Türkiye’nin karanlık sayfaları arasında yer alan 1980’li ve 1990’lı yılları hatırlatırcasına gazeteci ve siyasetçilere yönelik saldırılar yeniden başladı. Geçen hafta içerisinde Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve gazeteci Orhan Uğuroğlu saldırıya uğradı. MHP’li isimlerin hedef göstermesi akabinde peş peşe yaşanan bu iki saldırı gündeme oturdu. Muhalefet saldırıları “çetevari” olarak değerlendirirken, iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise hedef aldığı gazetecilere yenilerini ekledi.

İktidarı MHP ile paylaşan AKP’nin kurucuları arasında yer alıp, partide milletvekili yapmış bir isim olan Kemal Albayrak siyasetteki kutuplaşmanın beslediği son saldırılar üzerinden AKP ve Türkiye siyasetinin geldiği noktayı Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.

Kurucusu olduğunuz ve iki dönem milletvekilliği yaptığınız AKP iktidarını şu anda hangi konularda eleştiriyorsunuz?

Ben dostlarımı nerede olursa olsun eleştirilmesi gereken konularda eleştirir, iyi yaptıkları şeylerde de desteklerim. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulurken, kurucu özellikleri arasında bireysel haklar, insan hak ve hürriyeti, AB standartlarını ve evrensel hukuk değerlerini esas alma, ülkede bir barış ve huzuru sağlama gibi düşüncelerle yola çıktı ve gayet de olumlu neticeler aldı. Hatta tereddüt edenler bile ılımlı hale geldi. Daha sonra kademe kademe liyakat, evrensel hukuk değerleri ortadan kalktı, bir ‘sırlar ülkesi’ haline dönüştü ve denetimsiz bir hal aldı. Kutuplaşma herkese zarar veriyor. İktidarın bunu düşünmesi lazım. Ak Parti kuruluşunda böyle bir kutuplaşma yoktu, daha sonra kamplaşmaya gidildi. 

Aslında 1980 öncesi biz bunların sıkıntısını yaşadık. Kutuplaşma ile siyaset olamaz. Bakıyoruz milliyetçilik bir siyasi partinin, din bir siyasi partinin, Atatürk bir siyasi partinin… Bunlar aslında onlara da zarar veriyor. Bireyin inanç ve ideolojisi olabilir ama bunu egemen hale getirdiğin zaman kavga olur. Son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile de tekelleşmeye doğru gitti. Aslında bu işten kendilerinin de huzursuz oldukları belli.  

 AKP içinde şu anda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile ilgili bir rahatsızlık var mı?

Evet var. Sistemden rahatsızlar. Kuvvetler ayrılığı kesinlikle olmalı. Devlet vatandaşına, devlet imkanlarıyla tuzak kurmaz. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Her yerde demokrasi lafı geçiyor ama uygulamada yok. Hukuk da öyle... Buradaki sistem sıkıntısı şu; her şeyin tek elde toplanması, denetimsiz bir yapı olması...

Partiyi kurduğunuzda nasıl bir Türkiye düşündünüz, gelinen noktada nasıl bir Türkiye oluştu?

 Bir imtiyazlı sınıf yaratıldı. Yolda buldukları, yol arkadaşlarıyla değiştirildi. Adalet kavramı çok sekteye uğradı. İlk kuruluşta adalet, hukuk, eşitlik, şeffaflık diyen arkadaşlar zamanla tasfiye oldu. Şimdi bir tane bulamazsınız. 

Partiyi kurmadan önce bir takım siyasi kaygılar vardı. Ekonomik sıkıntılar, kavgalar, rahmetli Ecevit hükümeti arasında birtakım krizler vardı. Yönetimde şeffaflık olsun, özellikle ‘3Y’ olarak nitelendirdiğimiz yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları önlemek gibi herkesin kabullendiği bir şey vardı. Her düşünceden insanlar davet ediliyordu ve yapı olarak da böyle oldu. Bugünkü arkadaşlardan veya düşünce kuruluşlarından ‘AKP o zaman belli mahfillerde kuruldu, siyonist odaklarda kuruldu’ diyorlar ya, ben bir belge bilgi olmadan buna inanmıyorum. 

Ebu Müslim Horosani’ye soruyorlar ‘Mezhebin nedir?’ diye. ‘Benim mezhebimden önce ülkeye faydam önemli’ diyor. AKP böyle bir yapı ile ortaya çıktı. O zaman arkadaşlarımız gerçekten çok iyiydiler ama sonra hepsi tasfiye oldu. Bir imtiyazlı sınıf yaratıldı. Yolda buldukları, yol arkadaşlarıyla değiştirildi. Adalet kavramı çok sekteye uğradı.

Yolda buldukları kimler?

İlk kuruluşta adalet, hukuk, eşitlik, şeffaflık diyen arkadaşlar zamanla tasfiye oldu. Şimdi bir tane bulamazsınız. Bunların yerine tam zıttı düşüncede olanları yani tek insan yönetimi ile sırlar ülkesini savunanlar ile yol arkadaşlığı yaptı. Doğu Perinçek ‘bugünkü yargı siyasetin köpeği’ dedi. Bunu bir başkası dese, şu anda elli defa sorgulanır. Bunlarla bir araya geldiler. Ayrıştırma üzerine kurulu bir sistemle bir araya gelindi. İlk kurulduğu amaçlarından saptı.

Sizce AKP neden ilk kurulduğu dönemdeki amaçlarından saptı?

Rahmetli Şevket Süreyya der ki; ‘Bizde siyaset şöhretler geçit merasimi gibi olur.’ Siyaset bir filmdir ve maalesef böyledir. İyi başlar sonradan güç ele geçtikçe olay sapar. Akıl, bilim, hukuk, demokrasi düşüncesi ile yola çıkanlar, bu düşüncelerden saptıkları an yolunu şaşırıyorlar. Biz de öyle olduk. Biz de önce bilim, akıl, hukuk ve demokrasi dedik; ondan sonra bunlardan kademe kademe ayrıldık. Arkadaşlarım, pek çok kişi bir korku cenderesi içinde ve korku olan yerde düşünce olmaz. Düşüncenin olmadığı yerde zihin köleliğe doğru gider.

Şu anda AKP içinde böyle bir korku cenderesi var mı?

Evet, AKP içindeki çoğu arkadaşlarımız korkuyor. Kimse genel başkan hakkında tenkit getiremez.

Peki, ilk yıllarda nasıldı? Yani o zamanlar siz eleştirebiliyor muydunuz?

Evet. Salı günü grupta bu tarz iyi niyetli konuşmalar olurdu. Yanlışlıklar dile getirilir, çoğu da çözülürdü. Fakat zamanla bu otoriter bir hale gelince hiç kimse konuşamaz oldu. Konuşamayınca da düşünce üretilemiyor. Aslında yalnız oldukları zaman bunları dile getiriyorlar. Ama üst kesimden birileri duyar diye korkuyorlar.

Tekrar AKP’nin neden kuruluş felsefesinden koptuğu sorusuna gelirsek...

Siyaset bir hizmet aracıdır, devleti ele geçirme sanatı değildir. Siyasetin, sivil toplum dediği yardımcı kişiler devleti ele geçirme yoluna girdiler, bu da sapmasında etkili oldu. Bunlar dini cemaatler olabilir, vakıflar, sendikalar olabilir. 

Her gücü etkileyen birtakım unsurlar olur. Bunlardan bir tanesi karteller olabilir, karşı savunduğun fikirlerin gücü olabilir vs… Şöyle bir durum var; siyaset bir hizmet aracıdır, devleti ele geçirme sanatı değildir. Siyasetin, sivil toplum dediği yardımcı kişiler devleti ele geçirme yoluna girdiler, bu da sapmasında etkili oldu. Bunlar dini cemaatler olabilir, vakıflar, sendikalar olabilir. Böyle bir yapı olunca iki türlü bir yönetim şekli ortaya çıkıyor. Bir resmi olarak görünen, bir de görünmeyen…Yönetim tarzında görünmeyenlerin hakimiyeti oldu. Bunu araştırmak mümkündür.

Şimdi devleti görünmeyen kanat mı yönetiyor?

Genel anlamda bunun da bir ispatı yok ki. Ben tanıdığım için söylüyorum. Yapılan icraatlar baktığım zaman dağlar kadar fark var. Diyorum ki o zaman bunlar yönetmiyor. Niye yönetmiyor? Bir şiir okudu diye Tayyip Erdoğan’a verilen ceza için ‘hürriyet’ naraları attık o zaman, ‘haksızlıktır’ dedik. ‘Siyaset yargıyı etkilemez’ dedik. Şimdi bakıyoruz aynı sıkıntıları iktidar yaratıyor. Aynı sıkıntıyı yaşayan, o sıkıntıyı yaşatıyor.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da “Erdoğan vesayet altında. 28 Şubat artıklarının vesayeti altında” dedi. Siz de “görünmeyen bir güç”e işaret ediyorsunuz. Davutoğlu’nun açıklamasını bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Böyle bir şeyi söylemek için bir belge, bilgi sunması lazım. Benim o yönde elimde bir belge, bilgi yok ama olaylara baktığım zaman bir güç var. Görünmeyen bir güç ülke içinde bir kargaşa, kavga çıkartmaya çalışıyor. Çünkü dil ve üslup konusunda da siyasiler de çok büyük hatalara giriyor. Siyaset kriz çözer, kriz yaratmaz. Yapılan işlere baktığımız zaman kriz yönetir gibi bir hal alıyor. 

Davutoğlu bu ülkede başbakanlık yapmış bir insan. ‘Bunlarla mücadele ediyorum’ derken bu da bir yüzleşmedir. Aslında burada kendi eksiğini de tamamlamış oluyor. Çıkıp ne biliyorsa anlatması lazım. Belki şu son hadiseler, gazeteciler ve siyasetçilere saldırılması bunları daha çok tedirgin ediyor ama kimden gelirse gelsin bu kanunsuz hareketler hiçbirine yaramaz. Onun için siyasi parti liderlerinin ayrım yapmadan bu işe bir el atarak, insanları kavgaya, ayrıştırmaya değil, barış ve huzura götürmesi lazım.

 Son günlerde gazetecilere ve siyasetçilere dönük saldırıları da bahsettiğiniz “görünmez güç” ile mi ilişkilendiriyorsunuz?

Evet. Bu saldırıların da o görünmez güç dediğimizle ilgisi var. Ama bunu yargı, emniyet, iktidar araştırır ve bulmalı. Milletin yatak odasına kadar girenler bunları bilmezler mi? Her yerde kameralar var. Sayın Kılıçdaroğlu’na, Meral Hanım’a (Meral Akşener’in evine dönük) yapılan saldırı, gazetecilere yapılan saldırı, faili meçhuller bunlar aydınlatılmadığı müddetçe bu iş devam eder. Bunu aydınlatacak sadece iktidar değil, muhalefeti ile birlikte yargısı, emniyeti, devleti yönetenlerin aydınlatması gerekir. Devlet eğer bunu aydınlatmazsa, devlet görevlileri bu suça ortak olmuş olurlar. Bunlar aydınlatılmazsa önünü alamayız. İnsanları sokağa dökmenin, sıkıntıya sokmanın bir anlamı yok. Çünkü siyaset düşman yaratma yeri değildir. Kutuplaşma hiçbir siyasi partiye kazandırmaz.

 Bu saldırılar neyin işareti sizce?

1980 öncesi bu memlekette sıkıntı çekmeyen kesim kalmadı. Sağ, sol, Alevisi, Kürdü çekti. Bu oyunlar bize tandık geliyor. Bunlardan artık bıktık. Geçmiş, insanın ders alması gereken hareketlerdir. Hangi görüşte olursa olsun binlerce insanımız gitti. Bu memlekette Uğur Mumcular, Abdi İpekçiler, Hrant Dinkler gitti. Çoğunun da faili dahi bulunamadı. Hukukun kendi başına işlemesi lazım. İktidarların bu sorumluluğu kendi başına yerine getirmesi, huzur ve güveni sağlanması lazım. Kin, nefret üretilmemeli, insanlar hedef gösterilmemeli. Eski düşüncelere sadakatten kurtulmamız lazım. Sorgulayan bir ülke olmalıyız. Az yönetip, çok denetleyen bir ülke olmamız lazım.

Son dönemlerde siyasette hareketlenmeler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Saadet Partisi (SP) Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Oğuzhan Asiltürk ziyaretini siz nasıl yorumladınız?

Cumhur İttifakı denen bir yapı gerçekten kaybediyor. Çöküşe giden yolda adres sorulmaz, oy kaybı yaşıyor. Her ne kadar olanca gücüyle CHP’ye vursalar da belli kesimleriyle görüşmeler oluyor bunu bilmeyen de yok.

Gözlemlerime dayanarak söylüyorum; Cumhur İttifakı denen bir yapı gerçekten kaybediyor. Çöküşe giden yolda adres sorulmaz, oy kaybı yaşıyor. Bu oy kaybı muhalefete de gitmiyor bunu anketler söylüyor. Yurttaşta bir kararsızlık var. Bunun için de Sayın Cumhurbaşkanı anket çalışmalarına çok ağırlık verir. Her 15 günde bir yaptırır. Anket yaptırdığı için çöküşe ‘dur demenin’ yollarını arıyor. Bu işi genişletmek istiyor. Çünkü önünde zorluklar var. Toplumsal bir mutabakat nasıl olabilir diye düşünmüş de olabilir. Çünkü Türkiye bu dönemde başka ülkelerle kıyaslandığı zaman gerek basın özgürlüğünde gerekse hukuk ta geriye gitmiş durumda. Ekonomide ve dış politika da sorunlar var. Bunları nasıl düzeltecek? Ben o nedenle 2021 yılında yönetim tarzının biraz genişleyeceği kanaatindeyim.

 Nasıl bir genişleme olacağını düşünüyorsunuz?

Koalisyon olabileceğini düşünüyorum. Bu CHP ile de olabilir İyi Parti ile de olabilir.

 MHP’nin dışında kalacağı bir koalisyon mu?

MHP’nin dışında olacağını zannetmiyorum. Türkiye’de akli selim düşünenlerin, bu düşüncede olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu gidişat devletin en altında bulunanlara da en üstünde bulunanlara da yarar getirmez. Erdoğan ve Bahçeli, durup dururken düşman gibi gördükleri İyi Parti’yi davet etti. Bahsettiğim koalisyon AKP-MHP-CHP veya AKP-MHP-İyi Parti şeklinde olabilir. Her ne kadar olanca gücüyle CHP’ye vursalar da belli kesimleriyle görüşmeler oluyor bunu bilmeyen de yok.

İnsanlar intihar ediyor, kadın cinayetleri işleniyor, eğitimde sorunlar var. Artık bu temel gündemler konuşulmalı. Muhalefet de iktidar da bu meseleleri konuşmuyor. Kapanmış bitmiş bir başörtüsü 10 gün tartışıldı mesela.  İktidar bir gündem atıyor, muhalefet onu takip ediyor. Oysaki yeni gündemler oluşmalı.

Muhalefetin asıl gündemi ne olmalı?

Muhalefet iktidara talip olmak istiyorsa, dünün çözüm araçlarıyla bugünün mevzuları çözülmez. Rahmetli Demirel’in bir sözü vardı; ‘Dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurutulmaz’ diye. Muhalefet ideoloji ve değersiz gündemlerden uzaklaşacak. Toplumun ihtiyacı ne? Bunları konuşacak ve bunlarla ilgili çözümler önerecek. Muhalefette şöyle bir anlayış var: ‘Tayyip’i gönderirsek bu işler çözülecek’ diye. Bu mantık, mantık değil. Yeni şeyler ortaya koyarak bu iktidarın yaptıkları hataların çözüm yollarını, hatta bunlara rehber olacak şekilde ortaya bir şeyler koyması lazım. Toplumun da bu konuda birliğe ihtiyacı var. Sorunları dile getirirken, ‘benim de çözümüm bu’ diyebilmeli.

MA / Diren Yurtsever