Çete yöneticisi Sedat Peker’in itiraflarıyla yeniden ortaya saçılan mafya-devlet-siyaset ilişkisi gündeme oturdu. Peker’in devlet eliyle işlenen cinayetlerden sorumlu tutulan Mehmet Ağar ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere kamuoyunda bilinen kişilerle ilgili itirafları karşısında yargı harekete geçmezken, iktidar ise üç hafta sonra sessizliğini bozdu. AKP-MHP, Peker’in hakkında iddialarda bulunduğu Soylu ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Binali Yıldırım’ı sahiplendi. Devlet-mafya-siyaset ilişkisini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında ele alan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 7 partiyle birlikte ortak açıklamada, toplumsal mücadelenin güçlendirilmesi mesajı öne çıktı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan Peker’in itirafları, devlet-mafya-siyaset ilişkileri ve buna karşı muhalefet tutumuna ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı.

Devlet-siyaset-mafya ilişkisine dair itiraflarda bulunan Sedat Peker devletin suçlarını kişiler üzerinden teşhir ediyor. Tam da bu noktada Türkiye bugün neyi konuşmalı, tartışmalı?

Çok yeni bir durum yok. Hatta Peker’in dile getirmiş olduğu itirafların bin bir türlüsünü, sokaktaki yurttaş da biliyor. Ama bu işin içinde, merkezinde yer alan, siyasetle bu kadar iç içe, kol kola giren bir kişinin bunları dile getirmesi önemli. Bizim yıllardan beri dile getirdiğimiz devlet-mafya-siyaset üçgeni, kendi çıkarları doğrultusunda, bizim için yeterli olmasa da dile getiriliyor. Ama toplumda büyük infial yaratan bu itirafların, Türkiye’deki yargı sisteminde bir karşılığı yok. Yargı tamamen iktidar erkinin denetiminde olduğu için, devletin mafya ile karanlık güçlerle, çetelerle, bugüne kadar devam ettirdiği ilişkisini deşifre edecek, üzerine gidecek temiz eller operasyonuna dönüştürecek bir tavrı görünmüyor. Peker’in dile getirmiş olduğu meseleler ancak toplumun örgütlenerek, toplumsal muhalefetin bu kirlilikler karşısında ortak mücadelesiyle bir karşılığını bulabilir.

 Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenerek, ülke kaynaklarının çetelere, mafyalara peşkeş çekilmesine ‘hayır’ diyebilecek bir duruş, bir tavır ortaya koymak gerektiğini düşünüyorum.

Biz, Peker’in kısmen üzerinde durduğu ama devletin çetelerle, itirafçılarla, korucularla bölgede Kürt siyasetine, Kürt iş insanları üzerinden yürütmüş olduğu kirli savaşı, faili meçhul cinayetleri, göçertmeleri ve her türlü eziyeti yaşayan, bilen bir hareket olduğumuz için, bununla mücadele etmenin yolunun ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Peker söyler, Türkiye kamuoyu bildik tavrını ortaya koyar, dinler, izler, geçici bir süre gündeminde tutar, bir süre sonra gündem değişir. Söylenenler unutulur, toplum kanıksar, yeni meselelerle toplumun gündemi meşgul edilir. Ama bu noktada Peker’in bu söylemlerini de vesile yaparak, toplumsal ve siyasi muhalefetin artık yeni bir Türkiye, demokratik bir Türkiye söylemini daha çok içselleştirerek hareket etmesi gerekir. Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenerek, ülke kaynaklarının çetelere, mafyalara peşkeş çekilmesine ‘hayır’ diyebilecek bir duruş, bir tavır ortaya koymak gerektiğini düşünüyorum.

Devlet mafya-devlet-siyaset ilişkisine neden ihtiyaç duyuyor? 

Demokratik olmayan ülkelerin genel karakteridir. Muhalifleri gayri nizami yollarla, yöntemlerle saf dışı bırakmaya çalışırlar. Aslında diktatörlükle yönetilen ülkelerin, demokratik zeminin olmadığı çok zayıf olduğu ülkelerin genel özelliklerini Türkiye yıllardır yaşıyor. Kolombiya, İspanya, Meksika gibi ülkeler bunları yaşıyor, görüyoruz. İktidarlar değişir, yönetimler değişir ama bu çete, mafya, karanlık güçlerle ilişkiler hep devam eder. Bugüne kadar da hiçbir iktidar bunlarla hesaplaşmayı, kavga etmeyi, deşifre etmeyi üzerine gitmeyi bir türlü başaramadı ya da cesaret edemedi. Ama geldiğimiz noktada her şey o kadar açık ortadaki; kumarhaneler, karanlık kirli ilişkiler, aklanan paralar, Türkiye’nin Venezuela’dan, Kolombiya’dan çıkan kokainin ticaret güzergahı olması, aslında akıl alır bir durum değil. Türkiye o kadar “kullanışlı “bir ülke profili çiziyor ki; mafyatik yapıların, karanlık ilişkilerinin kendisini rahatça yaşatabildiği, örgütleyebildiği bir tablo görüyoruz. 

Bu vahim iddialara göre, Venezuela’nın kokaini, Türkiye’den Avrupa’ya, dünyaya, belki Amerika’ya dağıtılıyor. Burayı sorgulamak gerekiyor. Bir ülke nasıl bu hale getirilir? Bir ülkede MİT, kolluk kuvvetleri, hükümet bu kirli trafikten habersiz olabilir mi? Bir muhalif tweet ya da Kürt bir siyasetçinin bir açıklaması ve hak arama mücadelesine en sert şekilde yönelen, deyim yerindeyse samanlıkta iğneyi bile seçen bir ülke yönetimi, tonlarca kokainin, kara paranın, çete ilişkilerinin olduğu bir durumdan bihaber olabilir mi? Hayır. Siyaset bunun bir yerindedir, iktidar bunun tam göbeğindedir, onlardan habersiz hiç bir şey olmamıştır. Bu durumu hem bireysel menfaatleri hem iktidarlarını devam ettirmek, muhalefeti susturmak için kullanıyorlar. İktidarın böylesi çürümüş, iç içe geçmiş ilişkilerinin karşısında bir şey beklememek gerekiyor. Beklenti toplumda, halkta, bu işin acısını çekenlerden olmalı, toplumun artık bu kirli kokuşmuş sisteme karşı çıkması gerekiyor. Toplumun karşı çıkması için siyasi muhalefetin öncülük yapması gerekiyor. Tam da bu noktada başta HDP olmak üzere demokratik, sol, sosyalist siyasi partilere, örgütlere çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.

Nedir bu görev ve sorumluluklar?

Sedat Peker’in ifşalarından sonra, AKP’deki siyasetçiler gibi üç maymunu oynayarak, Türkiye’nin temel gündemi siyaset-mafya ilişkilerine duyarsız kalamayız. Bu saatten sonra her birimiz kendi çalışmalarımızdan, diğer muhalefet güçleri arasına koymuş olduğumuz kalın duvarların arkasından bu işler karşısında başarılı olabilir miyiz? Tam da kendi mahallelerimizden çıkma, Türkiye’nin temel gündemi haline gelen mafya-siyaset kirli ilişkiler üçgenini deşifre etme, bunun karşında mücadele etme, toplumun yanında olma, topluma öncülük yapma gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Topluma umut olmanın, alternatif sunmanın dışında başka bir seçeneğimiz yok. Ya bu durumu izleyeceğiz, bu durumun bize vermiş olduğu zararların kat be kat fazlasını yaşayacağız ya da bu durum karşısında toplumsal muhalefetle birlikte bir duruş ortaya koyacağız.

Kürt sorunu demokratik yollarla çözülmediği sürece, Kürt bölgelerindeki bu kirli çeteler deşifre edilmedikçe, bunların Türkiye’deki ayağı, uluslararası ayaklarının ortaya çıkarılması, Türkiye toplumunun rahat nefes alması imkansız.

Türkiye yıllardır bu ilişkiler üzerinden Kürt sorununu çözmüyor. Demokratik Kürt hareketiyle gayri nizami yol ve yöntemler kullanılarak ‘mücadele’ ediyor. Vatan-millet-sakarya söylemiyle dünya kadar kirliliği kutsal gördükleriyle örtüyor ve toplumu böyle yönlendirmeye çalışıyorlar. Kürt sorunu demokratik yollarla çözülmediği sürece, Kürt bölgelerindeki bu kirli çeteler deşifre edilmedikçe, bunların Türkiye’deki ayağı, uluslararası ayaklarının ortaya çıkarılması, Türkiye toplumunun rahat nefes alması imkansız. Parti olarak bu meseleyi temel gündemlerimizden biri haline getirdik. Bunun için muhalefet partileriyle ve toplumsal muhalefet ile görüşme, ortak söz söyleme gibi bir planlama önümüze koyduk. Yakın zamanda Türkiye’nin temel aktörleri olan demokrat, ileri, sol çevrelerle birlikte bir açıklama yaparak, tavrımızı ortaya koyduk. Muhalefet yapıyorsak, toplum adına söz söylüyorsak, toplumun geleceği söz konusuysa ve ülke çürüyorsa, burada durup izlemek, Türkiye’yi bu kirliliklerden kurtarmaya yetmeyecektir.

Mafya-devlet-siyaset ilişkisinin “muhalifleri” saf dışı bırakmak için kullanıldığını, bu üçlü ilişkinin en çok Kürtleri mağdur ettiğini söylediniz. Size de siyasal muhalefete de bu konuda sorumluluk düştüğüne vurgu yaptınız. Kürt sorunu bu noktada düğüm değil mi?

Zaten çürümenin temel sebeplerinden biri Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Biz Kürt meselesinde bir taraf olarak söylemiyoruz. Ekonomik sorunların sebebi budur, işsizliğin, yoksulluğun sebebi budur. İnsanların bir çuval patatese muhtaç olmasının sebebi budur. Türkiye’nin içeride ve dışarıda yürüttüğü çatışmalar, hem resmî hem de bu çetelerin uyuşturucu trafiğinden elde edilen bütçeyle yürütülüyor. Türkiye’nin yoksul vatandaşlarının hakkı Suriye’deki çetelere gidiyor para olarak. Çocukların eğitim ve sağlık hakkı Kürt meselesi çözülmediği için Güney’de üsler kurulmasına gidiyor, F-16’lara gidiyor. Dolayısıyla Türkiye’de vicdanı olan her insan, artık bu meseleye daha dikkatli bakmak zorundadır. Kürt meselesi çözülmediği sürece, Sedat Peker gider Saral gelir, Saral gider Çakıcılar gelir, o gider Ağar ekibi gelir. Yani hiç bir şey değişmeyecektir. Meselenin temel sebeplerinden biri Kürt meselesidir. Türkiye’nin demokratikleşme meselesidir. Maalesef Türkiye’nin bugün huzuru, demokrasiyi bulamaması, rahat güvenli bir ortam yaşamamasının sebeplerinden birisi, Kürt meselesinin çözümsüzlüğüdür. Sorunun çözümsüzlüğü çete üretiyor, mafya üretiyor, karanlık kirli ilişkiler üretiyor ve şimdi aralarında anlaşmazlıklar çıkınca, bu söylediklerimizi kendi içlerindeki bir mafya lideri de dile getiriyor.

Uyuşturucu kullanımında İstanbul dünyada birinci sırada, Adana üçüncü sırada. Biz uyuşturucu kullanımında dünyada iki tane kentimizi ilk üçe koymuşuz. ‘Sokakta uyuşturucu kullanan yok, kimse içmiyor’ diyen bir İçişleri Bakanı tarafından yönetiliyoruz. Öyle bir tablo çiziliyor ki Türkiye de faili meçhul cinayet yok, işkence yok, hukuk var, yasa var… Cezaevlerinde on binlerce düşünce suçlusu var. Kutlu Adalı suikastı itiraf edildi. Bir soruşturma yok ama bir Kürt, bir devrimci, bir muhalif, ‘hukuk yok’ diye attığı bir twetten kaynaklı cezaevine gönderiliyor. Soylu hangi ülkeyi anlatıyor, ruh sağlığı yerinde mi? Toplumun onun gibi düşünmediği kesin. Tam da bu noktada onun gibi düşünmeyen, büyük çoğunluk muhalefetin yeniden örgütlenmesi ve bu koşulları gözden geçirerek hareket etmesi gerekir. HDP olarak asla kırmızıçizgilerle, ön kabullerle, ön şartlarla, Türkiye’deki toplumsal siyasi muhalefete gitmiyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, hukuk, adalet, yolsuzlukların olmadığı bir ülke için gidiyoruz. Daha geniş daha kapsayıcı bir gündemle topluma gidiyoruz. HDP’nin hedef seçilmesinin nedeni de budur.

Biz, hükümet karşıtı bir duruş sergileyen ama HSK seçiminde eleştirdikleri, kirli dedikleri, diktatör dedikleri hükümetle oturup gizli pazarlıklar yapmayan; bireysel bir iki koltukla bürokraside partimize yer kazanmak adına siyaset yapmıyoruz. Üçüncü Yol, demokrasi ittifakı derken, tam da bunu kastediyorum. Türkiye’de HDP dışında gerçek anlamda güçlü siyaset yapan maalesef başka bir odak yok. Türkiye’nin geleceği için demokratik, kapsayıcı, herkesin kendini ifade edebildiği, düşündüğü için işkence görmediği, cezaevine atılmadığı, yoksulun hakkının çetelere mafyalara peşkeş çekilmediği, sadece siyasi iktidar ve ailelerinin ya da çevrelerinin zenginleşmediği bir Türkiye mücadelesi yürüten adreslerden birisiyiz.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Peker’in itiraflarıyla ilgili kendini, “terörle mücadele” ve “işkence yok” açıklamalarıyla savunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Soylu, çete ilişkilerini örtmek için, bizden fersah fersah uzakta olmasına rağmen bu konutu da yine HDP’ye yönelik nefret söylemleri üzerinden anlatmaya çalışıyor. Kirli ilişkilerini örtmek için en kolay ve kullanışlı yol olarak Kürt düşmanlığını kaşımayı görüyor.

Helikopterden insanlar atılıyor. Çırılçıplak bedeniyle elinde bir şey olmamasına rağmen sokakta genç üniversite öğrencisi Kemal Kurkut katlediliyor, üniversite öğrencileri işkence edilerek gözaltına alınıyor, kadın cinayetleri, muhalif olan siyasetçiler, gazeteciler sokak ortasında mafyaya, çetelere dövdürtülüyor, tehdit ediliyor. Tahir Elçi güpegündüz kameralar önünde öldürüldü, failleri elini kolunu sallayarak kaçtı. Böyle bir ülkede İçişleri Bakanının söylediği sözlerin neresi inandırıcı, neresi doğru? Toplumun aklıyla alay eden, toplumu apolitik gören bu mantığın bu ülkeyi yönetmesi hem aklımıza hakarettir hem de çocuklarımızın geleceğine yazıktır.

Soylu, çete ilişkilerini örtmek için, bizden fersah fersah uzakta olmasına rağmen bu konutu da yine HDP’ye yönelik nefret söylemleri üzerinden anlatmaya çalışıyor. Kirli ilişkilerini örtmek için en kolay ve kullanışlı yol olarak Kürt düşmanlığını kaşımayı görüyor. Ama artık kimse kanmıyor. Vatan, eniştenin zenginleşmesi değil, Sakarya orada yaşamını yitiren insanların toprakları üzerinde filizlenen bu dünyanın bir avuç mafyaya peşkeş çekilmesi değil; vatan millet, huzurdur, adalettir, demokrasidir, herkesin kendi renkleri ile yaşadığı bir toplumdur. Ülke bu bataklıktan kurtulabilir, bunun alt yapısı, potansiyeli var. Türkiye’de toplum buna hazır. Ama Türkiye muhalefeti kendi kırmızıçizgilerini bir tarafa bırakarak, Kürt devrimci, sol, sosyalist ayrımı yapmadan bu kirlilikler üzerine ortak bir söylemle gidebilirse, Türkiye’nin geleceği aydınlık olacaktır.

Soylu şu anda içinde olduğu partinin 5 yıl önceki politikalarını eleştiriyor. ‘Benden önce terör vardı kargaşa vardı, benimle birlikte her şey gülistan’ gibi açıklamalarda bulunuyor. Aslında Soylu burada Erdoğan’ın politikalarını, hükümetini eleştiren bir duruş ortaya koyuyor. Bu da kendi içlerinde ve dışarıdan ilişkide oldukları çevrelerle olan kavga ve pazarlık meselelerini açık ediyor.

Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sonra 3 hafta sonra sessizliğini bozan Cumhurbaşkanı Erdoğan Soylu’ya sahip çıktı. Peker’in itiraflarına rağmen Soylu’nun sahiplenilmesini nasıl okumalı? 

 Erdoğan’ın ne Soylu’ya ne Peker’e çok açıktan ciddi bir şey söyleyebileceğini düşünmüyorum. Çünkü Peker gibiler AKP’den bağımsız, AKP’nin bilgisi dışında aktör olamazlar. Erdoğan için miting yapan bir kişi. Böyle bir kişinin AKP ile nasıl bir çelişkisi olabilir?

MHP’nin bugüne kadar öncelik verdiği temel iki şey var. Birincisi Türkiye’de Kürt meselesinin asimilasyon, baskı, diğer halklar, inançlar ve çeşitli renklerin yok edildiği, Türkleştirildiği bir toplumu yaratmak amacı var. İkincisi ise rant ilişkileri içerisinde kendisine yer tutmaktır. Peker gibi devlet içi kirli örgütlenmeler tam da MHP’nin amacına hizmet eden bir yol yöntem izliyor. Muhalefete yöneliyorlar, demokratik haklarını dile getiren insanlara yöneliyorlar. Dolayısıyla MHP’nin dünya görüşünden farklı değil. MHP bu işin içindedir, bizzat kendisidir. İstediği şey yapılıyor. Bu durumda böyle bir MHP niye karşı çıksın? MHP bundan rahatsız olmaz, tam tersine bu mecrayı örgütler. AKP ise iktidarda kalmak, nimetlerinden yararlanmak, yaptıkları yanlışları kirliliklerin ileride ayaklarına dolanmaması için diğer çevrelerle iş birliği yapmak durumunda kaldı. Şuanda böyle bir tablo var. 

Erdoğan’ın ne Soylu’ya ne Peker’e çok açıktan ciddi bir şey söyleyebileceğini düşünmüyorum. Çünkü Peker gibiler AKP’den bağımsız, AKP’nin bilgisi dışında aktör olamazlar. Erdoğan için miting yapan bir kişi. Böyle bir kişinin AKP ile nasıl bir çelişkisi olabilir? Ortak işler olduğu müddetçe çeteleri tasfiye etmek, üzerine gitmek, Soylu’yu görevden almak, çok zor gibi duruyor. Daha çok önümüzdeki dönem iktidarını bu biçimde biraz daha zayıflayarak karanlık ilişkilerin daha büyüdüğü bir mecrada devam ettirmek için çabalayacaktır. Ama halk değiştirici güçtür, en temel dinamiktir. Yeter ki inansın örgütlensin, yeter ki birlikte inanabileceği, güvenebileceği bir güç, bir aktör ortaya çıkabilsin, bu toplumun yapmayacağı şey yoktur. Toplumun rıza göstermediği bir yönetim ne kadar devam edebilir, izin vermediği bu kirli ilişkiler ne kadar daha kendini sürdürebilir? Bu mesele iktidarı zayıflattı. 

Toplumsal muhalefetin güçlenmesi gerektiğini, iktidarın bu konuda zayıfladığını söylediniz. Muhalefet bunu avantaja çevirebilir mi?

Muhalefet derken, şu anda mevcut siyasi partilerin ortaya koymuş olduğu tavır, duruş, Türkiye’yi değiştirip dönüştüremedi. Türkiye yıkılıyor, bir çete lideri dedikleri adamı yüz elli milyon insan izliyor. Rahatsız olmayan bir toplum, bir çete liderinin videolarını sabırsızlıkla ve heyecanla bekler mi? İzlemek ister mi? Burada muhalefetin kendisini sorgulaması gerekmiyor mu? Ana muhalefetin başında bulunan yada muhalefette bulunan siyasi partilerin yerine bir çete liderinin söylediği sözün beklendiği, söylediklerinin heyecanla karşılandığı, insanların itibar gösterdiği bir durumda biraz sorgulamak gerekmiyor mu? Biz siyasi muhalefeti aşağı yukarı anladık. En son HSK seçimlerinde de çok net ortaya çıktı. Bugün HSK’de ucuz kapı arkası al ver hesabı yapan insanların, yarın iktidarın nimetleri ortaya serildiği zaman nasıl bir duruş ortaya koyacaklarını tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

Bu durumda bir seçenek kalıyor, o da toplum. Topluma ulaşmak konusunda bugüne kadar önümüze çok ciddi bariyerler konulmuştu. Bir çaba var. Şimdi bu çabayı, bu enerjiyi, gücü sadece siyaset mecrasında harcamayı biz doğru bulmuyoruz. Siyasal muhalefet ile elbette ki konuşmak, görüşmek gerekir, yeri geldiği zaman ortak işler yapmak ayrı bir meseledir, ülkeyi bu kirli ilişki ağından kurtarmak için tek başına bu yeterli değil. Son MYK’mızda da konuşulan bu. Bir vatandaştan on kişilik bir derneğe, çevre örgütüne, kadını kapsayan kadın örgütlerine toplumun örgütlü olduğu bütün alanlar bizim çalışma alanlarımız olacaktır. Algıyı kıracağız, zaten bu uygulamaların mağduru olduğumuzu toplum görüyor. Sedat Peker’de söylüyor; ‘Kürt iş adamlarını şöyle öldürdük’ diye… Yarın bir gün açıklarsa; partimize dönük saldırıları da verebilir. Biz bunu toplum ve halk ile birlikte yapacağız. Buna dahil olmak isteyen siyasi muhalefet, toplumsal muhalefet, çevreler geçmiş hesabı yapmadan ama ilkelere çok karşıt olmayan ortak işbirlikleri ile toplumun önüne yeni bir yol koyuyoruz.

Bir HSK üyesi olması için oyuna ihtiyaç duyduğu partiyi kenarda bıraktı. Bu mu Türkiye’yi demokratikleştirecek, çetelerle mücadele edecek? Bunlarla mı temiz bir toplum, temel sorunlarının, Kürt sorunu çözen bir toplum yaratılacak? Biz bunu gördük, biliyoruz. Bir taraftan elbette bir şeyler yapılıyor, yapılacak; görüşüyoruz, görüşeceğiz. Ama değiştirici güç tam da dediğim yerde toplumdadır. Söz ettiğim bu tablo, muhalefet tarafından kanıksanmış. Dünya’daki hiçbir ülkenin, toplumun kabul edemeyeceği kadar yolsuzluklardan söz ediliyor ama elini masaya vuran bir muhalefet yok. 

 Muhalefetin ortaklaşması önünde bizler engel değiliz. İlkelerimizden taviz vermekten, kazanç boyutundan söz etmiyorum. Toplumun geleceği için elimizden gelen bütün çabayı yapıyoruz. Tek başımıza yeterli olmayabilir. Şu anda değiştirici, dönüştürücü bir güç de olmayabilir. Ama objektif bakıldığı zaman gelecek vaat eden, dönüştürücü güç olmayı vaat eden, kapsayıcılığı, dili ve inandıklarıyla HDP’den başka bir muhalefet partisi yok. 

Biz tamda burada yapıcıyız. Muhalefetin ortaklaşması önünde bizler engel değiliz. İlkelerimizden taviz vermekten, kazanç boyutundan söz etmiyorum. Toplumun geleceği için elimizden gelen bütün çabayı yapıyoruz. Tek başımıza yeterli olmayabilir. Şu anda değiştirici, dönüştürücü bir güç de olmayabilir. Ama objektif bakıldığı zaman gelecek vaat eden, dönüştürücü güç olmayı vaat eden, kapsayıcılığı, dili ve inandıklarıyla HDP’den başka bir muhalefet partisi yok. Kısır, dar bir cendereye düşmüş, kendinden taviz vermeyen, kelimelerle uğraşan, yer yer Kürt meselesi gündeme geldiği zaman bağımsız duran, sahiplenmeyen bir tablo değiştirilmeye çalışılıyor. Yüzyıldır Kürtler hakkında oluşturulan bir algı var. Hak etmediğimiz doğru olmayan bir algı. Eşbaşkanları dahil olmak üzere binlerce tutsak arkadaşımız var. Bütün bunlara rağmen, ‘bölücü terörist’ demelerine rağmen, Türkiye’de değiştirici, dönüştürücü bir dinamik olmak, umut vaat etmek, bu konuda her geçen gün kendine katarak büyümek kolay olmasa gerek.

Elimizde sihirli bir değnek yok. CHP, ‘Hadi muhalefet yapalım, değiştirelim, dönüştürelim’ diyor ama değişmiyor, dönüşmüyor. Kalıpları var, 100 yıldır kendisiyle birlikte getirmiş olduğu ideolojik, politik bir formasyon var. Yeri geldiği zaman durduğu nokta belli, gideceği yer sınırlı. ‘Hadi İYİ Parti’yi değiştirelim.’ Nasıl değiştireceksin? Bu bazen sadece bizimle ilgili olmuyor. Bu kulvarı değiştirmek, dönüştürmek biraz zor olsa da, bakın imkansızdır demiyorum, çok önemli, çok değerli işler de yapıyoruz. Görüşüyoruz, açıklamalar yapıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem belki daha büyütülecek işlerde ortaklaşmalar olabilir. Ortak mücadele alanlarında buluşabiliriz. Yadsımıyorum, yok saymıyorum. Ama mevcut örgütlenme karşısında yeterli değil. Aslında tek başına umut bağlanılacak bir Türkiye’yi yaratmak zor. Tam da değiştirici ve dönüştürücü gücü biliyoruz. Örgütlemek, birlikte olmak, anlamak, anlatmak, birlikte dönüştürmek için partimiz faaliyete geçmiş durumdadır. Toplumsal muhalefeti bir araya getirerek olacak, bir arada durarak yapacağız. Aksi halde sadece söz söyleyen, söz söylemekle yetinen iktidarın bu kirli örgütlenmesini izleyen, iktidara can suyu olan bir muhalefet, Türkiye’yi uzun bir süre izleyerek devam edeceğiz. Bu gidişatı durdurmanın yolu tabandır, toplumdur. Onunla buluşmanın araçları var, onunla buluşmanın zorlukları olabilir ama biz bu zorlukları en başında göğüsleyeceğimizi kabul ederek, biraz daha fazla toplumla, halkla buluşma ve bu kirliliklerle, bu düzenle, bu sistemle mücadele etme gibi bir yol izledik.

 HSK seçimlerine çok atıfta bulundunuz. HDP olarak protesto ettiniz. Protestonuz muhalefete dönük müydü?

Sonuçta adaylar belirleniyor ve kura çekiliyor. Bundan öncesinde hükümet bizi dışında bırakarak muhalefet partileriyle “al-ver” hesapları yapıyor. Muhalefet, sözde iktidar karşıtı tutum ve tavırlar, bir anda HSYK’de bir iki üye almak adına son buluyor. Böyle bir muhalefet ne kadar inandırıcı olabilir? HSYK’nin çoğunluğunu bile bile zaten öyle ya da böyle AKP ve ortaklarında olacaktı. O kesin. Ama zaten çoğunluğunun söz hakkının orada olduğu bir yerde bir iki aktörün orada bulunmasının sonuç değiştirici bir hali olmamasına rağmen muhalefetin tarzı tabi ki eleştirilir. Tavrımız iktidaradır. Tavrımız iktidarın kirli ilişkilerle bizi dışında bırakmasınadır. Tavrımız hukuk sınırları içerisinde yapılmamasınadır. Biz onlardan farklıyız. Biraz önce bahsettim siyasi muhalefetten farkımızı ortaya koyduk. Bize teklif edilseydi, belki reddedecektik. Biz bir oyunun figüranı değiliz, olmayacağız. Zaten bütün dertleri, belaları o. Bir türlü figüran olmadık. Bir türlü onların bizi koymak istediği şekle biçime girmedik. Dolayısıyla oradaki arkadaşlarımızın ortaya koyduğu tavır, çok iyi anlaşılmalıdır.

7 Parti bir araya gelerek, Peker’in itirafları, devlet-mafya-siyaset ilişkilerine karşı ortak bir açıklama yayımladınız. Gelecek, DEVA, CHP gibi diğer muhalefet partileri ile de görüşmeleriniz olacak mı? 

 Türkiye’nin herhangi bir sorunu, Türkiye’de siyaset yapan her partinin temel sorunudur. Amacımız Üçüncü Yol’u bileşenlerle, ittifaklarla, görüşmelerle büyütmek. Türkiye hiçbir zamanda olmadığı kadar demokratik işbirliği yapmaya uygundur. 

Evet, görüşeceğiz. Önümüzdeki günlerde Gelecek Partisi ile görüşmemiz olacak. Tarih henüz netleşmedi. Diğer partilerle de görüşeceğiz. Bu dönem hiçbir siyasi parti ile olmadığı kadar görüşme trafiğimiz var. HDP’nin ne kadar birleştirici bir güç olduğunu buradan da görebiliriz. Parlamento dışı sol, sosyalist partilerin tamamı ile bir açıklama yaptık. Çok önemli bir açıklamaydı. Bir taraftan da bölgede Kürdi partilerle zaten bir işbirliği, güç birliği devam ediyor. Gelecek, DEVA, Saadet, CHP dahil olmak üzere partilerle biz çeşitli konularla bir araya gelip görüşebiliyoruz. Sonuçta Türkiye’nin geleceği için herkesle görüşülebilir. HDP’nin ağırlığı bu fotoğrafta bile çok net göze çarpıyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, geleceğine katkı sunabilecek meselelerde partilerin ön kabullerini ne kabul ederiz ne de gideriz. Türkiye’nin herhangi bir sorunu, Türkiye’de siyaset yapan her partinin temel sorunudur. Amacımız Üçüncü Yol’u bileşenlerle, ittifaklarla, görüşmelerle büyütmek. Bu konuda umutluyuz. Türkiye hiçbir zamanda olmadığı kadar demokratik işbirliği yapmaya uygundur. Biz bu olanağı değerlendireceğiz.

MA / Diren Yurtsever