantı gündemine ilişkin basın toplantısı düzenleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile eski CHP milletvekili Sinan Aygün arasındaki rüşvet tartışmasına değindi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün parti Genel Merkezi’nde MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Bugünkü toplantımızda, 2019 yılında ekonomide, siyasette ve dış politikada yaşananları ve 2020 yılı beklentilerini tartışıyoruz. Bugün Asteğmen Kubilay’ın ölümünün yıl dönümü. Milletimizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı mücadelesi, cesur evlatlarının canı pahasına kazanılmıştır. Bizler, bu onurlu geçmişin mirasçılarıyız. Ülkemizin aydınlık yarınları için üzerimizdeki sorumluluğun da farkındayız. Devrim şehidimiz Kubilay’ın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor, kendisini bir kere daha saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.

2019 VATANDAŞLARIMIZ İÇİN ZOR BİR YIL OLDU
2014 yılında tek adam parti devleti projesinin düğmesine basılmasıyla beraber, zaten geçmiş darbeler nedeniyle sorunları olan demokrasi ve hukuk devleti giderek daha da sorunlu hale geldi. Bunun neticesinde ekonomik kırılganlıklarda hızla artmaya başladı. İktidarın sorunların üstünü borçla örtmesi; üretim yerine ithalatla, gelir yerine krediyle ayakta duran bir ekonomi yarattı. Demokrasi ve ekonomideki hızlı geriye gidişle zayıf düşen ekonomide 2018’in ortasında tam bir kriz yaşanmaya başlandı. Kriz, 2019’da derinleşerek devam etti. Bugün bir yazarımızın söylediği gibi “buhrana” dönüştü. Milletimiz çift haneli işsizlik ve hayat pahalılığı arasında ezildi. Sonuçta 2019 ülkemiz ve vatandaşlarımız için çok zor bir yıl oldu.

TÜRKİYE BÖYLESİNE BİR UMUTSUZLUĞU YAŞAMAMIŞTI
Tarım devriminin gerçekleştiği Anadolu topraklarında, vatandaşlarımızı karda kışta soğan, patates kuyruklarına soktular. Konkordatolar, iflaslar sıradanlaştı. İşsizlik hem rekorlar kırdı hem de giderek yapışkan bir hal aldı. İşinden gücünden olan, pahalılık altında ezilen, borca batan insanlarımız kapkara bir umutsuzluğun pençesine düştüler. Sadece kendi canlarına kıymakla kalmadılar, o umutsuzluk içinde, o karamsarlık içinde kendi ailelerini de yanlarında götürdüler. Türkiye böylesine bir umutsuzluğu daha önce hiç yaşamamıştı. Ama Saray milletin sesini bir türlü duymadı. Genel Başkanımızın geçen yıl Ağustos’ta açıkladığı krizden çıkış önerileri de Saray tarafından dikkate alınmadı. Sarayın kibirli adamı millete de, muhalefete de kulaklarını tıkamıştı. Milletin vergileriyle duran, uçan, kaçan, yüzen Saraylarda süren debdebe şaşa, milleti unutturdu. Oralardan milletin sesi duyulmaz hale geldi.

MİLLETİMİZ YEREL SEÇİMLERDE KENDİNİ UNUTANLARA SIKI BİR ŞAMAR ATTI
Milletimiz de bu yıl Mart ayında kendisini unutanlara sandıkta sıkı bir şamar attı. Ülkemizde 2019’un en önemli olayı, Mart ayında gerçekleşen yerel seçimler ve bunun sonucunu bir türlü hazmedemeyen iktidarın mızıkçılık yaparak Haziran’da tekrarlattığı İstanbul seçimidir. Milletimiz, her iki sandıkta da tek adam parti devleti rejimine güçlü bir ders vermiştir. Bu aynı zamanda hızla otoriterleşen bir rejime, bir milletin üzerindeki her türlü baskıya rağmen, demokratik yollarla sandıkta “Artık yeter!” dediği dünyada nadir görülen örneklerden bir tanesidir. Yerel seçimlerde vatandaşlarımız Millet İttifakı’na ciddi bir teveccüh göstermiştir. Sadece Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin seçmenleri değil; daha önce AK Parti, HDP, MHP başta olmak üzere tüm diğer partilere oy veren seçmenler de sandıkta özgürlük, hak, hukuk, adalet arayışına destek vermişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi’ni, bu büyük demokrasi işbirliğinin merkezi haline getiren özverili yaklaşımımızı önümüzdeki dönemde de sürdürmeye kararlıyız.

MİLLETİMİZ, MİLLET İTTİFAKI’NA VE CHP’YE ÖNEMLİ BİR SORUMLULUK YÜKLEDİ
Seçimler sonucunda, Cumhuriyet Halk Partili Büyükşehir Belediyelerinin sayısı altıdan on bire yükselmiştir. 2014 yılında CHP’li belediye başkanlarının görev yaptığı Büyükşehirlerde; ülkemiz nüfusunun toplam yüzde 12’si yaşıyordu. 2019 seçimlerinden sonra bu oran dörde katlandı. Buna karşılık Cumhur İttifakı’nın hizmet verdiği vatandaşların toplam nüfusa oranı yüzde 62’den yüzde 28’e geriledi. Artık her 100 vatandaşımızdan 45’ine CHP’li Büyükşehir belediyeleri hizmet veriyor. Aynı şekilde, 2014’te ülkemizin gelirinin yüzde 12’si CHP’li Büyükşehir belediyeleri sınırları içinde yaratılırken 2019 seçimlerinden sonra bu oran beşe katlandı yüzde 59’a çıktı. 2014’te vergilerin sadece yüzde 14’ü CHP’li Belediyelerin görev yaptığı alanlardan toplanırken şimdi bu oran beş kattan fazla artarak yüzde 74’e çıktı. En son düzenlediğimiz “Yerel Yönetimler ve Turizm Zirvesinde” ortaya konduğu gibi ülkemize gelen turistlerin yüzde 94’ünden fazlası CHP’li başkanların yönettiği il ve ilçelere geliyor. CHP’li Büyükşehir belediyelerinin sınırları içinde artık; ülkemizin nüfusunun yarısı yaşıyor, Milli Gelirinin yarısından fazlası üretiliyor, vergilerin de dörtte üçü toplanıyor. Ülkemize gelen turistlerin çok büyük bir kısmı, neredeyse tamamı CHP’li başkanların yönetimindeki belediyelerin sınırları içinde ağırlanıyor. Tabi bu tablo, milletimizin Millet İttifakı’na ve CHP’ye çok önemli bir sorumluluk yüklediğini de ortaya koyuyor.

SARAY’IN ENGELLEME ÇABALARINA RAĞMEN EN İYİ HİZMETİ VERECEĞİZ
Sarayın hala devam eden hazımsızlıklarına, mızıkçılıklarına ve vatandaşa hizmeti engelleme çabalarına rağmen, Belediyelerimiz milletimize en iyi hizmeti, en yüksek standartta hizmeti vermeye devam edecektir, bunu da kimse engelleyemeyecektir.

SARAY YİNE DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLACAK
2019’un en önemli olaylarından bir diğeri de Suriye’de süren iç savaşın ülkemizin dış ilişkilerinde ve ekonomik ve sosyal yaşamında yarattığı tahribatın giderek artmasıdır. Sarayın yanlış Suriye siyasetinin bedelini başta Mehmetçiklerimiz ve vatandaşlarımız ödüyor. Ekim ayında Barış Pınarı Harekâtı’nı yaptık. Amaç neydi? Türkiye’nin güney sınırlarında güvenli bir bölge kurmak. Buraya da Türkiye’ye sığınan 1 milyon Suriyeliyi yerleştirmek. Sağlayabildik mi, gerçekleştirebildik mi? Hayır. Ama Amerika, “Ben petrolü güvenceye aldım, çekiliyorum” dedi gitti. Rusya ise Suriye’de ve bölgede tek oyun kurucu oldu. Görünen o ki Saray iktidarı her zamanki gibi Suriye’de de dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacak.

RADİKALLERİN CİRİT ATTIĞI İDLİB’DEN GELEN 80 BİN KİŞİ KİM?
Biz, “1 milyon Suriyeliyi bu güvenlik koridoruna yerleştireceğiz” derken; ABD Başkanı son Washington ziyaretinde AK Parti Genel Başkanından Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmelerini talep etti. Erdoğan da ikiletmedi; hemen çıktı, “Bugüne kadar zaten 100 binden fazla Suriyeliye vatandaşlık vermiştik şimdi daha fazlasına da vereceğiz” dedi. Yine AK Parti Genel Başkanından öğrendik ki; İdlib’den 80 bin Suriyeli daha sınırlarımıza doğru yola çıkmış. Anlaşılan Rusya ve Suriye, Soçi zirvesinde alınan kararları artık tanımıyorlar. Suriye rejimi İdlib’e girmeye hazırlanıyor. Hani İdlib çatışmasızlık bölgesiydi? Burada bizim 12 tane gözlem noktamız var. Bu 12 gözlem noktamızdaki Mehmetlerimizin hali ne olacak, durumu nedir bu konuda bilgilendirilmeyi istiyoruz. Yeni gelecek Suriyelilerin maliyeti kimin sırtına yüklenecek? İdlib, Suriye’de yıllardır süren iç savaşta pişip, yetişen radikal unsurların cirit attığı bir bölge. Buradan Türkiye’ye doğru gelen bu 80 bin kişi içinde kimler var? AK Parti Genel Başkanı dün bunlara “İdlibli kardeşlerimiz” dedi. Daha dün ABD, İdlib’de eski bir El-Kaide liderine operasyon yaptı. Bu gelenlerin içinde, açıkça soruyoruz, kafa kesen radikaller var mıdır? Bunun kontrolü nasıl yapılacaktır? Bunlara vatandaşlık verilecek midir?

KURUN REFERANDUM SANDIĞINI, MİLLETE SORUN
Bugüne kadar; dar gelirliden, asgari ücretliden, emekliden, emekçiden, iş insanından, yani toplumun tüm kesimlerinden, yediğimiz ekmekten, içtiğimiz sudan alınan vergilerle, “Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadığını” AK Parti Genel Başkanı övüne övüne anlatıyordu. Şimdi bir sorsunlar bakalım millete! ABD Başkanıyla kapalı kapılar ardında konuştuğunuz “Suriyelilere vatandaşlık verme” kararını onaylıyor mu? Radikallerin kalesi İdlib’den içlerinde emperyal güçlerin yetiştirdiği ve ne olduğu belirsizlerin de olduğu 80 bin kişi ülkemize sokulsun istiyor mu? Boğazından kesilecek bir 40 milyar doları daha Suriyelilere vermek istiyor mu?

BOP EŞ BAŞKANLIĞININ HALA SÜRDÜĞÜNÜN İPUÇLARI
Bu soruların yanıtının evet olduğunu kim söyleyebilir? O halde, Saray milletin değil başkalarının istediğini yapmanın peşinde. Bu bize, Saray’a egemen güçlerin verdiği BOP eşbaşkanlığı görevinin halen sürmekte olduğunun ipuçlarını veriyor. Tekrar çağrıda bulunuyoruz: Varsa cesaretiniz, kurun referandum sandığını. Ak koyun, kara koyun ortaya çıksın.

DANIŞMANLARININ TARİH BİLGİSİ DE SORGULANIR
Suriye’de Türkiye’yi batağa saplayan Saray, şimdi de Mehmetçiklerimizi Libya çöllerinde perişan etmeye hazırlanıyor. Birleşmiş Milletler kararlarına açıkça aykırı olan bir savunma işbirliği anlaşmasını Meclis’ten geçirtti ama anlaşılan bu da yetmedi. Tarihten bihaber Sarayın kibirlisi, şimdi de bu ülkeye müdahaleye zemin hazırlamak için her zamanki gibi tarihi eğip büküyor. Tabi bunun danışmanlarının tarih bilgisi de bu durumda sorgulanır hale geliyor. Dün, “Madem Libya’nın bizimle ilgisi yok o zaman Gazi Mustafa Kemal orada ne arıyordu?” demiş. Biz söyleyelim… Gazi Mustafa Kemal bir Osmanlı subayı olarak o gün Osmanlı’nın vatan toprağını savunmaya çalışıyordu. Ama bugün Libya bizim vatan toprağımız mı? Hayır, değil. Mehmetçiklerimizin görevi Libya’nın iç savaşına karışmak mı? O da değil. Mehmetçiklerimizin tek bir görevi var. O da 784 bin kilometrekarelik vatan toprağını her türlü saldırıya karşı korumak.

9 YILDA NE DEĞİŞTİ DE LİBYA’DA İÇ SAVAŞA TARAF OLUYORUZ
Şimdi hatırlayalım, Erdoğan bundan 9 yıl önce “Libya’daki krize Libyalılar çözüm bulmalı”; “Türkiye asla ve asla Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacaktır” dedi mi, demedi mi? Dedi. Şimdi ne oldu da Libya’da krize, iç savaşa taraf oluyoruz? Doğu Akdeniz’de yalnızlaştık. Şimdi geç kalmış bir takım adımlar atarak, ülkemizin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını korumak için uğraşıyoruz. Bunlardan uluslararası hukuka uygun olanlarını, ülkemizi maceraya atmayacak olanları biz de destekledik bundan sonra da desteklemeye devam ederiz. Ama iktidarın panik içinde attığı ve ülkemizin başını yeni badirelere sokacak olanlara karşıda çıktık çıkmaya da devam edeceğiz.

AK PARTİ’NİN “KANDIRILMA SİCİLİ” MEYDANDA
Çünkü AK Parti Genel Başkanı’nın sicili meydandadır. Sudan’da El-Beşir’i destekledi, sonuç ortada. Mısır’ın iç işlerine karıştı, sonuç yine ortada. Suriye’de iç savaşa müdahil oldu, sonuç ortada. Önce bölge ülkelerinin iç işlerine karışıyor, eline yüzüne bulaşıyor sonra. Her seferinde hata yapıyor, her seferinde “Kandırıldık, aldatıldık” diye millete açıklama yapıyor. Şimdi bu hataların sonucunda artık bu bölgedeki birçok ülkeyle kavgalıyız. Buralarda bazılarında Büyükelçimiz bile yok. Suriye’de yok, Mısır’da yok, İsrail’de yok. Oysa dış politikada ülkelerin ezeli düşmanları ve ebedi dostları da yoktur. Milli menfaatler ve çıkarlar vardır. Bizim de milli menfaatlerimizi korumak için her şeyden önce bu ülkelerde yeniden konuşabilir hale gelmemiz gerekir. Madem Erdoğan, Libya vesilesiyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırladı, biz de kendisine Büyük Önderimizin şu sözlerini hatırlatalım: “Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz özellikle barış fikrine dayanır. Milletlerarası herhangi bir meselemizi barışçı yollarla çözmeyi aramak bizim menfaat ve zihniyetimize uyan bir yoldur.” AK Parti 17 yıllık iktidarında maceracı ve ideolojik bir dış politika izlemek yerine, Gazi’nin bu sözlerini hatırlamış olsaydı, kendine rehber edinmiş olsaydı, bugün herhalde ülkemiz bölgesinde çok daha farklı bir konumda, çok daha saygın bir konumda, çok daha belirleyici bir durumda olurdu.

EKONOMİYİ ALT ÜST ETTİLER, DEVLETİ BİTİRDİLER
Şimdi izlenen bu politikaların sonucunda Türkiye’nin egemen güçlerin arasında gidip gelen bir pinpon topuna döndüğünü görüyoruz. Dış politikada bu maceracı yaklaşımın yanında ekonomimizi de borca batıran Saray, bu tehlikeli karışımın sonuçlarını da bir türlü görememiştir. Baştan beri kendilerini uyardık. Bakın dedik, “Borç alan emir alır”, çok hızlı borçlanıyorsunuz. Dinlemediler. Şimdi emir alıyor. Ondan sonra da “Birileri bize saldırıyor” diyorlar. İktidar ekonominin dengelerini alt üst ettiği yetmezmiş gibi bir de “tek adam rejimini kurma sevdasıyla” devletin kurumlarını altüst etti, bitirdi.

DÜNYALIKLARINI SAĞLAMA ALDILAR
Liyakat bitti, sadakat esas oldu. Sosyete Damat, Bakan yapılıp devletin kasasının başına oturtuldu. Hakkındaki yolsuzluk iddialarından henüz daha aklanmamış, çikolata kutularında verildiği söylenen rüşvetin hesabını vermemiş bir eski Bakan, büyükelçi yapıldı. Akraba-i taallukat saraya danışman yazılıp ballı maaşlara bağlandı; iktidar partisinin eski milletvekilleri, rektör diye, bakan yardımcısı diye çeşitli koltuklara oturtuldu. Sarayda görevlilere bir bakıyoruz iki maaş, üç maaş, dört maaşa kadar alanlar var. Hasılı, ucube tek adam parti devleti rejimine geçtiğimizden beri ulufe gibi dağıtılan makam koltukları ve maaşlarla Saray sosyetesinin dünyalığı sağlama alındı. 

2019 DA KAYBEDİLDİ
2019 da tıpkı, 2018 gibi, kaybedilmiş bir yıl olarak tarihe geçti. Yılın başında iktidar, “Türkiye’yi 2019’da yüzde 2,3 büyüteceğiz” diye millete taahhütte bulunmuştu. Şimdi öyle anlaşılıyor ki, “Büyüsek büyüsek binde 5 büyürüz” demeye başladılar. Aslında binde 5 büyüme içinde zil takıp oynuyorlar neredeyse. Yılın başında sarayın damadı, ilave 2,5 milyon kişiye, iş vereceğim demişti ne oldu? İşsizlerin sayısı 8 milyona çıktı. Son bir yılda 623 bin çalışan; yani işi olan, evine ekmek götüren 623 bin kişi işinden oldu, işinden ayrılmak zorunda kaldı. 2,5 milyon yeni iş nere, 623 bin işinden olan nere? Bunun hesabını kim verecek? 2019’a başlarken “Bütçede 81 milyar açık vereceğiz” demişlerdi. Yıl boyunca Cumhuriyet tarihinde ilk defa TCMB’nin kasasında milletin kefen parası olan 40 milyar TL’lik ihtiyat akçesine el koydular. İmar barışından 24 milyar lira para topladılar. Devredilen TCMB kârları, Varlık Barışı, vergi ertelemeleri, sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılacak primlerle ilgili yeniden yapılandırmalar… Bütün bunları dikkate aldığımızda bu açığın çok çok daha düşük olması lazımdı. Ama çıktılar dediler ki, “Bütün bunları aldıktan sonra açığımız 125 milyar TL olacak.” Bu paralar nereye gitti? Vatandaşa giden bir şey yok.

BÖYLE BORÇLANMA GÖRÜLMEDİ
Yine 2019’un başında bütçeyi nasıl finanse edeceklerini açıklarken dediler ki, piyasaya 165 milyar lira borç ödeyeceğim, buna karşılık piyasada 154 milyar lira borçlanacak. Yani ödediğimin yüzde 94’ü kadar borçlanacağım. Ama Hazine şimdi yılsonuna geldiğimizde diyor ki, “159 milyar lira borç ödeyeceğim, bunun karşılığında 211 milyar lira borçlanacağım.” Ne demek? Her 100 liralık borç ödemesine karşılık 132 lira borçlanacakmış. Arkadaşlar bir şey söyleyeyim, bu bir rekor. Böyle bir borçlanmayı bugüne kadar görmedik.

HAZİNE PİYASADA PARA BIRAKMADI
Şikayet ediyorlar, faizler çok yüksek diye. Öbür taraftan da vatandaş, gerçekçi bir biçimde, piyasada para yok diye şikayet ediyor. Kim silip süpürüyormuş paraları? Devletin Hazinesi. Devletin Hazinesi piyasada vatandaşa beş kuruş bırakmıyor. Bu paraları alıp kime veriyor? Bankalar da yandaşları kurtarıyor.
AK PARTİ GENEL BAŞKANININ SÖZLERİ GERÇEK DIŞI
Bütçe deyince dün baktım AK Parti Genel Başkanı bütçe sürecinde kendi milletvekillerinin, partisinin milletvekillerinin performansını övüyor, bizim milletvekillerimizin de salona gelmediğini söylüyor. Bu tamamen hilaf-ı hakikat. Zaten köşe yazarlarının yazılarına baksın işin bunun tam tersi olduğunu görecek. Bizim milletvekillerimiz kahir ekseriyet genel kurulda, bütçenin sahibi olan partinin milletvekilleri genel kurulda yok.

ASGARİ ÜCRET EN AZ 2 BİN 600 TL OLMALI, “JEST” BUNDAN SONRASIDIR
Bugün Resmi Gazetede bir Cumhurbaşkanlığı Kararı yayımlandı. Devletin vatandaştan alacağı harç ve cezalar yüzde 22,58 zamlandı. Pasaport, ehliyet harcı, trafik cezaları bundan böyle yüzde 22,58 daha pahalı olacak. Şimdi Sayın Genel Başkanımız bundan bir ay önce asgari ücretin de en az yüzde 22,58 zamlanması bunun üzerine ne kadar refah payı verileceğinin de tartışılması gerektiğini söylemişti. Asgari ücret tartışmaları devam ediyor. Bir de böyle “jest” lafları falan var. Buna göre asgari ücret, en az aylık net yüzde 5 büyüme hedefini de dikkate alırsak 2 bin 600 lira olmalıdır. Jest bundan sonrasıdır. Göreceğiz bakalım neler olacak.

MİLLETİN GERÇEK GÜNDEMİNİN ÜZERİNE ŞAL ÖRTEMEZSİNİZ
Devlet işini yapana ciddiyet, siyaset yapana samimiyet lazımdır. Ekonomiyi berbat edeceksiniz sonra da “Dışarıdan bize saldırdılar, bizi dövdüler” diyerek ağlayacaksınız, sorumluluktan kaçmaya çalışacaksınız. CHP’ye ve belediyelerine saldırarak gerçeklerin üstü örtülmüyor. Kendi 17 yıllık icraatının hesabını vermeden, “Bundan yıllar önce tek parti iktidarında CHP şunu yaptı, bunu yaptı, özür dilesin” diyerek, milletin gerçek gündemi olan işsizlik ve hayat pahalılığının üzerine şal örtemezsiniz.

TRT’YE SUÇ DUYURUSU
Bu sabah milletin vergileriyle yayın yapan ve tarafsız olması gereken TRT1’de bir program var. Programda konuşanda iktidara bağlı bir vakfın başkanı. Programın sunuşunda bir altyazı geçiyor ve bütün program boyunca da orada duruyor: “CHP neden Türkiye’nin başarılı olmasını istemiyor.” Beyler, bu nereden çıkıyor? Nereden çıkardınız sayın TRT yönetimi bunu? Bu mudur sizin tarafsızlığınız? Yasalara uymaması nedeniyle TRT hakkında gerekli suç duyurusunda bulunacağız. Ama yetmez TRT’yi yayıncılık etiğiyle ilgili tüm kurullara da şikayet edeceğiz. Bizim iktidara tavsiyemiz, bıraksınlar bu TRT yayınlarını ya da çıkıp çıkıp CHP’nin tek parti dönemindeki icraatlarının hesabını sormayı bugün ülke olarak karşı karşıya kalınan sorunlara çözüm bulmak için önce bir kendi şapkalarını önlerine koysunlar. Hatalarını açık yüreklilikle kabul edip samimiyetle çözüm arasınlar.

ŞEHİT YAKINI VE GAZİLERİN PARASINI ÖDEYİN
17 yıldır ekonomiyi sıcak paraya bağladılar. Dışarıdan borç aldılar. Aldıkları bu borçla vatandaşa iş yaratan, ihracatımızı artıracak fabrikalar, üretim tesisleri kursalar tamam diyeceğim. Çünkü bu sonuç itibariyle buradan ürettikleriyle borçlarını öderler. Ama marifet sandılar, parayı beton kulelere, AVM’lere yatırdılar. ­Ülkede şehit yakınları için ve gaziler için toplanan paraların akıbetini bile bugün takip etmek zorunda kalıyoruz. 15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için 309 milyon TL para toplandı ama bu para ihtiyaç sahiplerine dağıtılmadı. Nemalanmış haliyle 340 milyonu bulan para dururken, kolunun üzerinden tank geçen 15 Temmuz gazisi ameliyat için kapı kapı borç para arıyor. Kendi ifadesiyle “borç dilenmek” zorunda kalıyor. Beşiktaş’taki terör saldırısından sonra da şehit yakınları ve gaziler için toplanan 50 milyon TL’den fazla para bir türlü dağıtılmıyor. O hain saldırıda şehit olan polisin babası dara düşüyor, evini satmak zorunda kalıyor. Evin üstüne “Şehit babasından satılık ev” yazıyor. Ve bu baba soruyor: Şehitlerimizin adına para topladınız, bu para nerede? Biz de soruyoruz.

HUKUKU DARMADAĞIN ETTİLER, DİN BEZİRGANLIĞIYLA TUTKALLIYORLAR
Bu iktidar hukukun tabutuna çivi çaktı. Demokrasinin ruhuna rahmet okuttu. Şimdi içeride sıkıştı. Sorunlara çözüm bulmakta zorlanıyor, çare dini siyasete alet etmek. En son bağımsız denetçiler için etik kurallar adı altında bu ülkenin Resmî Gazete’sinde fıkıh kurallarının yayınlanması işin tuzu biberi. Ben soruyorum, hayırdır bu milletin haberi olmadan ikili hukuk sistemine mi geçtik? Yoksa ülkede hukuku darmadağın edenler, demokrasiyi bitirenler şimdi bunların parçalarını din bezirganlığıyla tutkallayıp bir araya getirmenin mi peşindeler?  

SARAY TÜM GÖVDESİYLE EKONOMİYE GİRDİ
Saray’da oturan AK Parti Genel Başkanı, ekonominin günlük işleyişine tüm gövdesiyle girmiş vaziyette. Merkez Bankası’na talimatla faizleri düşürtüyor. BDDK üzerinden banka yönetici atamalarını yapıyor, karışıyor bunlara. Köprülerde, yollarda, hastanelerde devleti uzun yıllara yayılan milyarlarca liralık yükümlülükler altına sokuyor, ülkemizin elde kalan son gümüşlerini Varlık Fonu’nda toplayıp sonra bu fonun başına damadıyla birlikte geçip oradaki parayla kamu bankaları eliyle yandaşları kurtarıyor. İşsizlik Fonu’nu finansal operasyonlarda kullanıyor. Bütün bunları bu iktidar döneminde görüyoruz.

DOĞRU YÖNETİMLE HER SIKINTIYI AŞARIZ
Milletimiz büyük bir millettir, ülkemiz büyük bir ülkedir. Bütün bu sıkıntıları aşarız ama yeter ki doğru tedbirler alınsın. Bunu başarabilecek bir yönetime ihtiyacımız var. Ama bu Saray yönetimi krizin varlığını bile kabul etmiyor. Milletin sesini duymuyor, dermanda olamıyor. İliklememiz gereken ilk düğme bu ucube rejimi terk edip yeni, güçlü ve çağdaş bir parlamenter rejime geçmektir. Bu yeterli değildir. Güçlü bir hukuk devleti ve demokrasiye sağlam bir zemin oluşturmak zorundayız. Rekabet gücümüzü artıracak önlemleri almalıyız, artan refahı adil paylaşmalıyız ve bunun çevresel mali ve idari sürdürülebilirliğini de sağlamak zorundayız. CHP olarak bu dört ayaktan oluşan ekonomi programımızla iktidara hazırız. Ülkemizin önü açıktır, yeter ki doğru politikalar, ehil ellerle uygulansın. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alayım.

Soru- Efendim malum bir rüşvet tartışması devam ediyor. Bugün Sinan Aygün’ün de açıklamaları oldu. Yine söylemlerine devam etti işin hukuki boyutu var ama… Bu noktada MYK’da bir değerlendirme sözkonusu oldu mu? Malum Bülent Kuşoğlu’yla da bir görüşmesinin ayarlanacağını Kemal Bey tarafından ancak bu görüşmenin gerçekleşmediğini de söyledi. Bülent Bey’in adını da bu dönemlerde sık sık duyuyoruz. Bülent Beyin bir açıklaması oldu mu MYK’da, bizimle neler paylaşabilirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar, bu konuda hem parti hukuku bakımından, hem de genel hukuk bakımından süreç yürümektedir. Bu mesele bizim için artık noktalanmıştır. Bunu açıkça ifade edeyim. Bundan sonra hukuk konuşacaktır. Ama bir şeyi söyleyeyim, artık bu ülkenin biraz önce söyledim belli başlı büyükşehirlerinde müzik değişmiştir, dans da değişecektir. Rant lobileri büyükşehirlerimizde artık cirit atamayacaklardır.

Soru- Efendim ben bu soruya ek olarak bir soru daha sormak istiyorum. Konunun tarafları var sonuç itibariyle ama İçişleri Bakanlığı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş hakkında jet hızıyla bir soruşturma başlatmasını, inceleme başlatmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Onun dışında bir sorum daha var. Sayın Binali Yıldırım’ın bir açıklaması oldu. Sayın Ali Babacan ve Sayın Davatoğlu’nu kastederek “Menfaatinin bittiği yerde bazıları durakta inmiştir. Biz hiçbir zaman yoldan çıkmadık” şeklinde bir değerlendirmesi var. Bu açıklamayı siz nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Önce ilk sorunuza cevap vereyim. Hatırlayacaksınız, mevcut iktidarın bundan önceki Meclis Başkanı, Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Adalet Bakanlığı görevlerini yürütmüş olan kişi o dönemin Büyükşehir Belediye Başkanını Ankara'yı parsel parsel satmakla suçlamıştı. O dönem bu müfettişler hiç ortaya çıkmadı. Ama görüyorsunuz şimdi bizim Büyükşehir Belediye Başkanımızın suçlanması neticesinde apar topar İçişleri Bakanlığı’nın müfettişleri harekete geçiyorlar. Keşke bu hassasiyeti bundan önceki belediye başkanına karşı da göstermiş olsalardı diyoruz. Diğeri, yine Sayın Binali Yıldırım’ın sözlerinden bahsettiniz. Şunu söyleyeyim, birçok arkadaş bu iktidar tarafından görevlerinden uzaklaştırılmışlardı. Şimdi bu noktada kalkıp da görevlerinden uzaklaştırılan kişilerin, ilkelerine aykırı hareket edildiği için partinin karşısında durmalarını neden bir ihanet olarak nitelendiriliyor, bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Yine bizim Tuncay Bey’in yayınladığı bir resim var. Simit Sarayı’nın satın almış olduğu uçakta Sayın Yıldırım’ı görünce de menfaat işinin bitmediğini anlamış olduk.

Soru- Sayın Kuşoğlu’yla ilgili bir sorum vardı. (…)
Faik ÖZTRAK- Hepsi dahil efendim.

Soru- Herhangi bir görevlendirme yapıldı mı?
Faik ÖZTRAK- Söylediğim gibi partimizin iç hukukuna ve genel hukuk ilkelerine uygun olarak hukuki süreç yürüyor. Bizim için bu konu bitmiştir. Teşekkür ediyorum. Bu arada yeni yılınızı da kutluyorum. 

NE OLMUŞTU?

Sinan Aygün, Mansur Yavaş ve ekibinin, TMMOB lehine çıkan mahkeme kararını bir üst mahkemeye taşımak karşılığında kendisinden 25 milyon TL rüşvet istediğini iddia ederek Mansur Yavaş ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin üç üyesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Yavaş ise “Bir kumpasın peşindeler, seçim öncesi yaşadık bunları. Parsel parsel Ankara’yı satanların hepsinden hesap soracağım” demşti. Ayrıca Yavaş, bugün Aygün Hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na, “Terörizmin Finansmanı Hakkındaki Kanuna Muhalefet ve Terör Örgütüne Yardım Etmek” suçlamasıyla suç duyurusunda bulunmuştu.