Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi. 3 Ağustos Şengal Katliamı’nın yıl dönümüne işaret eden Başaran, “DAİŞ çetesi Şengal'e Êzidîlere karşı 74’üncü fermanı gerçekleştirmek üzere saldırdı. Bu saldırının üzerinden 7 yıl geçti. DAİŞ’in saldırısında en az 2 bin 213 Êzidî katledildi, DAİŞ tarafından köle pazarlarında satılan 3 bin Êzidî kadından haber alınamadı” dedi.

ŞENGAL'DE YENİ YAŞAM 

Saldırının ardından yaralarını saran Şengal'de sadece acı değil direniş ve örgütlenmenin de olduğunu belirten Başaran, “Êzidî kadınlar başta olmak üzere Êzidî halkı, bu süreç içerisinde onca acıya rağmen dimdik ayakta durmayı başardı. Yeni bir yaşam inşa etmeye başladılar. Şengal halkı, yeniden yaşamı  kendi kültürü ve inancıyla inşa etti, yeni yaşamı örgütledi. Şengal halkı artık iradesine sahip çıkıyor. Şengal’de artık sadece acı yok, Şengal’de direniş var ve örgütlenme var. Saldırıların ardından tekrar topraklarına dönen Êzidî halkı, örgütlenerek özsavunma birliklerini, kadın ve eğitim kurumlarını, özerklik meclislerini ve yerel yönetimlerini kurarak katliama 'örgütleniyoruz' şiarıyla yanıt verdi. Ezîdî Kadın Hareketi, fermana cevap olmak için ilan edildi. Buradan Êzidî kadınların mücadelesini selamlıyoruz. Ezidi halkının örgütlenmesini hazmedemeyen bütün uluslararası güçler, IŞİD öncesi süreci tekrar inşa etmek amacıyla Şengal Anlaşması’nı imzaladı. Şengal’de bir iradenin ortaya çıkmasını, kendi geleceği açısından 'tehlikeli' olarak gören güçler, bombalamalarla bu örgütlenmeyi ortadan kaldırmak istemekte. Türkiye de bunu yaparak Şengal halkının iradesini tanımamakta ısrarcı. Êzidîleri kendi topraklarından sürgün etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. IŞİD’in de gücü yetmeyecek" diye belirtti. 

Başaran, 3 Ağustos gününün “Kadın Kırımı ve Soykırıma Karşı Uluslararası Eylem Günü” ilan edilmesi çağrısını da yineledi. 

IRKÇI KATLİAM

Konya’da Dedeoğulları ailesinin ırkçı saldırıda katledilmesine ilişkin ise Başaran, şunları ifade etti: “Şengal’in üzerinden 7 yıl geçmişken bir soykırımla karşı karşıya kalan bir hal varken, maalesef bugün Türkiye’de uzun süredir iktidarın yürüttüğü nefret politikaları, ayrıştırma politikaları, hedef gösterme siyaseti nedeniyle Konya Meram ilçesinde 30 Temmuz günü Dedeoğulları ailesinin evine düzenlenen saldırıda 4’ü kadın olmak üzere toplam 7 Kürt katledildi. Ailenin evi ateşe verildi. Daha önce Dedeoğulları ailesine bir saldırı gerçekleştirilmişti, defalarca koruma talep ettiler, defalarca ‘yaşamımız tehlikede, ırkçı bir saldırıyla yüz yüzeyiz' dediler. Saldırgan silahlı saldırı sonrası Dedeoğulları ailesinin evini de ateşe verdi. Daha önce de aileye yapılan saldırıda ‘Biz ülkücüyüz, sizi burada yaşatmayacağız’ diyenleri koruyan iktidar, Dedeoğulları ailesini korumadı, korumak istemedi ve bu katliamla yüz yüze bıraktı. En son 7 Kürt, bu cezasızlık politikalarıyla, bu hedef gösterme siyaseti sonucu katledildi. Saldırı, ilk günden bugüne tıpkı Afyon, en son dün Çorum’daki saldırı gibi, Antalya Elmadağ’da olduğu gibi münferit olaylarmış gibi yansıtıldı. Ya da Deniz Poyraz’da olduğu gibi münferit olaylar, adli vakalarmış gibi yansıtıldı. Ama biz bunun altındaki motivasyonun ırkçılık olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz bunları teşvik edenlerin, sırtlarını sıvazlayanların, Deniz Poyraz’ın katilini gözaltına alırken incitmeden pamuklara sararak alanlardan biliyoruz.”

CEZASIZLIK GÜÇLENDİRİYOR

Başaran’ın, konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Aysel Tuğluk yoldaşımızın annesinin cenazesini mezarından çıkaranlarla fotoğrafları olanların yaklaşımından failleri çok iyi biliyoruz. Bunu Sivas’tan, Madımak’ta Alevilere yapılanlardan çok iyi biliyoruz. Bunu Şengal’de yapılan soykırımdan çok iyi biliyoruz. İşte bu nefret politikaları saldırılara zemin hazırlıyor. Cezasızlıkla ödüllendirdikçe, Kürtleri katledenlerin sırtları sıvazlandıkça bu saldırılar devam ediyor. İktidarın ırkçı saldırılara karşı önlemleri failleri serbest bırakmak ya Kürtleri oldukları yerden başka bir yere nakletmek ya da memleketlerine geri göndermek. Yani iktidar ve kolluk, önce Kürtleri hedef gösteriyor, bu ırkçı saldırılarla yüz yüze bırakıyor, failleri cezasızlıkla ödüllendiriliyor, yetmezmiş gibi zaten topraklarında kendi geçimlerini sağlayamayan mevsimlik işçi olarak metropollere göç etmek zorunda kalan insanlara 'dönün, buraları terk edin' diyerek evlerine geri gönderiyorlar. İşte aslında yaşadıklarımızın özeti bu.  

Bizler Konya’daki aileye taziye ziyaretinde bulunmak ve dayanışmamızı göstermek için hem cenazeye hem de taziyelere katıldık. Orada aslında aile bireylerinin ortaya koyduğu tavır çok netti. Aile bireyleri 'ağlamayacağız' diyordu. 'Ağlarsak kazanırlar.' Kendileri de sadece tek bir failin olmadığını çok iyi biliyorlardı, tek bir kişinin bu kadar planlı, projeli olarak gelip bir aileyi ortadan kaldıramayacağını çok iyi biliyorlardı. Bunun aslında nereden beslendiğini, kimler tarafından teşvik edildiğini çok iyi biliyorlardı.  

İKTİDAR ZEMİN HAZIRLIYOR

Son günlerde bütün dünyada orman yangınları varken, bütün dünya ekolojik bir krizle yüz yüzeyken, bir iklim kriziyle yüz yüzeyken, ormanlar yanarken, seller yaşanırken iktidarın yangın konusunda işaret ettiği, fail olarak gösterdiği HDP ve Kürtler tam da yine bu ırkçı saldırılarla yüz yüze kalıyor. İktidar, iklim kriziyle baş edemediğini itiraf etmiyor. İktidar, yıllardır bütün bu ülkenin varını yoğunu kendi rantına ve kendi iktidarına yatırdığını kabul etmiyor. İktidar, yangını söndürme beceriksizliğini kabul etmiyor ama bu yangının sorumluluğunu HDP ve Kürtlere yönelterek, aslında ırkçı saldırılara zemin hazırlıyor. 

TOPLUMSAL YANGINI KÖRÜKLÜYOR

Ülkedeki orman yangınlarını söndüremeyen iktidar, daha büyük bir toplumsal yangını, daha büyük bir toplumsal ateşi körüklemekten geri kalmıyor. Olacak iş mi gerçekten? Gerçekten bütün toplum olarak hayretler içinde izliyoruz. Cumhurbaşkanı çıkıyor ve ne kadar başarılı bir yangın söndürme çalışması yürüttüğünü ifade ediyor. Ama ormanlar yanmaya devam ediyor, yangınlar şehir merkezlerine dayanmış durumda. Yangın termik santrale ulaşmış durumda ama ‘yönetemiyoruz’ demiyorlar, 'tercihimiz halktan ve ekosistemden yana' demiyorlar, hedef göstermeye devam ediyorlar, suçlarını örtbas etmeye çalışıyorlar. 

VAN’DA SEL FELAKETİ

Bu ülkenin bütçesi nereye gidiyor sormak lazım. Ve ilk verdikleri refleksleri de kendilerine sormak lazım. Van’da sel olmuş tek bir adım atılmış değil. İnsanlar kendi kaderlerine terk edilmiş durumda, kendi çabalarıyla bu afeti durdurmaya, bu afetin yarattığı sonuçlarla yüz yüze kalıyorlar. Ülkenin dört bir yanı yangın yeri. Bu toplum kendi imkanlarıyla yangınları söndürmeye çalışıyorlar. Ama iktidarın milletvekilleri çıkıp 'vatandaş keşke bizim evimiz yansa da diyecek' diyor. 'Oralara TOKİ’ler dikeceğiz' diyor. Daha yangınlar söndürülmemişken TOKİ’nin projeleri ortaya çıkıyor. İşte bunların yangına müdahale anlayışı! Bu sözler, yangınları önlemediklerinin itirafıdır.

TECRİTTE ISRAR

Bütün bu ülkenin varını yoğunu savaşa yatıranlar, savaş politikaları sonucunda İmralı’da Sayın Öcalan’a ağırlaştırılmış tecrit uygulanıyor. Tecride karşı cezaevlerinde devam eden açlık grevleri de 252’nci gününe girdi. Ne zaman ki tecrit ağırlaştı; bu ülkede ekonomik kriz, siyasal kriz, toplumsal kriz yaşanmaya başladı. Tecrit politikalarında ısrar etmek savaş ve şiddeti beslemektir. Tecridin en ağırını yaşayanlar ise kadınlar oluyor. Kadınlar evlere kapatılarak tecrit ediliyor, kadınlar siyaseten tecrit ediliyor, kadınlar devletin yükümlülüğünde bulunan şiddete karşı mücadele ettiklerinde gözaltına alınıp tutuklanıyor, en önemlisi de kadınlar her gün bu savaş ve kaos ortamında kışkırtılan erkeklik ve militarist politikalar sonucu vahşice katlediliyor. 

Bakın, günlerce haber alınamayan Azra Gülendam Haytaoğlu’nun cenazesi ormanlık bir alanda bulundu. Katili de Mustafa Murat Ayhan! Azra, cinsel saldırıya uğrayarak işkenceyle katledildi! Aynı gün Maraş’ta Emine Gökkız, ormanlık bir alanda katledilmiş bir halde bulundu. Yine Antalya’nın Kepez ilçesinde 18 yaşındaki Sıla Yılmaz’dan günlerdir haber alınamıyor. 

SERİ KATİLE DÖNDÜ 

Yine bugün öğrendik ki, daha önce Aleyna Çakır’ın ölümünün baş şüphelisi olan Ümitcan Uygun, kadınların, bizlerin tüm tepkilerine rağmen tutuklanmadı! O kadar uyarmamıza rağmen şüpheli bir şahıs elini kolunu sallayarak dolaştı. Şimdi de evinde başka bir kadın olan Esra Hankulu’nun cenazesi bulundu. Biz daha önce defalarca uyarmıştık. Uygun’un tutuklanması için daha ne kadar delil olması gerekiyor? Savcılar, hakimler bu konuda ne düşünüyorlar? Bir kadının daha yaşamına mal olan kararlarının farkındalar mı? Bu şahsın tutuklanması için daha fazla mı kadını katletmesi gerekiyor? Bu şahıs bir seri katil haline döndü ve bu seri katil iktidarın cezasızlık politikaları nedeniyle suç işlemeye devam ediyor. Ümitcan Uygun derhal tutuklanmalıdır ve serbest bırakan hakim ve savcılar hakkında da HSK derhal işlem başlatmalıdır. 

KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR

Tıpkı Pınar Gültekin gibi, tıpkı Özgecan Aslan gibi, tıpkı Fatma Altınmakas gibi, tıpkı Şule Çet gibi… Nereli oldukları, kimlikleri, ne iş yaptıkları fark etmeksizin sırf cinsiyetlerinden dolayı, sırf kadın olduklarından dolayı katlediliyor. İktidarın erkek yargısı ne yapıyor? Katil erkeklerin sırtını sıvazlayarak kravat indirimi uyguluyor. İktidarın; yargısıyla, medyasıyla, kadın düşmanı politikalarının bedelini kadınlar canlarıyla ödüyor. 

Artık kadınların bu ülkede katliam ve şiddetle anılmasını istemiyoruz. Biz kadınlar ismimizin üçüncü sayfa haberlerinde 'tecavüze uğramış, katledilmiş, vahşi yöntemlerle cenazesi ormanlık alanlara gömülmüş' haberleri görmek istemiyoruz.  Bunu değiştirebiliriz. Biz kadınlar, değişimin dinamik güçleriyiz. Erkek ittifakına karşı kadın dayanışmamızla kadınları yaşatabiliriz. Ölüm, kan, nefret, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, cinsiyetçi politikalara karşı sesini yükseltmek isteyen kadınlar,  bu politikalara artık hep beraber 'dur' diyelim. 'Artık yeter' diyelim. Hep birlikte AKP-MHP ittifakına karşı gücümüzü birleştirelim. Katledilen her bir kadın, bizler için isyan gerekçesidir. 

ORTAK MÜCADELE 

Her gün şiddet, savaş, katliam politikalarıyla yüz yüze gelirken Beyrut’ta Ortadoğulu kadınlar bir araya gelerek faşist ve tekçi iktidarlara karşı güçlerini birleştirdiler. Bizim arkadaşlarımız da 'Kadınların Birliği İle Demokratik Devrimi Gerçekleştireceğiz' sloganıyla 30-31 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika 2. Kadın Konferansı için Beyrut’taydı. Sorunlarımızın ortak olduğunu hep birlikte gördük. Sorunlarımız ortaksa dayanışmamız ve mücadelemiz de ortak olmalıdır. Kadınlar, ‘Demokratik Kadın İttifakı’nın kurulmasını Beyrut’ta kararlaştırdı. Buradan Beyrut’ta bir araya gelen, mücadele yürüten tekçi faşist erkek egemen siyaseti kabul etmeyen  kadınlara selamlarımızı iletiyoruz.  

HDP’SİZ ÜLKE HAYALİ 

Ülkenin yangın hali içerisinde AKP-MHP faşist blokunun, her zaman gündemlerinde vazgeçilmez bir konu var. Bizler yani HDP. Açıklamalarıyla partimizi hedef gösteriyor. İşleri güçleri partimiz ile uğraşmak haline gelmiş. HDP’siz bir ülke hayali ile yatıp kalkıyorlar. Gittikleri her yerde dillerinden HDP düşmüyor artık. Medyalarında HDP’siz, HDP’yi tartışıyor. Çünkü HDP’nin onları göndereceklerinin çok iyi farkındalar. HDP’nin bu ülkede onların faşist, ırkçı, cinsiyetçi, Kürt ve kadın düşmanı politikalarına çomak soktuklarının farkındalar. HDP bu ülkede gerçek anlamda muhalefet yapan tek partidir, HDP bu ülkede kadın katliamlarına, çocuk istismarlarına karşı aktif politika yürüten Meclisteki tek partidir, HDP bu ülkede ekonomik krize çözüm getiren Meclis’teki tek partidir. 

HDP bu ülkede ekolojik kırıma karşı söz söyleyen ve bunun politikasını yaparak hükümetin doğa düşmanı politikalarını teşhir eden tek partidir. İşte HDP bu yüzden bu kadar hedef. HDP’nin bu ülkede yeni bir yaşam iddiası var. Bizlerin söyleyecek sözü var. Onu da sadece sözde değil, özde de hayata geçiriyor. İşte bu yüzden diyoruz; HDP’ye yönelik kapatma tehditleri, saldırılar sadece bize değildir. Başta bu ülkede en çok şiddete, saldırılara, cinsiyetçiliğe maruz kalan kadınlaradır; gelecek hayali kuramayan gençleredir bu saldırılar. Emeği sömürülen işçiyedir, ormanı, doğası yanan halklaradır, bu saldırı Türkiye halklarınadır. O yüzden, hedef gösterilen HDP ağacı etrafında başta kadınlar olmak üzere halklarımız kenetlenmelidir. HDP’nin her bir yaprağını soldurmak isteyenler, şunu bilsin ki o yapraklar sarmaşık olacak, HDP’nin ağacına göz dikenler şunu iyi bilsin ki o ağacın gövdesi giderek büyüyecek kök salacak. Kökleri bu ülkenin geleceğine ışık tutacak ve iktidar bunu engelleyemeyecek. Bunu biz değil, halkımız, kadınlar meydanlarda söylüyor.

YENİ YAŞAM 

İşte tam da bunun için kadınlar HDP’nin kapatılmasına izin vermeyecektir. HDP’yi sahiplenmek kadın cinayetlerinin ve katliamlarının önüne geçmenin adıdır. HDP’yi sahiplenmek cinsiyetçi, militarist söylemlerin ve politikaların karşısında özgür ve eşit bir yaşamı savunmaktır. HDP’yi kapatmayı düşünenlere buradan kadınlar olarak bir kez daha sesleniyoruz; kulaklarını tıkıyorlar bize ama ısrarla söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Bu ülkede kapatılması gereken bir şey varsa o da erkek egemen cinsiyetçi ittifakın ta kendisidir. Bu ülkede kapatılması gereken bir şey varsa cinsiyetçi ve eril politikalarının yürütücüsü olan kurumlarıdır, kadınlar hakkında konuşan erkeklerin çeneleridir! Tıpkı sevgili Sebahat Tuncel’in de dediği gibi. Biz kadınlar HDP’yi sahiplenmekten de vazgeçmeyeceğiz, biz kadınlar bu oluşturulan ırkçı ortama, militarist siyasete karşı direnmekten vazgeçmeyeceğiz. Tecrit politikalarının yaşamımıza sirayet etmesinin önünde engel olmaktan da vazgeçmeyeceğiz. Kadınlara dayatılan ölüme karşı yaşamı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Esarete karşı özgürlüğümüzü savunmaktan da vazgeçmeyeceğiz. Bilinmelidir ki zaman tam da kadınların zamanıdır. Zaman kadınların özgürleşme zamandır. İktidarın propagandalarına kulak asmayın. Güçsüzlüklerinden nereye saldıracaklarını bilemez haldeler. Artık tükenmelerinin çığlıklarını duyuyoruz. Tükenmelerinden sonra yeni yaşamı biz kadınlar kuracağız.”