Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu.

Buldan, koronavirüs testi pozitif çıkan HDP’li milletvekillerinin sağlık durumu hakkında bilgi paylaşarak konuşmasına başladı. Buldan, “Şu an genel sağlık durumları iyi. Tedavileri sürüyor. Bu konuda elbette şeffaf olmaya, kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz” dedi.

‘CİZRE’DEKİ ARTIŞ ENDİŞE VERİCİDİR’

Buldan, salgının hala can almaya devam ettiğini belirterek, tedbirlerin elden bırakılmaması gerektiğini söyledi. Buldan, bölge illerinde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle vaka sayısındaki artışa dikkat çekerek, “Normalleşme adı altında rakamları düşük tutmak için Korona şüphesi ile hastanelere giden insanlarımıza yeterince test yapılmadığı bilgisini alıyoruz. Hastanelerin yetersiz kaldığı bilgisini alıyoruz. Özellikle Cizre’de vaka sayısının artması endişe vericidir. Esnaf kendi inisiyatifiyle kepenk kapatmakta ve evde kal çağrısı yapmaktadır. İktidarın vurdumduymazlığı karşısında Cizre başta olmak üzere tüm bölge illerinde halkımıza kendi tedbirlerini almaları konusunda buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Partimiz bütün imkânlarıyla, halkımızın yanında olmaya devam edecektir” diye konuştu.

‘MADIMAK BİR KEZ DAHA YAKILDI’

29 Haziran 2007’de aramızdan ayrılan Kürt siyasetçi Orhan Doğan’ı anan Buldan, Doğan’ın hayatını demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesine adadığını dile getirdi. Buldan, “En zor dönemlerde Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü için mücadele veren, bedel ödeyen Orhan Doğan’ın eksikliğini her daim yaşamaya devam ediyoruz” dedi.

Buldan yıl dönümü yaklaşan Sivas Katliamı’na dair de şunları söyledi: “Sivas’ta yaşanan katliam sadece orada canların yakılmasından ibaret değildir. Sonrasında yaşanan adaletsizlikler bu katliamın acısını misliyle katladı. Ki asıl katliam vicdanlarda yaşandı. Son olarak Sivas Katliamının bir numaralı sanığı, yüzlerce yaşlı ve ağır hasta mahpus cezaevlerinde ölüme terk edilirken, AKP’li Cumhurbaşkanı tarafından yaşı ve sağlık sorunları gerekçesiyle affedildi. Madımak işte o zaman bir kez daha yakıldı.”

‘BU SİSTEM ÖMRÜNÜ DOLDURMUŞTUR’

Buldan açıklamalarına şöyle devam etti: “Ülkenin her gün biraz daha kötüye gittiği, siyasi, ekonomik, toplumsal krizlerin giderek derinleştiği, buna bir de salgın krizinin eklendiği çok kötü günlerden geçiyoruz. Bugün yaşadığımız tüm sorunlar dünün ve bugünün değil, AKP’nin 18 yıllık iktidar sürecinin, yönetme anlayışının sonuçlarıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha doğrusu sistemsizliği iki yılını doldurmuş durumda. Bizce artık bu sistem ömrünü de doldurmuştur. Ekonomi uçacak dediler, ekonomiyi değil vatandaşın cebindekini uçurdular. Demokratik standartlar yükselecek dediler. İşkencenin, yasakların, adaletsizliklerin standardını yükselttiler. Üstünlerin hukuk değil, hukukun üstünlüğü dediler. Sarayın üstün hukukunu inşa ettiler.

İKTİDAR EN ÇOK HDP’DEN KORKUYOR

Neye el attılarsa batırdılar, çökerttiler ve kaynakları kuruttular, demokrasiyi, adaleti çökerttiler. Barış iklimini yok ettiler. Toplumu kutuplaştırdılar, nefret iklimini ülkenin her yerine yaydılar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi, kayyım, darbe, hukuksuzluk, gözaltı, işkence, yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik ve sefalet sistemidir. Bu sistemin sefasını Saray ve yandaşları sürmekte, cefasını ise halk çekmektedir. İktidar her şeyden ama en çok HDP’den korkuyor. Düzenlerini yalan üzerine kurdukları için aslen hakikatten korkuyorlar. Halkların buluşmasından, omuz omuza olmasından korkuyorlar. Suriye’de Kürt halkının Suriye halklarıyla birlikteliğinden korkuyorlar.

İKTİDAR KAYBETMEKTEN KORKUYOR

Hepsinden önemlisi iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Korktukça da her geçen gün daha da saldırganlaşıyorlar, hukuk dışı politikalara yöneliyorlar. Toplumda gelişen demokratik refleksleri boğmak, halkı korkutmak ve sindirmek için ellerindeki tüm devlet gücünü orantısız kullanıyorlar. Yerel demokrasi güçlenmesin diye belediyelere hukuksuzca kayyım atıyorlar. HDP ve muhalefet demokratik siyaset yapmasın diye milletvekilliklerini düşürüyorlar. Gerçekleri yazmasın diye gazetecileri tutuklayıp medyayı susturmaya çalışıyorlar. AKP’li olmayan belediyeler toplumla dayanışma içerisinde olmasın diye yardımları da engelliyorlar. Barolar, hukukçular adaleti savunmasın diye yürüyüşlerini engelliyorlar. İktidarın politikaları eleştirilmesin diye sosyal medya paylaşımı yapanları tutukluyorlar. Kadınlar seslerini çıkarmasın, kadın örgütlülüğü gelişmesin diye kadın kurumlarına operasyon üstüne operasyon yapıyorlar.

‘KÜRT HALKI ÖRGÜTLENMESİN’ DİYE DTK’YE MÜHÜR VURUYORLAR

Kürt halkı örgütlenmesin, bir araya gelmesin, kendi sorunlarını kendi dillerinde konuşmasın diye DTK’yi basıyorlar ve DTK’nin kapısına mühür vuruyorlar. Edirne’den Hakkari’ye, İzmir’den Diyarbakır’a varıncaya kadar ülkenin her bir tarafında demokrasiyi çökertme planı uyguluyorlar. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz Cumartesi Diyarbakır’da DTK’ye operasyon gerçekleşti. DTK demokratik toplumsal ve meşru bir platformdur.  Halkın kongresidir. Kongre halkın ta kendisidir. DTK geçmişte bu parlamentonun başkanı tarafından konferanslara resmi düzeyde davet edilmiş bir kurumdur. Kapısını kırdığınız kurum bu ülkede barış için, çözüm için, demokrasi için mücadele yürüten bir kurumdur. Hal böyleyken, DTK’ye kapısı kırılarak yapılan operasyon Kürt düşmanlığının, demokrasi düşmanlığının geldiği noktayı bizlere bir kez daha göstermektedir. Yapılan operasyon, Kürtlerin demokratik örgütlenmesini tasfiye etme çabasıdır.

ÖRGÜTLÜ KURUMLARIMIZ DAHA GÜÇLENECEKTİR

Diyelim ki Kürt halkının bütün demokratik örgütlenmesini ortadan kaldırdınız. Peki Kürt halkını ne yapacaksınız? Milyonları da kapatabilecek misiniz? Bu ülkede bu dünyada milyonlarca Kürt var bu Kürtleri hiçbir yere kapatamazsanız. Ve milyonları kapatamayacağınız gibi buna sizin gücünüz yetmeyecektir. Demokrasi kanallarını, siyaset yollarını Kürt halkına kapatmak acaba hangi akla hizmettir? Yapılan operasyonlar ne kongre çalışmalarını ne de kadınların örgütlü mücadelesini asla engelleyemeyecektir. Halkımızı ve örgütlü kurumlarını daha da güçlendirecektir. Bizler ve halkımız demokrasiden ve demokratik mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Türkiye halkları ortak demokrasi mücadelesinden, demokratik dayanışmadan ve yan yana, omuz omuza duruştan asla vazgeçmeyecektir. Kapıları zorbalıkla kırabilirsiniz ama halkımızın umudunu ve iradesini asla kıramazsınız.

BU İŞKENCEDEN AKP SORUMLUDUR

DTK operasyonunda evine girilen TJA aktivisti Rojbin Çetin’e köpekli işkence yapıldı. Çok açık söylüyorum; Diyarbakır’daki bu işkenceden Ankara’daki AKP iktidarı birebir sorumludur. İşkenceye sıfır tolerans diyen AKP iktidarı, işkenceye ve işkenceciye sınırsız tolerans tanıyan bir iktidara dönüşmüştür. Diyarbakır’da yapılan işkence Kürt düşmanlığı, muhalif düşmanlığı, kadın düşmanlığının kamusal düzeydeki örgütlenmesidir. Vali ve Savcılık işkencecilerin üzerine gideceğine, işkence yapanlara ne yazık ki bir kez daha sahip çıkmıştır. Diyarbakır Valisi’nin pespaye açıklaması işkencenin resmi politika olduğunun da bir kabulüdür. Bu işkenceyi yapanları, yaptıranları, bunlara sahiplenen iktidarı buradan şiddetle ve bir kez daha kınıyoruz. Bunun peşini asla bırakmayacağız. İşkence bir insanlık suçudur.

KADIN DÜŞMANLIĞINI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR

Bu işkence aynı zamanda AKP iktidarının kadın düşmanlığını bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Kadınlara karşı her yerde kırım uygulayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Daha birkaç gün önce Kobanê’de yapılan hava saldırısında üç Kürt kadın siyasetçi katledildi. Paris’te, Silopi’de, Kobane’de kadın siyasetçileri katleden zihniyetle Diyarbakır’da köpekli işkence yapan zihniyet birebir aynıdır. ‘Bizden önce kadının adı yoktu’ diyen AKP’ye hatırlatmak istiyorum. Gültan Kışanak 12 Eylül’de Diyarbakır zindanında işkencelere direnen, kadın mücadelesi veren bir kadın siyasetçidir. Ona da Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği ile işkence yapılmıştı. Sizin iktidarınız 12 Eylül zihniyetinin bugünkü temsilcisidir. Bu işkencelerle kadınları korkutacağınızı, onları yıldıracağınızı düşünüyorsunuz çok yanılıyorsunuz.

KÜRT HALKI STATÜ VE KİMLİK SAHİBİ OLMASIN DİYE

İçeride sürdürülen gözaltı, tutuklama operasyonlarıyla eş zamanlı olarak iktidar Kuzey Suriye’de, Kobani’de, sınır ötesinde operasyonlar düzenlenmektedir. Bu operasyonlar Kürtler Kuzey Suriye’de Suriye halklarıyla demokratik birlik kurmasın diye yapılmaktadır. Bu operasyonlar Kürt halkı hiçbir yerde statü ve kimlik sahibi olmasın diye yapılmaktadır. Kürtlerin statüsüzlüğü üzerine kendi iktidar bekasını inşa etmek isteyenlere şunu hatırlatmak istiyorum: Kürtlerle barış politikası geliştirmeyen devlet ve iktidar aklı kaybetmeye mahkûmdur.

KÜRT SORUNU BARIŞ MASASINDA ÇÖZÜLECEKTİR

Eli sürekli tetikte olan bir devlet ve iktidar aklı diyalog, müzakere ve siyasi çözüm yollarını ortadan kaldırarak, ne Kürt sorununu ne de Suriye sorununu çözebilir, çözemeyecektir. Kürt sorunu eninde sonunda müzakere masasında, barış masasında çözülecektir. Bundan kaçış yoktur. Bir yandan Kürt düşmanlığı yapıp diğer yandan da Kürtlerle etle tırnak gibiyiz diyenlere de yeri gelmişken şunu hatırlatıyoruz: Tarih boyunca Kürt halkına en ağır zulümleri yaptınız. Asit kuyularına attınız, darağaçlarında astınız, işkencelerde faili meçhul cinayetlerde öldürdünüz. Mezarlarına dahi saldırdınız. Bir anneye oğlunun kemiklerini kargoyla gönderecek kadar insanlıktan çıktınız. Kürtlerin seçtiği belediyeleri birer birer gasp ettiniz. Kürt halkı sizi ve zihniyetinizi çok iyi tanımaktadır. Kürtler ne ettir ne tırnaktır. Kürtler bir halktır ve bir halk olarak dünya halkları gibi kimliğiyle, kültürüyle, diliyle nasıl onurluca yaşadıysa bundan sonra da yaşamaya devam edecektir.

GÜVENLİK SORUŞTURMASI

Meclis’e getirdikleri fişleme yasası olan güvenlik soruşturması yasası bu biçimlendirme planının bir parçasıdır. Güya güvenlik soruşturması yasası darbecilere karşı alınan bir önlemmiş. Darbeye karşı önlem alacaksanız önce darbenin siyasi ayağını ortaya çıkartmanız gerekmektedir. Siyasi ayağı gizleyip sonra biz önlem alıyoruz demenizin hiçbir samimiyeti yoktur. Güvenlik soruşturması yasası halkla mücadele yasasıdır. AKP-MHP parti devletini inşa etmek için oluşturulan paralel düzen yasasıdır. Başka bir izahı olamaz.

BAROLAR, BURHAN KUZU DEĞİLLER

Önce hukuku ortadan kaldırdılar, şimdi de hukuk savunucularını ve onların örgütlenmesi olan baroları tasfiye etmek için uğraştıklarını görüyoruz, bunu tanıklık ediyoruz. Yargıyı, hakim ve savcıları Saray’a bağladılar. Adalet saraylarını Saray’ın arka bahçesi yaptılar, yargıyı biçimlendirdiler. Şimdi geriye savunma kaldı yani barolar. Savunmayı da çökertebilmek ve ele geçirebilmek için günlerdir uğraşıyorlar. Çoklu baro sistemi diye ortaya bir öneri attılar. Amaçları; Saray güdümlü barolar oluşturmaktır. Avukatların bütünlüğünü bölmeyi, çoğunluğu temsil eden avukatların temsil hakkını kısıtlamak ve muhalif görülen sesleri bastırmaktır amaçları. Barolar, hukukçular iktidarın emir eri değillerdir, Burhan Kuzu hiç değillerdir bu da böyle biline. HDP olarak savunmayla birlikteyiz, onların haklı mücadelesinin yanındayız.

HDP’NİN YÜRÜYÜŞÜ

İktidarın yaratmaya çalıştığı korku iklimine karşı cesareti örgütledik. HDP’nin yürüyüşü herkesi cesaretlendirmiştir. Bugün artık tüm bu antidemokratik uygulamalar karşısında herkes itiraz ediyor, sesini yükseltiyor. Baro başkanları yürüyor, HDP yürüyor, avukatlar, sanatçılar, işçiler, kadınlar her gün her yerde eylem ve etkinlik yapıyor. Bugün demokrasiden, aydınlık bir gelecekten yana olan herkes HDP'ye yüzünü dönüyor, daha cesur bir şekilde irade ortaya koyuyor. O anlamda demokrasi yürüyüşümüz bu ihtiyacı ve birlikteliği açığa çıkardı. Topluma nefes dahi aldırılmazken biz bu yürüyüşümüzle demokrasinin nefes kanallarını bir kez daha açtık. Değişim umudunu, başarı umudunu büyüttük.”