Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptali için Danıştay'a başvuruda bulundu. Başvuru öncesi Danıştay önünde yapılan açıklamada konuşan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, "Bugün bir hukuksuzluğa karşı yargının nasıl tavır alacağını görmek için buradayız. Bir yıldır iktidar sözcüleri, kadın kazanımlarını hedef alıyorlar. Bu kazanımlardan en önemlisi İstanbul Sözleşmesi" dedi.

GERİ ADIM YOK

AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir gece yarısı darbesiyle sözleşmeden çekildiğini söyleyen Başaran, “Sözleşme iktidarın kadınlara bir lütfu değildi. Kadınların ortak mücadelesi sonucunda kazanılan bir haktır. Biz hala hukuka inanan hukukçuların olduğuna inanıyoruz. Hukukun kendilerine verdiği yetki ve toplumsal vicdan sonucunda karar verecekler. Ama bu mücadele sadece hukuk mücadelesi olmayacak. Kadınların günlerdir sokakta, meydanda, Meclis'te yürüttüğü mücadelenin bir parçasıyız, asla geri adım atmayacağız" ifadelerini kullandı.

NAHİDE OPUZ KARARI

Pandeminin başladığı bir süreçte kadınlar için acil eylem planları tartışılırken, İstanbul Sözleşmesi’ne dair manipülasyon yapıldığını dile getiren Başaran, “İstanbul Sözleşmesi’ne götüren adımların ilk başında 2002 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tarihi olarak verdiği Nahide Opuz kararı vardı. Neredeyse Türkiye’den herkes bu kararın içeriğinden haberdar. Ama bu kararın çok önemli iki adımı vardır. Birincisi Türkiye’yi yaşam hakkını korumadığı için mahkum etmişti. Kadın cinayetleri karşısında iktidarın ailenin kutsallığı takıntısı ile ‘özel hayat, biz karışmayız’ yaklaşımını mahkum ettiği bir karardı. O günden sonra iktidar göstermelik bir biçimde birtakım adımlar attı 2006’da da bir genelge paylaşıldı. Kadın-erkek eşitsizliğini giderecek, kadınlara yönelik şiddeti önleyecek adımları tek tek saymıştı bu genelgede” hatırlatmasında bulundu.

KADIN KİMLİĞİNE SALDIRI

Bir taraftan bu tür adımlar atılırken diğer yandan AKP’nin politikaları sonucunda her gün kadınları “makul ve makbul” kadın kimliğine sıkıştırmaya çalıştığını kaydeden Başaran, devamında şunları söyledi: “AKP Genel Başkanı, 2008’de ‘en az 3 çocuk doğurun’ dedi ‘Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum’ dedi, sonra Kadın Bakanlığı kaldırılıp Aile Bakanlığı yapıldı. Kürtaj yasağı getirildi, AKP kadınları eve hapsetti. ‘Sosyal yardım’ adı altında cinsiyetçi iş bölümüne mahkum etti, kadınların siyasi alanda varlığını kayyımlar aracılığıyla yok etti. Müftülük Yasası çıkardı. En nihayetinde de İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti.

ÇEKİLME HESAPLARI

İstanbul Sözleşmesi’nden AKP Genel Başkanı çıktı, kadınlar ve toplum nezdinde geri adım atılmadı. Ancak biz daha önce de ifade ettik. Kadınlar günlerdir sokakta. İstanbul Sözleşmesi feshedilmedi. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuken de kadınlar ve toplum nezdinde de geri adım atılmadı, AKP Genel Başkanı çıktı bu sözleşmeden ama hala Türkiye bu sözleşmenin bir tarafıdır. Uzun süredir yaptıkları manipülasyonlara rağmen İstanbul Sözleşmesi hayat kurtardı. Bunu Meclis’te 2019 yılında İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması ve izlenmesi amacıyla kurulan komisyona gelen baro temsilcileri, kadın kurumlarının temsilcileri ve gelen herkes ‘İstanbul Sözleşmesi etkin uygulanmalıdır’ dedi. ‘İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması, yaratılan kadın erkek eşitsizliğini ve kadınların nefessiz bırakılmasını ortadan kaldırır’ dedi. Ancak üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen ısrarlı bir biçimde bu rapor açıklanmadı. Çünkü kapalı kapılar ardından iktidar sözleşmeden nasıl çıkacaklarını hesap ediyordu.

MECLİS ONAYI OLMADAN ÇEKİLEMEZ

Meclis’e getirdiklerinde kendi içlerinde dahi muhalefet edecek kişiler olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden Meclis zeminine getirmediler. Bir darbe ile bu sözleşmeden çıktıklarını ilan ettiler. Bugün biz Danıştay’a tam da bu nedenle başvuruyoruz. Çıkma yöntemi, usulü hukuka aykırıdır. Uluslararası sözleşmelere nasıl imza konuşuyorsa, yani Meclis’e getirilip görüşmeler yapıldıktan sonrasında bu sözleşmeler imzalanıyorsa, aynı yöntemlerle bu sözleşmelerden geri çekilebilir. Kurulan bu tek adam rejimi ‘en yaptım oldu’ diyerek kadınlar için bu kadar önemli olan bir sözleşmeden geri çekilemez. Hukuken de ahlaken de bu kabul edilebilir bir adım değildir.

YARGININ TERCİHİ

Bugün Danıştay’ın önündeyiz. Şimdi hukukçuların, hakimlerin, yargının bir tercih yapması gerekir. Ya kadınlardan yana tavır alacaklar ya hukuktan yana tavır alacaklar ya da kadın düşmanı politikalardan yana tavır alacaklar ve her gün kadınları nefessiz bırakan iktidara biat edecekler. Bir tercih yapacaklar; ya hukuku esas alıp bu yöntemle sözleşmeden çıkılamayacağını net bir şekilde ifade edecekler ya da son dönemlerde artık nereye koyabileceğimizi bilmediğimiz yorumlarla her sözleşmeden tek adamın iradesi ile çıkmanın önünü açacaklar. Bu tercih şu anda yargının önünde. Bu tercihi yapacak yargıdır. Biz hala hukuka inanan Anayasa ilke edinen hukukçular olduğunu biliyoruz. İnanıyoruz ki bu başvuruları birilerinin kulaklarına fısıldadığı yaklaşımla değil hukukun kendilerine verdiği yetki ve toplumsal vicdan sonucunda değerlendireceklerdir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR

Şunu da bir kez söylemek istiyoruz; sadece hukuk mücadelesi ile bu mesele bitmeyecek. O açıdan burada Danıştay’a hukuken başvuru yapıyoruz ama kadınların günlerdir sokakta, meydanlarda ve Meclis’te verdiği mücadelenin bir parçası olduğumuzu da ifade etmek istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi bizim kazanımımızdır. İstanbul Sözleşmesi yürürlüktedir ve iktidar hala bu sözleşmeyi uygulamakla yükümlüdür. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ demekten, mücadelesini vermekten, kazanımların gasp edilmesine karşı durmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.”

Yapılan açıklamanın ardından Kadın Meclisi, parti avukatlarıyla birlikte Danıştay'a başvurdu.