Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Milyonlarca doları akıttıkları medyaları ‘yalancılar’ demekten başka bir şey üretemez halde. Siyasetçileri 'Hedef Türkiye' diye bağırmaktan bıkıp usanmadı. Ekonomistleri harakiri yapmaktan bir hal oldu. Yargıçları talimat almadan harekete geçemiyorlar. Ama en ufak bir beldede dahi partililerimizi tehdit etmekten, onlara engeller çıkartmaktan geri durmuyor. Tıpkı 1940’lı yılların gerici, tek parti siyasetçileri gibiler bunlar. Onun için biz bunların sistemine ‘Otoriter yolsuzluk düzeni’ diyoruz" dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, parti genel merkezinde haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Davutoğlu, özetle şunları söyledi:

"BİRBİRLERİNİ FETÖ’CÜLÜKLE İTHAM EDERKEN ARKASI YARIN TADINDA, FİLM GİBİ İZLİYORLAR"

“Memleket yanarken, iktidardakiler nasıl olup da gözleri açık olan biteni seyredebiliyorlar? Nasıl olup da kulaklarının üzerine yatabiliyorlar? Nasıl olur da yastıkları diken kesilmeyip onları uyutabiliyor? İstiyorlar ki onların keyfini sürmeleri için biz de gözlerimizi kapatalım, varoluş gerekçemiz olan vicdanlarımızı susturalım. Ne istifa, ne itiraz, kukuman kuşu gibi olan biteni sessiz ve derinden izliyorlar. Eski Ticaret Bakanı, malı göz göre göre götürürken trene bakar gibi bakıyorlar. Siyasetçileri ve bürokratları birbirlerini FETÖ’cülükle itham ederken arkası yarın tadında, film gibi izliyorlar.

“DEVLETİN BAŞI 25 GÜN SUSARSA, BUNLAR NE YAPSIN?”

Hiçbir resmi görevi olmayan adam da ‘ben çökmesem mafya çökecekti’ derken üç maymunu oynuyorlar. Devletin başı 25 gün susarsa, bunlar ne yapsın? Adam resmen mafyanın varlığını ve güçlü olduğunu ikrar ediyor; mafyanın hukuk düzeninden daha üstün olduğunu ilan ediyor. Kendisinin de mafyayı durduracak yegane kişi olduğunu iddia ediyor ama Cumhurbaşkanı öylece susuyor ve izliyor! Düne kadar sırtını sıvazladıkları suç örgütü lideri konuşmasa, oğluyla birlikte Marina yönetmeye, mafyacılık oynamaya devam edecek. Onlar gündem değiştirmek için petrol, doğalgaz müjdeleri vermeye, ‘inadına Kanal İstanbul’ demeye devam etsin; bizler temiz siyaset adına sorularımızı sormayı sürdüreceğiz! Milletimiz adına soracağız.”

"CEVAPSIZ SORULAR O KADAR ÇOK Kİ"

Davutoğlu, şunları söyledi:

"Yarın ikinci bir Reza Zerrab olayı yaşanmasın, ‘narko-devlet’ suçlamasına maruz kalmasın diye soracağız. Narkodevlet nedir bilir misiniz? Bu tabir uyuşturucu sektörünü sistemin ana unsuru haline getirmiş olan Latin Amerika’daki otoriter rejimler için kullanılır. 4.5 ton kokain transferi iddiası karşısında ileri sürülen argümanlar şüpheleri artıran trajikomik bir niteliğe dönüşmüştür. Reşit bir iş adamı ve milletvekili yerine, babalarının konuştuğu bir tablo ikna edici olabilir mi? İddialar vahimdir ve doğrudan birinci derece muhataplar cevap vermek zorundadır. Bu sorular konjonktürel olarak geçiştirilecek sorular değildir. Derin devlet dili ile unutturulmaya çalışılan bu iddialara karşı biz derin millet vicdanı adına sormaya devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı’na 'Neden bu pisliği tozlu raflara kaldırmaya çalışıyorsun?' diyeceğiz. Bize, seleflerine, devlet ricaline iftiralar atan İçişleri Bakanı’na soracağız: 'Madem ki suç örgütü lideriydi, neden şehir şehir gezdirip ittifak tabanına rol model misyonu biçtiniz?' diyeceğiz. 'Topluma korku salma ihtiyacını niçin hissettiniz, bundan çıkarınız neydi?’ diye soracağız. Neden 'ben koruma vermedim diye yalan söyleme ihtiyacı duydunuz’ diye de ekleyeceğiz. Kamuoyu hala mafyadan 10 bin dolar maaş alan vekili ve İçişleri Bakanı’nın iki haftadır bu vekilin adını neden savcılara vermediğini sormaya devam edeceğiz. Cevapsız sorular o kadar çok ki; madem mafya ve suç örgütleriyle mücadele ettik diye övünüyorsunuz, 28 Şubat’ın diğer figürleri neden elini kolunu sallayarak cirit atıyor?  Bunlarla yanaşık düzen hareket etmenin, muhalefeti tehdit edip ‘Daha bunlar iyi günleriniz’ sözlerinin bir ilişkisi var mıdır?

4.5 ton kokainin akıbetiyle ilgili sorular orta yerde duruyor. FETÖ Borsası denen kirli çarkın içinde kimlerin olduğu hala bilinmiyor, üzerine gidilmiyor. Şantajla kendilerinden para sızdırılan, mallarına çökülen iş insanlarının mağduriyeti nasıl giderilecek? Ya Marinaya kayyım gibi çökenler? İstifa ettiler diye günahlarıyla beraber bu işten sıyrıldılar mı? O ihalelerin akıbeti sorulacak mı? Bütün hukuksuz işler keenlemyekün ilan edilecek mi? Geçmişte devlet memurluğundan başka bir iş yapmamış o Marina yöneticisi ve oğlunun elde ettiği servet sorgulanacak mı? Ya o cinayet, tecavüz ve intihar dosyaları ne olacak? Çetelerle mücadele iddiasında bulunduğunuz için soruyoruz bu soruları! Çünkü halkımız da bize soruyor çarşıda pazarda, parti teşkilatlarımıza gelerek. Öcalan’a devlet kurdurma ithamının aynı zamanda dönemin Cumhurbaşkanını, hükümetteki bakanlarını, emniyet ve jandarma istihbaratını, Milli Güvenlik Kurulu’nu töhmet altında bırakmak anlamına gelip gelmediğini soruyor.

"MAFYA GÜCÜ BİLE KURTLUK DÜZENİNDEN İLLALLAH ETMİŞ"

İçişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanına yönelik tehditlerinin ne anlama geldiğini, bunu yapacak cesareti nereden bulduğunu, kendi sıralı amirlerini FETÖ’cülükle suçlamanın da ne anlama geldiğini soruyor. Bırakın 10 bin dolarları, siyasetin milyonlarca dolarla kimler tarafından finanse edildiğini, finanse edenlerin kendi itiraflarından öğreniyor. Sadece finansmanla kalsa iyi, siyasetin, pis işlerini gördürmek için mafyayı suça teşvik etmesine şahitlik ediyoruz! Siyaset kendi kesip biçtiği hukuka bile güvenmediği için, mafyatik güçlerden destek talep ediyor. O mafya gücü bile bunların ihtiraslarından, rant kavgalarından, kurdukları kurtluk düzeninden illallah etmiş!

Hadi birtakım iddialarla ilgili Cumhuriyet başsavcılarından başkası harekete geçemez; peki Sezgin Baran Korkmaz hadisesinde, seçilmiş-atanmış devlet görevlileri ve yargıya dönük ciddi iddialara yönelik Adalet Bakanlığı ve HSK'nın harekete geçmesi gerekmez mi? Bir bakan, yurt dışına bir suçluyu kaçırma teşebbüsüyle itham edilirken susması, tek kelime açıklama yapmaması ne anlama gelmektedir? ‘Temmuzda ekonomi şahlanacak, Almanya, Fransa, ABD bizi kıskanacak’ diye kamuoyuna martaval okumak yerine, çıkıp bu iddialarla ilgili halka açıklama yapmalı değil midir?

"ZİRAAT BANKASI AÇIKLAMA YAPMALI"

Medya transferindeki kamu kaynakları kullanımı ile ilgili iddialara ne demeli? Ziraat Bankasından alınan 750 milyonluk kredi geri ödendi mi, ödenmedi mi? Zamanında, Alaattin Çakıcı-Eyüp Aşık-Korkmaz Yiğit arası ilişki ve banka satışıyla ilgili kayıt ortaya çıktığında ortalık ayağa kalkmıştı. Peki milyonların maruz kaldığı bu iddialarla ilgili Ziraat Bankası Genel Müdürü ve bağlı olduğu bakan çıkıp bir açıklama yapmalı değil midir?

Ziraat Bankası açıklama yapmalı ki Şehir Üniversitesi başta olmak üzere, traktörüne haciz gelen çiftçinin, faizli kredilerle borç batağına sokulan yüzbinlerin ahı mı tutmuş herkes bilsin! Birileri, ‘bu ifşaatlar iktidarı zayıflatıyor’ dese de aslında, iktidar zaten zayıfladığı, mızrak da çuvala sığmadığı için bu cerahatin ortalığa saçıldığını kavrayamıyor! İncir çekirdeğini doldurmayacak konuları, tek tek tweet’leri bile milli güvenlik sorunu haline getirip yaygaralar koparan bir iktidarın, neden far görmüş tavşana dönüştüğünü artık bu millet çok iyi anlıyor.

"AÇIKÇA BİR İRTİCA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"

Sayın Cumhurbaşkanı şimdi de ‘Çok partili sistem bize uygun değil’ diye cümleler kuruyor. Demek ki bizim 2023 hedefi, 2053 rüyası diye bildiğimiz şey meğer Türkiye’yi 30’lu-40’lı yıllara geri döndürmekmiş; bir tek parti iktidarı imiş. Açıkça bir irtica ile karşı karşıyayız geriye dönüş anlamında. Siyasi bir irtica. Ekonomi, siyaset, yargı, medya, her şeyi kendilerine bağladılar ama hiçbirini yönetemiyorlar.

"BİZ BUNLARIN SİSTEMİNE ‘OTORİTER YOLSUZLUK DÜZENİ’ DİYORUZ"

Milyonlarca doları akıttıkları medyaları ‘yalancılar’ demekten başka bir şey üretemez halde. Siyasetçileri 'Hedef Türkiye' diye bağırmaktan bıkıp usanmadı. Ekonomistleri harakiri yapmaktan bir hal oldu. Yargıçları talimat almadan harekete geçemiyorlar. Ama en ufak bir beldede dahi partililerimizi tehdit etmekten, onlara engeller çıkartmaktan geri durmuyor bunlar.  Tıpkı 1940’lı yılların gerici, tek parti siyasetçileri gibiler bunlar. Onun için biz bunların sistemine ‘Otoriter yolsuzluk düzeni’ diyoruz. Yolsuzluklar artık tek parti özlemine dönen otoriterliklerinden besleniyor. Otoriterlikleri ise sistemik yolsuzluklarla destekleniyor. Bize karşı onun için öfkeli bir nefret dili kullanıyorlar. Bizi kendilerine benzetemedikleri için önce susturmaya, değilse görünmez kılmaya çalışıyorlar. Bunların zihniyeti de ahlakı da böyle işliyor."