Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Batman İl Örgütü Kongresi'ne katıldı. Kongre salonunda Türkçe ve Kürtçe “Türkiye’nin DEVA’sı hazır” yazılı pankarlar asıldı. Babacan, kent girişinde partililer tarafından karşılandı. 

HASANKEYF TEPKİSİ 

Kongrede konuşan Babacan, 12 bin yıllık tarihi Hasankeyf'in sular altında bırakılmasına tepki göstererek, "Ailemle birlikte yaptığımız gezilerde büyülendiğim Hasankeyf’in sahibi Batman’da olmak benim için tarihi bir an. Evet, bunu söylerken dahi içim burkuluyor. Maalesef, dünya harikası Hasankeyf artık sular altında. Tarihi 12 bin yıl öncesine uzanan güzelim Hasankeyf’i dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri sular altına gömüldü. Birçok medeniyetin ev sahibi artık sular altında. Kültürümüze, tarihimize Batman’da değer veremedik" diye konuştu. 

SAĞLIK BAKANLIĞI VE SALGIN VERİLERİ

Koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde açıklanan verilere dair eleştiriler nedeniyle Türk Tabipler Birliği’nin (TBB) hedef haline getirilmesine tepki gösteren Babacan, “Fakat sonra ne oldu? Meğer Türk Tabipler Birliği doğruyu söylüyormuş. Meğer hükümet aylardır gerçek sayıları gizliyormuş. Meğer halkımızın sağlığı onların çıkarlarına uymuyormuş. Kandırma gerekçesine ulusal çıkar dediler. Halkımız ölüyor, ölüyor. Bunun şakası yok. Vatandaşını yaşatmaktan daha önemli hangi ulusal çıkarın var senin? Aklımızla dalga geçer gibi ‘vaka ayrı, hasta ayrı’ açıklaması geldi” ifadelerini kullandı. 

ENFLASYON YÜZDE 30

Hükümetin ekonomi politikalarını eleştiren Babacan, AKP’nin ülkeyi yönetemediğini ve kadrolarının yetersiz olduğunu kaydetti. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Kura bakmıyorum” sözlerine tepki gösteren Babacan, her şeye zam geldiğine işaret ederek, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını ve gerçek enflasyonun yüzde 30 olduğunun kaydetti. 

'İNSAN HAKLARI AYAKLAR ALTINDA’

Türkiye’nin hamasetle yönetildiğini kaydeden Babacan, “İnsan hakları ayaklar altında, ifade özgürlüğü kalmadı. Fikrini söyleyen işsiz kalıyor, tutuklanıyor. Sosyal medyada eleştiri yapan gençler tutuklanıyor, gazeteciler tutuklanıyor. Anayasa Mahkemesi üyelerine bile tehditler savruluyor. Bakın Osman Kavala için bir dosya daha yetiştirdiler hemen. Şimdi de darbecilikten itham ediyorlar. 3 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istiyorlar. Bu iktidarın hukukla falan işi kalmadı. Tek derdi hukuku suça alet etmek. Yargıtay’ı araçsallaştırıp insanları tutuklamak, baskı altına almak, susturmak. Biz, hukuk devletinin hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz” şeklinde konuştu. 

'SİYASİ OPERASYON'

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim sorunumdur” konuşmasına anımsatan Babacan, “Ülkeyi yönetenler, son beş yıldır izlediği politikalarla Kürt sorununu diriltti. 2005 yılında o günkü Başbakan Diyarbakır konuşmasında ‘Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur’ demişti. Aynı kişi 2015’te ‘Kardeşim ne Kürt sorunu ya, artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun’ dedi. Geçtiğimiz hafta bir partinin yöneticilerine yönelik soruşturmada tutuklamalar gerçekleşti. Hatta Kars Belediye Başkanı, daha evvel aynı dosyada Anayasa Mahkemesi tarafından ‘tutukluluğu haksızdır’ demesine rağmen yeniden tutuklandı. Neydi gerekçeleri? Kobani olayları. 2014 yılında yaşanan ve 53 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının soruşturulmasına kimsenin itiraz etmesi mümkün değil, ama yargıdaki dosyalarda ülkeyi yönetenlerin elinde, işlerine gelince rafa kaldırıp ihtiyaç duyduklarında raftan indirip kullanacakları baskı ve şantaj malzemeleri değildir. Yapılan çağrının üzerinden tam 6 yıl geçmiş. 2015 yılının Şubat ayında, yani Kobani olaylarında 4 ay sonra Dolmabahçe’de mutabakat metnini okuyanlar 4 ay önceki Kobani ile ilgili çağrıdan haberdar değiller miydi? Elbette haberdardılar, ama o tarihlerde siyaseten Dolmabahçe’deki fotoğraflara ihtiyaçları vardı, şimdi ise aynı kişilerin ihtiyaçları değişti. Bugün ise küçük ortağının peşine takılmış hızlı adımlarla 90’ların Kürt politikasına doğru koşan yönetimin birilerini düşmanlaştırmaya ve muhalefet partilerini tehdit etmeye ihtiyacı var. Özetle Kobani soruşturması ve tutuklamaları hukuki değil siyasi bir operasyon olduğu için yanlıştır” diye konuştu.

HELİPKOPTERDEN ATILAN KÖYLÜLER

Batman’daki faili meçhul cinayetlere de değinen Babacan, Van’da 2 yıl önce mantar toplayan köylülere “terörist” denilerek işkence edilmesini hatırlattı. Babacan, şöyle devam etti: “Birkaç hafta evvel yine Van’da helikopterden atıldığı iddia edilen vatandaşlarımız hastaneye kaldırıldı. Gözaltına alınanlardan Servet Turgut, yoğun bakımdan çıkmadan ne yazık ki vefat etti. Yetkililer olayın soruşturmasının sürdüğünü söylüyor. Dosya hakkında gizlilik kararı oluğu için soruşturmanın hani aşamada olduğunu bilmemiz mümkün değil. Servet Turgut’un başına gelenler 90’lı yılların karanlığında karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu? Çok açıkça söylüyorum; İnsan hayatı her şeyden önemlidir, bunun hiçbir şekilde aması fakatı olmaz. Kamu görevlilerinin işlediği tüm suçlar tespit edilmelidir. Hukuki ve idari işlemler sonuna kadar adalete uygun olarak yürütülmelidir. Bu halk, bu şehir, bu bölge bu ülke bunu hak etmiyor.”

'TABELA YAPBOZU'

Kürtçe ve diğer diller üzerindeki baskıya da değinen Babacan, şunları söyledi: “Batman’daki tabela yapbozunu hep beraber takip ettik. Bir devletin uğraştığı şey, vatandaşının dilini engellemek olabilir mi? Devletin görevi Kürtçeyi, Zazacayı, Lazcayı engellemek midir? Bu topraklarda konuşulan her bir dil, her lehçe bizim zenginliğimizdir. Bu nedenle dil de dahil olmak üzere eğitime erişim ve eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız. Anadillerin kullanımı ve geliştirilmesi için demokratik bir hukuk devletinde gereken her türlü çalışma yapılmak zorundadır.”

Babacan, kongre sonrası Bitlis’e doğru hareket etti .