Saray ilçesine bağlı Şerefxanê (Şerefhane) köyünde yaşayan 85 yaşında olan Bedile Demirbacak’ın babası, ’33 kurşun’ katliamında katledilmiş, oğlu da 2006 yılında ‘kaçakçı’ olduğu gerekçesiyle yine aynı bölgede vurularak öldürülmüş.

1943 yılındaki ’33 kurşun katliamı’nın yaşayan tanığı Bedile Demirbacak’a evlendikten sonra verilmiş olan nüfus cüzdanındaki ismi Bedile ancak köylüler arasında ‘Dayika Bedê’ olarak biliniyor.

Dayika Bedê önce 1943 yılında Orgeneral Muğlalı’nın talimatıyla katledilen ve tarihe ‘33 kurşun katliamı’ olarak geçen katliamda babası Memi’yi kaybetti. Uzun yıllar baba acısı çeken ve bu olayı asla unutamayan Demirbacak’ın oğlu Cemil ise 2006 yılında ‘Mazot kaçakçısı’ olduğu gerekçesiyle askerler tarafından vuruldu. Köyleri de askerler tarafından yakılan Bedile Demirbacak, 85 yıllık hayatında büyük acılar ve felaketler yaşadı.

Kendisi henüz 10 yaşındayken gerçekleşen 33 kurşun katliamından sonra köylerine baskın düzenleyen Hasan Yüzbaşı’nın ağlamayı yasakladığını ve başlarına asker dikerek yas tutmalarına izin vermediğini belirten canlı tarih Dayika Bedê, acı dolu yılları anlattı:

‘BABAMA SÜREKLİ İŞKENCE YAPIYORLARDI’

“Bir gece gelip babamı ve köylüleri alıp götürdüler. Zaten önceleri köylerde büyük zulümler vardı. Başçavuş ve askerler sürekli köye baskınlar düzenliyorlar ve köyün erkeklerini dayaktan geçiriyorlardı. Hatırlıyorum, annemin gözleri ağrıyordu ve doktora gitmesi gerekiyordu. Ona dedim ki ‘Babam seni doktora götürsün’ ve bana aynen şu cevabı verdi: ‘Kızım, başçavuş gelip onları götürüyor sabaha kadar dövüyor. O yüzden o beni hastaneye götüremez.’ Babamın ismi Memi’ydi. Sonra bir keresinde babamı dövdükten sonra eve getirdiler ve her tarafı yara içindeydi. Annem gözlerinin çok ağrıdığını söyleyince başçavuş yüksek sesle gülerek, ‘İşte kocan burada, seni hastaneye götürsün’ deyince annem çok öfkelendi ve onlara dedi ki ‘Kocamı bir haftadır götürmüş dövüyorsun, nasıl beni doktora götürecek.’ İşte annemin gözlerinin ağrıdığı bugünlerde yine bir gece gelip babamı ve diğer köylüleri alıp götürdüler.

ASKER: ONLARIN HEPSİNİ ÖLDÜRDÜLER

Katliamın olduğu gün atlı süvariler marşlarla geçiş yaptı. Hatırlıyorum, 33 kişiyi 15-20 gün Saray’da tuttular. Orada küçük bir odada tutuluyorlardı. Babam biz ağladığımızda ‘Ağlamayın 3-4 güne kadar bizi bırakırlar’ diyordu. Öldürüleceklerinden haberleri yoktu. Çünkü tek bir suçları yoktu ve bırakılacaklarından o kadar emindiler ki… Biz onları sürekli ziyarete gidiyorduk. Onlara battaniye ve çuval içinde yiyecek götürüyorduk. İşte yine bir seferinde elimizde yiyecek malzemesi ile yaklaşık 40 kadın ve bir o kadar çocukla birlikte Saray’a doğru yola çıktık. Saray’a yaklaştığımız sırada bir grup asker önümüzü kesti ve köyümüze dönmemizi istedi. Biz hapishanedekilere ekmek götürmek istediğimizi söyleyince bir asker ‘Onların hepsini öldürdüler’ diyerek kara haberi verdi. Êngiz Gölü civarında askerler çevremizi sardı. Sürekli olarak atlı birlikler geçiyordu ve marşlar okuyorlardı. Akşama kadar süren bu geçişlerden sonra askerler bize ‘Hadi kalkın, köyünüze geri dönün’ dediler. Bizler cenazelerimizi almak istedik ama ‘Yasak’ dediler. Bari cenazelerimizi son kez görelim dedik ona da ‘Yasak yasak’ diyerek izin vermediler. 70 yıldır cenazelerin bulunduğu alanı tel örgüyle çevirdiler ve oraya girmemize izin vermiyorlar.”

‘HASO YÜZBAŞI YAS TUTULMASINI YASAKLADI’

Feryat ve figanlarla köye döndüklerinde ise Yüzbaşı Hasan’ın askerleriyle tüm köyü kuşatmış ve kimsenin evinden çıkmasına izin vermemiş. Hasan Yüzbaşı’nın o gün köyde yas tutulmasını, ağlamayı yasakladığını aktaran Dayika Bedê “Haso yüzbaşı kimsenin ağlamasına izin vermemek için her tarafa nöbetçi askerler koymuştu. Biri ağladığında askerler müdahale ediyordu. Haso yüzbaşı o kadar büyük bir zulüm yapıyordu ki çok iyi hatırlıyorum bazıları köşede kıyıda ya da gece yarısı gizli gizli ağlıyordu. Daha sonra taziye için gelen akrabalarımıza bile izin verilmiyordu. Bu yüzden gece yarısı gizlice taziyeye gelenler vardı” diye anlatıyor o günlerde yaşananları…

‘O İNSANLAR SUÇSUZ, GÜNAHSIZDI’

Katliamda katledilen 33 köylünün masum olduğunu dile getiren Demirbacak, “Hepsi suçsuz günahsız insanlardı. O insanlar kaçakçı falan bile değillerdi. Benim babam kendi halinde bir çiftçiydi. Kaçakçı oldukları tamamen iftiradır. Öldürülenlerin içinde Veli Muhtar vardı çok iyi hatırlarım. Bu insanlar suçsuz, günahsız insanlardı. Bu insanları Mustafa Orgeneral öldürdü” diye anlatıyor o günleri…

‘KÖYLÜLERE İŞKENCE EDİYORLARDI’

O dönemde köyde yaşanan diğer zulümlere de tanıklık eden Demirbacak, bazı işkenceleri ise şöyle anlattı: “Haso yüzbaşı ve askerleri köylülerin sırtına biniyorlardı ‘Çok yorulduk, bizi şu tepeye kadar götürün’ diye. Yani çok büyük acılar çektik. Mesela köyün erkekleri karakolun duvar yapımında bedava köle gibi çalıştırılıyordu. Bizim Şerefxane köyü benim doğduğum zaman askerler tarafından yakılmış ve köylüler göçe zorlanmıştı. 33 kurşun katliamı olduğu sırada Değirmigöl köyünde yaşıyorduk. O dönem bu mıntıkadaki birçok köy askerler tarafından yakıldı. Uzun yıllar sonra köyümüze geri dönebildik.”

63 YIL SONRA OĞLU ÖLDÜRÜLDÜ

33 kurşun katliamında babasını kaybeden Dayika Bedê, 63 yıl sonra 2006 yılında da oğlu Cemil Demirbacak’ı kaybetti. Cemil Demirbacak, 2006 yılında mazot kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle askerler tarafından açılan ateşle öldürüldü. Dayika Bedê, oğlunun 30 yaşında göz göre göre öldürüldüğünü söylüyor…

Dayika Bedê son söz olarak “Devlet, bizlerden bu katliam için özür dilemeli” diyor. (Duvar/Oktay Candemir)