Halk TV'de Uğur Dündar'ın sunduğu 'Halk Arenası' adlı programda sarf ettiği sözlerinden dolayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından hedef gösterilen Müjdat Gezen hakkında soruşturma açılmıştı. Hakkındaki adli kontrol şartı ve yurt dışı yasağı yeni kaldırılan Gezen bu zaman zarfında yaşadıklarını anlattı. İfade verdiği sırada savcı ve hakimin gözlerine bakmadığını dikkat çekici bulduğunu belirten Gezen, "60 yıl emek vermiş bir sanatçıyı hiçbir günahı yokken evinden polisle alıp götürüp, yurtdışına çıkma yasağı, her hafta gidip imza verme zorunluluğu ayıptır, ayıp!" diyerek tepki gösterdi.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek tepkileri hesap edemedi mi yoksa etmedi mi?" sorusunu yanıtlayan Gezen "Bence heyecanlı o. “Biz Müjdat Gezen ile Metin Akpınar’ı da gözaltına alabiliriz icabında, dikkatli olun” tavrı ters tepti. Ben o programı izlediği kanısında değilim; üç saat seyretmez. Ona bazı cümleler cımbızla alıp veriliyor bence" dedi.

Cumhuriyet'ten Gamze Akdemir'e konuşan Müjdat Gezen'in açıklamalarının bir kısmı şöyle:

SAVCI DA HAKİM DE GÖZÜMÜN İÇİNE BAKMADI 

-Yurtdışı yasağınız ve imza verme zorunluluğunuzun kaldırılmasının ardından son durum nedir?

Şimdi bana dava açılıp açılmayacağı belli değil, onu bilmiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan “bedel ödettireceğim” dedi ve ertesi gün kapıma polis geldi. Bir; ben zaten çağrılırsam giderim. İki; suçumun ne olduğunu söyleyemiyorlar. Davayı açarlarsa ne diyeceğim ortada; evvela suçumun ne olduğunu kelime kelime öğrenmek istiyorum.

Suç tarifleri şu: Eleştiri dozunu aşmak! Eleştiri dozunu aşmak nedir diye sordum yanıtlayamadılar. İki gerekçeleri var: Bir; delilleri karartabilir. İki; yurtdışına kaçabilir. Delil dediği elindeki bant, neyini karartacaksın? Sonra yurtdışına niye kaçayım.

Kitapta da yazdım, okulum, öğrencilerim, öğretmenlerim, insanlarım, tiyatrom, seyircilerim, akrabalarım burada. Çocukluğum burada, mezarım burada mezarım! Bu arada tüm bunları yaşarken en dikkatimi çeken şey şuydu; savcı da hâkim de gözümün içine bakarak konuşmadılar. 

60 yıl emek vermiş bir sanatçıyı hiçbir günahı yokken evinden polisle alıp götürüp, yurtdışına çıkma yasağı, her hafta gidip imza verme zorunluluğu ayıptır, ayıp! Erdoğan tepkiyi hesap edemedi. Heyecanlı o...

-Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek tepkileri hesap edemedi mi yoksa etmedi mi?

Edemedi. Bence heyecanlı o. “Biz Müjdat Gezen ile Metin Akpınar’ı da gözaltına alabiliriz icabında, dikkatli olun” tavrı ters tepti. Ben o programı izlediği kanısında değilim; üç saat seyretmez. Ona bazı cümleler cımbızla alıp veriliyor bence.

-Metin Akpınar’a uygulanan pazar günleri karakola imza verme ve yurtdışına çıkış yasağı kararları da sonunda kaldırıldı.

Büyük bir haksızlıktı. Metin’in ağzından ne Recep Tayyip Erdoğan adı çıktı ne iması çıktı. Ne öldürürüz lafı, ne silah ne de isyana teşvik çıktı.

-Müjdat Gezen de Metin Akpınar da muhalefet ettiler, edebilirler! 

Sanatın kendisi muhaliftir, hele ki mizah. Bir aktör genç bir gazeteye verdiği röportajda şöyle diyordu:

“Evet, sanatçının bir politik görüşü vardır ama bu ne iktidardan yana ne de muhalefetten yana tavır koymakla olmaz.” Ben de ona soruyorum; “Nasıl olur?” Osmanlı’da bunlar ikiye ayrılırdı; Methiyeciler ve Yergiciler diye. İşte Methiyeciler över, padişahım çok yaşa diye, bir kese altını alır gider; Yergiciler de Yedikule zindanlarında bilek çürütür.

‘KAZANAMAZLAR'

-Oğuz Aral şöyle demişti: “Mizah öyle bir şeydir ki adamın fiyakasını bozar anında. Bu da işlerine gelmez.”

Çok güzel laf, iyi demiş. Bozmuş olmak için bozmaz ama otomatikman bozar. İşte bakın şu fotoğraf mesela (karşı duvarda asılı duran, Savaş Dinçel’le birlikte cunta mahkemesinde yargılandıkları sırada çekilmiş fotoğraflarını göstererek) Kenan Evren’in fiyakasını bozmuştur. Hem ellerimizde hem ayaklarımızda zincir vardı, bizim değil onların fiyakasını bozmuştur. Kazanamazlar.

‘BİRAZ DEMOKRASİ OLMAZ. YA VARDIR YA YOKTUR'

-12 Eylül döneminden bahseder misiniz bugünle kıyaslayarak?

Mahkemelerin bir bölümü bağımsızdı. Kenan Evren devrinde cezaevinde yattım. Beş sene ne kitap yazdım ne ondan söz ettim ama bu başka. Her ikisinde de açık bir haksızlık var ama o haksızlık bir diktatörlük eliyle yapılmıştı. Bugünkü ise demokrasi adı altındaki diktatörlük. Bu şeye benzemez yani biraz hamileyim olmaz, biraz apandisitim var olmaz. Ya vardır ya yoktur. Onun için biraz demokrasi diye bir şey olmaz. Demokrasiyle Türkiye bir gün er geç tanışacak.

-Üç darbe gördünüz. İdam ile ilgili düşüncelerinizi burada da dile getirir misiniz?

Bizi en çok aydınlığa kavuşturacağını sandığımız 1960 darbesinde Başbakan astılar. Böyle bir rezillik olur mu? Darbelerin hepsi korkunçtur. Hangi siyasi görüşten olursa olsun ülkemin Başbakanı’nın idam edilmesini hazmedemedim, hâlâ da hazmedemiyorum.