Yeni Yaşam Gazetesi'ne konuşan tiyatrocu ve oyuncu Bülent Emrah Parlak Kürt sorununa ilişkin, "Bu ihtiyaç dahilinde ortaya çıkartılıyor. Çünkü bunun krizi çok büyük iktidar sağlıyor. Kürt meselesini çözüyormuş gibi yapmak ya da çözmemek çok büyük iktidar sağlıyor. Dönemine uygun şekilde kullanılıyor." dedi.

Tiyatrocu ve oyuncu Bülent Emrah Parlak ülkenin gidişatı, sanat, tiyatro, Kürt sorunu ve pandemiyle ilgili Yeni Yaşam Gazetesi'nden Nezahat Doğan'ın sorularını yanıtladı.

-En çok “Çok Güzel Hareketler”deki performansınızla hafızalarımızda yer edindiniz. Ancak şimdilerde ekranlara baktığımızda komedi ya da mizahi tarzda bir üretkenliğin olmamasının sebebi?

Buna birçok açıdan cevap verebilirim. Bir kere sektörün teknik aksaklıklarıyla bağlantılı bir cevabı var, kendi iç işleyişiyle ilgili de bir cevabı var. Ülkenin genel durumuyla da ilgili bir cevabı var. Öncelikle teknik olarak şunu söylemek gerekirse: televizyonlarda birkaç senedir komedi işleri yok! Bir iki skeç programı dışında komedi dizisi ya da herhangi bir komedi işi maalesef yer alamıyor. Çünkü şöyle bir gerçeklik var; dünyanın neredeyse hiçbir yerinde olmayan bir dizi süresi durumuyla biz karşı karşıyayız. Yani iki saatten fazla dizilerin süresi. Burada komedi bu kadar uzun dizi süreleri içinde kendine yer bulamıyor ne yazık ki. Çünkü haftada iki buçuk saat hiçbir iş güldüremez. 

Neden?

Şöyle güldüremez. Güldürebilir ama hafta içinde o güldürmek için hazırlayacağı, yazacağı diziye zaman bulamaz. Oyuncu oynarken perişan olur. Çünkü başka bir temposu vardır komedinin. Diğer taraftan ülkemizde son zamanlarda birçok şeyin üzerinde baskı var. Komedi ve mizah her zaman muhalif yönü olan bir olgudur. En çok etkilenenlerden biri de sanat içinde komedidir. Çünkü bir şey söylemen gerekir. Bir şey söylemeseniz bile bir şey söylemeniz gerekir. Bu da çok imkan vermiyor bu duruma.

-İtiraz eden bir tiyatrocusunuz. Var olan sistemde bu bir handikap mı? 

Handikap neye göre handikap! Eğer bazı kazançlar sizin için çok önemliyse, sistem içerisinde bu sistemin devam etmesi koşuluyla varsanız tabi ki bazı handikapları var. Ama yok, itirazınız var, bu itirazın sonucunda da bununla ilgili bazı sıkıntılar yaşanıyor tabi. Ben böyle bakıyorum meseleye. Evet hepimizin hayatında birçok sıkıntı oluyor. Bir şey söylediğin için, bir şeye itiraz ettiğin için. Bu da bir kahramanlık değil. Böyle bir aykırılık da değil. Normal çok basit bir insan tavrı aslında. Ama ne yazık ki biz çok basit bir insan tavrını da gösteremiyoruz. İnsan olmanın bazı koşulları var onu yerine getirmek gerekiyor. Ama yok getiremiyoruz, olmuyor.

-Hak ihlallerine karşı tavrınız net. Ülkede temel sorun ne?

Ülkemizde bir erdem eksikliği var, onu hissediyorum. Kendi özellikleri içerisinde en iyi yaptığı şeyi yapabilme. Yani insanın en iyi yaptığı, başardığı şey birlik olma bunu biliyoruz. Tarihimiz bununla şekillendi. İnsan yan yana geldi ellerini kullandıktan sonra birlik olmaya başladığında her şey değişti. Biz bedenimizi, beynimizi farklı kullanmaya o zaman başladık. Yan yana geldiğimizde, bizim bir kodumuz da var. Şimdi bu son içinde bulunduğumuz vahşi kapitalizm insanlardan bunu alıyor. Biz yan yana gelemiyoruz, beraber olamıyoruz. Birine bir şey olduğu zaman -inanamıyorum bazen- Boğaziçi Üniversitesi'nde arkadaşlarımız yaşadıkları yerlerde ters kelepçeli haller kabul edilecek bir durum değil. Biz de zamanında üniversite dönemlerinde çok büyük sıkıntılar yaşıyorduk, bundan daha da beterleri oluyordu. Ama artık şimdi herkes her şeyi görüyor. Artık her telefonda bir kamera var. Herkes her şeyin çok net farkında, fakat kafasını çeviriyor, görmek istemiyor. 

-Peki, nereye kadar bu durum?

E onunda kapısının önüne gelecek. Şu anda hiçbir şey yaşamıyormuş gibi olabilir. Evet ama bir gün gidecek. Onun da çocuğu yaşayacak ve ona kalacak. Çünkü bizim ülkemiz bizim çocuklarımıza kalacak. 

-Bu kapına gelme hali. Doğudan batıya kadar devam eden bir durum. Nasıl görüyorsunuz?

Koşulsuz anti-demokratik her şeye herkesin karşı çıkması gerektiğini düşünüyorum ama toplum o kadar ayrıştırıldı ki. Mesela hatırlayın 90’lı yıllarda bir demokrasi ve insan hakları meselesinde ortaklaşabiliniyordu. Başörtü eylemleri vardı mesela. Ben o eylemlere gitmiştim. Sol-sosyalist çevrelerde yer alan arkadaşlar o eyleme destek vermişlerdi. Çünkü insan haklarına aykırı buluyorduk. Şimdi o kadar düşmanlaştırıldı ki mümkün değil olamıyor bir türlü. Bunun tekrar bu şekilde algılanması gerekir. Bunun için de gerçekten aklıselim, aydın niteliğinde olan insanlarımızın buna öncülük etmeleri gerekiyor. Her kesimden öncülük etmeleri gerekiyor. Bu lağım çukurunu kurutmamız gerekiyor.

-Sosyal medya da siz de hedef gösterildiniz. Yaşamınıza nasıl yansıdı?

Bir yalan ve balon bir şey yaratmaya çalışıyorlar. Sanki varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunu sosyal medya saldırılarına uğramış biri olarak en iyi bilenlerden biriyim. Ama ben aynı zamanda tiyatromla Türkiye’nin dört bir yanına oyunlara gidiyorum. Politik görüşü benden farklı olanların yoğun yaşadığı bölgelere oyunlar oynamaya gittim. Bir kere bile bir sıkıntı yaşamadım. Yok böyle bir şey onu yaratmaya çalışıyorlar. Çalıştıkça da bu halk bunu kabul etmiyor. Çünkü insanların derdi bu değil. İnsanların derdi ayrışmak değil, insanların derdi geçinmek. Gerçekten özellikle Anadolu da geçinmek. Her şeyi yapan ve bozan ekonomi olduğu için onun üzerini farklı şeylerle örtmeye çalışıyorlar. Yemez ama yemiyor işte!

-Bir de Kürt sorunu var. Ne düşünüyorsunuz?

Kürt meselesini fırına sokuyorlar, çıkartıyorlar, ısıtıyorlar, buzdolabına koyuyorlar tekrar soğutuyorlar. Ne zaman ihtiyaç olursa, o zaman bir araya geliniyor. Bir durup biraz ayrışalım çünkü bu taraftan da oy almamız gerekiyor deniyor. Neredeyse Cumhuriyet kurulduğundan beri aslında çok basit, sorun olmayacak bir şekilde çözümlenecek Kürt meselesini, her yanından orasından burasından çekip ortada tutuyorlar. Çok basit bir oyun bu, bunu da hepimiz görüyoruz. Ya bu insanlar yoruldu artık! “Kürt-Türk kardeştir” "Kürt-Türk arasında bir ayrım yoktur” demekten. Sokaktaki insan yoruldu. Yok! Zorla zorla zorla bir faşizm yaratılmaya çalışılıyor ama karşılığı yok. Anadolu'da herkesin dilindedir değil mi “Benim de Kürt arkadaşlarım var”, "benim de Türk arkadaşlarım var". Mesela benim babam Kürt, annem Türk. Biz müthiş bir aileydik. Hiçbir zaman problem olmadı. İki tane de koca sülalem var benim. Bir oradan bir buradan. Yani bu ihtiyaç dahilinde ortaya çıkartılıyor. Çünkü bunun krizi çok büyük iktidar sağlıyor. Kürt meselesini çözüyormuş gibi yapmak ya da çözmemek çok büyük iktidar sağlıyor. Dönemine uygun şekilde kullanılıyor. Ama insanlara olan oluyor, bölgeye olan oluyor, ülkemize, kardeşliğimize olan oluyor. Bu hemen bitirilmesi gereken bir mesele ama bitirilmiyor. Olan hepimize oluyor. 

SÖYLEŞİNİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ