Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Halkevleri, mücadele birliği ve mücadelenin ortaklaşması yönünde ilk deklarasyonu kamuoyuyla paylaştı. HDP’nin çağrısıyla gerçekleşen toplantı öncesi ve sonrası bir dizi tartışmalar yaşansa da geniş yelpazede bir araya gelme iradesi, kararlılığı ve ortaya çıkan mücadele birliğine büyük önem atfedildi.

HDP’nin STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, “Biri baskıcı, otoriter yönetim anlayışını diğeri var olan sistemi restore edeceğini beyan eden iki farklı anlayışla karşı karşıyayız. Biz bu ittifaklara karşı üçüncü bir yol sunuyor ve çözüm üretmeye çalışıyoruz” dedi.

Bakırhan, gerçekleşen toplantı, sonrasında gelişen tartışmalar, nasıl bir ittifak tahayyül ettiklerini ve devam eden çalışmalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı;'nın sorularını yanıtladı.

8 partinin bir araya gelmesiyle gerçekleştirilen toplantı öncesi nasıl bir çalışma yürütüldü? 

Bu toplantı öncesinde toplumun her sınıf ve kesiminden çevrelerle bir araya geldik, görüş alışverişinde bulunduk ve bu görüşmeler çeşitli biçimlerde aylarca sürdü. Yaptığımız buluşmalardan çıkan sonuç çoğunluğun ortak bir mücadele birliği oluşturulması yönündeydi. Bu bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. İlk etapta 8 parti ve kurumla bir araya geldik; Türkiye’nin temel meselelerini konuştuk ve bu kararı aldık. Bu çok önemli bir adımdı.

Bir araya gelişlerin devam edeceği mesajı verildi. Nasıl bir takvim var önünüzde?

Mevcut masa etrafında olması gereken ancak ilk etapta davet edemediğimiz ve mevcut koşullarda güç ve destek alacağımız diğer toplumsal muhalefet güçleriyle de görüşmeler gerçekleştireceğiz.

İkinci bir toplantı çağrımız olacak. Bunun alt yapı hazırlıklarını tamamladıktan sonra HDP olarak çağrıda bulunacağız. Bu toplantıda Türkiye’nin temel gündemlerine dair tartışma yürütüp, başlıklar çıkaracağız. İkinci olarak bu başlıklar üzerine nasıl bir yol haritası izleyeceğimizi ve bunu hangi araçlarla yapacağımızı kararlaştıracağız. Bu mücadele ortaklığı masasını kimlerle nasıl büyüteceğimizi böylelikle netleştireceğiz. Mevcut masa etrafında olması gereken ancak ilk etapta davet edemediğimiz ve mevcut koşullarda güç ve destek alacağımız diğer toplumsal muhalefet güçleriyle de katılımları yönünde görüşmeler gerçekleştireceğiz. Bu nedenle ikinci toplantımız çok önemli olacak; burada sonrasındaki yol haritasına dair bir mekanizma da ortaya çıkmalıdır diye düşünüyoruz. İkinci toplantımızı 6 Şubat’tan sonrasına planlıyoruz; tabii katılan kurumların da yoğunluğunu dikkate alarak, tarih belirleyeceğiz.

Mücadele birliği ve ortaklığı gündemi ile yapılan bu toplantı öncesi ve sonrası bazı tartışmalar da oldu. Eleştiri nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP olarak kısır ve kazandırmayan tartışmalardan uzak; ortak amaç ve hedeflerimiz etrafında bir araya gelebileceğimiz bir yapı oluşturmaya çalışıyor ve bu çerçeve dışındaki tartışmaların bir fayda sağlamayacağını düşünüyoruz. Farklılıklarımız zenginliğimizdir, ayrılıkları körüklemek amacıyla kullanılmamalıdır. Yoksulların, ezilenlerin, işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin tam da ihtiyaç duyduğu bir zemin yaratma sorumluluğumuz var. Bunun üzerine yoğunlaşıyoruz. Bize dönük yapıcı eleştirilerden dersler çıkarmaya çalıştık, üstten bir bakış ve tavra sahip değiliz ancak bazı eleştirilerin amacını aşarak farklı yapılara hizmet ettiğini üzülerek görüyoruz.

Türkiye’de solun ve komünistlerin durumu bu toprakların kendine özgü koşullarının yarattığı bir talihsizliktir. Aslında öteki olarak konumlandırılanlara yaklaşım da sömürü de dünyanın her yerinde aynıdır ama Türkiye dünyayla karşılaştırıldığında maalesef kavramlar ve durumlar buraya özgü hale geliyor, anti-demokratik uygulamalar, baskılar, yaşadığımız zulüm Kolombiya’dan, Portekiz’den Fas’tan farklılık arz etmiyor ancak yaklaşım ve bakış açısı Türkiye’de değişiyor. Türkiye’de emek veren, mücadele eden, geçmiş birikimi, deneyimi olan çok ciddi bir sol-sosyalist zemin olmasına rağmen bu çevrelerin bir kısmının sol anlayışla bağdaşmayacak şekilde ulusalcı, şoven bir tavır içinde olduklarını görüyorum. HDP olarak solun bu topraklardaki geçmiş birikimi, ödediği bedeller ve mücadele pratiği bizim için son derece değerlidir. Bu mirastan besleniyoruz ancak burada eleştirdiğimiz bu mirasa uygun bir yol izlemeyenlerdir.

Partinize yönelik eleştiriler de oldu… 

HDP içerisinde sosyalistleri, yoksulları, işçileri, Kürtleri, kadınları inanç gruplarını ve muhafazakâr çevreleri barındıran bir çatı partisidir. HDP’yi solun, sosyalistlerin dışında gören etnik bir parti olarak yorumlayanların kendilerine de Türkiye demokrasi güçlerine de bir yararı yok.

Tanımlamalarda toptancı yaklaşımlar can sıkıcı olabiliyor. Örneğin bir parti kendini ‘sol’ olarak tanımlıyorsa, bu onların bütün solcuları temsil ettiği anlamına gelir mi? Sol adına sadece onlar söz söyleyebilir diyebilir miyiz? Adında “komünist” ifadesi yer alıyor diye bu ideoloji ya da düşünceyi ya da ürettikleri argümanları sadece o parti dillendirebilir gibi bir yaklaşım sorunludur. Sonuç olarak sol olunca bütün solu, komünist olunca bütün komünistleri temsil etmiş olmuyoruz. HDP dünyada sol-sosyalistleri de içinde barındıran en büyük ittifak partisidir. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun bir süre ezilen halkın, inanç gruplarının, sol-sosyalist güçlerin oluşturduğu ve bir arada kaldığı HDP’ye benzer bir oluşum yok. Dünya deneyimlerine de bakıyoruz. Avrupa’nın farklı ülkelerinde Portekiz’de, Fransa’da sosyalistler seçim ittifakı yapıyor. Seçimden sonra herkes kendi yoluna gidiyor. HDP dünyada yeni bir model yaratmıştır. HDP içerisinde sosyalistleri, yoksulları, işçileri, Kürtleri, kadınları inanç gruplarını ve muhafazakâr çevreleri barındıran bir çatı partisidir. HDP’yi solun, sosyalistlerin dışında gören etnik bir parti olarak yorumlayanların kendilerine de Türkiye demokrasi güçlerine de bir yararı yok.

HDP’nin mevcut duruşu, tutumu, mücadelesi, bunca zulme rağmen yaratmış olduğu direniş ortadır. Baskıcı, otoriter bir sistem tarafından yönetiliyoruz, bunun karşısında yapılması gereken şey ayrı ayrı mahallelerde farklı düşünceleri daha zayıf bir güçle dile getirme değil. Güçlerimizi, düşüncelerimizi, mücadele dinamiklerimizi bir araya getirerek, sonuç almalıyız. HDP her zaman Türkiye halklarının somut kazanımlarına odaklanmış ve bu uğurda mücadele eden demokrasi zemininin büyümesini ve güçlenmesini hedefleyen bir parti olmuştur.

HDP’ye kimi sol çevreler üzerinden “laik ve antiemperyalist” olmadığı eleştirilerine dair neler söylersiniz? 

Evet, biz klasik 80-100 yıldır süregelen laiklik anlayışını eleştiren bir partiyiz. Referansı devlet ve din ya da dini kurumlar olan bir yönetim biçimini benimsemiyoruz. Özgürlükçü laikliği savunuyoruz. HDP’nin laiklikle bir sorunu yok. Ama ulusalcı, devletçi bir laikliği de reddediyoruz. Özgürlükçü bir laiklik herkesin kendi yaşam biçimiyle, düşüncesiyle kendisini ifade edebildiği kimsenin ötekileştirilmediği ve inancından dolayı yaşam biçimine müdahale edilmediği bir laiklik anlayışını savunuyoruz. Yasakçı ve tekçi anlayışın karşısındayız. Onların laiklik anlayışı AKP iktidarını yaratıp besleyen bir laikliktir. Antiemperyalist olmadığımıza gelirsek; o da son derece haksız bir suçlamadır. Çünkü bizim emperyalist güçlere olan tavrımız nettir. Bizler, uluslararası sermaye ve kartellerin işbirlikçisi iktidarlara karşı yürüttüğümüz mücadele ve ödediğimiz bedellerle ortadayız. Biz emperyalist sömürü sisteminin çarkları arasında ezilen Kürtlerin, emekçilerin, işçilerin, yoksulların sesi ve mücadele ortağıyız. Biz oturduğumuz yerden ahkâm keserek değil, sokaklarda meydanlarda pratiğimizle bunu gösteriyoruz.

Tartışmaların bir diğer boyutu ise Kürtler oldu. Kürt hareketi, solun, sosyalistlerin örgütlenmesi önünde engel mi?

Biz kimseye sadece kendi gündemimizi dayatan bir anlayışa sahip değiliz, birlikte gündem oluşturalım, birlikte zemin açalım, birlikte mücadele edelim, birlikte sonuç alalım istiyoruz.

Özeleştiri, eksik ve yetmezliklerinin tespitini yaparak, bu doğrultuda bir çaba içerisinde olması gerekenlerin, bunun yerine bahaneler arkasına sığınıp engellendiklerini iddia etmeleri gülünçtür ve devraldıkları mirasa da haksızlıktır. Bir örnek vereyim; bizim örgütsel olarak yeterli düzeyde olmadığımız Karadeniz’de örgütlenmelerinin önündeki engel nedir, kimdir? HDP’yi tabii ki eleştirilebilirler ama kendi zayıflıklarını HDP’ye bağlamak kimi sol-sosyalist çevrelerin aşamadığı bir durum haline geldi. Egemen ulus solculuğu(!) ve şovenizm bu başarısızlığın temel nedenidir, bunun nedeni biz değiliz. Aksine, daha güçlü bir sol-sosyalist hareket bize güç ve moral verir. Biz bütün bunlara rağmen mücadeleyi dayanışmayı büyütmek ve birlikte yürümek istiyoruz. Biz kimseye sadece kendi gündemimizi dayatan bir anlayışa sahip değiliz, birlikte gündem oluşturalım, birlikte zemin açalım, birlikte mücadele edelim, birlikte sonuç alalım istiyoruz.

HDP en geniş kesimlerle örmek istediği Üçüncü Yol’da nasıl bir ittifak tahayyül ediyor? Bu ittifak Türkiye halklarına nasıl bir seçenek sunacak?

Derdimiz çok açık. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi, bütün insanların eşit yurttaş olarak bir arada yaşaması. Türkiye’de mevcut düzenden rahatsız olan ve bu konuda dertleri olanların her söylemini, her pratiğini, eylemini ölçerek, biçerek, sisteme mi yoksa Türkiye toplumuna mı hizmet ettiğini düşünmesi gereken bir süreci yaşıyoruz. Türkiye’de hiçbir zaman olmadığı kadar zor durumda olan ezilen halk gerçek bir yeni seçenek arıyor. Biri baskıcı, otoriter yönetim anlayışını diğeri var olan sistemi restore edeceğini beyan eden iki farklı anlayışla karşı karşıyayız. Biz bu ittifaklara karşı üçüncü bir yol (üçüncü seçenek) sunuyor ve çözüm üretmeye çalışıyoruz. Mevcut iktidar ve onun karşısındaki blokun Türkiye’deki temel sorunları çözmeyeceğini çok iyi biliyoruz. Bunlara alternatif olarak Demokrasi İttifakı’nı, Üçüncü Yolu ortaya koyuyoruz. Bu önerinin bizden gelmesi de kimseyi rahatsız etmemeli. Bu öneri Türkiye’deki yoksulları, emekçileri ne kadar tarif ediyor ne kadar umut oluyor ne kadar mevcut baskıcı sisteme karşı bariyer oluşturuyor ya da diğer blokun üzerinde demokratik basınç oluşturuyor, bunları tartışmamız gerekiyor.

Biz birliği sadece sol, sosyalist cepheyle oluşturmaya çalışmıyoruz, çeşitli inanç grupları, emek ve meslek örgütleri, kadınlar, çevreciler gibi kaygı sahibi pek çok toplumsal oluşumun yanında eş zamanlı olarak Kürtlerin kendi içinde oluşturduğu bir ittifakımız da var ki onlarla da çok ciddi bir çalışma yürütüyoruz.

Türkiye toplumuna nasıl bir mesaj veriliyor? 

Biz kararlıyız, kesinlikle sistemin ve sistem içi restorasyonla uğraşan ve bunu da bir seçenek gibi Türkiye halklarının önüne koymaya çalışan bu anlayışların dışında bir seçeneğiz. Bunun tam da karşılığı üçüncü yol dediğimiz Demokrasi İttifakı’dır. Bunu örmek bizlerin çabasına bağlıdır. Umutluyuz, inanıyoruz. 

HDP ayrılıkları değil, ortaklıkları öne çıkaran, ortaklıkları örgütleyen ve bunun üzerinden mevcut sisteme ve onun alternatifi olduğunu iddia eden oluşuma da mesaj veriyor. Aynı zamanda Türkiye toplumuna da ‘Seçeneksiz değilsiniz’ mesajı veriyor. Toplumu seçeneksiz bırakan bir siyaset, halka hesabı kaybolarak öder. Biz kararlıyız, kesinlikle sistemin ve sistem içi restorasyonla uğraşan ve bunu da bir seçenek gibi Türkiye halklarının önüne koymaya çalışan bu anlayışların dışında bir seçeneğiz. Bu sistemde artık restorasyonla, küçük değişikliklerle, milliyetçi hassasiyetlerle, toplumu düzlüğe, refaha, demokrasiye, eşit yurttaşlığa, insanca yaşama kavuşturmak olanaksızdır. Bunun tam da karşılığı üçüncü yol dediğimiz Demokrasi İttifakı’dır. Bunu örmek bizlerin çabasına bağlıdır. Umutluyuz, inanıyoruz. Bizim derdimiz kişilerle değil, anlayışlarla. Tayyip Erdoğan gitsin, yerine şu gelsin gibi bir derdimiz yok, bunun için bedel ödemiyoruz. Bedelleri boşuna ödemiyoruz. Bizim ödediğimiz bedel toplum rahat nefes alsın, ezilmesin, eşit ve adil koşullarda yaşayıp kendini özgürce anadiliyle ifade edebilsin diyedir. Muradımız, emekçinin yoksulluktan, işsizlikten çıkışsız kalıp intihar etmediği, insanların refah içinde olduğu bir Türkiye yaratmaktır, biz inanmadığımız bir şeyi yapmıyoruz. Buna inandığımız için yapıyoruz. Bunun zemini var. Bu zemini yürütecek bir güçte, irade de var. Bu doğrultuda amacımız, ortaklığı büyütmek, ortak zemini yaratmaktır ve buna katkı sunacak dil ve söylem kurmaktır. Haksız eleştiriler ne umudumuzu ne moralimizi bozacak ne de bizi geri çekecektir.

Bu mücadele ortaklığıyla başlayan çalışmada bir seçim ittifakı gündemi de var mı?

Bu toplantılar şu an mücadele zemini ve birliğini esas alarak yapılıyor. Henüz seçim bu birlikteliğin gündemi değil, ancak seçimler gündeme gelirse bu zemin onu da tartışacak, ona dair de bir yol yöntem ortaya koyacaktır. Belki daha da büyüyecektir, belki bazı kesimler ‘biz mücadele ile sınırlı bir birliktelik kurduk’ diyecektir. Belki tamamı ‘bu zemini değerlendirelim’ diyecektir. Mücadele bizim için esastır. Stratejik olarak esas olan mücadeledir.

MA / Berivan Altan