Türkiye'de siyaset arenasında yaşanan hareketlilik baş döndürüyor. Cumhur ve Millet ittifaklarında yer alan parti liderleri arasındaki trafik, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve sol partilerin "üçüncü yol" çağrıları, yüzde 50+1 ve erken seçim tartışmaları yaşanan hareketliliğin temel gündemlerinin başında geliyor.

Kimi partilerle temasta olan Emek Partisi (EMEP) Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz yaşanan tartışmaları Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.  

 AKP-MHP iktidarı, muhalefete karşı getirdiği yüzde 50+1'i kendi içinde tartışmaya başladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu? 

AKP-MHP bloğu çok ciddi oranda güç kaybediyor. Ekonomik göstergeler ve halkın geçim derdi bunu hızlandırıyor. Fabrikalarda, sanayi alanlarında gözlemlerimiz bu yönde. Ne baskıyı arttırmaları ne de revizyon sözleriyle kitlelerini konsolide edemiyorlar. Mevcut seçim yasasıyla ve başkanlık sisteminin 50+ 1 zorunluluğuyla bu virajı geçemeyeceklerini gördükleri için seçim sistemi üzerinden tartışmalar başlatıyorlar. Ama görünen şu; MHP ve Bahçeli bu açılıma sıcak bakmıyor. Çünkü MHP iktidar bloğu içerisindeki anahtar parti durumu kaybetmek istemiyor. Bu konuda bir anlaşma sağlanmış değil. Bütün bu tartışmalar CHP’nin kapatılması tartışmaları ile birlikte gündeme geldi. İktidar, HDP’den sonra CHP’nin de kapatılmasını tartışmaya açarak hem aba altından sopa gösteriyor hem de bir yandan kendi ortaklarını tutmak için seçim sistemleri üzerinde oynamaya çalışıyor. Ama daha önümüzde uzunca bir süre var, çok formül ile karşılaşacağız.

Bu tartışmalar Cumhur İttifakı'nın yakın geleceği açısından bize ne tür ipuçları veriyor? 

İktidar bloğu içerisinde çok uzun bir süredir kriz var. Sadece blok içerisinde değil aynı zamanda AKP içerisinde çok ciddi bir kriz yaşandığı ortada. AKP son yıllarda çok ciddi kayıplar verdi. Kendi içerisinden Deva ve Gelecek gibi partiler çıktı. Çözülmeler devam ediyor. Sürekli görevden almalar, kabine değişiklikleri bunu gösteriyor. AKP ve Erdoğan’a kendi partisini bir arada tutmak için bir tutkal lazım. Halka satacak hikayesi kalmayınca partiyi bir arada tutacak birleştirici tutkal da olmuyor.

Artık AKP sonrası tartışılmaya başlandı. Muhalefetin böyle bir hazırlığı olduğu görünüyor. Erdoğan gidiyor mu? 

 Erdoğan'ın gidip gitmeyeceğini belirleyecek asıl güç halktır. Halk meydanlara inmeye başladı. İktidarın gidişini hızlandırabilecek bir kabarmanın olduğunu görülüyor. 

Parti olarak bu konuda temkinli konuşan bir partiyiz. Daha önceki seçimlerde de ‘gidiyor’ dendiği zaman biz sahada yaptığımız araştırmalarda durumun öyle olmadığını gördük. Ama bu seçim gerçekten farklı, çok ciddi bir erime ve kopuş var. Yaptığımız halk toplantılarına AKP ve MHP’li işçiler de katılıyor. Onlar da ‘artık yeter’ diyorlar. Bu önemli bir göstergedir. Mevcut koşullarda Erdoğan da AKP-MHP ittifakı da Bahçeli de gidiyor. Ama daha önce 7 Haziran seçimlerinde AKP hükümeti tek başına iktidar olamadı. O zaman da bu iş bitmişti. O zaman ne oldu? Ülke karanlık bir tünele sokuldu, peş peşe katliamlar yaşandı. Ardından gelen OHAL rejimiyle AKP iktidarını yeniden tahkim etmeyi başardı. Bu dönemde de bir OHAL rejimi arayışı olacak. Bu seçim öyle kolay olmayacak. Erdoğan’ın gidip gitmeyeceğini iki güç belirleyecek. Birinci güç uluslararası sermaye ve Türk burjuvazisidir. Şu an ki tercihleri bu yönde olduğundan Millet İttifakı’na doğru bir yönelim ve destek var. Ama Erdoğan iktidarını pekiştirecek bir formül bulursa eski pozisyonlarına geri dönerler. İkinci güç ise halktır. Esas belirleyici olacak halk meydanlara inmeye başladı. Bu iktidarın gidişini hızlandırabilecek bir sosyal kabarmanın da olduğunu gösteriyor.

Erdoğan sonrası tartışmalarına gelirsek eğer, muhalefet bu duruma ne kadar hazır?

Gerek Cumhur İttifakı gerekse Millet İttifakı'nın ekonomik programına ve vaatlerine baktığınızda, uluslararası sermayeye güven veriyor, istikrar vaat ediyor ve sermayenin ayaklarının altına kırmızı halılar seriyorlar. Bunu biri, 'başkanlık sistemiyle' diğeri ise 'güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönerek yapacağız' diyor. Oysa esas olan şey işçi ve emekçilere güven vermektir. İşçi ve emekçilerin taleplerinin karşılanacağına güven vermektir. Millet İttifakı'nın içinde patronlar kulübünden gelen farklı isimleri görüyoruz. Türkiye sadece AKP’nin etrafında palazlanmış 5’li çeteden ibaret değildir. Patronlar kulübünün çeşitli temsilcileri ise Millet İttifakı'nın rotasını farklı bir biçimde belirlemeye çalışıyor. Sermayenin iktidarını devam ettirebilmesi için sürdürebilir bir restorasyon projesidir, cilalanmış sermaye düzenidir. Bu açıdan çok fark olmayacak. Hatta AKP’nin iktidara geldiği zamanki gibi Kemal Derviş programı gelecektir. Bu emekçiler açısından acı reçete programıdır. ‘Bu ülkeyi AKP-MHP bloğu mahvetti, bu günlere getirdi, yıkım var’ denilerek zaman istenecek. Bu zamanda ise uluslararası sermayenin istediği sınırsız sömürü imkanı yaratılacak. Halkın bunu ret etmesi gerekiyor.

Kılıçdaroğlu’nun 'helalleşme' çağrılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Olacaksa da nasıl bir “helalleşme” olmalı?

Bunla kast edilen şey, toplumsal yapay kutuplaşmalar, egemen güçler tarafından oluşturulan yapay kutuplaşmalar ise bunlar anlaşılır şeyler. Bunların gerçekleşmesi gerekiyor. Helalleşmenin olabilmesi için yüzleşmenin olması gerekir. Devletin tarihteki insanlık suçlarıyla ilgili yüzleşmeleri olmadan helalleşme olmaz. Buraya dair güvence verilmesi gerekiyor. Gazi, Sivas, Roboski, 10 Ekim Gar katliamlarıyla helalleşme nasıl olacak? Ankara Gar Katliamı’ndan sonra ‘öfkeli çocuklar’ diyenler eğer yargı önüne çıkmayacaksa bunlarla nasıl helalleşeceksiniz. Böyle helalleşme olmaz. Burada bir çelişki var, helalleşme çağrıları yaparken de gerçekten bugün hala bugün bildiklerini yargı önünde söylememiş, hesap vermemiş insanlarla 6’lı ittifak kurmakta trajik, korkunç bir şeydir. 

 Ankara Gar Katliamı’ndan sonra ‘öfkeli çocuklar’ diyenler eğer yargı önüne çıkmayacaksa bunlarla nasıl helalleşeceksiniz? Böyle helalleşme olmaz.

Biz de diyoruz; Dersim Katliamı’ndan 12 Eylül işkencelerine ve AKP dönemindeki bütün insan hak ihlallerinin soruşturulması, katliamlara yol verenlerin yargı önüne çıkartılması gerekir. Bununla birleşen bir süreç olmadıkça helalleşme işi sümen altı eder. AKP’de iktidara gelirken 'Dersim Katliamı, Erdal Eren' dedi. Göz yaşı akıttı ama hiçbiriyle bir yüzleşme olmadı. Daha karanlık olaylarla karşılaştık. Herkesi yargılayabilirsiniz ama Roboski’de çocukların üzerine bomba atanlar yargılanamaz. Bu durum değişmediği sürece helalleşme lafları boş olur.

CHP, bir süredir bazı muhalefet partileriyle parlamenter sisteme dönüş, ekonomi masası gibi tartışmalar yürütüyor. Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin içerisinde yer almadığı böylesi tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Şimdi burada tam bir riyakarlık var. Tek adam rejimine karşı Türkiye’nin değişimi savunan güçler bir araya geliyorlar ama HDP’nin ya da Kürt halkının oyları olmadan bu sistemin değişmeyeceğini de biliyorlar. Kürt halkına, ‘Siz bir kenarda durun, bize oy verin. Biz bu değişimi sağlayacağız’ diyorlar. Şimdi Kürtlerin oyu çantada keklik değil, olmamalı. Bu yaklaşım doğru değil. İttifakların açık, ilkeli ve halkları kapsayan bir güven içerisinde olması gerekir. Kılıçdaroğlu, ‘Bu ülkede Kürt sorunu vardır. Bu sorunun çözümü Meclis'tir. HDP meşru bir partidir ve biz bunu mecliste HDP ile görüşürüz’ dedi. Bu önemli bir açıklamaydı. Ama madem HDP ile Kürt sorununu konuşacaksınız, niye ittifakta HDP yok? Yani siz muhalefetteyken HDP’yi yasal bir parti olarak görüyorsunuz ama ittifakınıza almıyorsanız bir kurucu muhalefet oluşturamıyorsanız, bir kurucu iktidarı nasıl oluşturacaksınız? 

Türkiye’nin ihtiyacı kurucu değerler üzerinden yeni bir demokratik anayasa ve kurucu bir Meclis'in inşa edilmesidir. 'Kürtler vardır' demek artık bir anlam ifade etmiyor. 'Kürtler haklarıyla birlikte vardır' demek anlam ifade ediyor. Ne hakları olduğunu da Kürtlere soracaksınız. Talepleri ne ise o çerçevede bir seçim programı ve iktidar seçeneği oluşturacaksınız. Yoksa, 'Siz oy verin ben iktidara gelim, sonra sizin durumunuza bakarız’ söylemlerini Türkiye çok gördü.

 HDP’nin içerisinde olmadığı bir hareket ya da ittifak başarılı olur mu?  

Kürt halkının oyları olmadan Millet İttifakı'nın tek adam rejimini değiştirme şansı zor görülüyor. Dolayısıyla Kürtler anahtar role sahip. Başkanlık ve parlamento seçimi olacak. Başkanlık seçiminde tek adamın gitmesi için sadece HDP değil biz de üzerimize ne düşüyorsa bunu yapmaya hazırız. Bizim parlamento seçimleri açısından işçi sınıfının, demokrasi güçlerinin, Kürt halkının içerisinde yer aldığı bir demokrasi bloğunu ortaya koymamız lazım.

 HDP uzun bir süredir seçim odaklı olmayan 'Demokrasi İttifakı' çağrısı yapıyor. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Türkiye'nin ihtiyacı olan halk ittifakıdır. Adının önemli olmadığı bir platformda birleşmemiz gerekiyor. Bu seçeneği halk bekliyor. İlkeli bir ittifak seçeneğini oluşturmamız gerekiyor. 

Türkiye’nin ihtiyacı bir halk ittifakıdır. Cumhur ya da Millet ittifakları dışında bir halk ittifakı seçeneğini oluşturmamız gerekir. Bu çerçevede HDP’nin üçüncü yol olarak ifade ettiği, bizim üçüncü seçenek dediğimiz, adının ise önemli olmadığı bir platformda birleşmemiz gerekir. Bu seçeneği halk bekliyor. Halkın iradesinin hem yerel yönetimlerde hem de Meclis'te vuku bulduğu bir yönetime ihtiyaç var. Atanmışların sistemi devam ettiği sürece Türkiye’de demokratik bir yönetimin olması mümkün değil. Zaman geçirmeden itinalı, özenli bir şekilde ilkeli bir ittifak seçeneğini oluşturmamız gerekiyor. İttifakın ana yeri meydanlardır. Biz seçim öncesinde bunu başarmalıyız. Seçim sonrasında da halkın tutarlı, güçlü muhalefetini ve denetimini sağlamak ve iktidar seçeneğini oluşturmak için bunu gerçekleştirmek zorundayız.

Sol ve sosyalist güçler yeni döneme nasıl hazırlanıyor? 

Tek adam yönetimi faşist düzeni tahkim etmek için bugün hala iş başında, çalışmalarına devam ediyor. Dolayısıyla bu ülkenin sol ve sosyalist güçlerine mücadelesini geliştirmesi, birliğini güçlendirmesi gerekiyor. Seçimlerde Millet İttifakı iktidara gelse bile sosyalist güçlerin bu ittifak bloğuyla yönetim anlayışında birleşme şansı çok yok. Bizim işimiz, sokakta meydanlarda devam edecek. Güçlendirilmiş parlamenter sistem bütün sorunları çözmez. Eskiden de parlamenter sistem vardı. Başka bir halk yönetimine ihtiyaç var. Sosyalistlerin bir arada olması önemlidir ama bugünün ihtiyacı halkın talepleri doğrultusunda emek, barış ve özgürlük güçlerinin halk ittifakını oluşturmasıdır.

Kısa bir süre önce partinizin de içerisinde bulunduğu bazı partilerin "ittifakta" uzlaştıklarına dair haberler çıktı. Sonrasında "ittifak" iddiaları yalanlandı. Ancak görüşmelerinizi sürdüğü biliniyor. Tartışmalar hangi zeminde yürütülüyor?

 Kimseyi dışarıda bırakma lüksümüz yok. Kimse kendini halkın yerine koymamalı. Biz sadece halkın en geniş birliği için çabalayan mütevazi unsurlar olabiliriz. 

Cumhuriyet gazetesinde partilerin ittifak yaptığına dair bir haber çıktı. Bunu o partiler yalanladı. Sonra havuz medyasından aynı minvalde bir haber çıktı. Bu haberler ittifak görüşmelerine, yürütülen olağanüstü çaba ve emeğe saygısızlıktır. Yapılan görüşmeleri zedeliyorlar. 3 partinin kurduğu bir ittifak şuan Türkiye’nin bütün ittifak ihtiyacına yanıt vermez. Görüşmeler yapılmaya devam ediyor. Parti olarak arzumuz, kimseyi dışarıda bırakmadan herkesin içerisinde olacağı güçlü bir ittifaktır. Kimseyi dışarıda bırakma lüksümüz yok. Bu çerçevede Sol Parti ve TKP ile yaptığımız görüşmeleri çok önemsiyoruz. Ortak bir deklarasyon yayınlanabilirse kimseye engel konulmadan görüşmeler yapılacak. Geniş bir ittifak zemini oluşturmamız gerekiyor. Bunu oluşturduktan sonra emek ve meslek örgütlerine, sendikalara, yerel inisiyatiflere yönelmeye ihtiyaç var. Kimse kendisini halkın üzerinde görmemeli. Halk yerine koymamalı kendini. Biz sadece halkın en geniş birliği için çabalayan mütevazi unsurlar olabiliriz. Bu mütevazi çaba başarılı olursa halk başarır. Bizim buna ihtiyacımız var.

MA / Kadir Güney