Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hamdolsun” açıklamasına karşın, “Herhalde dil sürçmesidir diyorum. ‘Bu Ermeni meselesini, 1915 olayları hamdolsun açmadılar’ diyor. Kafa karışıklığı olabilir. Dil sürçmesi de olabilir ama normalde konuyu senin açman lazım ve onların baskı altına girmesi lazım. Yani Biden’ın ‘İyi çok şükür açmadılar o konuyu’ demesi lazım. Maalesef durum çok acı” dedi.

 DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan, Ardahan’da Posof ilçe kongresinde konuştu.

“EN ÖNEMLİ GÖREVİMİZ NESİLLER ARASI ADALETİ SAĞLAMAK, FAKAT BU İHMAL EDİLİYOR”

Babacan'ın konuşmasından satır başları şunlar:

“Türkiye’nin neredeyse yüzde 80-85’lik bir coğrafyasında bu yıl kuraklık var. Hükümet ‘Ne yapalım. Allah yağmuru vermedi, kuraklık oldu’ diyor. Kuşkusuz yağmur Allah’ın takdiri ama niye tedbirden siz bahsetmiyorsunuz? Önce tedbir alacaksın. Ondan sonra takdiri Allah’a bırakacaksın. Kuraklığın tedbiri, sulama yatırımıdır. Şu anda hükümet tutturmuş ‘Kanal İstanbul’ diye. Maliyeti en az 20 milyar dolar, 60 milyara kadar tahmin ediliyor. Arkadaşlarımız hesap etti. Türkiye’nin sulama projelerinin tamamının yapılmasının maliyeti 22 milyar dolar.  Biz hükümete sürekli çağrı yapıyoruz.  Şu inadınızdan vazgeçin diyoruz. Kanal İstanbul ile ilgili araştırmalar biraz daha yapılsın. Marmara Denizi ölüyor. Bu ülkenin gölleri, nehirleri kirleniyor. Bizim en önemli görevimiz nesiller arası adaleti sağlamak. Fakat bu ihmal ediliyor.

“HÜKÜMETE TEKRAR ÇAĞRI YAPIYORUM, KANAL İSTANBUL İNADINIZI ERTELEYİN”

Ekonomi bugün iner yarın çıkar. Biz zaten ekonomiyi çözeriz. Ama bu çevre katliamı, çevre ile ilgili verilen hasar bazen nesiller boyunca tamir edilmiyor. Onun için biz buradan hükümete tekrar çağrı yapıyoruz. Şu Kanal İstanbul inadınızı biraz erteleyin. Önce Türkiye’deki sulama kanallarını, sulama yatırımlarını tamamlayın. Bu arada da Kanal İstanbul’un düzgün bir etki analizini yapın.

“‘ÇOKLU ORGAN YETMEZLİĞİ’ DENİR YA; NEREDEYSE TÜRKİYE’NİN KRİZİ DE BUNA BENZİYOR, ÇOKLU KRİZ”

Ekonomide, tarımda, hayvancılıkta, dış ilişkiler de kriz var. Hani doktorların bir tabiri vardır, bazı hastalarda görülür, ‘Çoklu organ yetmezliği’ denir ya; neredeyse Türkiye’nin krizi de buna benziyor. Çoklu kriz. Her alanda kriz var. Partili Cumhurbaşkanlığındaki tıkanma her alana yansıyor.  

“ULUSLARARASI ARENADA TÜRKİYE’NİN SÖZÜNÜN HÜKMÜ YOK”

"Uluslararası arenada Türkiye’nin sözünün hükmü yok. Şu anda Filistin davası hiçbir zaman bu kadar sahipsiz kalmamıştı. Artık batı basını bile dayanamıyor. Batı basını İsrail’in yaptığı zulmü birinci sayfadan haber yapıyor. Ama Türkiye bol bol konuşuyor. Ne yapmış oturmuş masasına on tane lideri aramış İsrail’i şikayet etmiş. Sonuç? Ne diyor ‘Telefon diplomasisi yaptı’ diyor. Etkin diplomasi. Kimi kime şikayet ediyorsun? Söylediğinin etkisi var mı? Bir laf ettiğin zaman İsrail’in davranışını değiştirebiliyor musun? Ondan haber ver. Diplomasi budur. Dış politika budur. Şu anda bunlar laf üretmekten başka hiçbir şey yapamıyorlar."

“DÜN EY AMERİKA DİYENLER, BUGÜN EN AMERİKANCI YARIŞINA DA GİRDİ”

"Daha dün ey Amerika diyenler, bugün en Amerikancı yarışına da girdi. Hayretle izliyoruz. Hani o akraba bakanın abisinin başında olduğu yayınlar var ya; televizyonlar kanalları, gazeteler… Geçen birkaç hafta önce tam dünkü meşhur görüşme var ya; haftalar öncesinden 14 Haziran…Bütün yandaş medyada 14 Haziran. Neymiş, 14 Haziran’da yüz yüze görüşme imkanı bulacakmış. Ülkemin Cumhurbaşkanı, Amerika’nın başkanı ile 48 dakika görüşecek diye kaç hafta öncesinden davul çalmaya başladı, yandaş medya. Yine görüşme öncesi öyle bir yayın politikası izlediler ki; ‘Aslında bakın en Amerikancı biziz’ diye. Ve geçenlerde bizleri de kapsayan bir haber yapmışlar. Bakıyoruz Amerikancılıkla övünüyorlar."

“DURUM GERÇEKTEN ÇOK HAZİN”

"Dün mevcut Amerikan yönetimiyle beş ay sonra ilk kez yüz yüze görüştüler. İşte Ocak’ta göreve başladı ve buralardan da mesaj vermeye çalışıyorlar. Kendilerini sevimli göstermeye çalışıyorlar. Durum gerçekten çok hazin. Kasım ayında seçim oldu, Ocak’ta da yeni yönetim işe başladı. Kasım ayında seçimden sonra genelde tebrik telefonları başlar. Ülkelerin liderleri yeni seçilen başkanı tebrik etmeye başlar. Bizimkiler hemen telefon kuyruğuna yazdırdı ismini. Aralık geçti, Ocak geçti, Şubat geçti, Mart geçti, Nisan ayı geldi 1915 olaylarının yıldönümünden bir gün önce o telefona döndüler. Mesaj neydi, ‘Haberiniz olsun. Yarın 1915 olaylarının yıldönümü. Biz o olayları bir soykırım olarak tanıyacağız, açıklayacağız’ deyip telefonu kapattılar. Ben ülkem adına üzülüyorum."

“ERDOĞAN HAYALİ BİR DIŞ DÜŞMAN ÜRETMEK UĞRUNA, TÜRKİYE’NİN DIŞ İLİŞKİLERİNE BÜYÜK BİR ZARAR VERDİ”

"Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin, NATO üyesi olan, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan, Dünya’nın en büyük 20 ekonomisinden birisi olan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Amerikan Başkanı’nı aradığı zaman; en geç o gece saat farkı falan telefonuna dönmesi lazım. Normali budur. Eğer saygınsanız, itibarlıysanız normali budur. Fakat dış ilişkileri böyle yıllarca istismar ederseniz, yıllarca naralar atarak, herkesi kendinize düşman yaparak, ülkenin dış ilişkilerini götürürseniz işte bu hale düşersiniz. Ülkenin düşmanları olabilir, bir de kendi kendinize ürettiğiniz düşmanlar vardır. Bunlara dikkat etmek lazım. Ve gerçekten Sayın Erdoğan hayali bir dış düşman üretmek uğruna, Türkiye’nin dış ilişkilerine büyük bir zarar verdi."

“48 DAKİKALIK GÖRÜŞMENİN, ASLINDA ÖZÜ 24 DAKİKA; DERTLERİNİ NE KADAR ANLATTILARSA ANLATABİLDİLER”

"Dünde NATO zirvesinde ilk defa yüz yüze ve 48 dakikalık bir görüşme. Tercümeli bir görüşme. Ben kendim binlerce o tür görüşme yaptım. Eğer ardıl tercüme varsa; zaten siz Türkçe söylüyorsunuz, sizin söylediğinizi İngilizce bir tercüman öbür tarafa anlatıyor. Sonra onun söylediğini de bir tercüman size anlatıyor. Dolayısıyla; tam iki kat sürüyor görüşme. Yani 48 dakikalık görüşmenin, aslında özü 24 dakikadır. Çünkü; 24 dakika konuşulur, 24 dakika da tercüme edilir. Hesap basit. 24 dakika konuşuluyorsa; yarı yarıya konuştuk deseniz; 12 dakika siz konuşmuşsunuzdur. 12 dakika da karşısı. Yani haftalardır, ‘Şu tarihlerde, yüz yüze görüşülecek’; çok sevindiler randevu alabildik diye. Ve sonuçta; 12 dakika dertlerini ne kadar anlattılarsa anlatabildiler o kadar şu hale bakın. 12 dakika yüz yüze derdini anlatabilmek için aylardır bekliyor ülkemin Cumhurbaşkanı. Bu ülke buna layık değil. Olmaz böyle bir şey."

“HERHALDE DİL SÜRÇMESİDİR DİYORUM”

"Herhalde dil sürçmesidir diyorum. ‘Bu Ermeni meselesini, 1915 olayları hamdolsun açmadılar’ diyor. Kafa karışıklığı olabilir. Dil sürçmesi de olabilir ama normalde konuyu senin açman lazım ve onların baskı altına girmesi lazım. Yani Biden’ın ‘İyi çok şükür açmadılar o konuyu’ demesi lazım. Maalesef durum çok acı.

Bir mukayese yapalım. Benim Dış İşleri Bakanlığım döneminde; seçilen Amerikan Başkanı Obama, seçimlerden sonraki ilk kıtalar arası seyahatini Türkiye’ye yaptı. Normalde hayırlı olsun’a gidilir. Seçildi Obama, çıktı Türkiye’ye geldi. Biz bunun zeminini hazırladık. Niye Türkiye güçlü ülke. Türkiye itibarlı ülke. Maalesef nereden nereye. Ülkeyi kötü yönetiyorsanız her alanda sıkıntınız büyür."

"ERDOĞAN’A SESLENİYORUM. SÖZÜNÜZÜN KIYMETİ OLSUN"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini hedef alan "Bir başbakan onay vermeyecek sen kalkacaksın bir bakan olarak adım atacaksın. Bunu kime yutturuyorsunuz?, Ben ben ben ne beni, nasıl olur?" açıklamalarını video ile yayınlayan Babacan, şu yanıtları verdi:

"Bugünlerde Merkez Bankası bağımsız mı? BDDK bağımsız mı? SPK bağımsız mı? O dönemlerde bu kurumların bağımsız çalıştığını unutuyor. Onayına ihtiyaç yok ki. Bu kurumlar zaten doğrusunu yapıyor, hiç merak etmesin. Bu kurumlar zaten doğruyu yaptık, biz onlara siper olduk. Bu kurumların önüne set çekerek, kendisinin müdahalesine izin vermeyerek bunun için başarılı olduk. Bunun için enflasyon düştü.

Her şeyi kendinin yaptığını düşündüğü için, Dünya’nın kendi etrafında döndüğünü zannettiği için; maalesef ülke bu hale gelmiş durumda. Şimdi ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Sözünüzün kıymeti olsun. Kıymeti olsun ki sizi birileri dinlesin."