Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ile mevcut Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ile Mithat Sancar’ın da bulunduğu HDP’li 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016'da dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dair yapılan başvuruyu karara bağladı. AİHM kararında dokunulmazlıkların kaldırılması ve yargılanmasına dair ihlal kararının yanı sıra ifade özgürlüğünün de ihlali yönünde karar vererek, başvurucu siyasetçiler için 5 bin Euro manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, AİHM'in dokunulmazlıklara dair verdiği karara ilişkin Jinnews Haber Ajansı'nın yanıtladı. 

 “Ciddi bir hukuksuzlukla ve faşizmle yüz yüzeyiz. Mücadele ediyoruz ve direniyoruz. Bu kararlar mutlaka uygulanacaktır, ya AB’den  ve bu stratejik uygulamalardan vazgeçecekler ya da kararı uygulayacaklar”

 *6 yıl sonra AİHM başvurunuzu karara bağladı. Bu kararı nasıl gördünüz? Nasıl yorumladınız? Bu karar siyasette ve hukukta nasıl karşılık bulacak?

Bu beklediğimiz ve olması gereken bir karardı. Daha önce çıkması gerekiyordu. Bir hukukçu olarak AİHM’e de bir eleştirim var. Uzun süre sonra bu kararın açıklamasını çok talihsiz buldum. Karada dokunulmazlıkların kaldırılması AİHM ve AİHS’e aykırı deniliyor. Anayasa 83 ve 84’ncü madde, ‘Milletvekili yakalanamaz, tutuklanamaz dokunulmazlıkları kaldırılamaz’ diyor. Ama bu süre zarfında bunlar hepsi yapıldı. Tutuklamalar yapıldı, gözaltılar yapıldı yargılamalar yapıldı. Çok korkunç olaylar yaşadık. Daha da önemlisi halk iradesi düşürüldü. Bizim geçen dönem 11 milletvekilimizin vekilliği düşürüldü. AİHM’in 10’ncu maddede ‘vekilliğin düşürülme ihlali’ maddesinde 4 Kasım darbesinde gözaltına alınan ve hala cezaevinde olan arkadaşlarımızın bu muameleye tabi tutulmasının temelsiz olduğunu, Sözleşmeye aykırı olduğunu söylüyor. Yasa dışı bir uygulama diyor. Biz gözaltına alındık, tutuklandık, hala yargılanıyoruz. Ama bütün bunların dayanağı yok. Biz bunları zaten söylüyorduk. Dikkatten kaçan bir şey var; bu süre zarfında Türkiye’de sistem değişti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kabul edildi. 2016 yılında milletvekili arkadaşlarımız olmadığı süreçte eksik bir parlamento ile yapıldı.

16 Nisan referandumunda ben Silivride'ydim. Anayasa Komisyonu üyesiydim ve Anayasa Komisyonu üyesi olduğum halde referandum çalışmalarına katılamadım. Genel kurul çalışmalarına katılamadım o da gayri meşruydu. Bu kadar önemli değişiklikler olmasına rağmen bütün bunlar ‘eksik, gayri meşru yasa dışı’ yapıldı. Her zaman söylediğimiz gibi; Anayasasız bir Türkiye’deyiz. İmza attıkları sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Biz bu nedenle AİHM’in kararı çok önemli, sonuçlarını her an yaşama geçirmesi gerekiyor. Ciddi bir hukuksuzlukla ve faşizmle yüz yüzeyiz. Mücadele ediyoruz ve direniyoruz. Bu kararlar mutlaka uygulanacaktır, ya AB’den ve bu stratejik uygulamalardan vazgeçecekler ya da kararı uygulayacaklar.

 “Eğer muhalefet  ‘evet’ demeseydi, bugün Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Selahattin Demirtaş olmak üzere diğer arkadaşlarımız içeride olmayacaktı. Hatta Kobanê Kumpas Davası açılmayacaktı.”

 * Dokunulmazlıkların kaldırıldığı 20 Mayıs 2016 tarihinden bu yana HDP açısından siyaseten neler değişti? 

Bu sürecin başlangıcı 7 Haziran öncesine kadar gidiyor. Çökertme planı ile beraber başka bir siyaset ve strateji devreye girdi. 7 Haziran’dan sonra 1 Kasım seçim darbesiyle baskın seçimin yapılması 2016 Mayıs sürecine gidilen süreçte HDP’ye yönelik saldırılar kesintisiz devam etti.  Çökertme planı kapsamında adım adım alınan kararlar yaşama geçirildi. Bugün de aynı strateji devam ediyor. Bugün ‘o dönemdeki plan bitti yeni sürece gireceğiz’ diyecek durumda değiliz.’ 7 Haziran’a giderken, 80 milletvekili ile parlamentoya girmemiz ki, o dönemde Türkiye’nin her tarafından büyük bir destekle karşılaşmamız muktedirleri rahatsız etti. İktidar ilk defa tek başına hükümet kuramadı.  1 Kasım seçimleri ve sonrasında tekrar barajı aşıp parlamentoya girince bu sefer başka yöntemlerle bizi meclis dışına atma çabaları başladı. Erdoğan başta olmak üzere, iktidar sözcüleri alan alan,  miting miting gezerek, HDP’ye yönelik ötekileştirme ve saldırı dilini her yerde ifade etti. Dokunulmazlıkların kaldırılmasını da bir kampanya olarak yürüttüler. (İlk AİHM Demirtaş kararında var) bu kararda oraya atıf yapıyor.

 O dönem Erdoğan başta olmak üzere verdiği talimatlarla bütün milletvekilleri hakkında savcılıklar hızla fezleke hazırlamaya başladılar. Biz o dönem kamuoyu ile bu durumları paylaştık. 2010-2013 tarihindeki siyasi çalışmalar fezleke konusu oldu. Talimat savcılıklara gönderildi. Fezlekelerin kaldırılacağı tarihin son gününe kadar gelen fezlekeler oldu. Bu bir iç plan dahilinde yürütüldü. Bazı vekillerimiz üzerinde, özellikle Faysal Sarıyıldız üzerinde bir kutuplaştırma ‘terörizme’ etme dili kullanıyorlardı. Şimdi de devam ediyorlar. Maalesef muhalefet partisi de bunu destekledi, üstelik ‘anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ dediler.  Bu iktidarın elini inanılmaz güçlendirdi.  Eğer muhalefet buna ‘evet’ demeseydi, bugün Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Selahattin Demirtaş olmak üzere diğer arkadaşlarımız içeride olmayacaktı. Hatta Kobanê Kumpas Davası açılmayacaktı. O dönem muhalefetin eline yağ süren, güçlü bir açıklamalar ve destekle dokunulmazlıklar 2016 Mayıs ayında kaldırdı. 

 “Bu iktidar yargı eliyle iktidarını sürdürüyor. Yargı olmazsa iktidarını sürdüremeyecek. Yargıyı HDP’yi etkisiz hale getirmek için kullanıyor. Yargıyı bir gazeteciyi, birini tehdit etmek için kullanıyor. Baskı aracını yargı eliyle yürütüyor. Şuanda bizimle ilgili bütün davaların yargı eliyle iktidara hizmet ettiğini biliyoruz”

 *Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından açılan Kobanê Davası ile birlikte HDP’ye dönük kapatma zemini hazırlandı diyebilir miyiz? Şuan Kobanê davası ve HDP’ye dönük kapatma davasının yargısal süreçleri devam ediyor. AİHM kararı Kobanê davası ve HDP’nin kapatılma davasını nasıl etkiler?

 AİHM kararı HDP’ye yönelik bütün bu saldırıların birbiriyle ilintili olduğunu söylüyor. 2016 yılında dokunulmazlıkların kaldırılması süreciyle Cumhurbaşkanlığı sistemi getirildi. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız cezaevindeydi, eş genel başkanlarımız içeri alınarak partimiz tasfiye edilmek istendi. 6 yıl sonra Kobanê ile dayanışma amacıyla atılan bir twetten hareketle eski MYK üyelerimiz hakkında bir kumpas davası açıldı. O da 2016 ile bağlantılı ve bir amaca hizmet etmeye çalışıyor. Tabi ki bunlarla bağlantılı olarak da HDP’ye kapatma davası açıldı. Kapatma davası ve Kobanê davasının iddianamesini bilen bir olarak; birbirlerine atıf var. Kobanê davasındaki bazı deliler doğrudan kapatma davasında var. Milletvekili olarak bizler hakkında hukuksuz olarak hazırlanan iddianamelerde geçen iddialar ve soruşturmalar doğrudan kapatma davasında var. AİHM bunlar geçersiz diyor; ‘Siz dokunulmazlıkları kaldıramazsınız diyor. Oy verilmiş, seçilmiş anayasaya göre dokunulmazlıkları var halkı temsil ediyorlar. İfade özgürlüklerini sınırladın’ diyor. Milletvekilleri için ‘düşünce özgürlüğü’ daha geniş. Bizim rolümüz, halkın ifade edemediklerini ifade etmektir. Eleştirilerimizi en güçlü şekilde ‘hakaret’  hariç siyaseten yapabiliriz. Düşünce özgürlüğünün olmadığı bir yerde, milletvekili nasıl çalışacak. 

Kapatma davasının derhal düşürülmesi gerekiyor. Kobanê Kumpas Davasının da hiç açılmaması gerekiyordu. Kobanê Kumpas Davası’nda AİHM Demirtaş kararında atılan tweetin ‘suç’ oluşturamayacağını söylüyor. Şuanda Kobanê Kumpas Davası’nda AİHM’e rağmen bir dava yürütülüyor. Bu da siyasi bir dava. İktidar yargı eliyle iktidarını sürdürüyor. Yargı olmazsa iktidarını sürdüremeyecek. Yargıyı HDP’yi etkisiz hale getirmek için kullanıyor. Yargıyı bir gazeteciyi, birini tehdit etmek için kullanıyor. Baskı aracını yargı eliyle yürütüyor. Şuanda bizimle ilgili bütün davaların yargı eliyle bu şekilde iktidara hizmet ettiğini biliyoruz.  Kobanê davası ile beraber çözüm süreci de yargılanıyor. Kapatma davasında; milletvekilleri olarak fezlekeler, çözüm sürecindeki görüşmeler ve Kobanê ile ilgili bilgiler… Bu üçünü yan yana getirdiğimiz de üçü de AİHM kararında var. Üçü de temelsiz ve kapatma davasının uluslararası kararla da derhal düşürülmesi gerekiyor.

“Bu kararın resmi nedir diye sorarsanız; Türkiye HDP’yi yargıyı kullanarak devre dışı bırakmak istiyor. Rekabet edemiyor, rakibini sandıkta değil mahkeme salonlarında, cezaevlerine kapatarak bitirmeye çalışıyor. Siyasi amaçta yargıyı kullanmak olarak okunur”

*AİHM'in Demirtaş,  Kavala ve Kerestecioğlu gibi kararlarına rağmen Türkiye bu kararları uygulamadı ve yaptırıma tabi tutulmadı. Verilen bu karar Türkiye'yi her boyutuyla nasıl etkiler? 

 Demirtaş çıkmamış ve Kavala serbest kalmamış olabilir, ama bu bitti anlamına gelmiyor. Tıpkı şuan ki karar gibi. Demirtaş kararı aslında sadece Demirtaş kararı değildir, HDP kararıdır. Demirtaş sadece başvurucu olarak kabul edilmiştir. O dosyada bütün HDP tarihi var. Hepimiz başvurucu olarak AİHM’e başvurduk.  Bu yönüyle bu kararı birlikte okumak lazım. Bakanlar Komitesi zaten Türkiye’ye yaptırım uygulamak için bir sürece girdi. Bu AB’den atılmasına kadar gider. Türkiye'nin de bunu göze alacağını düşünmüyorum.  Şuan da siyasi günlük, anlık, aylık seçim hesapları ile böyle bir yolda ilerliyorlar. Ama orta vadede hiçbir iktidar bunu göze alamaz. Türkiye’nin bunca yıllık birikimini, mücadelesini, değerlerini bir karar için çöpe atacağını düşünmüyorum. Şuanda kendilerince ‘uyanıklık’ yapıyorlar. Kararın etrafında dönüyorlar, eleştiriyorlar. Orada başka türlü konuşuyorlar, ‘yapmayacağız, uygulamayacağız’ demiyorlar. Kendilerince bir süre kazanmaya çalışıyorlar. Bu yüzden karar Türkiye’yi etkileyecektir. Bu kararı Avrupa ya da uluslararası güçler, kamuoyu nasıl okuyor. Kararın resmi nedir diye sorarsanız; Türkiye HDP’yi yargıyı kullanarak devre dışı bırakmak istiyor. Rekabet edemiyor, rakibini sandıkta değil mahkeme salonlarında, cezaevlerine kapatarak bitirmeye çalışıyor. Siyasi amaçta yargıyı kullanmak olarak okunur. 

 “HDP olarak, ilk günden itibaren sadece siyasi mücadele yürüteceğiz demedik, hukuki mücadele de yürüteceğiz dedik. Biz sadece mahkeme kararlarına dayanarak her şey yoluna girecek gibi bir algı ile siyaset yürütmüyoruz”

*AİHM kararının Türkiye’nin uygulamaması kaygısı var mı?

 Biz kaygı ile hareket etmiyoruz. Mücadele ederek bunu başaracağımıza inanıyoruz. On binlerce insan, temas ettiğimiz onlarca insanla temas halindeyiz ve onlarda ‘nasılsa uygulanamaz’ kaygısı taşıyorlar. Bu duygular şuana kadar pratiğin sonucu. İktidar tam da bunu yaratmak istiyor ve buna teslim olmamak lazım. HDP olarak, ilk günden itibaren sadece siyasi mücadele yürüteceğiz demedik, hukuki mücadelede yürüteceğiz dedik. Biz sadece mahkeme kararlarına dayanarak her şey yoluna girecek diye bir algı ile siyaset yürütmüyoruz. Siyasi mücadelemizi yürütüyoruz aynı zamanda, uluslararası yerlerde hukuk mücadelemizi büyütüyoruz. Bu kararları uygulatmakta siyasi gücümüz ve mücadelemizle mümkün olacak. Kararlar direk uygulanmalı ama maalesef bunu derin bir dirençle, görünürlük ve dayanışma ile aşacağız. 

“Kararın uygulanması için bizlerde tüm diplomatik kanallarımız ve var gücümüzle çalışacağız”

*Kararın uygulanmaması halinde Türkiye’yi ne tür yaptırımlar ve sonuçlar bekliyor? Uygulanmaması halinde  karar AK BK’ye taşınacak. Bu durumda HDP ne tür girişimlerde bulunacak?

Bu konu Bakanlar Komitesine gider. Bu da önceki dosya gibi. Orada belirli periyotlar var, onunla ilgili hukuki süreç var. Önce uyarı veriliyor, süre veriliyor ve cevap isteniliyor. Bunun son noktası ise, AB üyeliğinden ve konseyden atılmaya kadar gidiyor. Bunun içinde diplomatik kanallar, uluslararası ilişkilerde bunun uygulanması için bizlerde tüm diplomatik kanallarımız ve var gücümüzle çalışacağız. 

Jinnews / Dilan Babat - Öznur Değer