Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Ağrı'nın Doğuayazıt ilçesinde halkla buluştu. Buldan, esnaf ziyaretinin ardından bir çay bahçesinde halka seslendi. “Demokratik Mücadele Programı”nın 3'üncü aşamasının startını, kayyımların belediyelere atandığı, belediyelerin işgal edildiği tarih olan 19 Ağustos'a denk getirdiklerini belirten Buldan, “19 Ağustos tarihi belediyelerimize operasyonlar yapıldığı, belediye eşbaşkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyımların atandığı ve halkın iradesinin gasp edildiği bir tarihtir. Kayyımlara karşı tepkimizi ortaya koymak, itirazımızı bir kez daha ortaya koymak için 19 Ağustos'u seçtik. Bugün burada da halk buluşmasıyla da 1 Eylül tarihine kadar çeşitli kentlerde, Doğubayazıt'ta, Muş'ta hem bölgede hem de Türkiye'nin batısında halk buluşmalarıyla 1 Eylül Dünya Barış Günü'ne gideceğiz. Biz de 3'üncü aşamada ‘Savaşa karşı barış, tecride karşı özgürlük’ şiarıyla hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu ülkede en fazla savaşlardan, çatışmalardan ve ölümlerden zarar gören, mağduriyet yaşayan ve halkın bugün yaşadığı tüm krizlerin ana nedeni olan bu savaşlara karşı çıktığımızı ifade etmekle başlayan bu yolculuk önemli bir yolculuktur. Savaşa karşı çıkmak büyük bir erdemliktir. Biz savaşlara karşı çıkıyoruz, çünkü biz barışı savunuyoruz” dedi.  

‘TOPLUMSAL BARIŞA İHTİYACI VAR’

Tüm iktidarların ülkede süren çatışma süreçlerinde rolü olduğunu belirten Buldan, “Barış bu topraklara gelene kadar savaşların son bulduğu, çatışmaların yaşanmadığı, insanların yaşamlarını yitirmediği, ölümlerin olmadığı, annelerin yüreğinin yanmadığı, annelerin gözyaşı dökmediği bir ülke yaratmak ve bu havayı, atmosferi bu ülkeye yaşatmak bizlerin asli görevlerinden biridir. Siyasetin, siyaset için yola çıkanların da ana görevi budur. İnsanı yaşatmak, insan değerlerine saygı duymak, insan haklarını savunmak siyasetin bir gereğidir. Ancak bu ülkeyi yönetenler insan haklarından tutalım, insan yaşamını hiçe sayan, savaşları ön plana koyan, çatışma süreçlerine destek veren ve insanlarımızın yaşamlarının yitirmesine sebep olan yol ve yöntemleri tercih ediyorlar. Bu anlayışla, bu zihniyetle bu ülkeyi yönetenler şimdiye kadar hiçbir şey elde etmediler. Bu ülkeyi geçmişten bugüne kadar yönetenler herkesin bu ülkeye, bu ülkede yaşananlara, çatışmalı süreçlerde payının olduğunu herkes biliyor. Ancak biz geçmişten beri tüm geleneklerimizle, göreneklerimizle siyasi mücadelenin başında şu ana kadar her zaman barışı, insan hakları ve demokrasiyi ve bunu esas aldık. 1 Eylül tarihine giderken bir kez daha ifade ediyoruz; bu ülkenin toplumsal barışa, demokrasiye, özgürlüklere ihtiyacı var. Biz bu yürüyüşümüzü bir tutum belgesiyle tüm Türkiye kamuoyuna ilan ettik” diye konuştu. 

YENİ BİR ANAYASA ŞART

Ülkenin yaşadığı tüm krizlerin, usulsüzlüklerin ve sıkıntıların giderilmesi için başlattıkları bu yürüyüşe destek isteyen Buldan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu yürüyüşle birlikte nelere ihtiyaç var? Hangi yolda yürümemiz gerekiyor? Neleri dikkate almamız gerekiyor? Nerede adım atmamız gerekiyor? Tüm bunlarla ilgili ana başlıklar oluşturduk. Peki, nedir bu ülkenin sorunları? Bu ülkenin sorunları yeni bir anayasaya ihtiyaçtır. Yeni bir anayasa yazılmadan bu ülkenin hiçbir sorunu çözülmez. Bu nedenle acilen yeni bir anayasa yapım sürecine geçilmelidir. Tüm demokrasi güçlerinin, muhaliflerin, kadınların, gençlerin temel isteği yeni bir anayasadan yanadır. Biz yeni bir anayasanın yazılması için tüm demokrasi güçlerine 1 Haziran'da çağrı yaptık. Eğer bu ülkede yeni bir tarih yazılacaksa bu ancak yeni bir anayasayla olacaktır. Bunun içerisinde elbette Kürt sorunu başta olmak üzere ekonomik sorunlar, kadınların sorunları, gençlerin sorunları, ekoloji sorunları ve diğer sorunlar yazılacak olan yeni bir anayasayla mutlaka çözüme kavuşacaktır. Bu ülkeyi yönetenler milyonlarca insan açlığa, sefalete maruz bıraktılar. Bugün milyonlarca insan açlık ve sefaletle mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Bu ülkeyi yönetenlerin halkın sorunlarıyla ilgilenme gibi bir dertleri ve kaygıları yok. Tek dertleri ve kaygıları kendi çıkarları, kendi iktidarları ve kendi yandaşlarını ayakta tutuma kaygısıdır.”

ERDOĞAN'IN 'MÜJDESİ'

Türkiye halklarının yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasi sıkıntıları kendisine dert etmeyen bir iktidarla karşı karşıya olduklarını söyleyen Buldan, şunları kaydetti: “Bugün tutunacak tek dalı olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Tutunacak tek bir dalı kalmayan bu iktidarın bu halka vereceği tek bir şey yoktur. Bu sıkışmışlık üzerinden, bu ülkeyi yönetememe durumu üzerinden her gün bu halka yeni müjdeler vermenin peşine düşmüşler. Bugün müjde açıklayacaklar. Bir yerde gaz bulmuşlar tıpkı 10 yıl önceki gibi 'gaz bulduk’ müjdesini verecekler. Bir evde eğer mutfakta tencere kaynamıyorsa, milyonlar açlıkla, sefaletle karşı karşıyaysa ve siz her sıkıştığınız anda gaz çıkarıyorsanız, işte bu halk size ne inanır ne güvenir. Türkiye halkının sizin müjdelerinize karnı tok. İnsanlar, iş, aş, ekonomik krizin bitmesini, siyasi hesapların bitirilmesini istiyor. Siz bu ülkeyi hırsızlıkla, usulsüzlükle, krizlerle, tecritle, kayyumlarla yönettiniz ve halen aynı anlayışta ısrar ediyorsunuz. Kayyım ve tecrit anlayışını tüm Türkiye'ye yaydınız. Bugün sadece İmralı Cezaevi değil, İmralı'da başlayan ama tüm Türkiye'ye yayılan bir tecritle karşı karşıyayız. Bu tecrit ülkenin yarı açık cezaevine dönüşmesine neden oldu. Türkiye'de hiçbir insan kendisini güvende hissetmiyor. Geleceğine ve yarınlarına güvenle bakamıyor. Ekonomik krizin olduğu bir yerde, siyasi çıkarların olduğu bir yerde, kayyumlarla yönetilen, tecritle yönetilen bir yerde kimse geleceğine güvenle bakmaz. Başta İmralı Cezaevi olmak üzere yaşanan tüm tecritlere son verilmesi, insanların kendisini özgür ve güvende hissedebileceği ortamların yaratılması için mücadele etmek zorundayız. Bu mücadele bizim mücadelemizdi. Bu ülkeye barışı, demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü, kardeşliği, hukuku ancak bu mücadele getirir.” 

'KÜRT SORUNU RAPORLA ÇÖZÜLMEZ'

1 Eylül tarihine kadar tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunacak ve mücadele edeceklerini belirten Buldan, şöyle devam etti: “Bu mücadelede herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Şimdi diğer partilerin başkanları, yöneticileri bu ülkenin sorunlarıyla ilgili her gün laf edeceklerine, ellerini taşın altına koysa kazanımlarımız daha büyük olur. Kürt sorunundan söz edenler, sadece bu sorunun rapor hazırlayarak, bir raporla çözüleceğine inanlar bazı gerçekleri görmek zorundalar. Nedir bu gerçekler? Kürt halkı üzerinde uygulanan baskı, şiddet, inkar, asimilasyon politikalarını görmezden gelerek, hiç kimse bu ülkede Kürt sorununun çözümünden söz etmemelidir. Bir halkın değerleri, bir halkın seçme ve seçilme hakkı elinden alınıyorsa, bir halkın seçtiği belediye başkanının yerine kayyım atanıyorsa, milletvekilleri cezaevine gönderiliyorsa, siyasetçileri TBMM'de vekillikleri düşürülerek siyasetten men ediliyorsa Kürt sorunu sadece bir rapora bağlı olarak çözülebilir mi? Bu gerçekleri görmeden, kayyıma karşı çıkmadan, cezaevindeki Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın özgürlüğü sağlanmadan, onlarca belediye eşbaşkanı, milletvekili arkadaşlarımızın, kadın yoldaşlarımızın cezaevlerinde  siyasi rehini olarak tutulduğu bir dönemde 'Ben Kürt sorununu çözmek istiyorum. Bir rapor hazırlayacağım' diyenler, bu gerçeği görmek zorundadır.”

‘BAZÎD HALKI BU DAVRANIŞI HAK ETMEDİ’

Doğubayazıt’ın (Bazîd) “en fazla güvendikleri, en fazla söz ve duruşunu sevdikleri yer” olduğunu söyleyen Buldan, “Bazîd halkına bu dönem büyük bir haksızlık yapıldığını biliyoruz. Seçilen belediye başkanı sizin hak ettiğiniz bir davranış içerisinde olmadı. Bazîd halkı asla böyle bir davranışı hak etmedi. Doğubayazıt tarihsel olarak da çok önemli bir yere sahiptir. İlk kadın belediye başkanlığını kazandığımız bir yerdir burası. Kadın kazanımlarının, kadın mücadelesinin, kadın çalışmalarının en doruğa çıktığı yerlerden biridir Doğubayazıt. Siyaset gelip geçicidir ama eğer siyasette bir değer yaratmamışsanız o zaman yaptığınız siyasetin bir anlamı, önemi ve değeri yoktur. Çünkü biz tüm gücümüzü değerlerimizden alan bir halk ve siyasi geleneğe sahibiz. O değerlere sahip çıkmak, o değerlere tutunmak, değerlere değer katmak bizim mücadeleden öğrendiğimiz en kıymetli yoludur” dedi. 

BELEDİYE EŞBAŞKANININ İHRACI

Halkımız seçimde belediye başkanına güvenini ve iradesini teslim ettiğini ancak belediye başkanının buna layık davranmadığını söyleyen Buldan, “Ne yazık ki sizin verdiğiniz o değere belediye başkanı sahip çıkmadı ve bunu heba etti. Biz bunu asla kabul etmediğimizi, bu tür davranışlar içerisine girecek olan kim olursa olsun asla prim vermeyeceğimizi ve asla affetmeyeceğimizi özellikle belirtiyorum. Sandığa atılan her bir oyun kıymetini, değerini ve bedelini ödeyerek buraları kazandık. Sandığa atılan her bir oy bize olan inancın, güvenin oyudur. Burada yaşayan kadınların, gençlerin, annelerin, babaların, işçilerin, emekçilerin alın teriyle çalışan esnafın bize verdiği güvendir. Ancak belediye başkanımız ne yazık ki halka hizmet etmesi gerekirken, halkın güvenini, iradesini ve bize duymuş olduğu umudu çarçur etti. Hiç kimse moralini bozmasın, kimse bu anlamda belediye başkanının yaptığı bu yanlış davranış üzerinden bir kaygıya kapılmasın. Halkımız dimdik ayaktadır ve biz size güveniyoruz. Bu tür yanlışlıklar içerisine giren herkese aynı muameleyi yapacağız. Hiç kimse bu halkın değerleri üzerinden siyaset yapmasın. Hiç kimse bu halkın değerlerine ihanet etmesin. Bu değerler kolay elde edilen değerler değildir. Bu değerler şu ana kadar bizi ayakta tutan ve güç veren değerlerdir. Kim olursa olsun bu konuda kimseye prim vermeyeceğimizi ve asla affetmeyeceğimizi ifade ediyoruz. O belediye başkanının partimizle hiçbir ilişkisi kalmamıştır” diyerek konuşmasını bitirdi.