Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Buldan, konuşmasına Dersim’de katledilişlerinin 84’üncü yılında Seyit Rıza ve arkadaşlarını anarak başladı. “Seyit Rıza, oğlu Resik Huseyn ve beş mücadele arkadaşıyla beraber idam edilişlerinin üzerinden tam 84 yıl geçti” diyen Buldan, Seyit Rıza’nın “Size diz çökmedim. Bu da size dert olsun” diyerek bıraktığı mirası, 84 yıldır Alevi, Kürt ve bütün direnen halkların sözü ve meşalesi olmaya, yollarını aydınlatmaya devam ettiğini belirtti. Buldan, “Seyit Rıza şahsında tüm arkadaşlarına sözümüz olsun! Oyunlarla, hilelerle baş ediyoruz, etmeye devam edeceğiz. Baş eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Bu vesileyle insanlık onuru adına direnenleri tekrardan minnetle anıyorum” dedi. 

AHMET KAYA’NIN MEZARLIĞINA SALDIRI

Sürgünde yaşamını yitiren sanatçı Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümü olduğunu kaydeden Buldan, “Tarih 16 Kasım’ı gösterdiğinde sonbahar misali, yaprak döker bir yanımız, ama umutlu yarınlar ve anısı adına da bir yanımız bahar bahçedir. Bugün, Sevgili Ahmet Kaya’yı Paris’te, sürgünde yitirişimizin yıldönümüdür. Saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum. Sanatını halkla, sözlerini mücadeleyle ve yaşamını demokratik bir gelecek ile harmanlayan bir sanatçı olarak; sistemin deresinde sevilmedi, linç edildi, hor görüldü ve sürgüne zorlandı. Ahmet Kaya’ya saldırı henüz bitmiş değildir. Paris’teki mezarına yine saldırdılar. Şiddetle kınıyor ve yapanları lanetliyorum. Bu insanlıktan nasibini almamış, faşist zihniyetli insanların mezarlara saldırısının kaynağını iyi biliyoruz. Bunun sorumluları, mezardan annelerimizi çıkartanlarla pozlar verenlerdir. Sevgili Ahmet, dostum dostum güzel dostum. Mavi gökyüzünü sana dar etmeye çalışanlara karşı direnişimiz sürüyor, sürecektir. Bir menekşe kokusunda seni aramaya ve anmaya devam edeceğiz” diye belirtti. 

DÜNYA YAZARLAR GÜNÜ

Dünya Hapisteki Yazarlar Günü’ne dair de Buldan, “Düşüncenin, kalemin en büyük güç olduğunu bize anlatan dünyadaki ve ülkedeki tüm yazarları saygıyla anıyorum. Düşünceye, edebiyata, sanata en büyük prangaların vurulduğu böylesi bir süreçte daha çok dayanışma içinde olacağız. Sansüre uğrayan, yasaklanan, engellenen her kelimelerine köprü olmak, onların sesinin yankısını her tarafa ulaştırmak bizim görevimizdir” diye ekledi. 

‘KOBANÊ VEKALET DAVASIDIR’

Kobanê Davası’na yönelik kumpasla sözlerini sürdüren Buldan, şunları söyledi: “Seyit Rıza’nın ‘başa çıkamadım’ dediği oyunların günümüzdeki versiyonlarından biri biliyorsunuz Kobanê Komplosudur. Adı dava olabilir ama kendisi bir komplodur, kumpastır. İktidar bloğunun, partimize, geleneğimize, demokratik siyasetteki varlığımıza ve halkların ortak gelecek umuduna karşı Saray’da kurduğu siyasi bir komplodur. Komplo olduğunu kanıtlamaya gerek yoktur. Davanın her aşaması, dosyada yer alan belgelerin her biri acemice, panikle tezgâhlanan kumpası kanıtlamaya yeter de artar bile. Kobanê davası gerek arka planı, gerek suçlama konusu, gerekse de artık dosyaya sığmayan hukuksuzlukları, yargılamadaki adaletsizlikleri itibari ile bu iktidarın adeta bir özetidir. Bu dava İŞİD karanlığının bir vekâlet davasıdır. Bakın IŞİD Kobanê’de yenilgiye uğradı. İŞİD’in başı Bağdadi sınırın 2 km ötesinde öldürüldü. Sonra ne oldu? Bir yıl sonra 27 Eylül 2020’de HDP’ye yönelik büyük Kobani operasyonu düzenlendi. IŞİD’in Türkiye’deki hedefi kimdi? 5 Haziran saldırısında da Suruç ve Ankara katliamlarında HDP ve demokrasi güçleri IŞİD’in hedefindeydi. İktidar bloğunun hedefi kimdir? Yine HDP ve demokrasi güçleridir, halklar dayanışmasıdır. İşte bu nedenle vekâlet davası diyoruz. İçerideki komplocularla IŞİD’in hedef birliği söz konusudur. İşte bu dava da bunun kanıtıdır. 

KOBANÊ DAVASI İKTİDARIN ÖZETİDİR

Evet, bu dava iktidarın özetidir çünkü 7 Haziran’ın, 31 Mart’ın intikamını alma davasıdır. Demokratik siyasete karşı bir darbe davasıdır. Bu dava iktidarın özetidir çünkü asıl failler değil, öldürülenler yargılanmak istenmektedir. Bu iktidarın özetidir çünkü ‘HDP binalarına neden saldırı yok’ diyeni Kobanê davasında mahkeme başkanı olmuştur. Her şey açık ortadadır. Bu iktidarın özetidir ki; dava dosyasında unutulan ve kimler tarafından yazıldığı bilinmeyen gayri resmi bir belgede yargıya yönelik ‘HDP’yi kapatın’ talimatı verilmekte, tutuklanması istenen HDP’lilerin listesine yer verilmektedir. Yargı margı hikâyedir. Davanın savcısı da hâkimi de Saray’dır.

TEZGAHI TEPEDE KURDULAR

Tezgâhı tepede kurdular. 3 bin 530 sayfalık, 324 klasörlük delilden yoksun iddianameyi oldu bittiye getirip kabul ettiler. IŞİD katliamlarının dava dosyalarını toplasanız Kobanê iddianamesinin 10’da biri kadar yoktur. Ama mesele HDP olunca, binlerce sayfa doldurdular. Ama kanıt bulamadılar. Bakın Mehmet Eymür itiraflarda bulundu. Devlet adına 18 kişi öldürüldü dedi. İşte buyurun kanıt size. Ama var mı tek sayfalık bir soruşturma? Yok. HDP hakkında binlerce sayfa iddianame yazan yargıçlar size sesleniyorum; 18 kişi öldürülmüş, neden sesiniz çıkmıyor? Buradan size sormak istiyorum. Sedat Peker, yaşanan pislikleri, işlenen suçları bir bir ifşa etmeye devam ediyor. Var mı tek bir soruşturma? Yok. Terfi almak için HDP’liler hakkında fezlekeleri otomatiğe bağlayan fezleke fabrikatörleri buradan size sesleniyorum, neredesiniz? Neden sesiniz çıkmıyor? Türkiye’yi soyup soğana çeviren hırsızlar devlette, iktidarda, kamuda itibar sahibi olarak ortalıkta dolaşıyor. Tek bir soruşturma yok. Ama ne var? Kobanê davası var. Hırsızlıkların önünü kapatma davası yok, ama HDP’yi kapatma davası var.

KİRLİ İŞLERİNİZİ KAPATAMAYACAKSINIZ

Suçlusunuz, kirlisiniz, suçlarınızı, kirli işlerinizi Kobanê davasıyla örtemezsiniz. Örtemeyeceksiniz. 17-25 Aralık’ın üzerini 6-8 Ekim’le örtemeyeceksiniz. Kumpası kuranların tek dayanağı sahte gizli tanık yalanlarıdır. Arkadaşlarımızın dayanağı ise hakikattir. İşte bu dava aynı zamanda bir hakikat davasıdır. Ve sonunda hakikat kazanacaktır. Gizli tanıklığın arkasına sığınan korkaklar, sahtekârlar, komplocular değil, tarihin de tanıklık ettiği gibi eğilmeyen başlar, dimdik ayakta duran irade kazanacaktır. Kobanê kumpas davasını hızla sonuçlandırıp HDP hakkındaki kapatma davasına sahte dayanak yapmak isteyen komplocular iyi bilsin ki; başaramayacaksınız.

IŞİD GİBİ KAYBEDECEKSİNİZ

Bu komplo kendi ayağınıza dolanacaktır. Kurduğunuz tuzağa siz düşeceksiniz. Hakikatler ortaya çıktıkça, Kobanê davasının arkasındaki karanlık örgütlenmeniz de bir bir ortaya çıkmaya devam edecektir. IŞİD karanlığı Ortadoğu’da nasıl kaybettiyse, siz de kaybedeceksiniz. Siz de aynı şekilde bu davaların sonunda kaybetmeye mahkumsunuz. Türkiye’nin geleceğini hukuksuz mahkeme salonlarında, kumpas davalarında şekillendiremeyeceksiniz. Buna gücünüz yetmeyecektir. Türkiye halklarının ortak geleceği meydanlarda demokrasi, barış ve adalet mücadelesiyle kurulacaktır. Türkiye Halklarının bunu bilmesini istiyoruz. 

‘SİVİL DARBE’ KOALİSYONU

 Çökmekte olan iktidar bloğu, halkın karşısına siyasetle çıkamıyor. Çünkü yürütebilecekleri bir siyaset kalmadı. Neyle çıkıyorlar? Hukuksuz yargı kararlarıyla, hukuksuz kararnameleriyle, baskıyla ve zorla topluma korku salmaya çalışıyorlar. Bakın iktidarın OHAL-KHK-Yargı üçlüsüyle yürüttüğü bir başka kumpas da Barış Akademisyenlerine ve barış arayışlarına yöneliktir. Darbe girişimi sonrasında OHAL Komisyonu adında ucube bir kurum oluşturdular. Bu kurum KHK ihraçlarıyla ilgili başvuruları değerlendirmek üzere kuruldu. Komisyon, Aralık 2017'den bu yana OHAL dönemi KHK’leri ile ilgili 126 bin 758 hak ihlali başvurusundan 118 bin 415'i hakkında karar vermiş. Geride kalan 4 yıllık süreçte 103 bin 365 başvuru ret, 15 bin 50 başvuru ise kabul edilmiş. Komisyonun karar vermesi beklenen hâlihazırda 8 bin 343 başvuru bulunmaktadır. 

SİVİL ÖLÜM TEKRAR GÖSTERİLDİ

İktidar güdümlü bir kurum olan OHAL Komisyonunun ret kararlarının oranları da bu kurumun adaletin geciktirilmesi amacıyla kurulduğunun açık bir kanıtıdır! Bu komisyon Barış Akademisyenlerinin başvurularına ilişkin 4 yıl sonra ilk kararlarını ilan etti. Bu kararlar ile 81 Barış Akademisyeninin işlerine geri dönmek için yaptıkları başvurulara ‘Ret’ cevabı verildi. Yani Komisyon, KHK’lara ekli listelere konup hiçbir somut ve resmi gerekçe sunulmaksızın kamu hizmetinden hukuksuzca men edilen akademisyenlere ‘işlerinize dönemeyeceksiniz’ diyerek ‘sivil ölüm’ü tekrar gösterdi. Üstelik bu kararları, Anayasa Mahkemesinin barış bildirisini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren kararına rağmen verdiler! Hukuk tanımaz bu komisyon ‘sivil darbe’ komisyonudur. 12 Eylül cunta zihniyetinin devamıdır. Bu iktidar her zaman söyledik, bir kez daha söylüyoruz darbecidir. Bu iktidar, demokrasi düşmanıdır, barış düşmanıdır.

BU ÜLKENİN ONURUDURLAR

Buradan sesleniyorum, Barış Akademisyenleri bu ülkenin onurudur, gururudur, yüz akıdır. Yalnız değillerdir. Onların arkasında barışı savunan milyonlar vardır. Bu mücadele karanlığa karşı hepimizin ortak mücadelesidir. Ve onların yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Ve bilinmelidir ki: faşizmin bildirileri, kumpas yargısının hukuksuz iddianameleri değil, barış akademisyenlerinin barış bildirileri bu topraklarda mutlaka kazanacaktır ve yaşam bulacaktır. 

 CEZAEVLERİ 

Yaşamın her alanını zulme, işkenceye dönüştüren iktidarın son günlerde baskı ve hukuksuzluğu tırmandırdığı alanların başında cezaevleri gelmektedir. Bu iktidar, cezaevi sistemini ve hukuksuz tutuklamaları bir rejim haline getirdi. Tutuklayarak, cezaevlerinde işkence ve hukuksuzluk yaparak ayakta durmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta bir önceki dönem milletvekilimiz, aynı zamanda Adıyaman'ın sevilen doktoru Behçet Yıldırım arkadaşımız haksızca, hukuksuzca tutuklandı. Bir türlü anlayamadılar. Bu baskı ve tutuklamalar ancak ve ancak HDP’yi büyütür, HDP’yi daha da güçlendirir, HDP etrafındaki kenetlenmeyi arttırır.

BOYUN EĞMEYEN HDP 

4 Kasım darbesinden bu yana aynı politikayı sürdürüyorlar. Ama her defasında karşılarında direnen, boyun eğmeyen bir HDP’yi görüyorlar, görmeye de devam edecekler. Behçet Yıldırım vekilimiz de diğer arkadaşlarımız gibi başı dik bir biçimde mücadele etmeye devam edecektir. Buradan kendisine selam ve sevgilerimizi gönderiyorum.

SİYASİ ÇÜRÜMÜŞLÜK

Siyasete siyasetle karşılık verilir. Yenemediğiniz siyaseti, yargı, polis gücüyle durdurmaya çalışmak, siyasi korkaklıktır, siyasi acizliktir, siyasi basiretsizliktir, siyasi çürümüşlüktür. Bakın, 16 yıl içinde cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı yaklaşık beş misli artmış durumdadır. Bunun sorumlusu tutuklatma rejimiyle ayakta durmaya çalışan AKP iktidarıdır. Şaban Kaygusuz yüzde doksan engelli bir kolu bir bacağı yok ve tek başına giyinebilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda değildir. Ailesi ve avukatlarının aktardığına göre çıplak aramadan darba varıncaya kadar birçok işkenceye de maruz kalmıştır.

HASTA TUTUKLULAR

Yüzde 87 engelli olan ve defalarca kalp krizi geçiren Mehmet Emin Özkan cezaevinde tutulmaya devam etmektedir. Çürümüşlüğün bir başka örneği; Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Garibe Gezer’e yapılan işkence ve cinsel saldırıdır. Bir başka çürümüşlük, Kürt ve Kürtçe düşmanlığıdır. Tutsakların Kürtçe yayınlara ulaşması keyfi olarak engellenmektedir. Artan infaz yakma uygulamaları, hukuksuzluk çukurunun en son örneğidir. Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları adı altındaki yapı, mahkemelerin yerine geçerek karar vermekte ve infazları yakmaktadır. İşte paralel yapı dediğimiz tam da budur. 2015 yılından bu yana tutuklu bulunan ve beynindeki tümör nedeniyle ağır hasta olan Atilla Coşkun, hakkındaki ‘disiplin’ cezaları gerekçe gösterilerek tahliye edilmemektedir. Yine kolon kanseri hasta tutuklu Aydın Değirmenci, 5 ay önce cezası bitmesine rağmen ‘iyi halli’ olmadığı gerekçesiyle tahliye edilmemektedir. Daha birçok tutuklu infaz yakma nedeniyle keyfi olarak tahliye edilmemektedir. 

CEZAEVLERİNDE FAŞİZM YAYILIYOR

Aysel Tuğluk arkadaşımız, ağır hastalığı nedeniyle aslında bir saniye dahi cezaevinde tutulmaması gerekirken tahliye edilmemekte, tedavisi engellenmektedir. Cezaevlerinde dört duvar arasında iradeleri dışında bir gücü olmayan tutuklulara zulmetmek faşizmi tüm ülkeye yayma politikasıdır. Cezaevleri bu iktidarın sorumluluğunda adeta insanlığa karşı işlenen suçların merkezi haline dönüştürülmüştür.

BAKANLIĞA ÇIPLAK ARAMA ÇAĞRISI

Bu tablo düne kadar çıplak arama yok diyen AKP iktidarının eseridir. HDP’nin, demokratik kamuoyunun insan hakları örgütlerinin, tutuklu ailelerinin ve vicdanlı insanların mücadelesi sayesinde şimdi o yönetmeliği değiştirdiler. Böyle bir karar aldılar. Hani çıplak arama yoktu! Bunu ortaya çıkaran Milletvekilimiz Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na karşı her türlü hukuksuzluğu yaptılar. Hatta AKP’nin bir sözcüsü çıplak arama için iftira demişti. Şimdi suçlarını kabul ettiler. Yönetmeliği değiştirdiler. Buradan Adalet Bakanlığı’na sesleniyorum: Madem yönetmelik değişikliğiyle çıplak aramayı kaldırdınız, bugüne kadar kim bu çıplak arama suçunu işlemişse derhal yargı önüne çıkartın. Sadece yönetmelik değiştirmek yetmez. Etkin bir soruşturma başlatılmalıdır. Hasta tutsakların tahliyesini engelleyen, infazları yakan, tutuklulara işkence yapanlarla ilgili olarak Adalet Bakanlığını derhal girişimde bulunmaya ve bu zulme bir son vermeye çağırıyorum.

KAMUOYU DUYARLI OLMALIDIR

Aysel Tuğluk başta olmak üzere kritik durumdaki tüm hasta tutsaklar derhal tahliye edilmelidir. Derhal serbest bırakılmalıdır. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu da cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar ve ihlaller karşısında, bir kez daha görevini yapmaya, girişimde bulunmaya davet ediyorum. Son zamanlarda cezaevlerine gidişler var ama bunun sonuçlarını biran önce görmek istiyoruz. Biz bu suçların, bu ihlallerin peşini asla bırakmayacağız. Bir gözümüz daima cezaevlerinde olacaktır. Bir kez daha ifade ediyorum, demokrasiye, adalete ve barışa sahip çıkmak cezaevlerindeki zulme karşı çıkmayla başlar. Cezaevlerine karşı demokratik kamuoyu duyarlı olmalıdır. 

MEDYA-YARGI KILIF ARIYOR 

En can yakıcı gündemlerimizden biri tabi ki kadına yönelik artan şiddettir, ölümlerdir. Bakın daha geçen hafta, yüreğimizi dağlayan ve gencecik bir kadını aramızdan koparan bir kadın cinayetiyle tüm ülke olarak bir kez daha sarsıldık. İstanbul’un göbeğinde, 28 yaşındaki mimar Başak Cengiz evine gitmeye çalışırken hiç tanımadığı, bir erkek katilin kılıçlı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Evet, samuray kılıcı denilen bir kılıçla gencecik bir kadın yol ortasında vahşice katledildi. Kendisine Allah’tan rahmet kederli ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 

Bakıyoruz medya ve adli merciler her zamanki gibi bu kadın cinayetine de bir kılıf bulmak için ‘zanlının psikolojik sorunları var’ diyerek, cinayeti sıradanlaştırmaya çalışmaktadır. Biz bu telaşı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızı katleden caninin sahiplenilmesinden ‘akli dengesi yerinde değil’ yalanıyla aklanmaya çalışılmasından biliyoruz. Katil Onur Gencer nasıl ki siyasi saiklerle, iktidarın yükselttiği ırkçı, Kürt ve kadın düşmanı zihniyetle Deniz Poyraz’ı katletti ise, Başak’ı katleden erkek de iktidarın kadın düşmanı politikasından destek almıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden cesaret almıştır. Nokta.

İKTİDARIN AKLI NEREDEDİR?

Bu cinayetler siyasi dilden, siyasi pratiklerden asla bağımsız değildir. Kılıçlı katilin kimlerden esinlendiği de gizli değildir. Elinde kılıçla Ayasofya’da şov yapan Diyanet Başkanından, iktidar kanallarındaki şoven milliyetçi, kılıç kalkanlı, kanlı dizilere, kafa kesen IŞİD’lilerden kadınları yerlerde sürükleyen, sokak ortasında darp eden kolluk güçlerine varıncaya kadar iktidarın tüm mekanizmaları bu katillerin esin kaynağıdır. Bu cinayetlerin tek suçlusu ve faili elbette erkek katiller değildir, kadın düşmanı politikalarla onlara bu zemini sunan siyasal iktidar da şiddetin ortağı ve sorumlusudur. Buradan soruyoruz, madem kadınları katleden katillerin akli dengesi yerinde değildir, peki kadın cinayetlerine karşı devletin, iktidarın aklı nerededir? İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden akıla ne demelidir?

İKTİDAR ŞİDDET DURSUN İSTEMİYOR

Buradan bir kez daha tüm kamuoyunun önünde bu soruyu sormak istiyoruz. Kadın katliamlarının ortaya çıkardığı tek bir sonuç var o da; siyasi iktidar kadına yönelik şiddet dursun istemiyor. Çünkü bu erkek egemen zihniyetten beslenen bir iktidar var. Baskıcı ortam yaratarak buradan nemalanmaya çalışan iktidar, kadın cinayetlerinin yarattığı şiddet iklimini kendi siyaseti için kullanmaktadır. Bizler bunu görüyoruz, kadınlar bunun farkındadır. Kadınları sokakta hedef alan sistemli politikanın bir diğer ayağını ise erkek yargı yürütmektedir. Kadın katili erkek faillere iyi hal indirimi yapan, tecavüzcüyü serbest bırakan yargının kalemiyle, Başak’ı katleden kılıç aynı noktada birleşmektedir.

KADINLARI YILDIRAMAYACAKSINIZ

Aynı yargı, biliyorsunuz Sevgili Başak Demirtaş’a ceza verdi. Bu ceza; Kürt düşmanlığının, kadın düşmanlığının sonucudur. Kadınları hedef alan erkek düzenin sahiplerine buradan sesleniyorum: Kadına yönelik şiddete ve bu şiddete geçit veren siyasi iktidara karşı mücadelemizden bir milim dahi geri adım atmayacağız. Biz kadınları kılıçlarınızla, silahlarınızla, cinayet şebekelerinizle, erkek yargınızla yıldıramayacaksınız, korkutamayacaksınız. Kadınları durduramayacaksınız! Ve kadınlar sizin erkek sisteminizi mutlaka ama mutlaka alaşağı edecektir. Ve o günler de çok yakındır. Ve her yıl olduğu gibi bu 25 Kasım’da daha güçlü bir biçimde ‘Erkek-devlet şiddetine, savaşa, yoksulluğa karşı her yerdeyiz’ diyerek alanları dolduracağız. Her yerde haykıracağız.

EKONOMİ POLİTİKALARI

Türkiye, bu iktidarın politikaları nedeniyle tarihin en derin ekonomik ve sosyal çöküşünü yaşamaktadır. Demokrasinin, hukukun, bağımsız yargının, insan haklarının, denetimin, şeffaflığın, toplumsal barışın ve medya özgürlüğünün olmadığı bir ülkede ekonomi çöker. Dengenin yerini dengesizliğin, denetlemenin yerini denetimsizliğin aldığı bir sistem iflasa götürür. İflas etmiş siyasi sistemin sonucu ise iflas etmiş, çökmüş ekonomidir, işsizlik ve milyonların yoksulluğudur. İflasın üzerini kapatmak için gece gündüz durmadan zam yapıyorlar. Türkiye’de fiyat etiketleri günlük değişir hale geldi. 

ZAM TABLOSU 

Son bir yıl içerisinde, Gübreye yüzde 400, Ayçiçek yağına yüzde 200, elektriğe yüzde 100, gaza yüzde 100, kiralara yüzde 100, yumurtaya yüzde 100, temel gıdaya yüzde 100, akaryakıta yüzde 50, şekere yüzde 25 zam, maaşlara ise yüzde 5 zam yapıldı. 

İşte bu zam tablosu AKP’nin zulüm tablosudur. Her gün sofradan bir dilim ekmek daha azalmakta, bir kaşık yemek, bir yudum su sarayın faizi, israfı, rantı, savaş politikaları için ayrılmaktadır. Her gün bir gencin hayallerine ipotek konulmaktadır. İşsizlik ve borçluluk düzeni ile gençlerin gelecekleri çalınmaktadır.

EKONOMİ KİTABI 

Dolar 10 TL’nin üzerine çıkmış, AKP Genel Başkanı ‘ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Buradan öneriyorum: Madem ekonominin kitabını yazdınız, filmini de çekin. Çünkü sizde oyuncu gerçekten çok. Bu filmi gayet rahat çekebilirsiniz. Nasıl olsa sizde oyuncu çok! 5’li çetenizle, müteahhitlerinizle, üçer maaşlı bürokratlarınızla, kendi bakanlığını çarpan bakanlarınızla, trollerinizle, çukur medyanızla batan ekonominin filmini gayet güzel çekebilirsiniz. Ne kitabı ya yazdığınız kitaplar okunmuyor ki belki çektiğiniz filmler izlenir.

TÜİK YALAN MAKİNESİ OLMUŞTUR

Evet, işsizlik yükseliyor, yoksulluk ve açlık yükseliyor, geçim sıkıntısı yükseliyor, borç her gün yükseliyor, gıdadan enerjiye fiyatlar her gün yükseliyor, döviz kuru yükseliyor. Dürbünle baksanız göremeyecek seviyeye getirdiğiniz bu ülkenin parasının değeri AKP’nin ustalık eseri olarak karşımızda durmaktadır. AKP’nin lügatı ile; Torpil, atama sistemi olmuş. Rant, dağıtım sistemi olmuş. İsraf, itibar olmuş. TÜGVA, AKP’nin İŞKUR’u olmuş. TÜİK, AKP’nin yalan makinesi olmuş. Merkez Bankası zaten sarayın çelik kasası olmuş. Yağma ve talanın adı özelleştirme olmuş, üçer maaşlar yandaşların maaşlı bordrosu olmuş.

AKP’NİN EKONOMİ KAPANIŞI 

Bunlarda ar kalmamış, bunlarda utanma kalmamış. Ar damarları çatlamış. Çete mafya düzeniyle ilgili her gün yeni suçlar ortaya saçılmakta. Kalkıp bir de ekonomiyi yalan dolanla yönetmeye çalışıyorlar. AKP’nin ekonomi anlayışı çocuklarına mama alamayan, şekerli su içiren, lapa yediren annelerin Türkiye’sidir. AKP’nin ekonomi anlayışı ataması yapılmadığı için, beden eğitimi dersi vermek yerine inşaatta çalışmak zorunda kalan Fedai öğretmenin hayatını kaybetmesidir. AKP’nin ekonomi anlayışı gece yatağa aç giren çocuklardır. Borçlarını ödeyemediği için traktörünü satan çiftçi demektir. Evine doğalgaz alamayan, geçinemeyen emeklilerdir! AKP’nin ekonomi anlayışı öğrencilerin yurtsuz, barksız, kiracıların evsiz barksız kalmasıdır. Getirdikleri 2022 bütçesine bakıyoruz, halk yok, kadınlar yok, gençler yok, yoksullar yok, emekçiler yok, çiftçiler yok. Kimler var? Saray ve yandaşları var. Müteahhitleri var.

ÇÜRÜMÜŞ DÜZEN

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı Erdoğan’a bütçe hazırlamış! Mesele budur! Bu bütçede huzur yok, refah yok, mutluluk yok. Huzursuzluk vardır, mutsuzluk vardır. Savaş vardır, yıkım vardır. Rant var talan vardır. Bunların hepsi var. Bu bütçeyle Hazine ve Maliye Bakanlığını Borç ve Faiz bakanlığı yapmışlar! Çevre, Şehircilik, İklim Bakanlığını Rant, Talan ve Felaket Bakanlığı yapmışlar, Ulaştırma Bakanlığını yandaşa ihale ve garanti ödemeleri bakanlığına dönüştürmüşler. Aile Bakanlığını kendi ailelerinin bakanlığına çevirmişler! Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığını, TÜGVA’nın çiftliğine dönüştürmüşler Dışişleri Bakanlığını dışarıyı, İçişleri Bakanlığını da içeriyi karıştırma bakanlığına çevirmişler. İşte bütçenin özeti budur. Çürümüş düzenin çürümüş bütçesidir. 

HALK YETKİ ALMASINI DA İYİ BİLİR

Verin yetkiyi ekonomiyi şahlandıralım diyerek halkı aldatan bu iktidarla ilgili yapılacak işlem bellidir. Yetkisini bir an önce elinden almaktır. Halk o yetkiyi geri almasını da iyi bilir ve öyle de olacaktır. Halkımız sandıkları bekliyor, halkımız seçimleri bekliyor. Bu ülkenin işçisiyle, emekçisiyle, ezilen halklarıyla, emeklisiyle, çiftçisiyle, EYT’lisiyle, esnafıyla, genciyle, öğrencisiyle, kadınıyla, köylüsüyle, kentlisiyle el ele verip, hep birlikte bu kötülük düzenini, zam ve zulüm düzenini mutlaka değiştireceğiz. Bunda son derece kararlıyız. En geniş demokrasi güç birliğiyle, ezilenlerin, kadınların, gençlerin ittifakıyla yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Tek çıkar yolun bu olduğunu artık Türkiye halkları da biliyor, hepimiz biliyoruz. Bunu hep birlikte başaracağız. Başarmalıyız.

ZULME ORTAKSINIZ

Şimdi tabi kaybedeceklerini anlayınca 50+1 sistemini değiştirmek için kıvranmaya başladıklarını da görüyoruz. Çünkü getirdikleri sistem ayaklarına dolandı. Çıkış yolu aramaktan başka çarelerinin kalmadığını görüyoruz. Çıkış yolu yoktur! Halk o yolu kapatmıştır. Küçük ortakları da ‘Biz hükümet ortağı değiliz’ demeye başladı. Nasıl ortak değilsiniz? Bal gibi de ortaksınız. Yolsuzlukların da çürümenin de işsizliğin de yoksulluğun da ortağısınız. Bunu herkes gayet iyi net bir şekilde biliyor. Kobanê kumpasında ortaksınız. Kapatma davasında ortaksınız. Zulümde ortaksınız. Halkın, emekçinin lehine ne varsa mecliste reddedilmesinde ortaksınız. Sorumluluktan kaçamazsınız! Bu ortaklık sizi götürecektir. Merak etmeyin! Sandıkta AKP’nin yanında siz de gideceksiniz, o çöplüğün içinde kaybolacaksınız. Hiç boş yere uğraşmayın! 

1+1 KALACAKSINIZ

Boş yere matematik hesapları yapmayın. Halkın matematiği ve zekâsı farklıdır. Bunu seçimlerde göreceksiniz! İlk seçimlerde çarpılacaksınız! Sıfırlanacaksınız. 50+1 hayali kurmayın! İlk seçimlerin sonucu şimdiden bellidir. Erdoğan ve Bahçeli olarak 1+1 kalacaksınız. Buradan bunun duyurusunu da halkımıza yapıyoruz. Ülkenin başına bela olan çöküş sisteminiz değil, yeni döneme umutla bakan halklarımızın çıkış sistemi ve büyük değişim umudu kazanacaktır. Merak etmeyin bu ülkenin emekçi yoksul halkları talan düzenini değiştirmenin kitabını yazacaktır!

UMUDU BÜYÜTMEYE DEVAM EDİYORUZ

Bizler HDP olarak çalışıyoruz, çalışmalarımıza devam ediyoruz. 11-12 Kasım günleri Ankara’da Parti Meclisimizle toplandık. Türkiye’nin halkları ve geleceği için tarihi bir dönemden geçtiğimizin farkındayız. Bu tarihi süreçte Parti Meclisi olarak HDP’nin üzerine düşen sorumlulukları değerlendirdik. HDP olarak en güçlü şekilde halkı savunmaya devam edeceğimize olan inancımızı bir kez daha yeniledik. Kapatma ve Kobanê Kumpas davaları, her gün artarak süren iktidar saldırılarına karşı Ankara’dan Amed’e, Edirne’den Van’a kadar ülkenin her yerinde bizler, vekillerimizi, PM ve MYK üyelerimizi, parti çalışanlarımızı büyük bir coşku ve inançla karşılayan her bir yoldaşımıza ve halkımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gittiğimiz her sokak, misafir olduğumuz her ev geleceğe dair umudumuzu büyütmeye devam ediyor. 

SONA BİR ADIM DAHA YAKLAŞTILAR

Ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin üst üste yaşandığı bu dönemde, ‘batarsa batsın, ben alacağımı aldım’ diyenlere karşı tek adam ve bin odalı sarayın değil; 84 milyonun, 20 milyon hanenin kazanacağı bir ülkeyi hep birlikte kuracağız. Bizler, her birimiz farklılıklarımızla bir arada oldukça, bu yozlaşmış düzen her gün sonuna bir adım daha yaklaşacak. Bizler, halklar, inançlar, kadınlar, gençler ve ezilenler olarak umudun adresi olan HDP’yi sahiplendikçe, AKP-MHP ittifakı erimeye devam edecektir. Biz mücadeleyi yükselttikçe iktidardaki düşüş ve çözülme ve çürüme de hızlanacaktır.

KADINLAR ÖZGÜRLEŞMEDEN…

Bizler; Kürtler özgürleşmeden Türkiye halkları, kadınlar özgürleşmeden insanlık özgürleşmeyecek bunu biliyoruz. Bu inançla, barışın, demokrasinin ve eşit yurttaşlığın yolunu açmaya hep birlikte devam edeceğiz. Açtığımız bu yolda, mücadele ortaklığını daha da büyüterek yürümeye devam edeceğiz. Bir kez daha tüm HDP olarak bu ülkenin geleceği için üstümüze düşen ne varsa yapacağımıza dair sözümüzü yineliyoruz. Dün çok erkendi, yarın çok geç diyerek, bugün ve her gün bu ülkenin geleceğini son kullanma tarihi geçmiş ampuller yerine, yeni yaşam umutları ile aydınlatacağımıza buradan bir kez daha söz veriyoruz. Hepinize geldiğiniz ve katıldığınız için teşekkür ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.